Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Engelli olmak ve hayatı bir engele bağlı yaşamak gerçekten de çok zor… Çevredeki insanlar istediklerini güle oynaya yaparken onlar yapamıyorlar. Onlara uygun bir ortam sağlandığı vakit, hünerlerini gösterebilirler. Örneğin onları dışlamayıp aramıza alarak samimi bir eylemde bulunmuş oluruz. Empati yaparak, onlarla arkadaş olmaya çalışmak ve destek olmak hakikaten önemli. ‘Mış’ gibi yapmadan onların yanında olursak, hem kendimizi hem de onları kandırmamış oluruz. Engellilerin arasından aşırı yetenekli insanlar çıkıyor ve bazen ‘bu kadarı imkânsız, olamaz’ diyoruz. Oluyor ve biz istemeden de olsa onları görmezden geliyoruz.

        Engelli olmanın zorluklarını, nedenlerini ve engelliliğin önlenmesine dair her türlü çalışmayı kapsayan ‘Engelliler Haftası’, 10–16 Mayıs haftası Birleşmiş Milletlere üye olan 156 ülkedeaynı anda kutlanan bir bilinçlendirme çalışması hatta propagandasıdır.

        Hafta boyunca radyo ve televizyonda konu ile ilgili programlar yayınlanır ve okullarda her gün ayrı bir engellilik konusu işle­nir. Hafta hakkında kısaca bilgi verdiğimize göre, İstanbul ve İzmir'de gerçekleştirilecek olan Engelliler Haftasındaki etkinliklerden bahsedelim biraz da. FloryaEngelliler Yaz Kampı, Doğu veGüneydoğu Anadolu Bölgelerinden gelen engelliler ve yakınlarının katılımıyla 22. kez hizmete açılacak.

        Açılışta, engelli müzisyenlerden oluşan İSEM Müzik ve Gösteri Sanatları Toplulukları ileAile ve Sosyal Politikalar BakanlığıMüzik Grupları sahne alarak 'Yetenek Gösterileri' ve 'Yetenek Konserleri' gerçekleştirilmiş olacak.

        İzmir içinse durum biraz farklı… Büyükşehir Belediyesi Engelli Hizmetleri Şube Müdürlüğü, Kültür ve Sanat Şube Müdürlüğü, Çağdaş Görmeyenler Derneği, Karabağlar Belediyesi, Yaşar Üniversitesi, Balçova Belediyesi ve İzmir Engelsiz Sanat Derneği işbirliğinde ücretsiz “Ayrımsız Sanat / İzmir Engelsiz Sinema Günleri" düzenleyecek. Gösterilecek filmler şu şekilde yer alıyor: "Entelköy Efeköy'e Karşı", "Züğürt Ağa", "Cesur Tavşanın Sihirli Macerası", “Büyük Umutlar" ve "Hugo"

        Keşke İstanbul’da da buna benzer bir film etkinliği gerçekleştiriliyor olsaydı çünkü İstanbul’da çok fazla engelli yaşıyor. Hatta belki aralarında sanat aşkı ile tutuşan ve her gün sanat ile yatıp sanat ile kalkan yetenekli insanlar vardır. Onlara bir şans tanımak lazım…

        Sizin için hazırlamış olduğumuz liste şu şekildedir:

        My Left Foot: The Story of Christy Brown (Sol Ayağım): İnsanın hayatında özel yere sahip filmler vardır, bu film sanıyoruz ki birçok insanın hayatında özel bir yere haiz… Doğuştan beyin felçli doğduğu içinsadece sol ayağını kullanarak yazı yazan İrlandalı yazarChristy Brown'un aynı adı taşıyan romanından uyarlanan film, gerçekleri tüm çıplaklığıyla perdeye koyar. Bu bir ajitasyon hikayesi değil, duygu sömürüsü hiç değil, peki nedir? Otobiyografik bir şekilde ortaya konan hikâyede, yazar yaratıcılığını ve hayal gücünü sol ayağıyla seyirciye aktarır. Sol ayağına yerleştirdiği kalemle bizi beyninin içindeki dünyaya davet eder. Ayrıca bunun yanında, yazar bize konuşamıyor oluşunun verdiği sıkıntıları ve annesiyle babasının yardımıyla hayata olumlu bir şekilde bakması gerektiğini aktarır. Ona yardım eden insanlar sayesinde içsel bir arınma yaşadığını dile getiren yazar, engellerin üstesinden nasıl gelinebileceğini kanıtlar. İnsan bir şeyi çok isterse yapar diye bir söylemde bulunduğunu düşündüğümüz yazar, mücadelenin ve soluk almanın her şeye bedel olduğunu da belirtmeden geçmez. Hayatı anlamlı kılın mesajının saklı olduğu film, Christy Brown’u canlandıranDaniel Day-Lewis’in en iyi erkek oyuncu dalındaOscarkazanmasıyla hem anlam kazanmış, hem de kült film statüsüne yerleşmiştir. Filmin En İyi Yönetmen ve En İyi Film Oscar ödüllerini alamamış oluşu ise bir hayli üzücüdür.

        DareDevil: Gerçek adı Matthew Murdock olan Daredevil, gündüzleri avukatlık yapıp geceleri süper kahramana dönüşür ve her gece suçlularla mücadele eder. 9 yaşında gözlerine radyoaktif madde dökülmesiyle kör olan Matt, öyle güçlü bir insana dönüşmüştür ki, adeta dört duyusuyla dünyayı kurtaracak yetiye sahiptir. Kulakları en ufacık bir sesi bile duyar, bir nevi radar görevi görür. Zaten gözlerini görmeyen bir insanın diğer duyuları her zaman daha çok gelişir, Daredevil misali… Daredevil’in bunların başına gelmesi tesadüfi değildir, bir sebebi vardır. O sebebi izlerken bulabilmeniz mümkün…

        Mar Adentro (İçimdeki Deniz): Ramon Sampedro, denize ve yüzmeye tutkuyla bağlı genç bir adamken, başına korkunç bir kaza gelir ve boyundan felçli olarak yatağa mahkûm bir hayat sürmeye başlar. Yaşamının artık anlamlı olmadığını düşünen Ramon, ötenazi yapılmasını ister, çünkü ona ona göre özgür olmak bu demektir. Yani ölüm eşittir özgürlük… Ülkesindeki yasaların ötenaziye karşı oluşu ise filmin en önemli çatışma anlarından biridir. Zaten birçok ülkede ötenazi yasağı var, ama öyle bir ülke var ki, o ülkede ötenazi yasağı yok. Evet, İsveç’ten bahsediyoruz, o gelişmiş ülkeden… Hakkın, özgürlüğün ve medeniyetin olduğu ülkelerden biri olan İsveç hakikaten de özgür bir ülke, tam Ramon’a göre… Film yaşam hakkımız olduğumuz kadar, ölüm hakkımızın da olduğunu vurguluyor. Bakın Ramon bunu hangi sözlerle ifade etmiş: "Biçimsiz ve bozulmuş bir bedenin bekçisi olan bir insan için, yani benim için, saygınlık nedir? Ben, hayatı, özgürlüğü seven çoğu insan gibi, yaşamanın bir hak olduğuna, ama bir mecburiyet olmadığına inanıyorum."

        Rain Man (Yağmur Adam): Hafızalarımıza yerleşen “Rain Man”, duygularımızın doruk noktasına çıktığı, dramatik anların yüreğimizi perişan ettiği, umutla umutsuzluğun birbirine karıştığı unutulmayan bir klasiktir. Otistik bir karakteri canlandıran Dustin Hoffman (Raymond), rolüyle bütünleşerek bizi mimikleriyle ve zekâsıyla kendine bağlamıştır, bu bağ çok güçlü olduğu için aradan yıllar geçse bile kopmaz.İki kardeş arasındaki dostluğa ve beraberliğe vurgu yapan Levinson, kardeş olmanın kutsallığını kadrajına alırken, otistik olmanın zorluklarını da bizimle paylaşır, o zorluklar bazen kardeşliğe gölge düşürse de, tek bir gerçek asla değişmez: kan bağı… Her ne kadar kızıp kardeşimiz otistik diye onu anlayamasak da, onun sevgisi her şeye bedeldir.

        Scent Of a Woman (Kadın Kokusu): Kör bir adama nam-ı diğer Emekli Yarbay Frank Slade’e ‘bebek bakıcılığı’ yapmaya razı olan kolej öğrencisinin hikâyesini merkeze alan film, iki kişi arasındaki dostluğa değinir. Hiç bir şey sanıldığı kadar kolay değildir ta ki, sevgi bağı güçlenene değin… Önemli bir not: Yarbay Frank Slade’e can veren Al Pacino 6 ay körler okulunda yaşamış ve çok sıkıntılı anlar geçirmiştir. Bunun yanı sıra, film çekimlerinde devamlı sabit bir noktaya baktığı için gözleri zarar görmüş ve gözlük takmaya başlamıştır. Film, Dino Risi'nin yönettiği 1974 yapımı İtalyan “Profumo di Donna”nın yeniden çekimidir.

        I am Sam (Benim Adım Sam): Kızı ile mutlu bir şekilde yaşayan ve Beatles'a büyük hayranlık besleyen bir adam olan Sam’in zekâsı 7 yaşında bir çocukla eş değerdir. Kızı 7 yaşına gelmeye başladığı zaman aralarındaki uçurum büyür, çünkü kızı onun zekâ seviyesini geçmektedir. Sam ne yazık ki kızına yardım edemez ve görevliler onu alıp götürürler. Filmin birçok sahnesinde Sam’in ‘Benim adım Sam’ dediğini görürüz ve bu sürekli yinelenir. Filmin tüm mesajı bu cümlede saklıdır, zaten filmin adı da buradan gelmektedir. İzleyicinin içinde derin bir yara açan ve seyirci ile empatik bir bağ kuran filmin her bir sahnesinin film sona erdikten sonra aklında kalması kuvvetle muhtemel. Böyle bir filmi unutmak mümkün değil. Tamamıyla duygu yüklü olan film gerçekleri kendi yöntemiyle perdeye yapıştırıyor.

        Elephant Man (Fil Adam): Genetik şekil bozukluğunu ele alan film, fil adam karakterine hayat veren John’un kalıbın içinde kalarak bir obje haline dönüştürülme halini gözler önüne seriyor. Bu şu demek oluyor: Doğuştan sakat doğan John’un yüzünün file benziyor oluşu, kimileri için korkunç bir kâbusken; kimileri için de adeta sırtından para kazanılmaya çalışılan bir sirk cambazı... Ama unutulmaması gereken bir şey var, o da şu: sakatta olsa her insanın duyguları vardır. Hatta filmin en önemli sahnelerinden birinde ‘’Elephant Man’’ (John Merrick)’in ‘’I am not an animal, i am an human being’’ diyerek haykırır. Karakterin iç dünyasını ele alan film, onun ruhsal gelişimini ve yaşadığı kötü olayları göz önüne seriyor. Bunun yanı sıra film; insanın içindeki çirkinliği, çirkinliğin içindeki güzelliği yorumlayarak, hedef kitleyi toplumsal baskılara yönlendiriyor. Karamsar ve modern insanın umutsuzluğunu acımasızca vurgulaması hem hüzünlü, hem de gülünç anların bir yansıması olarak perdeye akıyor.

        Engelim var ama mutluyum

        Diğer Yazılar