Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Medya "Evet, ben döneğim!"

        Bloomberg HT'nin ilgiyle izlenen programlarından Kenan Erçetingöz'ün hazırlayıp sunduğu '60 Dakika'nın konuğu gazete yazılarıyla olduğu kadar sanal ortamdaki yazılarıyla da gündemden düşmeyen Ahmet Hakan'dı. Ahmet Hakan, çarpıcı açıklamalarda bulundu.

        K.E.: Bu gece seninle herşeyi konuşmak istiyorum yazıların, merak edilenler, kavgaların, polemiklerin... Müsade edersen hepsini konuşmak istiyorum. Öncelikle bu twitter muhabbetinden başlamak istiyorum. Ne buluyorsun bu twitter'da gerçekten merak ediyorum. Sen bir köşe yazarısın, köşende istediğin gibi yazabilirsin. Ama twitter'da kavga etmek, horoz dövüşlerine girmek nedir?

        A.H.:Bir köşe yazarı fikirlerini yazdığı zaman gazeteye bu tek taraflı bir iletişim biçimi. Sen ahkam kesiyorsun. İsteyen beğeniyor, isteyen beğenmiyor. Twitter ise 140 karakterde kendini anlatacağın bir sosyal paylaşım alanı. Ben zaten bütün gün bilgisayar başındayım, çalışıyorum, köşe yazısını yazmayı bütün güne yayıyorum, internetteyim dolayısıyla benim gibi bir insan için özel olarak ayrılmış bir vakit söz konusu değil. Ayrıca ayırabilirim de yani bunun bir sakıncasını görmüyorum, ama benim gibi bir insan için çok uzun vakit ayırmaya gerek yok. Ordan ne buluyorum? Şunu buluyorum. Benim 38 bine yakın takipçim var. Bu şu demek; 38 bin insanla etkileşim halindeyim. Bunlar çok eğitimli, kültür seviyesi yüksek kafa dengi diyebileceğimiz çeşitli dünya görüşüne sahip insanlar. İnanılmaz bir duyarlılık edinme, çeşitli duyarlılıkları anlama fırsatı sunuyor bir köşe yazarı için.

        K.E.: Oradan besleniyor musun?

        A.H.:Mutlaka besleniyorum. Orada yazan insanların yazdıklarına bakıyorum. Ayrıca sadece geyik yapılmıyor, geyik de yapılıyor eğlenceli şeyler de var ama politik gündemle ilgili yorumlar da var, değişik yorumlar var, çok zekice yazılmış cümleler var. 38 - 39 bin kişilik, nerdeyse hergün anket sonucu alır gibi günün nabzının tutulduğu bir alan orası. Zenginleştiğimi ve faydalandığımı düşünüyorum.

        K.E.: Bana ters gelen şeyler de var mesela eğlenmeye gidiyorsun yemekte iken, dostlarının arasında eğlencede iken şöyle bir twit atıyorsun : 'Onur Şan burada, uups Seda Sayan da geldi, umarım küçük çapta bir skandal patlamaz' Yani bu doğru bir şey mi? Orada eğlenirken sürekli mesaj atmak? Ahmet Hakan gibi birinin 'şu da geldi, umarım skandal patlamaz' demesi ne derece doğru?

        A.H.:Ben bir sakınca görmüyorum zaten o şey ertesi gün basında yer alıyor. Ahmet Hakan gibi biri derken kendimi bir pozisyona sokmuyorum ki; bakıyorum o insanların magazin basınında zaten hayatlarını takip ediyorum, yazabilirim. O benim twitter maceramın küçük bir parçası. Başka şeyler yazıyorum, onları da yazıyorum.

        K.E.: Tolga Karel için şöyle diyorsun : "Şiddete temahülüm yok ama bu herife girişmek için iflah olmaz bir arzu duyuyorum"

        A.H.: Şimdi bizim twitter'ın şöyle bir mantığı var. Eğer açarsanız insanların yazdıklarını bağlamlarından kopararak tek tek cümleler halinde alırsanız böyle tuhaf sonuçlara varabilirsiniz.

        Onun bir başı var ortası var sonu var. Başka laflar edilmiş tamamen bakınca bir manası var.

        K.E.: Mehmet Ali Ilıcak'ın evine gittik. Yemek yedik. Senin gelemediğin gece. Biz misafiriz Mehmet Ali Ilıcak sürekli masada twit atıyor.

        A.H.:O bir hastalık, ben o kadar değilim ama.

        K.E.: Devamını okuyayım :'Ne o be bir arkamı döndüm Fatih Ürek. Hay bin dans eden yılan' Biraz da espriler katıyorsun aslında değil mi?

        A.H.:Şimdi siz onu öyle okuyunca seyirciler anlamayabilir. Yine twitter'ın kendine özgü bir dili var. Uslubu var, herkesin tekrar ettikleri, bulunmuş bir espri formatı var. O 'hay bin' bir format yani. Böyle okununca tuhaf kaçıyor ama orada anlamlı.

        K.E.: Ertuğrul Özkök 3 gün dayandı twitter'a sonra kapattı.

        A.H.:O çok iyi niyetli davrandı. Orada herkese cevap vermek, herkesle iletişim kurmak zor birşey. Bütün gününüzü alır. Çok kişi tarafından takip edilen ünlülerin biraz daha az cevap vermesi gerekiyor. Kibir açısından değil, teknik açıdan. O herkese cevap vermeye kalktı, pes etti 'Ben ne yapacağım böyle' diye.

        K.E.: Başına kötü bir olay geldi mi yazdıklarından dolayı ? Gelip sana 'Ne yapıyorsun' diyen oldu mu?

        A.H.:Olmadı.

        K.E.: Ankara'da Papermoon'da karşı masada olan birilerini yazmışsın...

        A.H.:Cumhurbaşkanı danışmanı arkadaşımız, ismini şimdi unuttum onu yazdım. Onu 'Ya sen Ankara'da Papermoon'da mısın?' diye aradıkları için gelip yanıma oturdu, sohbet ettik. Herhangi bir problem olmadı.

        K.E.: Zeynep Damla Gürel

        A.H.:Evet.

        K.E.: Fazıl Say'la ciddi polemiğe girdin. Niye bu kadar sert tartışmalara girdiniz? Bunlara gerek var mı?

        Fazıl Say diyor ki: 'Bir elinde Kuran bir elinde konyak, yeterince sıcak sana zaten. Çok değerli kafanın ütülenmemesi için takipçim olmayacaksın, değil mi?'

        Sen de ona karşı:'Eğer tartışma kapasiten buysa senin hakkından ancak Hakkı Bulut gelir' diyorsun. Bunlar nasıl polemiklerdir?

        A.H.:Fazıl Say benim eski arkadaşımdır, eskiden çok görüşürdük. Sonra aramızda çeşitli konularda ihtilaflar çıktı. Bu konularda dünya görüşü ile ilgili. Fazıl gerçekten çok değerli bir sanatçıdır, uluslararası anlamda herkesin kabul ettiği, fakat ne yazık ki bu tür polemiklerde bir düzey tutturma sorunu var. Bu yazdıkları gibi benim hakkımda bazı şeyler bir kitabında da yazdı. Ben çok önemsemiyorum, ben de gereken cevabı veriyorum.

        K.E.:Hiç altta kalmıyorsun ama...

        A.H.:Niye kalayım ki? Cevap verebilirim. Dahidir her türlü bize sövebilir diye bir şey var mı?

        K.E.: Sen demişsin ki 'Ben bugün de yokum yarın da olmayacağım, ben senin gibi olmaktansa olmamayı tercih ederim'

        A.H.:Onu şunun için söyledim, bana diyor ki; 'Sen bugün varsın yarın yoksun ama ben yarına da kalacağım' Tamam ben bugün de olmayayım yarın da olmayayım, ne farkeder. Bu cümlelerle mi konuşacağız birbirimizle. Bu cümleler yakışık alıyor mu? Onu kastediyorum, çok da önemli değil aslında, benim yazılarımı takip etmiyor benim ne demek istediğimi anlamıyor, benim referandumda 'evet' mi dediğimi, 'hayır' mı dediğimi bile tam anlayamamış... Böyle gereksiz polemikler olabiliyor. Ama dediğim gibi başı ve sonu var.

        K.E.: Twitter'da akıllı ve kısa cevaplar olması gerekiyor değil mi? Baya orada zeka ortaya çıkıyor. Ve sizin her şeyiniz de ortaya çıkıyor. Sen devamında şöyle demişsin : Ben bir Fransız mürebbiyenin elinde büyüdüm ama ne yazık ki; o da arabeskçiydi, Kamuran Akkor dinlerdi'

        A.H.:O da bir espri. Orada biri bana 'Sen klasik müzikten ne anlarsın' diye bir laf etmiş de. Tabii işte orda hep bir başı var olayın böyle okuyunca anlaşılmayabilir.

        K.E.: Senin için dönek diyorlar. Dönek misin? Nereden nereye döndün?

        A.H.: Düşünsel süreç içerisinde herkesin geçirebileceği bir süreç benim geçirdiğim. Yaşam tarzı meselesine gelince, oradada şöyle bir şey oluyor. Ben Kanal 7'de çalışırken de Nişantaşı'nda oturuyorudum. Ben böyle ithamlarla karşılaşınca Evet diyorum. Ben döneğim. Yazılarımda da yazıyorum. 'Eskiden Sultanbeyli'de iki göz bir gecekonduda oturuyordum. Hürriyet'e geçtim Nişantaşı'na taşındım' diyorum. Başka çaresi yok. Böyle diyorum çünkü başka türlü uğraşamıyorum. Anlat anlat anlat...

        K.E.: Başbakan Erdoğan'ın 'Şarap üzümden yapılıyor. Canınız alkol çekerse içki içmeyin üzüm yiyin' anlamına gelen sözleri hakkında ne düşünüyorsun?

        A.H.: Yanlış buluyorum bu açıklamayı. 'İçki içmeyin, sigara zıkkımdır. Tırnaklarınızı kesin...' diye toplumu, eğitilecek insanlardan oluşan bir güruh olarak görmekten kaçınılması gerekir. Başbakanlar, bizim hizmetimizdeki kişilerdir. Biz onları hizmet etsinler diye seçtik. Bizi terbiye etsinler diye değil. Bazılarımız içki içer. Bazılarımız içmez. İçene de içmeyene de eşit mesafede saygı göstermek lazım. Sürekli sigara içme, zıkkım içme, içki içme, üzüm ye, kot pantolon giyme. Sana ne kardeşim. İster içerim ister içmem, seninle ilgisi var mı olayın."

        K.E.: Peki sen alkol kullanıyor musun?

        A.H.: Ben bu tür sorulara cevap vermiyorum. Vermek de istemiyorum. Kendi özel hayatımla ilgili, yapıp ettiklerimle ilgili bir şey söylemek istemiyorum. Dini konularda da bu konularda da konuşmak istemiyorum. Namaz kılıyor musun diye sorsan, ona da yanıt vermem. Kendimi bir özne olarak sınıflandırmak istemiyorum ama ben özne oluyorum ona da yanıt vermeyeceğim.

        K.E.: 'Mehmet Barlas malumatfuruşun tekidir' dedin ve Canan Barlas ile bir polemiğe girdin...

        A.H.: Eğer malumatfuruş hakaretse ben özür dilerim. Ama o hakaret değildir. Zaten tartışmada bir tartışmacının ettiği en ağır kelime malumatfuruş, karşısındakilerin ise soysuz, dönek filan ise... Dışarıdan bakan bir insan bu düzey nedir diye sorması mı doğrudur. Yoksa adam sana bunu demiş, sen neden düzeyi düşürüyorsun mu demesi gerekir?

        K.E.: Evlilik...

        A.H.: Evlilik nasip kısmet. Bu zamana kadar bir türlü nasip kısmet olmadı. Bundan sonra da nasıl olacak bilmiyorum. Bir planım yok. Kendimi bekar yaşayacağım diye kapatmadım. Akışına bırakmış durumdayım. Yazı üzerinde sabah 8'den akşam 6'ya kadar çalışıyorum. Televizyon programı da yapıyorum. Bunlar zamanımı alıyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ