Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Dünya İşte Ortadoğu'nun geleceğini şekillendirecek denge!

        Ruşen ÇAKIR / HT GAZETE

        Çok sayıda kitabı Türkçe’ye de çevrilmiş olan Gilles Kepel, İslami hareketler konusunda sadece Fransa’da değil, dünyada da önde gelen bir isimdir. Paris Siyasal Bilimler Fakültesi öğretim üyesi olan Kepel ile 7 Ocak saldırıları ve 11 Ocak gösterisini konuştuk...

        7 Ocak’ta, bu işi yapanların hedeflerine ulaştıkları izlenimine kapıldım...

        Hayır, ulaşmadılar. Hedefleri Müslümanlar ile Müslüman olmayanlar arasında korkunç bir fay hattı yaratmaktı, başaramadılar. 2004 yılı sonunda “Küresel İslami Direniş Çağrısı” adlı kitabını internet üzerinden yayan Ebu Musab Es-Suri’nin düşüncesi bu. Avrupa’yı cihadın ana savaş alanı haline getirme, Avrupa toplumlarıyla bütünleşmemiş Müslümanları kullanarak onları cihatçılığın kahramanlarına dönüştürme ve Avrupa toplumunda bu kışkırtmalara karşı tepki uyandırma isteği var: Bu saldırılar üzerine Müslümanlardan kurtulmak isteyenler olacak, savaş çıkacak ve sonuçta İslam’ın zaferi gelecek ve Avrupa yok olacak diye düşünüyorlar. Oysa, işler umdukları gibi gitmedi, çünkü o muazzam yürüyüş, Fransa’nın en büyük yürüyüşü oldu.

        IŞİD yerine DAEŞ demeyi mi tercih ediyorsunuz?

        Evet, Fransa’da böyle bir tartışma oldu. Haziran ayı sonunda Cumhurbaşkanı’nın büyükelçilere konferansı sırasında bu konudaki fikrim soruldu. “İslam Devleti’ne karşı savaştayız” demişti. Biz, muayyen sayıda kişi de ona, bunun muğlak bir ifade olduğunu, çünkü toplumdaki sıradan Müslümanların bunu, “Fransa, İslam’a karşı savaşıyor” diye anlayacağını söyledik. O zamandan beri DAEŞ adını kullanıyor, onu da DAŞ diye telaffuz ediyor. Niçin DAEŞ diyoruz? Çünkü bu bir devlet değil. DAEŞ, “Davla İslamiyya fil Irak veş Şam”, yani Irak Şam İslam Devleti’nin kısaltması. Fakat Patriot Act’la ve Afganistan’da teröre karşı savaş ilanıyla tepki vermiş olan Bush’un aksine, burada bir savaş yürütmek söz konusu değil, çünkü karşımızda devlet yok. Polisiye tedbirleri geliştirmek ve eğitimde, araştırmada bir dönüşüm gerçekleştirmek gerekiyor.

        DAEŞ bir vadede kesinlikle dağıtılabilecektir. DAEŞ görüntüde çok güçlü, çünkü sosyal ağlara girdi ve Avrupa’da toplumsal bir olgu haline geldi. Ama aynı zamanda DAEŞ hakkında hiç bu kadar iyi bilgi sahibi olunmamıştı da. Bir yılın sonunda, dünyadaki bütün istihbarat servisleri Suriye’deki tüm yabancı cihatçıların kimliklerini biliyordu; hatta coğrafi konumlarını bile. Çünkü bunlar habire Facebook’ta ve Twitter’da hayatlarını anlatıyorlar. Küreselleşmeden yararlandılar, ama aynı zamanda onun kurbanı da oluyorlar. Ve muhtemelen hayli çabuk bir biçimde güçler dengesi tersine dönecek.

        DAEŞ ile El Kaide arasında nasıl bir kopma yaşandı?

        Piramit şekilli Leninist bir modelden, tabanda ağımsı bir şebeke modeline geçildi. Bu çok önemlidir; kaynağı, Aralık 2004’te Ebu Musab’ın 11 Eylül saldırılarını çok sert eleştirirken söyledikleridir. Şöyle demişti: “11 Eylül bir hatadır, çünkü merkezden yönetilen bu operasyonu yaparak, Bin Ladin Bush’a Afganistan’daki El Kaide kurtarılmış bölgesini yok etmek için kaynak sağlama olanağı vermiştir. Dolayısıyla kaybedeceğiz. Bu stratejik bir hatadır. Bu piramit mantığının yerine ağımsı bir mantık getirmeliyiz; Avrupa’dan bulunacak kişilerle bir şebeke mantığı getirmeliyiz.” Ve Ebu Musab’ın 1980 yıllarından Fransa tecrübesi vardı: “Bu kişilere doktrinimizi verip teşvik ederek saldırıları onlara yaptıracağız...”

        ‘FRANSA SALDIRIDA ÖZEL OLARAK HEDEF ALINDI’

        Başka Avrupa ülkelerinde saldırılar düzenlenmesini bekliyor musunuz?

        Muhakkak deneyeceklerdir, ama Charlie Hebdo saldırısında hedef çok ustalıkla seçilmişti; çünkü çok sayıda Müslüman o karikatürlerin Peygamber’e hakaret ettiğini düşünüyor. Ayrıca Fransa Mali’de cihatçılığa şimdiye kadar tanık olunan en büyük yenilgiyi yaşattığı için özel olarak hedef alındı; çünkü Mali’deki ilerlemeleri durduruldu, Mali’de Fransız ordusuna yenildiler. Bir de Fransa Irak’ta da mevcut, ABD ve diğer ülkelerden daha az, fakat Avrupalı cihatçıların arasında en çok Fransa’dan giden var. Mutlak bir çoğunluk bu, ama normal de. Çünkü Fransa’da Avrupa’nın en kalabalık Müslüman nüfusuna sahibiz. Dolayısıyla buradan gidenler, DAEŞ ve şürekâsını kendi ülkelerine karşı harekete geçirmeye çok arzulular. Fransa hedef tahtasında, ama çok kırılgan olduğunu düşünmüyorum; yürüyüşün de gösterdiği gibi. Avrupa’nın diğer tüm ülkelerinde bu büyüklükte yürüyüşler düzenlenebileceğini sanmıyorum.

        Küresel İslamcı hareketlilik içinde Selefi-cihatçıların gerçek gücü nedir?

        Çok fazla insan yok, ama yine de sayıları on binlerle ifade ediliyor. Çünkü muhtemelen DAEŞ’te, 50 bin yabancı savaşçı var; bunun 10 bini, silahlı, doktrine tabi tutulmuş Avrupalılar. Dolayısıyla çok etkili bir öncü güç oluşturuyor. Hem sonra, Suudi Arabistan’ın mali ve kültürel zaferinden beri, bugünün akaidi Vehhabi ve Selefi bir akaid. Türkiye’nin ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Hanefi İslam’ı ile Kuzey Afrika’nın Maliki İslam’ı artık seslerini duyuramıyorlar, çünkü petro-dolarlar her şeyi Selefileştirdi.

        ‘MÜSLÜMAN DÜNYA KINAMAZSA HERKES İSLAM’IN BU OLDUĞUNU ZANNEDECEK’

        Müslümanlara terörizmi kınama yönünde bir dayatma tavrı var; sanki bu sadece Müslümanların üzerine düşen bir işmiş gibi.

        Hayır, bu herkese düşen bir iş. Zaten hiç kimse onlara bir şey dayatmıyor; fakat Fransa’da cinayet işleyen insanlar İslam adına davrandıklarını söyleyip öldürürken “Allahuekber!” diye bağırdığı ve Peygamber ümmeti ittifakının süvarileri kılığına girdikleri andan itibaren, Müslüman dünyadan hiç kimse çıkıp “Bunların benimle alakası yok” deyip kınamazsa, o zaman da herkes İslam’ın bu olduğunu zannedecektir.

        Oysa bugün fazla başka ses işitilmediği de doğru, çok işitilmiyorlar, çünkü DAEŞ Peygamber’i karikatürleştiren kimseleri seçti. Böylelikle, insanların çoğu DAEŞ’i sevmese de, onunla özdeşleşmese de, “Eninde sonunda bunlar Peygamber’in karikatürünü çizen kimseler, öyleyse savunulacak tarafları yok. Charlie’nin gösterildiği yürüyüşlere katılmak istemiyoruz” duygusu var.

        Irak’ta ve Suriye’de özellikle Kürtlerin iyi direndiklerini gördük; mesela herkesin hemen kolaylıkla düşeceğini zannettiği Kobani düşmedi. Öte yandan, Irak Kürtleri de iyi dövüştüler...

        Aralık ayında durumu kendi gözlerimle görmeyi denemek için Kürdistan’daydım. DAEŞ’in sadece Sünni Arap bölgelerini gerçekten fethedebildiğini zannediyorum. Diğer tarafa geçmeyi beceremiyor. Şengal Kürtleri olan Ezidileri kovmayı başardılar, ama benim gidişimden kısa bir süre sonra bir Ezidi-Kürt saldırısı oldu ve Şengal geri alınıp DAEŞ kovuldu.

        Aslında DAEŞ bir türlü Arap Sünnistanı’nın dışına yayılamıyor. Kürtlerse başta iyi direnmiyorlardı; çünkü peşmergeler ticaretle uğraşmaktan askeri talimlerini ihmal etmişlerdi. Ama bugün görülüyor ki, durum onlar için hayati bir önem arz ediyor. Ayrıca bir uluslararası önemi de var. Günümüzde Kürdistan bölgede çok önemli hale geldi. Çarpışan üç kuvvetin de kavşağında biraz: Türk dünyası, Arap dünyası ve Fars dünyası. Kuşkusuz Ortadoğu’nun geleceği, tabiri caizse stratejik derinliği, bu üç güç arasındaki dengelerin tekrar kurulmasıyla şekillenecek.

        YARIN: OLIVIER ROY ANLATIYOR: ‘ARTIK CİHADA ÇOLUK ÇOCUK GİDİYOR’

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ