Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Albay Muammer Kaddafi Libya’daki iktidarına son bir gayretle tutunmaya çalışırken biz de onun futbola derin katkılarına bir bakalım. Özellikle İtalya ile Libya arasındaki tarihler bağların da etkisiyle olsa gerek iki ülke futbolda da pek yakınlaştı bir dönem. 2002’de Libya’nın bağımsız varlık fonu Lafico, İtalya’nın bir numaralı takımı Juventus’un hisselerinin yüzde 7.5’nu satın alınca bu bağlar daha da belirginleşti.

        Libya’nın İtalyan futboluna ilgisinin arkasında aslında Kaddafi’nin ortanca oğlu El Saadi’nin rolü büyüktü. Saadi, başkent Batı Trablus’un popüler takımı El Ehli’nin sıkı bir taraftarıydı. Hatta 1996’daki bir maçta hakem kararlarına sinirlenip hükumet aleyhine tezahürat yapan rakip seyircilerin üzerine ateş açtırmıştı.

        Saadi, Bir yandan da Libya Futbol Federasyonları başkanlığını yürütüyordu. Ama 2000’lerin başında futbolun yönetim tarafıyla yetinmedi, sahaya da indi. Önce El Ehli forması giydi. Bununla yetinmedi, iki sezon da ezeli rakipleri El İttihad’da oynadı. 2002’de Juventus hisselerinin alınmasından sonra ise gözünü İtalyan sahalarına dikti. Önce Perugia, sonra Udinese, bu politik kepazeliğe alet olmaktan çekinmedi. Oğul Kaddafi’nin her iki takımda da macerası birer maçtan öteye gidemedi.

        Asıl ilginç olan, koca İtalyan Futbol Federasyonu FIGC’nin de Kaddafi’nin bol politik soslu bu hamlesine kucak açmasıydı. Tam da Juventus hisselerinin satın alındığı 2002’de Juventus ve Parma arasındaki İtalya Süper Kupası maçı Batı Trablus’ta oynandı. Libya yönetimi bunun bir gelenek haline gelmesini ise FIGC’ye kabul ettiremedi.

        Tam da El Saadi ülkesine döndü, İtalya’ya ilgisini kesti derken 2009’da daha büyük bir bomba patladı. İtalyan Başbakanı Silvio Berlusconi artık Milan takımın satmak istiyordu ve söylentiye göre adaylardan biri de Kaddafi ailesiydi. Gerçi Berlusconi sonrasında Milan’ı satmaktan vazgeçti ama bu bile Kaddafi ailesinin futbol patronluğuna hevesli olduğunu gösteriyordu. E insan 50 milyar dolarlık bir servet sahibi olunca kendini meşgul edecek bazı oyuncaklar da isterdi elbette. Bundan sonra Saadi’yi ve babasını pek göremeyeceğiz muhtemelen ama yeni bir Kaddafi’nin kapıyı çalmayacağını kim garanti edebilir ki?

        Patronu sorgulamak

        Kaddafi’nin İtalya’da takım edinme çabaları başka bir sorunu gündeme getiriyor aslında . Şirket statüsünde de olsa futbol kulüpleri parayı bastıran her zengine satılmalı mı? İngiltere’de güya yabancı patron adaylarını denetleyen bir sistem var ama bugüne kadar parayı bastırıpda istediği kulübü alamayana pek rastlamadık . Şaibeli servet edinmiş Ruslar, kulübü teminat gösteren Amerikalılar, kaynağı belirsiz Araplar bu denetimi kolayca geçti. Peki ya üç kuşaktan beridir o kulübü destekleyen taraftarın duyguları ve fikri ? Onu pek takan olmadı bugüne kadar.

        Diğer Yazılar