Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        ‘Geçmişe Dönüş’ (Memory), Belçikalı yazar Jef Geeraerts’in romanından 2003 yılında sinemaya adapte edilen Belçika yapımı ‘The Alzheimer Case’ filminin yeniden çevrimi… Dario Scardapane tarafından yazılan senaryonun romanı ve orijinal filmi sadece çıkış noktası olarak aldığı belli. ‘Geçmişe Dönüş’, Meksika – ABD arasında geçen, insan kaçakçılığından ırkçılığa, sınıfsal sömürüden sosyal yozlaşmaya kadar uzanan, her şeyiyle bir Amerikan öyküsü anlatıyor.

        Aynı zamanda, iki farklı kanaldan akan, iki ana karakterli bir film seyrediyoruz. İlki, Alzheimer’ın ilk aşamalarını yaşayan tetikçi Alex Lewis (Liam Neeson). Diğeri ise idealist FBI ajanı Vincent Serra (Guy Pearce). İkisinin yolu 13 yaşında Meksikalı Beatriz (Mia Sanchez) sayesinde kesişiyor. Ama kaderleri kesişmiş olsa bile film boyunca uzun süre karşı karşıya gelmiyor, hatta birbirlerini tanımıyorlar.

        Vincent ekibindeki Hugo Marquez (Harold Torres) ve Linda Amistead (Taj Atwal) ile birlikte, adını dahi bilmediği ‘gizemli katil’in peşine düşüyor; işlediği cinayetlerin mantığını anlamaya çalışıyor. Belirli bir noktadan sonra, ‘kovalamaca’nın niteliği tümden değişiyor. Hikâye ilerledikçe yasaları temsil edenler ile suçlular arasındaki sınırlar muğlaklaşıyor, sadece iyiler ve kötüler kalıyor.

        Yönetmen Martin Campbell, ‘Geçmişe Dönüş’ü, ilk sahnesinden itibaren aksiyon filmi olarak kuruyor. Ajan Vincent ve tetikçi Alex’in geçmiş hikâyeleri, filmin son bölümüne kadar netleşmiyor. Her ikisini de sürekli hareket ve gerilim içinde görüyoruz. Ama geçmişte başlarına gelenleri öğrendiğimizde, masum bir kız çocuğunun hayatı söz konusu olduğunda, ikisinin de özverili, öfkeli ve gözü kara şövalyelere dönüşmelerinin nedenini daha iyi anlıyoruz.

        Öte yandan, birinin eli kolu yasayla bağlı. Vincent, üst kademelere çıktıkça sosyal yozlaşmadan uzak duramayan adalet sisteminin bir parçası sonuçta… Diğeri ise ne pahasına olursa olsun adaleti kendi elleriyle yerine getirmeye karar veren, hayattan hiçbir beklentisi kalmayan bağımsız bir tetikçi. Ne var ki, filmin bu çatışmanın ortaya çıkardığı çeşitli sorunlar üzerinden ilerlediği söylenemez. Çünkü filmde psikolojik çelişkiler ve çatışmalar yok. Farklı yollardan hedeflerine kilitlenmiş iki erkek var.

        REKLAM

        İşte tam da burada, ‘Geçmişe Dönüş’ün, 1970’lerde moda olan, 2000’li yıllarda da etkisini sürdüren ‘vigilante’ (intikamcı) filmlerinin izini takip ettiği söylenebilir. ‘Vigilante’ filmlerinde yasalar ve yasanın yanındaki insanların gerçek adaleti sağlaması zor, hatta bazen imkansızdır. Adalet, iyilerin tarafını tutan problemli ve fevri erkek kahramanlar tarafından tesis edilir. Güçlü kötülerden, yasalar değil ancak onlar hesap sorarlar. ‘Geçmişe Dönüş’ de aynı mantıktan hareket ediyor.

        Bir sürü insanın öldürüldüğü ‘vigilante’ filmlerini çok sevdiğimi söyleyemem. İyilerle kötülerin kesin çizgilerle ayrıldığı bu filmler, içimizdeki adalet özlemi üzerinden şekillenir ve bir noktadan sonra seyirciyi rahatlatmayı hedefleyen, kolaycı bir şiddet - deşarj sinemasına yönelirler.

        ‘Geçmişe Dönüş’, türün daha yenilikçi ve farklı olmaya çalışan örneklerinden değil. Alex’in Alzheimer hastalığına karşı verdiği mücadelenin filme çok farklı bir hava getirdiğini söylemek zor. Ama özelikle El Paso’daki ilk işinde kendini sorgulamaya başladığını hissediyoruz. Tüm film boyunca, yaptığı her şeyi onayladığımız bir karakter değil Alex… Farkında olmadan, hastalığı nedeniyle masum insanları da hedef alabildiği ortada. Çelişkileri ve çatışmaları geliştirilse veya Alex’in geçmiş günahları, vicdan azapları öne çıkarılsa, belki daha modern bir ‘vigilante’ filmi olabilirdi ‘Geçmişe Dönüş’… Ama Martin Campbell, daha garantili eski usul bir format üzerinden ilerliyor. Bütün enerjisini, kendisine teslim edilen senaryoyu, iyi çekilmiş, akıcı, sürükleyici, sahiciliğini kaybetmeyen bir filme dönüştürmek için harcıyor. Liam Neeson, Guy Pearce, Monica Bellucci gibi tecrübeli oyuncuların desteğiyle elinden gelenin en iyisini yapıyor.

        Hikâyenin dikkat çeken yanlarından biri, sınıf ilişkilerindeki sömürü vurgusu… Film, yasalar karşısında hiçbir şansı olmayan Meksikalı kaçak göçmenlerin Amerikalı güçlüler tarafından sömürüldüğünü ve yasaların buna sessiz kaldığını söylüyor. Güçlü ve zengin kötülerle yasaları temsil edenler arasındaki ittifak, Vincent’ın geçmişinde de karşımıza çıkıyor. Alex’in geçmişinde ise baba sorunu var. Vincent, Alex’in geçmiş öyküsünü çözdükçe onun neden kontrolden çıkan bir intikamcıya dönüştüğünü daha iyi anlıyor.

        Para kazanma uğruna kızını batağa iten Meksikalı yoksul babayla başlayan öykünün, oğlunun sapkın zevkleri uğruna maddi manevi tüm gücünü seferber eden Amerikalı zengin anne Davana Sealman’a (Bellucci) bağlanması kuşkusuz tesadüf değil. İkisi de farklı amaçlarla çocuklarına kötülük eden ebeveynler. Sınıfsal vurgunun, filmin açılış sahnesinde de karşımıza çıktığını unutmayalım. Alex, çalışan sınıfı temsil eden üniformasıyla kibirli, güçlü mafya patronunu hedef alıyor.

        Özetle, hikâyede bilinçli olarak seçilmiş sınıfsal bir güzergâh var ve ‘Geçmişe Dönüş’ boş film değil ama sonuçta eski usul bir intikamcı filminin ötesine geçemiyor.

        5.5/10

        Diğer Yazılar