Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Eğer hafıza kaybı yaşıyorsanız, anılarınıza veda edin. Anılar ve yaşanılanlar insanın kimliğini ortaya koyan en önemli unsurlardır, anıları olmayan bir insan çıplak bir bedene benzer. İnsanı insan yapan da anıları ve yaşadıkları değil midir zaten? Yaşanılanlar iyi ya da kötü de olabilir, önemli olan onlarla yaşamayı başarabilmek ve ayakta durabilmek… Acılar, sevinçler, mutluluklar ve coşkular anılarımızın olmazsa olmazlarındandır. Anılarımız elimizden alınırsa düzgün bir şekilde duygularımızı yaşayamayız, yaşayamadığımız için de bu bizde büyük bir baskı yaratır ki, o baskıyla önümüze bakmamız zorlaşır. İşte hafıza kaybı böyle bir şeydir!

        Şu ana kadar hafıza kaybını/unutmayı konu alan birçok film seyrettik, ama muhtemelen arada kaynayan filmler de olmuştur. Peki, birkaç saatliğine de olsa, her şeyi unutarak kendinizi o filmlerin kucağına doğru attığınız oldu mu hiç? Derin bir ifadeyle; yaşadıklarınızı unutarak, perdede akanlara konsantre olmanın mutluluğunu, yaşama ve onun da ötesinde kendinizi o karakterin yerine koyma en önemli hislerden biri olsa gerek… Filmleri seyrederken içinde bulunduğunuz ortamı bile hatırlamayabilirsiniz, çünkü sinema size benliğinizi unutturan görsel bir şölendir. Bunu açarsak; çoğu zaman perdede önünüze konulanların bir film olduğunu unutarak, etkisinden kurtulamıyorsunuz, yani bir illet gibi boğazınıza yapışıveriyor, atmak isteseniz dahi atamıyorsunuz.Eğer filmin film olduğunu unutup, onu farklı imgelerle donatırsanız,anlatılanların sırrını kolaylıkla çözmüş olursunuz.

        Hayatımızın en önemli alanına sahip olan unutma ve hatırlayamama kavramı, film öykülerinin/senaryolarının hemen hemen çoğuna konu olmuştur. Hatırlayamama durumunun verdiği baskı hissinden ötürü, hayatları zindan olan karakterler, hikâyelerin merkezinde yer aldıkları için, onların sorunlarını çözerek, sanki kendi sorunlarımızı çözmüş gibi hafifliyoruz, tabiri caizse tüy kadar hafif oluyoruz. Anlattığımız konuyu en iyi ifade eden filmlerden biri de şüphesiz “Memento”dur. Zor bir film olmasına rağmen seyirciyi içine doğru sürükleyen ender filmlerdendir, zaten Nolan’ın sineması da gözlerimizi yuvalarından çıkartarak, perdeye yapıştırması değil midir?

        Hafıza kaybının hülasasını çıkardıktan sonra, sıra filmleri listelemeye geldi, sizin için derlediğimiz listede,hepinizin yakından takip ettiği yönetmenleri ve filmleri ele aldık.

        İşte listemiz:

        1-Lost Highway (Kayıp Otoban) (1997): Hafıza kaybını öznel bir yaklaşımla ele alan film, hafıza kaybı geçiren ve kendini başka bir kimliğe transfer eden bir adamın, kendine bu dünyadan farklı bir alternatif dünya yaratmasını konu alır. Psikolojik bozukluğun esrarını araştıran film, yalnızca hafıza kaybını başköşeye yerleştirmez, aynı zamanda da kişilik bölünmesiyle ilintili olan bazı detayları hafıza kaybı ile birleştirir. Yani karakter iki sorunla birden başa çıkmak zorundadır. Zor bilmeceleri hikâyenin en soyut bölümlerine yerleştiren David Lynch, geçmişinde yaşadıklarından dolayı psikolojik bir travma geçiren karakterin sancıları ile bizi baş başa bırakır. Geçmişin kötü bir canavara dönüşerek, karaktere musallat olması, seyircinin neredeyse tonlarca soru sormasına neden olur. Metaforlarla alt metinleri destekleyen Lynch, karakterin içinden çıkamadığı sorunları kadrajına alırken, içsel dönüşümlerini de yansıtır ki, neden-sonuç dengesi kurabilelim. Burada önemli olan soru şudur: Karakter neden hafızasını yitirdi, buna sebep olan kilit olay neydi? Sorunun yanıtını ararken Lynch bizi bambaşka alanlara yönlendirir ve kendi içinde bölünen hikâye, yeni ipuçları bırakır bize…

        2- Eternal Sunshine Of Spotless Mind (Sil Baştan) (2004): Hafızasının silinmesinden dolayı geçmişini hatırlayamayan karakter, hem kimliğini, hem de geçmişinde yaşadığı romantik anları hatırlamak için hafızasını bayağı bir zorlar, ama nafile! Geçmiş çoktan kayıplara karışmıştır, artık çözümü yoktur. Tek yol aynı şeylerin yeniden yaşanması gerektiğidir. Nasıl ki beyne ani bir darbe aldığınızda hafızanızı kaybediyorsanız, yeniden bir darbe aldığınızda da hafızanız yerine gelebilir. Etki tepki olayı gibi…

        3- Mulholland Drive (Mulholland Çıkmazı) (2001): Hafıza kaybına uğrayan genç ve güzel bir kadını peliküle yansıtan David Lynch, onunla özdeşleşmemize müsaade etmez yani onun neden hafıza kaybı geçirdiğini bize anlatmak istemez. Bu Lynch’in en önemli özelliklerinden biridir, amacı ise bizim kafamızı sonuna kadar kullanmamızı istiyor oluşudur. Siz bulun dercesine bir mantık yaratan Lynch, aralara eklediği bulmaca-vari sahnelerle aklımızdaki muallak sorulara bir yenisini ekler ve çözmek için adeta bir şifre kırıcı kullanırız. Beynimiz en donanımlı şifre kırıcı araçlarından biridir. Bilinmeyen kavramlar ve ayrıntılarla dans ettirir bizi Lynch…

        4- Spellbound (Öldüren Hatıralar) (1945): Birçok filminde hafıza kaybına değinen AlfredHitchcock, “Spellbound”da hafıza kaybı temasını, filmin izleği haline dönüştürür. Hafıza kaybı geçiren adam, kendini bir başka kişinin yerine geçirir ve oymuş gibi davranır. Bunu açalım: adam cinayet işlediğini düşünmektedir ve o cinayete göre de öldürdüğü kişinin kendisi olduğuna inanmaktadır. Peki, adam gerçekten bu cinayeti işlemiş midir, yoksa bu sadece bir yanılsama mıdır? Amnezi ve psikiyatri kliniği arasında bir ilişki kuran Hitchcock, travmatikkarakterin sürreal ortamını usta bir şekilde yansıtır. Gerçek ve hayal arasında gidip gelen kafası uçuk adam, yaptıklarını hatırlayamadığı için kendini daha da depresif hissetmeye başlar. Hayal kırıklıkları bir kez daha dev perdeye yansır.

        5- Memento (2000): Non-linear anlatımla şekillenen ve tersten akan film, ara ara amnezi yaşayan bir karakterin başından geçenleri, karmaşık bir şekilde ortaya koyar. Unuttuğu verileri vücuduna dövme olarak kazıyan ve gerektiğinde de kâğıtlara not eden karakter, intikam için yanıp tutuşmaktadır. Çok ender rastlanan ve tedavisi olmayan bir hafıza kaybı yaşayan karakter, karısının ölümünden önceki olayları hatırlayıp, sonrasını hatırlayamamaktadır. Ne yaptığını ve hatta kiminle konuştuğunu bile unutan karakter, ne yazık ki 15 dakika içinde yaptığı şeyleri anımsayabilmektedir, sonrası muamma… Detayları zorlukla bir araya getirip birleştirdiğimiz film, ChristopherNolan’ın oyunsu dünyasına doğru bizi iter ve o dünyadan çıkmamız hiç kolay olmayacaktır.

        6- Butterfly Effect (Kelebek Etkisi) (2004):Kaos teorisi ile ilgili olan film, başlangıç verilerindeki değişikliklerin büyük sonuçlar doğurmasının altında yatan şartları araştırıyor. Yani beyindeki başlangıç verileri ortadan kalktığı zaman, orada bir boşluk oluşuyor ve o boşluk doldurulmadıkça hafıza tam anlamıyla işlevini görmüyor. Doğuştan zihinsel sorunları olan bir çocuğu filmin merkezine alan hikâye, çocuğun gidip gelen hafızası yüzünden, yaşadığı olayları hatırlayamamasına neden olan blokeleri, kırmaya çalışıyor. Ama bu durum sanılandan daha da karmaşık… Büyüyen çocuk hafıza sorununu aştığını düşünerek normal bir hayat sürmeye çalışır ve şans eseri çocukluğunda not tuttuğu günlüğü bulur, o günlük çocuğun zaman yolculuğu yaparak, geçmişe gitmesi adına yol gösterir. Anılarının hatırlayamadığı noktasına ulaşan çocuk, anılarındaki tüm boşlukları bir şekilde doldurmaya çalışır. Acaba o ulaştığı anılara ait boşlukları doldurabilecek midir, o anıları değiştirmeyi başarabilecek midir?

        Seyirciyi kişisel dönüşüm çemberine sürükleyen film, bilinçaltında kayıtlı olan karanlık anıların, anların ve olayların silinmesine etki edenin sadece kendimiz olduğunu ileri sürüyor ve oraya ulaşmanın ancak direncimizi kırdığımız zaman mümkün olduğunu nitelendiriyor. Bu bir nevi geçmişe ait kötü kayıt bırakmamak… Daha net ifadeyle; negatifi silerek yerine pozitifi yerleştirmek.

        7- Bourne Identity (Geçmişi Olmayan Adam): Bomboş bir denizin ortasında kurtulmaya çalışan bir adam… Hayatta kalma mücadelesi veren adam bir balıkçı teknesi tarafından kurtarılır. Yavaş yavaş kendine gelen adam, geçmişine dair hiçbir şey hatırlayamamaktadır ne yazık ki… Kim olduğunu hatırlamak için uğraş veren adamın tek hedefi, artık neden o hale geldiğini öğrenmek olacaktır. Kendine ait bilgileri öğrendikçe, kimsede olmayan özel yeteneklerini de keşfetmeye başlar. Neden hatırlayamadığını bulmaya çalışan adamın bir de çözmesi gereken özel yetenekleri vardır, ama bu yetenekler ona pahalıya patlayacaktır çünkü hayatına son vermek isteyen suçlular durumu daha da kızıştıracaktır. Tuz biber ekilmiş bir hayattan ne beklenir ki?

        Bourne serisinin ilk filmi olan “Bourneİdentity” hafızasını kaybeden bir adamın savaşını bu şekilde perdeler. Serinin diğer filmleri de aynı şekilde bol tuzaklıdır.

        8- Regarding Henry (1991):Kızıyla ilgilenmeyen vurdumduymaz, hırslı, karısını aldatan üçkâğıtçı bir avukat babanın (Henry) güce tapması neticesiyle, olayların bambaşka bir hal aldığı, ders verici niteliğe sahip sıkı bir filmdir “Regardig Henry”… Henry bir soygun sırasında kafasından yaralanarak bilincini yitirir, dolayısıyla hafızasını da… Yeni doğmuş bir bebek gibi her şeye sıfırdan başlayan Henry, ailesini bile tanıyamaz, onlarla yeniden iletişim kurmaya çalışır.

        Hayata karşı yanlış yapan birinin cezalandırılışını anlatan ve 40’larına merdiven dayayan birinin öfkesini dışarı kusmasını, hafıza kaybıyla belirten filmin ‘bedel işte böyle ödenir’ diye bir ifade altına girişi de oldukça makul. Abartılı hırsın peşinden koşmanın acı gerçeğini yüzümüze yapıştıran hikâyenin, en önemli bakış açısı da bumerang etkisi yaratıyor oluşudur. ‘Her yapılan kötülük bir gün bir şekilde geri döner’ cümlesini film için uyarlayabiliriz.

        9- The Jacket (Çıldırış) (2005): Körfez Savaşı'nda başından aldığı bir yaradan, mucizevi şekilde kurtulan Jack, hafıza kaybı nedeniyle Vermont’a geri döner. Bir adamı öldürmekten suçlandığı için, akıl hastanesine kapatılır. Psikiyatr Dr Becker’ın deneylerinde kobay olarak kullanılan Jack, bir gün ansızın deligömleği giydirilerek bir morg çekmecesine hapsedilir. Peki, neden? Sorunun yanıtını aradığımız film, bizi başka alanlara doğru götürür, Jack’in bulanık hafızası geçmişini parça parça birleştirmesine vesile olur, böylece Jack geçmiş ve bugün arasında gidip gelir. Kopuk parçaları ardı ardına dizmek zorunda olan Jack, o görüntülerden bir bütün oluşturur, aslında o görüntüler Jack’in geleceğini kurtarması adına yararlı olacaktır. Geçmişini tanımayan ya da unutan kişinin zaten geleceğe umutla bakması olasılık dışıdır. Bütün tamamlandığı vakit, geleceğin kusursuz olma ihtimali artar.

        10- English Patient (İngiliz Hasta) (1996): İkinci Dünya Savaşı’na sayılı günler kala bir adam yanıklar içinde kampa getirilir. Adam uçak kazası sonucu o hale gelmiş olup, sonunda İngiliz hasta olarak anılacaktır. Ona bakan genç bir hemşire, adama zamanla ilgi duymaya başlar, ama adam geçmişine dair her şeyi yitirmiştir. Geçmişi unutan adama geçmişiyle ilgili tüm detaylar aktarılır, ancak adam geçmişini yaşadığı yoğun aşk ile hatırlamaya başlayacaktır. Sanki geçmiş baştan yazılıyordur, bunun da sebebi ‘post travmatik stres bozukluğu’nunbıraktığı bazı arazlardır. Bu şu demektir; savaş gibi şiddet olaylarını bizzat yaşayan veya bunlara tanık olan kişilerde, olaydan uzun zaman geçtikten sonra bile kalıcı bir travma yaşandığı gözlenmiştir Örnek: Vietnam Savaşı… Savaştan geri dönen askerlerde savaşta karşılaştıkları sinir bozucu olayların tekrar yaşandığı, hafıza kaybı, dikkat dağınıklığı ve uyku problemi gibi eğilimler görülmüştür ve bu eğilimler psikolojik bozukluğun en temel sebeplerininbaşlıcalarıdır.

        Diğer Yazılar