Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Resim Gülfem Kessler "Yeni Sen’" sergisiyle Pilevneli Gallery Dolapdere’de sanatseverleri bekliyor.
        .png
        .png

        Gülfem Kessler, sanat eğitimini Hollanda Kraliyet Akademisi'nde tamamladıktan sonra, uzun yıllar Hollanda'da, ardından New York'ta yaşamış. Çocuklarını büyütüp okuttuktan sonra Türkiye'ye dönüş yapmış.Sanatçı bugünlerdekağıt üzerine kömür çalışmalarının yer aldığı 'Yeni Sen' sergisiyle sanatseverleri, sanata ilgi duyanları, özellikle de gençleri bekliyor.Biz de Pilevneli Gallery Dolapdere'de kendisiyle buluşup merak ettiğimiz soruları sorduk...

        FOTOĞRAFLAR VE VİDEO: EMRE NAMOĞLU

        Okuyucularımıza kendinizden bahseder misiniz?

        Sanat eğitimimi Hollanda’da Kraliyet Akademisi’nde aldım. Oradaki 4 yıllık eğitimime ek olarak da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi’nde bir yıl kadar eğitim aldım. Dolayısıyla biraz Türkiye’den çoğunlukla da Hollanda’dan sanat anlamında faydalandım diyebilirim. Sanat eğitimimin Hollanda’da olmuş olmasını bir avantaj olarak görüyorum. Çünkü o Türkiye’de bu kadar çok sanata kolay ulaşılabilir bir durum yoktu. 1995-1996’dan bahsediyorum. Bu yüzden Hollanda müze görmek sanat görmek daha sanatın içinde olmak daha pratikten öğrenmek için çok daha elverişli koşulların olduğu dönemdi.

        REKLAM

        Resme olan ilginiz nasıl doğdu? Sizi teşvik eden biri oldu mu?

        Her zaman resim yapardım. Çocukluktan beri hep elim kalemde, boyada, resimdeydi. Teyzem bu konuda bana çok destek olmuştur ama lise eğitimimi sanat üzerine yapamadım. Çünkü tüccar bir ailenin çocuğuydum ve tüccar bir aile sanata çok daha farklı bakıyordu. Ailemin sanata bakışı daha bohem bir algıdaydı. Onun için sanata çok teşvik olmadı. Daha sonra, yurtdışında yaşamaya başladığım süreçte bu merakımı giderebilme fırsatım oldu. Resim çocukluğumdan beri yaptığım bir şey, yapmadığım dönem çok azdır diyebilirim. Her zaman hep çalışırım sürekli çalışırım diyebilirim.

        Hollanda’da yaşadığınız süreç nasıl gelişti? Oradaki aldığınız eğitim sanatınıza nasıl bir bakış açısı kattı?

        Hollanda’da ben bir anneydim. Çok küçük iki çocuğum vardı. Hem onlarla ilgilenmek, hem de okula gitmek durumundaydım. Dolayısıyla akşamları okula gittim, gündüzleri de evimle, ailemle ilgilendim. Genelde sanatçılar çok daha fazla kendi dünyalarıyla ve kendi hayatlarıyla vakit geçiriyorlar, sanat yapabiliyorlar. Benimkisi, daha sıkışmış zamanlar içerisinde oldu diyebilirim. Hollanda’da çocuklarım büyüyene kadar geceleri okula gittim, sonra gündüzleri okula devam ettim. Sanat eğitimim için daha tatlı bir hal düşünemiyorum. O kadar çok imkan ve fırsat var ki… Aynı imkanları burada ki gençlerimiz için de diliyorum. Toplumumuzun gelişebilmesi için çok gerekli bir şey eğitim.

        REKLAM

        Biraz da son kişisel serginizden bahsedelim. Bundan önceki serginizde daha renkli çalışmıştınız ancak bu serginin tamamı siyah beyaz. Sanatınızı nasıl tanımlıyorsunuz?

        Burada tabii çok büyük bir radikal fark var. Geçen yılki çok renkli çalışmalarımı bu yıl tamamen siyah beyaza dönüştürdüm. Ben Urla’nın bir köyünde yaşıyorum. Zaman zaman orada kalıyorum. Atölyem de orada… Urla’da kırsal bir festivalin içine oturtulmuş çağdaş sanat etkinliğimiz var. Etkinliğin küratörlüğünü ve sanatçılığını yapıyorum. Geçen mayıs, bu festivalde terk edilmiş ilkokul binasının içerisine çok büyük bir duvar resmi yaptım.

        Kirecin üzerine kömürle yaptığım siyah beyaz resim çok zor oldu ancak resmin etkisi de bir o kadar büyüktü ve çok hoşuma gitti. Aslında ben siyah beyaz hep çalışıyorum. Renkli resimler yapmadan önce her dönemde siyah beyaz çalışmam oldu. Bu eserlerle katıldığım sergilerim oldu, özellikle New York’ta… Dolayısıyla siyah beyaza da yine dönmüş oldum.

        Pilevneli Mecidiyeköy’deki kağıt sergisine katılmam önerildiğinde, sergiye siyah beyaz bir çalışma ile katılmayı doğru buldum. Murat Pilevneli ile konuşmamızda daha büyük bir çalışma yapmam konuşuldu. Bu görev içerisinde yaptığım 4,5 metreye, 7 metre uzunluğundaki eser burada gördüğünüz bütün resimlere de yol açtı diyebiliriz.

        Kömür sonuçta siyah bir madde ve karanlığa çağrışım yapıyor. Malzemenin yansıtmak istediğiniz duygularla alakası var mı?

        Renklerle bazen çok daha kolay ifade edilebiliyor duygular ama bu resimlerde renk kullansaydım aktarmak istediğim duygunun önüne geçebilirdi. Parlak pembelerle, çok parlak kırmızılarla, mavilerle dikkati çekebileceğim bir şeyi sadece siyahla yapabiliyorum. Çünkü sadece konuya odaklanılmasını istiyorum. Siyah beyaz olunca cırtlak renkten daha çok koyuya odaklanılıyor. Bu avantajı kullanıyorum ve resimlerde seyirciyi konuya odaklamak istiyorum.

        Resme başlamadan önceki süreç nasıl gelişiyor?

        Bazı çalışmalarıma eskiz yaparak başlıyorum ama yüzde 80-90 ön çalışmasız çalışıyorum. Dolayısıyla kendimi bilinç akışına bırakıyorum bir eseri ortaya çıkarırken. Tabii ki bazı görüşlerim var hayatla ilgili, dikkat çekmek istediğim soru işaretlerim var. Seyircilerimin dikkatini çekmek istiyorum, konudan konuya geçmesini istiyorum, bir resimde zaman geçirmesini istiyorum. Hedefim seyirciyi resimlerimde 3-5 dakika tutabilmek. Bütün resimlerin kendi aralarında anlam ve ruhsallık açısından birliktelik oluşturuyor. Yoksa hepsi kendi başına ayrı ayrı hikayeler anlatıyor hepsi birbirine ruhsal anlamda bağlı, ben bağlıyorum.

        Sosyal medya, teknoloji, yeşile özlem gibi konuları çokkullanıyorsunuz tablolarınızda. Biraz da bu temaları işlemenizdeki nedenlerden bahseder misiniz?

        Ben yaptığım çalışmaların her türlüsünün insanlığa kavuşmasını çok istiyorum. Kitlem sadece sanat konusunda eğitimli olan kesimden öte sanatı merak eden herkes… Dolayısıyla onlara da kendi kafamda ki soru işaretlerini vermeye çalışıyorum. Özellikle internet çağına geçtiğimizden beri bireysellik çok daha fazla güç kazandı. İnsanların birbiriyle olan bağları bir yandan sosyal medya üzerinden son derece kuvvetlendi ama bir o kadar da yapmacık hale geldi.

        Herkes olmak istediği şeyi göstermeye çalışıyor diye düşünüyorum. Bunda yanlış bir şey yok ama bu da bütün insanları kendisinin dışında başka bir şeye yönlendiriyor. Aslında benim istediğim insanlığın kendilerini, kendileriyle ilgili gerçek olan bilgileri keşfetmelerini arzu ediyorum. Bunu yaparken biraz da sosyal medyanın dalgasını geçiyorum.

        REKLAM

        Tablolarınızda kadının yeri nedir? Kadınlardan ne gibi mesajlar vermeye çalışıyorsunuz?

        Evet bunu sanırım çok farkında olarak yaptığımı zannetmiyorum. Bunu çok duyuyorum. Demek ki acaba gerçekten çok mu kadın resmediyorum diyorum. Esasında ben sadece ruhsal bir varlık anlatmak istiyorum. Zannederim bunu yaparken de kadın ve erkeğin rollerini de işin içine sokuyorum bazı resimlerimde. Kadının yaratım gücünün çok büyük etkisi var bende. Şimdi kadınlar erkekler olmadan çocuk doğurabiliyor biliyorsunuz. Kadının çok büyük bir kuvvet sahibi olduğunu düşünüyorum. Yaratan olduğunu, var olan olduğunu düşünüyorum. Erkeklerin de anlayamadığım bir şekilde yok eden, savaşçı, yok ederken daha umarsız olabildiğini düşünüyorum. Kadınlar eğer bu dünyayı yönetecek olsaydı çok daha huzurlu, daha yaratıcı ve barış dolu bir dünyamız olabilirdi.

        Ama ama bir yandan da erkekleri kadınlar yetiştiriyor. Hep çelişkiler var. İkisi birbirinin içerisinde hareket halinde. Esasında konuşulması gereken insan olmak. Resimlerimde biraz daha ona yönelmek durumundayım. Bir daha ki sergimde biraz daha dikkat edeceğim.

        Tablolarınızda daha çok Türk toplumunu yansıtıyorsunuz. Peki Hollanda'dan sizin resimlerinizi gören bir kişi tablolarınızla bağ kurabilir mi?

        Sanırım artık buradaki her şey evrensel oldu. Türkiye’de yaşayan ve burada çalışmayı çok seven, buradaki enerjiye ve dinamiğe ihtiyaç duyan bir Türk sanatçı olarak bu toplumdan getirdiğim bir takım özellikler vardır ama bunların zenginlik olduğunu düşünüyorum. Esas burada mesele kendi dilini bulmak, kendi özgür düşünceni bulmak kendi otantik dilinizle aktarabilmek… Tabii ki kendi yaşadığım toplumdan izler kullanacağım ve bundan da çok haz alıyorum. Batıdan gelen bir sanat gözlemcisinin bunu hissetmesi beni çok mutlu ederdi. Batılı bir sanatçı gibi olmak istemiyorum aslında ya da tamamı ile bir Türk sanatçısı değil. İnsan sanatçı olmak istiyorum. Herkesin anlayabileceği herkesin bakmak isteyebileceği çalışmalar yapmak istiyorum.

        Doğayla baş başa kalmak için gidemeyeceğiniz yer yok sanırım. Meksika’daki yağmur ormanları da bunun bir örneği…

        REKLAM

        Daha çok nasıl doğanın içerisinde yaşayabilirim sorusuyla Meksika’nın Tulum kasabasının 30-40 kilometre içerisindeki yağmur ormanlarında iki hafta kaldım. Işığın kirli olmadığı, elektrik ve suyun çok dikkatli kullanıldığı, doğal kaynakların çok büyük bir bilinçle tüketildiği bu yerde çok farklı duygular hissettim. Orada küçük bir yer edindim. Yazın bir ayımı orada geçiriyorum. Belki daha uzun süreler geçireceğim bilmiyorum henüz.

        Peki neden Meksika?

        Çok fazla evinden çıkmayan bir arkadaşım sayesinde gittim. Eğer bu arkadaşım Türkiye’den kalkıp Meksika’ya gittiyse gerçekten muhteşem bir yer olmalıydı dedim. Ben de onun yanına gittim. Hakikaten de çok farklı bir yerle karşılaştım. Turistlik kaynakların hunharca tüketilmediği, doğanın korunduğu bir yerdi ve bundan çok etkilendim.

        New York’ta da bir süre bulundunuz değil mi?

        Evet New York’ta yaşadım bir 10 yıl kadar. Yine çocuklarımın eğitimi sebebiyle oraya gittim. Onlar okullarını okuduğu sürece ben de çalışmalarımı orada sürdürdüm. Sanat çalışmalarımı birkaç kişisel sergi ve grup sergisi ile aktardım. O civardayaptığım başka seyahatler eğitimimin devamı diyeceğim süreçlerdi. Çocuklarım üniversiteyi bitirip bir iş güç sahibi oldu. Ben de kendi ülkemde zaman geçirmek istiyordum. Açıkçası biraz kopmuştum Türkiye’den ve tekrar bağlanmak istedim. Neticede köklerim ve ailem burada. İyi ki geldim. Hiç pişman değilim, hiç de dönmeye niyetim yok gayet memnunum burada.

        REKLAM

        Arkanızdaki devasa boyuttaki tablodan söz edelim. Zor bir çalışma olmalı...

        Bu eseri dört gün gibi bir sürede çalıştım. Dört gün derken çok uzun saatlerden bahsediyorum. Bu boy eseri öncelikle eskizle planlıyorum. Yani bir yol haritası çıkartıyorum kendime. Yol haritasında böyle devasa bir boyutun bırakacağı etkiyi hesaplıyorum. Gördüğünüz resim dört günde duvar üzerine yapıldı.

        Kağıt üzerine yapılma tercihi de verilmişti ama duvarı tercih ettim. Yok edileceğini bilerek yaptım. Çünkü kendi irademle böyle bir şeyi var ediyorum ve kendi irademle de yok edilmesini istiyorum, bunun kararını da ben veriyorum. Satın alınır bir iş değil dolayısıyla ve bu çalışma sadece sergi süresince görülebilecek.

        Yani bu tablo 23 Mart’tan sonra yok olacak…

        Evet ayın 23’üne kadar sanatseverlerin ya da sanatla ilgilenenlerin gelip resimlerimden bir parça tüketmelerine imkan sağlıyoruz.

        Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

        Son söylemek istediğim şey daha çok çocuk ve daha çok genç görmek istiyorum. Sanatın daha genç jenerasyona yayılmasını çok arzu ediyorum çünkü bir toplumun eşitlikçi ve barışçıl olabilmesi için sanat duygusunun gelişmesinin şart olduğunu düşünüyorum. Dans, tiyatro, müzik, resim gibi disiplinlerin daha çok çocuklara yönelmesini arzu ederim. Bundan sonraki çalışmalarım yine herhalde sosyal medya, toplum bütün bunların etkisinin bu primitif materyallerle çalışması olacak.

        Şurada Paylaş!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ