Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Medya HT Magazin yazarı Rahşan Gülşan yazdı

        Dumansız hava sahası bu aracı kapsamıyormu?

        MUSTAFA Sarıgül, tüm enerjisini ve konsantrasyonunu verdiği Türkiye Değişim Hareketi‘nden vazgeçip CHP‘ye katılma kararı aldığına göre artık Şişli’nin sorunlarına daha çok vakit ayırabilir diye düşünüyorum. Mesela sigara yasağı konulmadan önce başlattığı dumansız masa uygulaması vardı. Hepimizin takdirini kazanan bu tarz hareketlerin içi boş, seçmene mesaj vermeye ve basının gözünü boyamaya yönelik hareketler olduğunu düşünüyorum artık. Bakın bu fotoğrafı önceki gün TEM’de çektim. Bu sarı kamyon o kadar çok duman çıkarıyordu ki otoyol siyah bir dumanla kaplandı. Aracın kurumu yüzünden zorlukla okunabilen plakası 34 YJ 609 resmi plakaydı. Kapısında ise Şişli Belediyesi yazıyordu. Yani Mustafa Sarıgül ve arkadaşları göstermelik şekilde sigara ile savaşırken bir anda yüzlerce paket sigara kadar dumanı çıkaran bu belediye aracı haldır hıldır trafikte dolaşıyor. Temiz çevre operasyonu bir bütündür ve buna belediye filosundaki araçların karbon salınım oranları da dahildir. Ah şu belediyecilik popülizmden bir kurtulsa ve güncel çevre sorunlarına gerçekten hakim olabilse.

        Okan, ne yapacağını bilemedi

        ÖNCEKİ gece, hani şu herkesin konuştuğu Eren Talu röportajının yayınlandığı günün akşamı ilginç bir tesadüfle Defne Samyeli, Okan Bayülgen’in Medya kralı programına konuktu. Böyle bir günde gelen konukluk Okan’dan beklentiyi artırdı. Ancak Okan Bayülgen uzun süren programında Defne Samyeli’ne malum olaylar ile soru sormaktan kaçındı. Belli ki Defne samyeli bu konunun konuşulmayacağına dair söz almıştı Okan’- dan. Normal şartlar altında bu sessizlik doğal karşılanabilirdi. Ama Medya Kralı adıyla program yapıp elinde sopası medyaya ayar veren adamın bu konudaki tavrının bile arkasında olamayışı beni şaşırttı. Böylesine sansasyonel bir günde gelen konuğa olayla ilgili bir soru sormamak tavırdır. Ama programın başında bu tavrınızı açıklar, olaydan bahseder ve konu üzerine konuşmayı kişisel etik anlayışınıza uymadığını belirtirsiniz. Ama program boyunca konu ile ilgili tek soru sormayıp program sonuna doğru kaçamak bir cümle ile olayı geçiştirmeye çalışınca iş daha da fena göründü. Savunmasız yarı ünlüleri hayatı burunlarından getirecek kadar magazine girip ertesi gün internet sitelerinde programın o bölümlerinin yayınlanmasını keyifle izleyen Okan, sanırım olayın büyüklüğünün altında ezildi. Hakkı Devrim’in bizzat yayında eleştirdiği gibi Medya Kralı’nı bir medya programı yapmayı başaramayan Okan, önceki gece ne anti magazin bir tavır sergileyebildi ne de Medya Kralı gibi davranabildi. Bence ne yapacağını tam kestiremediği için ortalama bir programa imza attı.

        İnönü’de 50 bin kişi çocuklar gibi şendik!

        SONISPHERE Festivali için pazar günü İnönü Stadyumu’na adım attığım anda büyük bir şaşkınlık kapladı beni. Sanki bir anda 1993 yılına ışınlanmıştık. Stad hınça hınç doluydu ve hep bir ağızdan şarkılar söyleniyordu. Heavy Metal’in resmi rengi olan siyah neredeyse herkesin üzerindeydi. Ağırlıklı olarak yaşı 30’u geçmiş saçları hafif dökülmüş, göbekleri büyümüş, çoğu evlenmiş ama metalci ruhu kaybetmemiş bir kitle vardı. Ben gittiğimde Megadeth sahnedeydi. Slayer ile coşku iyice arttı. Metallica sahneye çıktığında ise artık kitlesel bir çıldırma hali vardı. Metallica tam da günündeydi ve belki de tarihinin en iyi canlı performanslarından birini yaptı. Konser DVD’leri defalarca izlememe rağmen ne “One” ne de “Enter Sandman”i bu kadar güzel çaldıklarına tanık olmadım. Grubun solisti James Hetfield’in bizimle diyaloğu da çok keyifliydi. “One”ın savaş sesleri ile başlayan introsundaki alev gösterisi duyguları daha da coşturdu. Tek kelimeyle mükemmel bir konserdi. İnönü’de böyle gerçek bir konser ortamını çok ama çok özlemişiz. Sonisphere İstanbul’a çok yakıştı. Organizasyonu yapan Purple Concerts ekibini tebrik etmeyi bir borç bilirim. Ve kendilerinden bir de ricam var: “Haydi seneye de Iron Maiden!”

        Rock dinleyeni satanistle bir tutan ‘iletişimuzmanı’(!)

        İLETİŞİMve reklamstratejileri uzmanı deyince ülkede birçok insanın aklına Ali Saydam geliyor. Ancak Ali Saydam dün Akşam Gazetesi’ndeki köşesinde korkunç bir yazıya imza attı. Spor hocasının İnönü’deki heavymetal festivaline gitmesine şaşıran Saydam, konsere gidenleri “Siyah tişörtlü, siyah pantolonlu, şeytan kılıklı Türk (!) genci” olarak tanımladığı yazısında “popüler kültür sen nelere kadirsin” deyip ucuz bir popülist söylemlemeseleyi şehitlere de uğratmadan duramıyor. Ve spor hocasının sorduğu “Ülke ekseni nereye kayıyor?” sorusuna verdiği “Türkiye’nin bir yere kaydığı yok ama sizinkinin şeytana kaydığı kesin” cevabıyla da tüy dikiyor. Cümle içinde Türk genci sonrasında parantez içinde ünlemkoyması bizleri Türk olarak görmediğini de açık ediyor. Bu nasıl bir hayata bakıştır anlamamimkânsız. Ne benim ne oradaki 50 bin gencin ekseni şeytana kaymış filan değil. Ama müzik kültürüne böyle bakan bir iletişimcinin ekseninin nereye kaydığı tartışılır! Nereden bakarsanız bakın, bu popüler kültüre çok demode bir bakış.

        Boğaz savunucuları yunusları da hatırlasa!

        ÇEVRE ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu‘nun Boğaz’da gürültü kirliliği yaratan mekânlara karşı giriştiği savaş birçok köşe yazarını harekete geçirdi. Hemen hemen hepsi Boğaz’daki mekanların bu tarz kısıtlamalarla karşı karşıya kalmaması gerektiğini savunuyor. Özgürlüklerden bahsediyorlar. Bir anda çevre ve özgürlük gönüllüsü kesildiler. Mesele İstanbul olunca hemen coşuldu. Sesler yükseltildi. Kimse kimsenin özgürlüğüne karışamazdı, bu işletmeler Boğaz’ın incisiydi vs. vs. Ama nedense özgürlük deyince hoplayan isimler Fethiye’deki iki yunus için kalemini kıpırdatmamakta sakınca görmediler. E tabii onlar da haklı, küvet kadar bir havuzda yüzmeye çalışan iki yunus hiç de seksi bir konu değildi. Cumartesi, arkadaşlarımızın bölgeden çektiği fotoğraflar geldi. Gerçekten de havuz çok küçük ve bir de köşeli. Dünyanın birçok yerinde yunus havuzu gördüm ama böyle küçücük bir şey görmedim. Her ne kadar Çevre Bakanı “ben bir şey yapamam” dese de bu hayvanları daha konforlu şartlara kavuşturmak konusunda kendisinde biraz sorumluluk görse ve İstanbul’- un eğlence mekanlarının özgürlüğü için bu kadar didinen yazar dostlarımız aynı sorumluluk duygusunu çevre ve hayvan hakları konusunda da hissetse ne kadar şahane olurdu.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ