Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

“Hep aşk vardı...” Yıldız Kenter

İNSANLARA değişik yükümlülükler ve sorumluluklar yüklenir. Kimisine az kimisine çok, bazısına hafif bazılarına da ağır sorumluluklardır bunlar. Bana göre her şey kesinlikle görecelidir. Görecelik kavramı, mutluluk, zenginlik, fakirlik, beceri, yetenek, başarı ve yaşamdaki tüm benzeri değerler için geçerlidir. Bir seferlik hayatımızı veren doğa, onu istediği yerde ve zamanda koparıp almayı da biliyor. Gerisinde, öncesinde ve sonunda yine bir şekilde tek başına kalıyoruz. Keşke acılarla olgunlaşmak yerine, hep bir çocuk gibi yaşasaydık ve sadece mutluluklarla olgunlaşabilseydik. Ama bir gerçek var ki, hiç bitmeyen bu okul ve öğrencilik süreci içinde, tahta okul sıralarında tane tane dizilmiş öğrencilere benzettiğim biz insanlara yaşam, sürekli dersler vermeye devam ediyor. Bu süreklilik içinde, bir şeyler öğreniyor muyuz sizce? Bana kalırsa, hayır. Ancak, her gün yeni olanı keşfediyor ve sadece keşfettiklerimizi deneyimleyerek yaşıyoruz diyorum..

Şimdi bir yetişkin olarak kendi çocukluğumu düşündüğümde, çok yalın, güzel ve belki de doyasıya yaşadığım çocukluğumun kişisel gelişimime ne denli sağlıklı bir etken oluşturduğunu görüyorum. Şanslıyım, çünkü her şey doğaldı: Yaptırımsız, itmesiz, kakmasız, kendiliğinden yol alan ve en önemlisi baskısız ama sevgiyle yaşanan bir dönem. Sorumluluk dediğimiz olgunun varlığını ise, kemanıma tutkuyla sarıldığım yine aynı çocukluk dönemimde tanıdım ve bunu içtenlikle kavradığımı zannediyorum. Çok çalışıyordum. Seyrek de olsa, canım çalışmak istemediği zamanlarda, anne ve babamın “Çalış!..” dediği tek bir günü gerçekten anımsamıyorum. Hatta “Bugün biraz dinlen, bir süredir yapamadığın ve hatta özlediğin bir şeyi yapabilirsin..“ dedikleri bile hafızamdadır. Belki çalışmadan ama dolu ya da renkli geçen bir günün ardında, kemanıma ve çalışmalarıma daha özlemle ve gönülden sarılabildiğimi bugün hâlâ deneyimleyebiliyorum.

Her zaman, başımın üstündeki masmavi gökyüzünün varlığının bilincinde bir çocuk olduğumu düşünürüm. En basit olan şeyi; önce nefes alıp vermenin farkındalığını bilinçli ya da bilinçsiz yine aynı çocukluk dönemimde keşfettiğimi sanıyorum. Evimiz bir sahil kenarındaydı, keman, deniz, oyun, arkadaşlarım, koşturmaca, mandalin/portakal bahçeleri, güneş ve aslında benim için ‘her şey’ vardı orada. Bu döneme ait çocukluk arkadaşlarımın keyifli anlatımları, beni bugün tekrar tekrar gülümsetir ve mutlu eder: “Yaz ayları boyunca sabah, öğle, akşam, fonda hep Tuncay’ın keman sesi vardı...” sözleriyle beni kısa metrajlı bir film gibi hafızamdaki çocukluğuma götürürler bir parça.

Keşfetmesi hiç sonlanmayacak bu uzun yolda ve özel bir dostumun gidişinin sonrasında, hayatın anlamı ve değeri konusunda düşündüğüm ve görebildiğim tek şey, çok kısa ve o denli gerçek: Tıpkı bir kelebeğin ömrü gibi... Sevgiyle.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar