Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam NE FAHİŞEYİM NE KADIN SALMAN RÜŞDİ

        Kitabının kahramanıyla özdeşleştirilmeye çalışılan yazar (Selin Tamtekin), 33 yaşında, Londra’da yaşıyor ve bir sanat galerisinde çalışıyor. Güzel. Ama öyle böyle değil, su gibi güzel. Artık ona Türk demek doğru mu bilmiyorum, hayatının sadece 8 yılı Türkiye’de geçmiş ve kendini İngilizce daha iyi ifade edebiliyor. O yüzden kitap (Türk Diplomatın Kızı) İngilizce’den çevrildi. Kolay okunuyor. Gülüyorsunuz, eğleniyorsunuz....

        HAMİŞ: Kitabın kahramanı, hayatının bir döneminde bazı ünlü Türk erkekleriyle de birlikte oluyor. Beni ilgilendirmedi, o topa hiç girmedim.

        HAMİŞ 2: Kitap, önümüzdeki günlerde, İtalya, Almanya ve Macaristan’da basılıyor. Okuyan Us yayınlarından çıkan Türkçesi ise 15 Kasım’da kitapçılarda.

        Kitabınız Türkçe’de çıkıyor. Bu, yeni tartışmalar, suçlamalar demek. Hazır mısınız böyle bir şeye?

        - Ben bir roman yazdım. Biraz da yaramaz bir roman. Erotik bir roman. Edebi olarak bir değeri var mı bilemem. Ama rahat okunan, esprili, eğlenceli, insanı gülümseten, sürükleyen bir roman. Genç bir kadının hayatındaki 10 yıllık kesiti anlatıyor. Daha doğrusu, onun kafasının içini anlatıyor. Cinsellikten haz duyan bir kadının arayışı, hayata tutunmaya çalışması. Bu arada, hayatına da 10 kadar erkek giriyor. Budur. Hiç anlamış değilim, neden bu kadar patırtı kopardığını. Ha problem, iyi bir aileden gelen bir Türk kızının, erotik bir roman yazmasıysa, evet yaptım, erotik bir roman yazdım, çok da hoşuma gitti. Ve İngiltere’de bastım. Ama zaten hakkımda denmeyen kalmadı, daha ne denecek?

        NE FAHİŞEYİM NE KADIN SALMAN RÜŞDİ

        Kitap, İngilizce yayınladığı zaman, Türkler sizi "fahişe" ilan etti, İngilizler de "kadın Salman Rüşdi." Siz, bunlardan hangisisiniz?

        - Ne oyum ne de bu. Ne fahişe ne kadın Salman Rüşdi. Olan biteni, dehşet içinde izledim. Biraz da komik buldum açıkçası. Size de gülünç gelmiyor mu? Yani kaç erkekle sevişirsen fahişe olmuyorsun da iyi aile kızı olarak kalıyorsun? Bunun bir ölçüsü, rakamı var mı? Yoksa, yapman gereken sadece çeneni tutmak mı? Olayın esası şu: Senden bir kurban yaratmak istiyorlar. Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada aynı mekanizma işliyor. İngiliz gazeteciler, İngiltere’deki editörüme, "Kadın Salman Rüşdi olarak lanse etmek istiyoruz" demişler. Ben itiraz ettim tabii. Ama onlar yine de bildiklerini yaptılar. Türkiye’de ise kaderim,"fahişe" olmaktı...

        Hayata bir diplomat kızı olarak başlamak nasıl bir şey?

        - Ayrıcalıklı. Şehrin en seçkin muhitlerinde, en güzel evlerinde yaşıyorsun. Şoförlü arabalar, hizmetçiler, elçilik kokteylleri... Zannediyorsun ki, hayat bu. Sonunda, o kadar alışıyorsun ki bu statüye, gerçekle sanalı ayıramıyorsun, popo üstü yere oturuyorsun. Bir sürü diplomat çocuğu arkadaşım var bu konumda. Ben daha hafif atlattım tabii. Ama kitapta karakteri keskinleştirmek için durumu abarttım. Biz şimdi, kitaptaki kahramanı mı, beni mi konuşuyoruz?

        Sizi...

        - Ha tamam...

        DÜNYA VATANDAŞIYIM

        O kadın, siz değil misiniz?

        - Hem öyleyim, hem değilim. Tabii ki daha ilgi çekici olsun diye bir sürü şeyi kurguladım. Karakterimi daha da güçlendirmek için, birtakım numaralar çektim, olmayan şeyler ekledim. Ama Londra’daki yayınevi, "Bu kadın benim diye çıkarsan, kitap daha çok satar, lütfen sahiplen" dedi. "Peki o zaman" dedim. Ben bu işleri bilmem ki, daha önce röportaj filan vermedim ki. Ama Türkiye’de birileri beni "fahişe" ilan edince, panikledim, tamamen saçmaladım, bu defa da, "O kadın ben değilim" dedim.

        Biz şimdi Deniz Goran’ı değil, Selin Tamtekin’i konuşuyoruz... Yurtdışında büyümek sizi nasıl şekillendirdi?

        - Dünya vatandaşı yaptı. O kadar farklı ülkeye, şehre, dile, kültüre, evlere, okullara, arkadaşlara, havaya uyum sağlaman gerekiyor ki, önce zorlanıyorsun. Ama sonra, tuhaf bir şey oluyor. Ortaya, her yerde, her şart altında yaşayabilecek bir varlık çıkıyor. Ama bir tarafın hep göçebe kalıyor. Norveç’te doğdum, sonra Almanya’da yaşadım, derken Avustralya. 6 yaşımdan 11 yaşıma kadar oradaydım.

        Psikolojik olarak etkilendiniz mi bu durumdan?

        - Çok içine kapanık bir çocuktum. Kendi iç dünyamda yaşardım. Hálá kısmen öyleyim. Kepenklerim vardır, kaparım. İçeride rahat ve güvenli bir şekilde yaşarım. Büyükleri dinlemekten hoşlanan bir çocuktum. Uslu, sessiz, duygusal ve kendi halimdeydim. Yaramaz falan değildim. Şimdi de çılgın biri değilim. En fazla eksantrik denilebilir bana.

        BABAMLA ARAMIZDAKİ

        İLİŞKİNİN ADI AŞK

        Peki Avustralya’dan sonra...

        - Türkiye’ye döndük. TED Ankara Koleji’ne gittim. Ve nefret ettim. Çünkü ben o güne kadar babasıyla birlikte resim yapan bir kız çocuğuydum. Türkiye’ye gelince, işler değişti. Avustralya’dan geldiğimi öğrenince beni kolay kız ilan ettiler. Kız çocukluğundan kadınlığa terfi ettim. Farklı bir kültüre gelmiştik.

        Babanız sizin için ne ifade ediyor?

        - Babamla aramızdaki ilişkinin adı aşk. Ona hayranım. Benim için hep diplomattan çok sanatçı oldu. Müthiş bir ressamdır. Avustralya’da ona teklif ettiler, "Diplomatlığı bırak, gel burada sanatçı olarak yaşa." Kabul etmedi. Küçükken hiç unutmam, aynı odada resim yapardık. Sonra yaptıklarımızı birbirimize gösterirdik. Beni hep cesaretlendirirdi, "Çok yeteneklisin" derdi.

        Kaç kardeşsiniz?

        - Kız kardeşimle ben, babamın ikinci evliliğindeniz. İlk evliliğinden de 3 çocuğu var, toplam 5 çocuğuz. Ama üveylik yok aramızda, hepimiz çok yakınız. Babama en çok benzeyen benim. Ortak noktamız da sanat. Onunla saatlerce resim üzerine, caz üzerine sohbet edebiliriz. Şu anda 77 yaşında, İstanbul’da yaşıyor annemle birlikte ve resim yapıyor. Ve bu kitapla ilgili çıkan haberlerden dolayı benimle küs.

        Babanızın hayatından ne zaman çekildiniz?

        - Benim için birey olarak, kendi ayaklarımın üzerinde durmak çok önemliydi. Kendi evim, kendi param, kendi hayatım, dilediğim gibi yaşamak... O yüzden "Güzel kızsın, iyi bir izdivaç yap" şeklinde verilen akılları hep reddettim. Bağımsızlığı seçtim. Bunun için de evinizi terk etmeniz, kendinizi bulmanız gerekiyor. Ben de öyle yaptım. 20 yaşında Londra’ya geldim. Bir sene moda eğitimi aldım ama sonra bana göre olmadığını anladım. 5 yıl Türk Konsolosluğu’nda çalıştım. Sonra sanat tarihi okudum. Şimdi de bir sanat galerisinde çalışıyorum.

        Anneniz peki?

        - Annemle aramız çok iyi. Dostuz. Babamsa benden utanmakla meşgul.

        Kendinizi hangi açılardan bir Türk kızından farklı görüyorsunuz?

        - Galiba her açıdan. Ben bir Avrupalı gibi yetiştirildim. Benim için ayıp olan, birtakım şeyleri yaşamak değil, yaşadığını gizlemek mesela. Yalan söylemek, olan biteni saklamak, yokmuş gibi davranmak. İnsanların beni ahlaksızlıkla suçladıkları şeyler, benim için, ne kadar ahlaklı olduğumun göstergesi...

        Erkeklerle ilişkiniz ne zaman başladı?

        - 18’den önce platonikti. Erkek arkadaşlarım eve gelir, annemle babamla tanışırlardı filan. İlk cinsellik deneyimim 18 yaşında. Babam yine hoşlanmayacak, "Bak yine seksten söz ediyor!" diyecek. Oysa ben, sekse hep dünyanın en doğal şeyi olarak baktım. Zaten "Sen kızsın, şöyle davranmalısın" diye yetiştirilmedim. Bütün hayatımın sadece 8 senesi Türkiye’de geçti, Türkiye kadar bu konulara samimiyetsiz yaklaşan pek az toplum var...

        Peki sizin bunca gürültü koparan hikayeniz nedir? İlgi çekmek ve para kazanmak için yatak hikayelerine sığınan çaylak bir yazar mısınız?

        - Çaylak bir yazar olduğum doğru. İlgi çekmek istediğim de. Kitap yazan herkes ilgi çekmek ister, öyle değil mi? Annem, "Neden kuşlar ve çiçekler hakkında yazmadın?" diyor. Canım ne istiyorsa, onu yazdım. Kafam bütün kadınlar gibi, erkeklerle, ilişkilerle, seksle, aşkla, hayatla, kendini bulmakla meşgul, o yüzden bunları yazdım. Nesi kötü anlamış da değilim. Para da kazanabilirsem, ayrıca sevinirim. Ama para için yatak hikayesi yazmadım. Para için bunu yapmama gerek yok ki, gider zengin biriyle evlenirdim.

        KADINLARIN DİLEDİĞİ GİBİ YAŞAMA ÖZGÜRLÜĞÜ YOK

        Peki bu kitapta, esas olarak ne anlatıyorsunuz?

        - Belki beni rahatsız eden bir şeyleri dile getirdim, onları içimden çıkardım. O da şu: Kadınların dilediği gibi yaşama özgürlüğünün olmaması. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın hiçbir yerinde. Bir kadın, cinselliğini istediği gibi yaşayamıyor. Bir erkek kadar özgür yaşaması mümkün değil ne yazık ki. Hemen fahişe damgasını vuruyorlar. Peki hayatın gerçeği ne? Kadınlar cinsel olarak aktif değil mi? Aktif. Ama saman altından su yürütüyorlar, gizliden, inceden ve derinden yaşıyorlar. Toplum da bunu yiyor. Ben de bunu ikiyüzlülük olarak değerlendiriyorum. İnternet siteleri porno dolu, filmlerde seks var, billboard’larda, reklamlarda her yerde. Ama gerçek hayatta olunca tabular devreye giriyor. Bırakın cinselliği yaşamayı, üzerine farklı bir yorum yaptığınız zaman bile ayıplanıyorsunuz.

        Siz "Yaşa ama gizle" kuralına uymadığınız için mi parmakla gösterildiniz?

        - Bakın, benim kimseye "Yaşa ve anlat" diyecek halim yok. Kim ne istiyorsa onu yapsın. Ama beni fahişelikle yargılayanlar, önce kendilerini sorgulasınlar.

        Yani siz demek istiyorsunuz ki, kadınlar da cinsellikten haz alır, cinsellik korkulacak bir şey değildir, bir şey yaşanıyorsa anlatılabilir, aşksız da seks olabilir... Öyle mi?

        - Herkesin cinsel potansiyeli farklı, cinselliği algılayışı da. Genellenemez. Kimi aşksız yaşar seksi, kimi aşkla. Bu beni hiç ilgilendirmez, yargılama hakkına sahip değilim. Ama hepimiz, toplumun baskısını ensemizde hissetmeden, kendi doğrularımızı yaşama özgürlüğüne sahip olmalıyız.

        SEKSTEN HAZ DUYMAK

        NE ZAMANDAN BERİ FAHİŞELİK

        Kadınlar da, en az erkekler kadar seksten zevk alır mı?

        - Her kadın değil. Her erkek de değil. Kişiden kişiye değişen bir şey. Ama genel olarak böyle. Bunu saklamak zorunda olmaları çok acıklı.

        Siz peki, "Ben sizden daha cesurum bak bunları yazabiliyorum" mu diyorsunuz, bir tür meydan okuma mı bu?

        - Evet olabilir. Gerçekten de, farkında olmadan, böyle kibirli bir tutum içinde olabilirim: "Ben bunları aştım, geçtim..." gibi. Ben oyunu kurallarına göre oynamayan bir kadını anlatmak istedim. Ve fark ettim ki, bu romanı yazarak ben o kişi oldum.

        Bu kitabı yazarken Allah aşkına babanızın sizi onaylayacağını mı düşünüyordunuz?

        - Evet aynen öyle. "Aferin!" alacağımı zannederken, kapı yüzüme kapandı. Salakça, "Toplumun samimiyetsizliğiyle mücadele ediyor benim kızım" diyeceğini zannediyordum.

        Siz, toplumun değer yargılarıyla iddialaştığınızın farkında mısınız?

        - Evet. Ama çok bilinçli olarak yapmıyorum...

        Bunu taşıyacak kadar zeki misiniz, anlamayacak kadar saf mı?

        - Bilmiyorum, emin değilim. Toplumun çoğunluğuna göre aykırı bir roman yazdım. Bütün yaptığım budur. Kimseyi okuması için zorlamıyorum. Ama kitabın kahramanına fahişe denemez, olsa olsa bir orospu.

        İkisi arasındaki fark nedir sizce?

        - Fahişe, para karşılığı geçimini sağlayan kadın. Orospu ise, cinselliği fazlasıyla özgür yaşayan ve cinsellikten zevk alan kadına, toplumun verdiği isim. Bu romanın kahramanına fahişe demek ayıp. O kendini yaşayan bir kadın. Kimseye de zararı yok. Kime ne. Seksten haz duymak, ne zamandan beni fahişelik oldu? Eğer öyleyse, bu toplumdaki kadınların yüzde kaçı fahişe biliyor musunuz siz...

        YAŞLI ERKEK SEKS İSTER

        GENÇ KADIN ŞEFKAT

        Bu yazdığınız kitabın Melisa P’nin "Fırça Darbeleri"nden ne farkı var?

        - O kitap, genç bir kızın cinsellik deneyimlerini anlatıyor. Benimki ise evet erotik ama içinde eylemden çok, cinsellik üzerine düşünceler var. Bir kadının psikolojisini, kafasının içini anlatıyor...

        Peki yazdıklarınız, bir erkeğin sizinle evlenmek istemesine, size güvenmesine engel olmaz mı?

        - Bu yüzden beni sevmeyecek adam, sevmesin zaten.

        Erkekler cinsel olarak aktif kadından hoşlanırlar ama aynı zamanda korkar da...

        - Valla, kim ne düşünürse düşünsün. Böyle bir kitap yazdım diye, aktif bir cinsel hayatımın olması şart değil ki, üç senedir sevgilim yok benim. Böyle hesapları olan bir adama benim aşık olmam mümkün değil zaten. Kafaca aynı frekansta olmamız, entelektüel olarak anlaşmamız gerekiyor. Bence zaten ilişkiyi esas olarak bu ayakta tutuyor. Seksmiş, hoşmuş, paralıymış, iyi bir işi varmış, bunların hepsi palavra. Böyle bir adam bulamazsam, bekar kalmayı tercih ediyorum.

        Bu yazdığınız kitap babanızı utandırdı. Sizin çocuğunuz ne yaparsa utanırsınız?

        - Özünde iyi olmayan, sahtekar, insanları kandıran, içten pazarlıklı bir çocuk olursa utanırım.

        Babanızın sizinle gurur duyması lazım yani...

        - Evet çünkü ben bunların tam tersiyim.

        Hayatınızın en önemli figürlerinden biri, üzmeye değdi mi?

        - Hálá bunun çelişkisini yaşıyorum, değdi mi değmedi mi. Ama kendi başına, kendi değerleriyle var olan bir birey olduğumu göstermek istedim. Bu kitap benim için bu yüzden önemli. Sadece babamın beni anlamasını dileyebilirim...

        Kitabın kahramanı genç kadının, babasının yaşında erkeklerle birlikte olmasını nasıl izah ediyorsunuz?

        - Çok normal. Benim hayatımda da babam yaşında erkekler oldu. Bir sürü kadının oldu, oluyor, olacak. Ben şöyle izah ediyorum: Sen ondan şefkat istiyorsun, o senden seks...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ