Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Gazeteci İnanç'ın son yazısı

        internet sitesindeki son yazısında söz konusu operasyondan korktuğunu yazmıştı.

        İnanç, "Nasıl korkmayayım?" dediği yazısında korku nedenini şu cümlelerle

        açıklamıştı: "Nasıl korkmayayım, bu davayla ilgili usulsüzlükleri, çirkinlikleri,

        ayakları altına alınan özel hayatın gizliliği, yağmalanan birikimler (her aranan

        yerden delil diye belgeler, CD'ler, silah diye bir takım anılar) toplanıp

        götürülüyor. Bende 60 bin kitap, milyonlarca belge, on binlerce dava dosyası,

        iddianame yani elli yılı aşkın bir emek var."

        ÜMRAN AVCI -AJANS HABERTÜRK

        Ünal İnanç'ın 19 Ocak tarihli, "Konuyu adaletle bırakalım", "Yargı bu işi halleder."

        başlıklı son yazısı şöyle:

        "Siyatik ağrısı nedir bilir misiniz? Çeken bilir. Bir haftadır geceleri sabaha kadar

        ağrıdan uyuyamadığım için televizyonun karşısında oturuyorum. Konumuz Ergenekon ve

        Gazze. Aynı gün aynı saatte Show TV'de Ali Kırca, Star'da Uğur Dündar, diğer kanalda

        Mehmet Ali Birand. Konuklar neler demiyorlar; hele o yargının içinden gelen adalet

        mensupları. Adalete güvenelim, işi yargıya bırakalım. Arada sırada oturuma

        katılanlardan çıldıranlar da oluyor, örneğin Ali Sirmen.

        Sirmen, Nazlı Ilıcak'a "Ben 38 ay yattım. Bir ay sonra yargılama beraatle

        sonuçlandı. Yatacağım ceza hüküm yesem 39 aydı" deyince Nazlı hanım bile

        konuşamıyor. Korktuğumu söylemiştim. Nasıl korkmayayım, Ergenekon (şimdi oldu ETÖ)

        dalgasından halkın bir bombardıman altında İsrail'in Gazze'ye açtığı ateş oradaki

        halkı kinlendiriyor, ateşliyor. Benim satılmışlarımın, entellerimin, servis edilen

        medyamın sayesinde herkes korkuyor, ben de dahil. Nasıl korkmayayım, bu davayla

        ilgili usulsüzlükleri, çirkinlikleri, ayakları altına alınan özel hayatın gizliliği,

        yağmalanan birikimler (her aranan yerden delil diye belgeler, CD'ler, silah diye bir

        takım anılar) toplanıp götürülüyor. Bende 60 bin kitap, milyonlarca belge, on

        binlerce dava dosyası, iddianame yani elli yılı aşkın bir emek var. TEB otel'de

        yapılan bir törenle Yurttaşlık ödülleri dağıttık.

        Ödül verdiklerimizin arasında Ulusal Kanal yöneticilerinden Hikmet Çiçek, Emekli

        Orgeneral Hurşit Tolon, Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Gazeteci

        Mustafa Balbay, Gazeteci Tuncay Mollaveisoğlu da vardı. İkisi tutuklu yatıyor,

        birini kapıdan serbest bıraktılar, öbürünü gözaltına almadılar. Sonuncusu da

        Ergenekon dalgasıyla meslek hayatı batağa saplandı.

        Sırasıyla 1955 yılı 6-7 Eylül sıkıyönetim dönemi, 27 Mayıs öncesi sıkıyönetim

        dönemi, 27 Mayıs sonrası sıkıyönetim dönemi, 12 Mart sıkıyönetim dönemi, 26 Aralık

        1978'den 12 Eylül'e kadar olan sıkıyönetim dönemi, 1988'e kadar süren sıkıyönetim

        dönemlerini yaşadım. Mahkemeleriyle, savcılıklarıyla hemhal olmuştum. İnanın ki

        ülkemde böylesini görmedim. Bu davada her yurttaş kadar ilgimi çekiyor. Ama

        bildiklerim beni fevkalade rahatsız ediyor. Özellikle tutuklu sanıklar için bir

        yurttaş olarak, bir insan olarak üzülüyorum ve korkuyorum. Kuddusi Okkır diye bir

        tutuklu ihmalden de öte hapishanede öldü. Bir başka ülkede böyle bir olay olsa yer

        yerinden oynardı. Ergün Poyraz diye bir tutuklunun günlerce kalp ve şeker ilaçları

        verilmedi avukatının çabalarıyla her gün kullanmak zorunda olduğu ilaçlar verildi.

        İnsanın aklına başka şeyler geliyor. Cezaevlerinin yetkilileri kendiliklerinden bu

        tür ihmalleri ve edimleri yapmazlar ve yapamazlar. Gelelim şu Tuncay Güney'e; 1997

        yılında Milli İstihbarat Teşkilatı Tuncay Güney'i İran dönüşünde gözaltına alıp

        sorguladı mı sorgulamadı mı? İran gizli servisiyle ilgili anlatımları oldu mu? O

        ülkede kendisine tattırılan hazlardan bahsetti mi bahsetmedi mi? Gerçi gevezelikleri

        sırasında Türkiye'deki bir İran gizli servis görevlisinden bahsediyor. Son iki soru

        İran masası Tuncay Güney'i ülkeye haber getirip götüren faydalı bir insan olarak mı

        izliyordu yoksa karşı tarafa angaje bir adam olarak mı? Ve bu adam sormadan anlatan

        bir insan olarak 1997'de Ergenekon'dan bahsetmiş miydi? Yürütme bu davanın en

        tepesinde görülüyor. Adam gibi bir adam diye tanıdığım, betimlediğim eski bir ordu

        komutanı onbeş kilo vermiş, Hurşit Tolon. Dostluğuyla onur duyduğum, üstlendiği

        görevleriyle gururlandığım, ailece tanıdığım bir insandır. Onun sağlık problemleri

        kendisine gazeteciyim diyen bir takım kişilere dert oluyor. Ne diyeyim, nasıl

        üzülmeyeyim, nasıl korkmayayım. "

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ