Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi ‘Mütevazı Neşetsever bir ekip oluşturduk’

        Ekin TÜRKANTOS/ GAZETE HABERTÜRK

        Türk halk müziğinin ve Orta Anadolu Türkmen Abdal Müzik geleneğinin en büyük ozanlarından biri olan ve hayattayken UNESCO tarafından “Yaşayan insan hazinesi” kabul edilen Neşet Ertaş, İTÜ Devlet Konservatuarı tarafından fahri doktora ödülüne de layık görülmüştü. Bağlamadaki ustalığı ve eserleriyle derslere konu olan sanatçının hayatı ve eserleri kitap haline getirildi, hakkında belgeseller çekildi.

        Bugüne kadar bilmediğimiz yönlerini izleyiciyle buluşturan “Ah Yalan Dünyada” adlı belgesel, 52. Antalya Film Festivali’nde izleyiciyle buluştu. Atalay Taşdiken ve Hacı Mehmet Duranoğlu’nun yönetmenliğini yaptığı belgeselde Neşet Ertaş’ın Almanya’daki gurbetlik yılları, Türkiye’ye dönüşü ve ölümüne kadar geçen sürede yaşadıkları anlatılıyor. İzleyiciden tam not alan ve insanların salondan gözyaşlarıyla çıktığı belgesel, Büyükşehir Belediyesi’nin kültür merkezlerinde de gösterilecek. Ayrıca 15 Mart’ta Anadolu’nun çeşitli illerinde ve yurtdışında da izleyiciyle buluşacak. Belgeselin yapımcılarıyla Neşet Ertaş’ı konuştuk.

        ■ Belgeselin çıkış hikâyesini sizden dinleyebilir miyiz?

        Atalay Taşdiken:

        Türk Halk müziğini seven, dinleyen, amatörce de olsa dost muhabbetlerinde söyleyen birisiyim. Gençlik yıllarımdan bu yana Muharrem Ertaş, Hacı Taşan, Çekiç Ali, Neşet Ertaş gibi Orta Anadolu Türkmen Abdal Müzik geleneğinin ustalarını dinledim. İstanbul’a geldiğim ve reklam filmi çektiğim yıllarda, arabamda Neşet Ertaş dinlerdim. Arkadaşlarım “Sen böyle şeyler mi dinliyorsun?” derlerdi. Ben de bir insanın Neşet Ertaş’ı dinlememesine çok şaşırırdım. Hatta 1990’larda belgesel çektiğim yıllarda Kırşehir’e gidip Abdal ustalarla kayıt yapmıştım. Sevdiğim türküleri sinemama taşıdım. Hem Mommo’da, hem “Meryem”de hem de son çektiğim “Arama Motoru” filmlerinde mutlaka bir Muharrem Ertaş, Hacı Taşan, Çekiç Ali ya da Neşet Ertaş türküsü kullanmışımdır. Neşet Ertaş hayattayken yapılmış iki önemli belgesel vardı ancak Almanya’dan Türkiye’ye döndüğü ve ikinci baharını yaşadığı 2000’li yıllardan ölümüne kadar geçen süre belgesellerde yoktu. Ve daha çok biyografik yaşamına odaklanıyordu. Biz bu boşluğu kapatmayı görev saydık.

        ■ Hacı Mehmet Duranoğlu:

        Benim, Neşet Ertaş’ın da içinde yer aldığı Abdal ustalarla tanışıklığım çocukluğuma uzanır. Ustalarla aramızda bir kan bağı var. Ortaokul yıllarımdan beri saz çalan, kendince türkü söyleyen biriyim, uzun süre düğünlerde çalıp sazın sözün ekmeğini yedim. Üniversite bitirme projem, Aşık Veysel üzerine yaptığım bir belgeseldi. 2005’te Can Dündar’la birlikte “Garip Neşet Ertaş” belgeselini hazırlamıştım, 2009’da “Küçük Dünyam Aşık Veysel” belgeselini yazıp yönetmiştim. Özetle, bu kültüre yabancı değildim, hatta kendimi de onlardan birisi sayabilirdim. Ne de olsa Neşet Ertaş kendisinden ve aşiretinden hep “gara suratlı” diye bahsederdi ki ben de yeterince “gara suratlıydım”. Bu altyapıyla Atalay Hoca’nın benzer deneyimleri buluşunca bu projede hemfikir olduk.

        Proje nasıl şekillendi?

        A.T.: Dosya hazırlayıp Kalan Müzik’ten Hasan Saltık’a sunup onayını aldık. Neşet Ertaş’ın oğlu Hüseyin Ertaş’ın da projeden bilgisi oldu. Ve proje için konuya hakim küçük, mütevazı Neşetsever bir ekip oluşturduk. Projeyi bir yılda tamamladık. Belgeselin müziklerini Ayşe Önder yaptı. O müziği dinleyince gerçekten Neşet Ertaş’ı hissediyorsunuz. H.M.D.: Projenin şekillenmesinde Neşet Ertaş’la hayatları kesişen Hasan Saltık, Erol Parlak, Erdal Erzincan, Erkan Mumcu, Bayram Bilge Tokel, Can Dündar, Uğur Yücel, Cengiz Özkan, Candan Murat Özcan, Vedat Yıldırım, Feryal Öney, Sebahat Deniz bize destek oldu, sağ olsunlar hem anılarını hem arşivlerini açtılar.

        ■ Neşet Ertaş’ı anlatmak zor muydu? Hangi yönleri belgeselde ön plana çıkıyor? A.T.: Elbette zordu. Çünkü bir ummana dalıyorsunuz. Hangi yönüne kulaç atsanız sizi bilmediğimiz yeni şeyler karşılar. Neşet Ertaş öyle bir bilge ozandır. Hayatında mektep yüzü görmemiş, kendi deyimiyle “üç beş kelime bilen” bir ozan, hayata ve insana dair öyle yorumlar yapıyordu ki, bu yorumları siz Antikçağ Yunan Tregadyaları’nda ya da Batı’nın felsefe kitaplarında bulamazsınız. Anadolu’nun irfan kültüründen beslenmiş, kendi yaşam deneyimini de katarak koca bir ummana dönüşmüş. Mesela bir televizyon programında saz çalıp türkü söylemek isteyenlere ne öğüt verirsiniz diye soran Bayram Bilge Tokel’e şöyle diyor: “Gölgeye girenin gölgesi olmaz”. Buyrun bunun üzerine saatlerce konuşalım. Eminim ki, belgeseli izleyenler bu sözleri yaşamlarında el feneri yapacaklar. H.M.D.: Büyük ozanlar “Ben büyüğüm” demez. Hani Mevlânâ’ya demişler ya: “Üstad ne çok şey biliyorsun.” Mevlânâ şöyle cevaplamış: “Bilmediğimi üst üste koysam ben de üstüne çıksam başım göğe değer”. Neşet Ertaş da bu felsefenin yolcularındandır.

        ■ Belgesel, izleyenlerde nasıl bir duygu yaratacak? A.T.: Bir ara içiniz burkuluyor, suskunlaşıyorsunuz, boğazınız düğümleniyor. Birkaç dakika sonra kahkahalarla gülüyorsunuz. Bir ara oyun havasının etkisiyle bir coşma derken Neşet Usta’nın adım adım ölüme gittiğine şahit olup gözyaşı döküyorsunuz. Hele “Veda” şiirini dinlerken kendinizi hepten bırakabiliyorsunuz. H.M.D.: Neşet Ertaş’ın çok sevdiğim bir sözü var: “Kahi saz, kahi söz, kahi cilve, kahi naz” der. Belgeseli bu temaya uygun hazırladık. En çok da “Ben alnımın terini dökmediğim ekmeğin helal olduğuna inanmam” diyen Ertaş’a gıptayla bakacaksınız.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ