Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Medya “Yeni medya, ‘aracı’ olacak! Ismarlama yapılacak”

        KÜRŞAD OĞUZ / koguz@haberturk.com

        ÖZEL RÖPORTAJ - 4

        Kült yazar Amin Maalouf’la Paris’te yaptığımız söyleşi devam ediyor. İşte Maalouf’un internet, medya, internet medyası üzerine düşünceleri…

        İspanya’da verilen Asturias Ödülleri’ni bu yıl edebiyat dalında siz aldınız. Ödüller size ne ifade ediyor?

        Bunlar güzel fırsatlar. Ben bir hayli izole yaşıyorum. Çoğu zaman Yeu Adası’na kapatıyorum kendimi. Adada olmadığım zamanlarda büromda kapalıyım, çalışıyorum. Böyle ödüller olunca insan okunduğu duygusuna kapılıyor.

        Neden medyada yoksunuz? Sizi hiç televizyonda görmek de mümkün değil. Çalıştığınız için mi?

        Kendinle baş başa kalmanın, konsantre olabilmenin çok zor olduğu bir çağdayız. Mesela adada bir romanın içine dalıyorum, karakterlerimle, sayfalarımla mutlu oluyorum. Sabahları, bütün gün, yarın, gelecek hafta, gelecek aylar hep romanımla baş başa kalacağım diye uyanıyorum. Dünyada olan biten herşeyi iyi gözetlerim, bu benim için bir tutkudur, bütün olayları izlemek ve üzerlerinde düşünmek… Ama bunların hakkında konuşma ihtiyacını da hissetmiyorum. Bir olay olduğunda kendimi ifade etme, hemen bir şeyler söyleme refleksim hiç yok. Özellikle ani tepkileri sevmiyorum. Olaylar zamanla soğurken üzerlerinde düşünmeyi seviyorum. Bazen bir olay o an çok önemli görünüyor ama bir ay sonra bakıyorsunuz ki, hiçbir anlamı yokmuş. Bazen de bazı olaylar bize çok önemsiz geliyor ama birkaç ay sonra ne kadar önemli olduğunu anlıyorsunuz. Ben gözlemciyim, bir tarih tutkunuyum ve güncel gelişmeleri sanki tarihmiş gibi yaşıyorum.

        Ve aslında çevreniz çok kalabalık çünkü pek çok kitap kahramanınız sizi çevreliyor…

        Yazmaya gömüldüğümde, ki bu yıl böyle oldu, tabii ki kahramanlarımla yaşıyorum. Yazarken belli bir konsantrasyona ihtiyacınız var ve sürekli orada buraya çıkıp bir şeyler anlatırsanız bunu sağlayamazsınız. Ben geride durmayı tercih ediyorum. Medyada rahat edemiyorum. Televizyonu sevmem. Birkaç kez mecburiyetten televizyona çıktım ve resmen acı çektim.

        Canlı yayından mı bu rahatsızlık?

        Bazen bana bir soru soruluyor, ilginç bir soru diyorum ama 1.5 saat düşünmeye ihtiyacım oluyor. Televizyondaysanız bütün soruların cevabını önceden düşünmüş olmanız ve iki saniyede cevap vermeniz gerekiyor. Eğer üç saniye sessiz durursanız pek hoş olmuyor. Tamam, çağımızın gereği bu, anlıyorum ama bende böyle işlemiyor işte. Bana sorulan iyi bir soruysa üzerinde bir süre düşünmem gerekiyor cevap vermem için.

        Şimdi düşünebilirsiniz merak etmeyin…

        Evet. Böyle güzel oluyor, düşünebiliyorum. Hemen cevap vermeyip birkaç dakika sessiz kalıyor, düşünüyorum. Radyoda da bunu yapabilirsiniz. Ama televizyonda ışıklar, bir sürü cihaz etrafınızı sarıyor ve orada gerçekten düşünmek çok zor. Aklınıza aniden gelen şeyleri söylüyorsunuz. Ben yapamıyorum. Ama yapanlar vardır. Ve ben hiçbir zaman televizyonda çalışan bir arkadaşımı arayıp şu konuda fikrim var, televizyona çıkmak istiyorum demedim. Özellikle de bu çok az zaman tanınan bir program türüyse. Burada üç – dört şok cümle söylemek benim yapabileceğim bir şey değil. Bu benim mutlu olduğum bir medya değil.

        “İNTERNET TUTKUNUYUM”

        Bugün başka bir medya var, internet. Siz sıkı bir internet kullanıcısısınız sanırım.

        Ben bir internet tutkunuyum.

        Bir blogunuz var ama hastalığınız yüzünden bir süredir yazamadınız.

        Evet bir süredir dondurdum. Ama bir tüketici olarak sık sık internetteyim. Bir siteden diğerine geçmeye, sörf yapmaya bayılıyorum.

        Öyleyse güncel olayları da internetten takip ediyorsunuz.

        Evet. 8-9 yaşımdan beri olayları düzenli olarak takip etme alışkanlığım var.

        Bir gazeteci gibi…

        Kesinlikle. Zaten gazeteci bir aileden geliyorum, babam gazeteciydi, böyle bir ortamda büyüdüm. Yani bu kendiliğinden oldu. Muhtemelen 10 yaşımdan beri düzenli olarak radyodan haber bültenlerini dinlerdim. Sadece radyo dinlerdim ve çok severdim. BBC’nin haberlerini dinlerdim. Ama Paris’te bu kanal Beyrut’tan bile zor çekiyor. Duyulmuyor. Sonuç, yine radyo dinliyorum ama daha az. Bugün daha çok internetteyim. Haber almaya ihtiyaç duyduğum için bugünkü refleksim, bilgisayarımın karşısına geçip o gazeteden bu gazeteye, bir haber sitesinden diğerine dolaşmak. Bu çok etkileyici çünkü sadece üç sınırım var: Zaman, gözlerim ve dil. Allah’tan İngilizcem iyi, Fransızcam ve Arapçam var. Ama bilmediğim dillerde de pek çok şey var internette. Sınırlar bunlar. Bu sınırlar olmasa sonsuza kadar internette kalabilirim.

        “BATILILAR DA BİZİM DİLİMİZİ ÖĞRENMELİ”

        İnternetin İngilizce, Fransızca gibi dillerden farklı, anonim bir dili yok mu sizce? Hiç dil bilmeyen de, anlayabilir sanki…

        Evet doğru…

        Bunu soruyorum çünkü önceki söyleşimizde herkesin birkaç dil konuşması ve başka kültürleri takip etmesi gerektiğini söylemiştiniz. İnternet bunun iyi bir yolu olsa gerek.

        Ben bu konu üzerine bir çalışma yaptım. Dilsel çeşitlilik ve dillerin çoğalması. Size bir kopya verebilirim. Bu çalışmayı, benden dil sorunuyla ilgili bir düşünce grubuna başkanlık etmemi isteyen Avrupa Komisyonu için yapmıştım. Bu çok önemli bir mesele. Dil öğrenmeye ihtiyacımız var. Bugün İngilizce temel bir dil ve herkes İngilizce’yi çok iyi bilmeli. Ama bu yeterli değil. Başka dilleri de öğrenmemiz lâzım. Kuzey ülkelerinin vatandaşları güney ülkelerinin dillerini öğrenmeli. Çünkü sizin ve benim gibi güney ülkelerinin vatandaşları kuzey ülkelerinin dillerini öğreniyoruz. Biz Fransızca, İngilizce, Almanca öğreniyoruz. Kuzey Amerika, Batı Avrupa ülkelerinin insanları da başka ülkelerin dillerini öğrenmeyi alışkanlık edinmeli. Onlar belki bunun önemli olmadığını düşünüyor ama bence çok önemli.

        Bu aslında bir entegrasyon – asimilasyon çelişkisi sorunu. Ben entegre olmak zorundaysam siz de bana entegre olmak zorundasınız. Tersi asimilasyon olur…

        Evet. Bir karşılıklılık olmalı. Bir tür göçmen anlaşması var, şunu söylüyor: Göçmen, oturduğu ülkenin dilini mükemmel biçimde öğrenmeli. Karşılığında, o ülkenin göçmene, anadilini korumasını ve çocuklarına aktarmasını sağlaması gerekiyor. Bu anlaşmaya göre göçmen geldiği ülkenin kültürüne saygı göstermeli ve onu tanımalı. Bunun karşılığında, gelinen ülkenin vatandaşları da göçmenin kültürüne saygı göstermeli. Geldiği ülkede çoğu zaman kendi kültürünün küçümsendiğini görüyor göçmen. Bu çok tehlikeli. Göç alan ülkelerde, göçmenlerin kültürünün tanınması için gerçek bir çaba gerekiyor. Halkın tamamının tanıması gerekmiyor. Ama toplumun en azından bir bölümünün göçmenlerin dilini, kültürünü öğrenmesi lâzım. Bu çok temel bir şey ama yapılmıyor.

        “BİR İNTERNET PARTİSİ MÜMKÜN”

        İnternetin anonim bir dili olduğunu söylemiştim, acaba bu onun, demokrasinin dünyaya yayılması için de iyi bir aracı olduğunu gösterir mi? Çünkü sansür zor. Her yerden ulaşabiliyorsunuz…

        Evet, internet demokrasi için müthiş bir araç. Öncelikle internet müthiş bir bilgi aracı. Bütün insanlık bilgisine evimizden ulaşma şansına sahip olduğumuz bir çağdayız. İki yıl önce bir 18. yüzyıl kadınının yaşamını anlatan bir libretto üzerinde çalışıyordum. Emily du Chatelet. Voltaire’in arkadaşı, Aydınlanmacı bir kadın ve Newton’ın eserini çevirip yorumlayan o. O dönem Newton’u anlayıp çevirebilecek ender insanlardan. Ben bu librettoyu yazarken Newton’un kitabından bazı matematik prensiplerini doğrulama ihtiyacı duydum. Adadayım. Paris’te olsam bile nereye gidip bulacaktım bu kitabı? İnternete girdim ve orada buldum. Newton’un kitabının görüntülerine ulaştım. Ve basit bir kopyası değil. Isaac Newton’un elyazısı notlar düşülmüş kendi kişisel kopyası. Görüntü kalitesi herhangi bir kitabın kalitesi kadar iyiydi. 30 yıl önce bunu hayal bile edemezdiniz. Bu bilginin yayılması demokrasinin potansiyel olarak ilerlemesidir. İkinci örnek: Bir süredir blog yazıyorum ve neredeyse bedavaya, kendini ifade etmek isteyen herkes kendi gazetesini yayımlayabilir. Ve bu gazeteyi de bütün insanlık değerlendirebilir. Neden potansiyel diyorum? Çünkü şimdilik internetin varlığı demokratik kurumları ciddi olarak etkilemedi. Birkaç kere oldu evet. Mesela Obama’nın seçim kampanyası. Veya internet sayesinde yapılan ve şüphesiz demokrasinin sınırlarını genişleten ifşaatlar. Ama çok daha ileri gidebiliriz. Halkın temel meseleler üzerinde görüş bildirdiği bir çağ hayal edebiliriz. Bence internet çağının daha başlangıcındayız… Bu araç demokrasi için temel araç haline dönüşebilir.

        Ayrıca dünyayı buradan gezebiliyorsunuz…

        Ben bugün sadece internet üzerinden yürüyen bir siyasi partinin mümkün olduğunu düşünüyorum. Birbirine mesajlar atan, değerlendirmeler yapan, bülten dağıtan, üyelik kartı veren, oy veren, karar veren insanların buluştuğu bir siyasi parti… Bu mümkün ve son derece sağlıklı olur. Ben 21. yüzyılın başında bu muhteşem aracı tanıdığımız için çok şanslı olduğumuzu düşünüyorum.

        “GAZETECİLİK RESMİN DURUMUNA DÜŞTÜ”

        Wikileaks’i bilirsiniz...

        Evet.

        Wikileaks ABD’nin Afganistan savaşıyla ilgili 77 bin gizli belgesini yayımladı. Gazetecilik internete mi kayıyor? New York Times’ın CEO’su gazetenin basılı versiyonuna er geç son verileceğini söylemişti…

        Muhtemelen evet. Ama bu iyi mi kötü mü bilmiyorum. Bugün basılı gazeteler ve internet siteleri var. Bizzat gazetenin de bu şekilde dağıtılacağını düşünebiliriz. İnsanlar abone olur ve kendilerinin basacağı gazeteleri alırlar. Burada da yeni bir çağın başındayız. Pek çok belirsizlik var. Öncelikle ekonomik bir belirsizlik var. Bir gazete bu şekilde nasıl yaşayabilir? Belki bazı çözümler var ama şu an yeterince uygun değil. İnternetin hem avantajı hem de risklerinden biri de pek çok şeyin bedava olması. Eğer bilgi almak istiyorsanız abone olmanıza gerek kalmadan bunu alabilirsiniz.

        Yani internetten para kazanamazsınız.

        İşte sorun bu. Yeni bir internet gazetesi veya zaten varolan ve internete açılan bir gazete okurlarının abonelik ücreti ödemesi için gerekçe bulabilecek mi? Okuru farklı bir şey alacakları için para ödemeye ikna etmek lâzım. Bir karşılaştırma yapalım. Uzun yıllar resim, gerçekliği gösterme amacını güttü. Sonra fotoğraf icat edildi. Ve fotoğrafın icadından itibaren resim yolundan saptı. Çünkü gerçeğin ‘fotografik’ sunumu zaten yapılıyordu artık. Resim kendini yeniden yaratmak zorunda kaldı.

        Ve mesela sürrealizme saptı…

        Başka şeylere dönüştü, Picasso’ya, Dali’ye, soyuta… Ama sadece gerçekliği yeniden üretmeyi misyon edinen 200 yıl önceki resim olarak kalamadı. Gazetecilik için de aynı şey olacak. Gazetenin dünyanın gerçekliğini yeniden üretmek gibi bir misyonu vardı. Bu yapıldı, artık buna ihtiyacımız yok. Yeni bir şey uydurmak lâzım. Eskiden sabah gazeteyi alıp önceki akşam ne olduğuna bakardık. Şimdi kimsenin böyle bir refleksi yok. Bilgi, flaş her halükârda bir şekilde elimizde. Kimse ne olmuş diye gazeteyi açmıyor artık.

        YENİ KAVRAM: ARACI MEDYA!

        Belki gazeteler daha entelektüel olmak zorunda kalacak.

        Belki. Ama mutlaka fazladan bir şey vermek zorundalar. Ben gazeteciyim. Hem meslek hem mizaç olarak. İnternette kendi gazetemi yapıyorum. Oraya buraya bakıp bilgiyi kaynağından alıyorum. Eğer Amerikan seçimleriyle ilgileniyorsam Amerikan seçimleri için özel olarak ziyaret edeceğim siteleri saptıyorum. Eğer Yakındoğu’yla ilgileniyorsam başka yerlere, Lübnan’a bakacaksam başka sitelere giriyorum. Yani beni ilgilendiren, beni ilgi alanlarım bakımından bilgilendirecek bir tür sanal gazete oluşturuyorum. Belki gelecek tam da bu olacak. Yani aracı medyalar! Yani ısmarlama yapılan medya. Ben abone olup beni ilgilendiren konuları bildireceğim. Ve bana düzenli olarak benim ilgi alanlarım çerçevesinde dünyada ne oluyorsa o gönderilecek…

        Bu şekilde ‘aracı medya’ para da kazanabilir…

        Bu mümkün. İnternette iki para kazanma yolu var. Bir reklam, iki abonelik. Belki bir başka para kazanma yolu da bilgi dünyasında insanlara rehberlik etmek olabilir. Gazeteci arkadaşlarımla sık sık konuşuyorum, bu sorun bütün gazetelerde var. Fransa’da Le Monde yaz başında ciddi biçimde kötü durumdaydı. Pek çok büyük Amerikan gazetesi iflasın eşiğinde…

        “TWITTER’IN GELECEĞİ YOK”

        Başka bir sorun var. İnternet edebiyatı da değiştirebilir. Mesela Fransız Alexandr Jardin gibi bazı yazarlar sadece internet için roman, kitap yazmaya başladılar. Bu başka bir dil denmek. Çünkü internete, normal roman yazar gibi yazamazsınız. Buranın kültürü, dili farklı, iletişimi farklı. Hatta bir kavram yaratıldı: Twitterature. Yani Twitter edebiyatı. Daha kısa cümleler vs. Acaba internet edebiyatı da kökünden değiştirebilir mi? Ve siz de bir gün sadece internet için yazar mısınız?

        Açıkçası buna çok inanmıyorum. Evet değişiklikler olacaktır edebiyatta ama bu yönde değil. Jardin’i iyi tanırım, Stephen King mesela bir kitabının ilk bölümünü internette yayımladı. Ben burada pek çok sorun görüyorum. İlki, sizin ve benim bahsettiğimiz yazarların zaten, basılı kitaplar yayımlayarak oluşturdukları belli bir okur kitleleri var. Doğrudan internette kitap yayımlasalardı bu kitleye sahip olurlar mıydı, emin değilim. Ben ayrıca Twitter sisteminin pek fazla geleceği olduğunu zannetmiyorum. Kısa bir bilgi göndermek gibi sınırlı bir işlevi var. Ama iki satır şeklinde dizayn edilmiş kitap yayımlama fikri bana çok yakın gelmiyor. Bu bence çok geçici bir moda. Geleceği olacağını düşünmüyorum. Cioran gibi bir aforizma kitabı yazacaksanız belki işe yarar ama başka türlü hayır. Birkaç kere Garcia Marquez’in Twitter’ını takip ettim. Bazen sempatik cümleler gönderiyor, bu iyi geliyor. İki ayda bir kafasından geçen bir cümle, o kadar. Peki bu, “Yüzyıllık Yalnızlık”ın yerine geçer mi?

        Yani internet edebiyatı hiç mi değiştirmez?

        Burada çok hızlı gelecek başka bazı değişiklikler olabilir. Kitabın dağıtım şeklinde mesela. Kindle’la, iPad’le ekranda kitap okuma, bu olacak. Ayrıca çok olumlu bir yanı var bunun. Ben 61 yaşımdayım. Kağıt kitabı çok seviyorum, mitik bir eşya benim için. Ama bu gelişmeyi anlayabiliyorum. Örnek verelim: Çin’de yoğun bir okullaşma var. Çinli öğrencilerin, 20 – 30 dolara seri imalatı yapılmış, eğitim hayatının tümünü kapsayacak bütün ders kitaplarını koyabilecekleri bir ekrana sahip olmaları, yüz milyonlarca kitap basılmasından daha akıllıca değil mi? e-kitap çok okumadım ama bir aylığına bir yere giderken küçük bir alet alıp içine 1500 kitap koymak ve onları istediğin yazı boyutunda okuyabilmek mükemmel bir şey. Bu elbette yayınevleri, yazarlar için sorun yaratabilir ama napalım. Benim hayat görüşüm şu: Yeni bir şey olduğunda şimdiden ne olacağına karar veremeyiz, göreceğiz. Ama bu mükemmel bir açılım.

        O zaman siz Umberto Eco gibi düşünüyorsunuz. “Kitap tekerlek gibidir formu değişse de hep kalacak” diyor…

        Evet, sonuçta önemli olan içeriği. Biz bir forma bağlıyız ama ona formu yüzünden bağlı değiliz ki. Benim telefon makinesiyle özel bir bağım yok. Önemli olan kitabın içeriğidir. Eğer iyi koşullarda okuyabilirsem, ne âlâ…

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ