Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

GEÇEN hafta 'Galatasaray stres testini nasıl geçti?' başlıklı yazıma gelen yoğun tepkilerden anladığım şu; önceki Başkan Adnan Polat bugün bile tüm Türkiye'ye yayılmış Galatasaray taraftarının sevgisini kazanmış...

Sonda söyleneceği başta söylemeye, tespitlerime devam edeyim: Bana göre, sanki Ünal Aysal, tüm Galatasaraylıların değil de İstanbullu Galatasaraylıların başkanı gibi..

Tüm taraftarların gönlüne ulaşmak başka bir şey olsa gerek. Aslında bunu daha önce de gözlemlemiştim.

"20.45" sözünün "futbol literatürü"ne girdiği o meşhur şampiyonluk yarışında, maçtan önce stada Polat ile gelmiştim. Merhum Başkan Canaydın orada olduğu halde tribünlerin ilgisi hep Polat'ın üstündeydi, VlP'nin yanındaki tribünlerden çocuklar, kadınlar, taraftarların birçoğu Polat'la konuşmak, ondan imza almak istiyorlardı. O da büyük bir sabırla onların bu isteklerine cevap veriyor, bir siyasetçi gibi taraftarıyla rahatlıkla iletişim kuruyordu. Tabii bu "kelebek etkisi" gibi tüm Türkiye'ye yayıldı.

Bugün hala Galatasaray'ın imtiyazlı sınıfının idari ibrasızlığına ve futbolda yaşanan sportif başarısızlıklara rağmen tüm Türkiye'deki Galatasaraylıların gönlünde yer alan birisi Polat.

Başkan olduktan sonra birçok cephede savaşmak zorunda kalan Polat, başkanlık döneminin sonlarında ve sonrasında öyle bir çıkmazla karşılaşmıştır ki, bu durum bana ünlü düşünür Bernard Shaw'ın söylediği bir sözü hatırlatır: "hayatta iki trajedi vardır; biri gönlünün istediğine kavuşamamak, diğeri de ona kavuşmaktır."

Polat, bir yandan başkan olarak gönlünün istediğine kavuşurken öte yandan yaşadıkları ve yaşatılanlarla da gönlünün istediğine bir türlü kavuşamamıştır.

Bu sözlerimi Polat'ın karnesini çıkararak desteklemek isterim:

Eksi puan aldığı tek şey futbol takımının aldığı başarısızlıktır.

Artıları:

Kulübün arazilerinde onlarca haciz ve ipotek vardı, çözüldü.

Riva'nın imar sorunu çözüldü, değeri o gün 50 milyon dolarken bugün 300 milyon dolara yükseldi.

UEFA'da tüm Türkiye'nin dosyalarının tamamından daha fazla dosyası vardı ve ihraç aşamasına gelmişti. Bankalarda temerrüde düşülmüştü. Temerrütler kaldırıldı, borçlar orta vadeye yayıldı.

Sporcu ve çalışanlara aylarca ücret ödenmiyor, futbolcular boykot yapıyorlardı. Vergi borçları kapıya dayanmıştı. Gelirlerde temlik vardı. Bankalar hesap açmıyor, karne vermiyordu. Tüm mal ve hizmet satanlarla mahkemeliklerdi. Çözüldü.

Eski Ali Sami Yen Stadı, çökmek üzereydi. Türk Telekom Arena yapıldı ve maç günleri yıllık geliri 20 milyon dolardan 80 milyon dolara yükseldi. Kulübün 40 milyon dolar olan sponsorluk geliri 218 milyon dolara çıkarıldı.

Üstüne üstlük yılların kangren sorunu olan birleşme ile kulübün geleceği kurtarıldı.

Ve üstelik basketbol, voleybol, yüzme, yelken, su topu gibi branşlarda tarihinin en başarısız dönemleri yaşanırken Polat yönetimiyle bu branşlarda iddialı takımlar oluşturuldu.

Bunlardan daha önemlisi Galatasaray Genel Kurulu'nun oluşumunu zamanla değiştirecek tüzük değişikliği yapılarak (daha önce yılda 25-30 kişi delege yapılırken) yüzde 3 oranında dışarıdan üye alınması sağlanarak her yıl yeni ve liseli olamayan 200 civarında üye kaydının yapılmasının yolunu açtı. Ama bir de öğreniyoruz ki 200 kişilik kontenjan yine liselilerin aileleri ve yakınları için kullanılıyormuş.

Demirel'in dediği gibi, "bugünün güneşi ile geçmişin çamaşırlarını kurutamazsınız" belki ama bir kulüpte devrim yapmış "bir yiğidi öldürmeden hakkını vermek için" bunları yazmak gerekti.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar