Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Gülenay Börekçi'nin şifacı Metin Hara ile söyleşisi

        Gülenay Börekçi / gborekci@htgazete.com.tr

        HT Pazar

        Yakında uluslararası bir şifa akademisine dönüşecek İnsana Güven adlı merkezde verdiği seminerlerde binlerce kişinin hayatını değiştiren şifacı Metin Hara’yla içimizdeki bedensel ve ruhsal enerjileri harekete geçirmenin sırlarını konuştuk.

        Bazılarının “modern zamanlar dervişi” diye adlandırdığı, bazılarınınsa Antoine de SaintExupéry’nin Küçük Prens’ine benzettiği Metin Hara, panik ataktan kansere birçok hastalıkta devreye giren bir şifacı. Ödüllü bir aktör aynı zamanda. Son anda karar değiştirmeseydi mesela, Muhteşem Yüzyıl’da izleyecektik onu.

        Hara yakında uluslararası bir akademiye dönüşecek İnsana Güven adlı merkezinde, bireysel şifa seanslarının yanı sıra “İllüzyonu Aşmak” ve “İç Ben” başlıklı seminerler düzenliyor. İlkinde konusu beden, ikincisinde ruh... “Aşkın Simyası” adlı üçüncü bir seminer dizisi de yolda... Bütün bu seminerlerde amacı aslında herkesin içinde bir şifacı bulunduğunu göstermek. Hara’ya göre, hepimiz içimizdeki bedensel ve ruhsal şifa enerjilerini harekete geçirebilir, kendi kendimizin ve başkalarının terapisti olabiliriz. Anlattıklarını inanılmaz bulanlara açıklaması kısa ve net: “Bütün o fabrika üretimi ilaçlardaki kimyasalların bizi iyileştirebileceğine inanıyorsunuz da insanın bağışıklığının kendini yenilemesi ve bedeni iyileştirmesi kabiliyetini savunduğum için benim yaptıklarıma ‘Doğaüstü’ diyorsunuz, biz gerçekten bu noktaya mı geldik?” Bu kadarıyla yetinmeyenler için işte hiperaktif görüntüsü ve dövmeleriyle son zamanlarda beni en şaşırtan kişilerden Metin Hara’yla yaptığım röportaj...

        Şifacı diyor musun kendine?

        İnsanları başkalarından daha iyi anlayabildiğimi söylüyorum.

        Bunu ne zaman fark ettin?

        12 yaşında.

        Nasıl oldu?

        Tam olarak anlatamam; çocuktum. Birinin ağrısı var diyelim, sezgisel olarak ellerimi ağrıyan yerine koyuyordum, bir süre sonra ağrısı hafifliyordu. Bu türden üst üste gelen tesadüfler çoğaldıkça tesadüf olmadıkları da bir şekilde ortaya çıktı. Kolay bir süreç değildi, ailemesorduğum sorulara cevap alamıyordum. Psikologlara falan da gönderdiler ama nasıl derler, su bir kere akmaya başlamıştı. 15 yaşına geldiğimde bir yol göstericim oldu, içsel yolculuğuma onunla devam ettim. Nefes egzersizleri, enerji çalışmaları derkenakacak bir mecra bulmuştum... 18’imde 100’den fazla tekniği deneyimlemiştim. Meditasyon, Sufizm, Kabala...

        Çapa Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon mezunusun, o nasıl oldu?

        Lisedeydim, babam trafik kazası geçirdi ve 36 gün yoğun bakımda kaldı. Hekimler bir daha yürüyemeyeceğini söyledi. Maddi manevi çok zordu ailemiz için. Babamı bebek gibi yürütmeye çalışan doktorları izlemek meslek seçmemi sağladı. Yürümek çok büyük, inanılmaz bir şeymiş.

        Şifacı olarak hiç yardım etmedin mi babana?

        Etmeyi denedim ama insan anne-babasına, evladına şifacı veya doktor olarak değil, evlat ya da anne, baba olarak yardım edebilir en çok. Benim en zorlandığım iki hasta, annemle babam oldu. Yakınlarına şifacı soğukkanlılığıyla yardım etmen zor. Babamı ayağa kaldıran şey hem fizik tedavi uzmanları hem de daha da önemlisi bir gün ayağa kalkıp yürüyeceğine dair inancıydı. Bacakları paramparçaydı ama her sabah parmaklarını oynatmaya çalışırdı, yürüyeceği zaman kasları güçlü olsun düşüncesiyle... Babamın inancı onu iyileştiren şeylerden biri, dolayısıyla şifacılığın bir türüydü.

        Baban yürümeye başladı ama bir süre sonra annenin kanser olduğu ortaya çıktı.

        İyi ki ortaya çıktı, yoksa bugün hayatta, aramızda olmazdı.

        "BEDENİ OLAN RUHLARIZ RUHU OLAN BEDENLER DEĞİL"

        Seminerlerde dinledim, kanser seni korkutmuyor... Erken teşhis konduktan sonra kanser insanı öldürmez, tam tersi ona yaşamını hediye eder. Hayatındaki birçok anlamsız şeyi kafana takıp kanser olursun ama öğrendikten sonra hepsi silinir, geriye öz kalır, “esas” kalır... Hayatını hakikaten değerli kılanlar kalır. Bağımlılıklarından kurtulursun.

        Ölümü de korkutucu bulmuyorsun...

        Uzakdoğu’da ölen insanları uğurlarken kutlama yapıyorlar. Biz de burada her yıl Şeb-i Arus olarak “Güneşin doğuşunu seyrettin, batışını da seyret” diyen Mevlânâ’nın ölüm gününü kutluyoruz. Çünkü hayatımız sürekli ölümlerden ve doğumlardanibaret. Her saniye ölüyoruz. Kırmızı kan hücrelerim anbean ölmeye devam ediyor, kemik hücrelerim azar azar kayboluyor. Sürekli ölüyor ve sürekli doğuyoruz. Ölüm ve yaşam iç içe. Bütün ekosistem, evren bu devinime bağlı olarak var oluyor. Aldığın nefesi bile tutamayarak geri veriyorsun, o yüzden bu bedeni bu kadar sahiplenmeye çalışma. Bizler bedeni olan ruhlarız, ruhu olan bedenler değiliz, sırayı şaşırmayalım.

        Batı tıbbını da, Doğu usulü şifacılığı da öğrendin. İkisi içinde hiç savaşmadı mı?

        Mantıklı bir adamım, Batı tıbbınıneksikliklerini görebiliyorum. Diyelim ki babam kaza geçirdi yahut akut bir rahatsızlığı var. Soruyorlar; “Batı tıbbı mı uygulansın, Doğu tıbbı mı?” İlkini seçiyorum. Ama diyelim ki babamın ömür boyu sürecek kronik bir rahatsızlığı var, o zaman ikincisi... Batı tıbbı semptomatik ve hızlı tedavi odaklı ama bazı uygulamaların bağışıklık sistemini çökerttiğini, uzun vadede başka organların işleyişini bozduğunu görmek lazım. Dolayısıyla geleneksel Doğu tıbbının, modern Batı tıbbının yapamadıklarını yapmak, onu tamamlamak gibi bir işlevi var. O yüzden ikisi de vazgeçilmez.

        "PANİĞE GEREK YOK, GEÇ KALMIŞ DEĞİLSİN"

        İnsan bedeninin kendini yenileme kabiliyetinden söz ediyorsun, bu gerçek mi?

        İnsanoğlu normalde, fabrika ayarları bakımından iyileşmeye meyillidir. Elini kesersin ama hiçbir şey yapmazsın... Ve o yara iyileşir. Çözüm bu kadar basittir çoğu zaman. Gözüne bir şey batar, gözün yaşarır ve gözyaşın o şeyi dışarı atar. Akciğerinde enfeksiyon olur, birkaç gün öksürürsün ve düzelirsin.

        Peki doktora ihtiyacım olduğunu ne zaman anlarım?

        Kendimden örnek vereyim: Takmayan, doktora gitmemek gerektiğini düşünen biri değilim. Aslında epey takarım. Bu şu demektir: Tıptan kaçmak yerine onun bütün olanaklarını kullanırım. Doktora başkalarından daha sık ve erken giderim mesela. Diş ve göz kontrollerimi ihmal etmem. Ama vara yoğa ilaç, vitamin kullanmakkonusunda temkinliyim.

        “Yaşam biçimimi düzeltmek için geç kaldım” diye endişeleneyim mi sence?

        Hayır, paniğe mahal yok, geç falan kalmadın... Düşünsene, doğru düzgün su içmiyoruz. Doğru dürüst şeylerle beslenmiyoruz. Deli gibi stres yapıyoruz. Gene de çoğumuz 70’i görüyoruz. Beden mucizevi çalışan bir makine gibi. 18 yaşına kadar dünyanın en berbat beslenen çocuğuydum, sadece fast food yiyordum neredeyse. n O zaman her hatanın geri dönüşü var... Aynen öyle. Bugün arkanda bıraktıkların için geç kalmış olabilirsin. Ama yeni tohumlar ekmek için asla geç değil. Üşenme, şimdi değiştirmeye başla bazı şeyleri, zararlı otları ayıklamaya bir an önce başla, altı ay sonra bütün bahçen zaten değişmiş olacak.

        "AŞK SÖZ KPNUISU OLDUĞUNDA KAFA BİRAZ KARIŞMALI"

        ‘Aşk söz konusu olduğunda kafa biraz karışmalı’

        Küçük Prens’e benzediğini söylediler mi sana hiç?

        Söylediler, evet.

        Ama bu iyi bir şey mi onu bilmiyorum tabii. Kafası çok karışık bir karakter Küçük Prens, oysa senin kafan hiç karışık değil.

        İyi bir şey, emin ol. Ayrıca yanılıyorsun, Küçük Prens’in kafası karışık falan değil; sadece senin kafanı karıştırmaya çalışıyor. Onu öldürmeye gelen yılana bile sevgi duyan bir çocuk o, ölümün hayatın bir parçası olduğunu biliyor. Kafası bir tek Gül’ünden bahsederken karışıyor. Hem aşk ve gönül meseleleri söz konusu olduğunda insanın kafası karışmalıdır, doğrusunu veyanlışını bilmediğimiz tek konu bu değil mi nihayetinde? Bizim zihnimiz gönlün okyanusunu anlamaya hiçbir zaman yetmez.

        Sevme kabiliyeti diye bir şey var mı sence?

        Sevme kabiliyeti var elbette ve o, geliştirilebilen bir şey. Zihnin susma kabiliyetiyle ters orantılı. Zihnini ne kadar susturursan kalbini o kadar açarsın. İnsanların zihni susmadığı için günümüzde ilişkiler tıkanmış durumda. Zihinde mükemmeliyeti aramak ilişkileri ticarete dönüştürüyor. “Ben sana şunu verdim ama sen bana bunu vermiyorsun, çek git o halde” diyorsun. Halbuki sevgi tam olarak birbirine oturmayan taşları bir hoşgörü harcıyla bağlayan birşey. Ama biz, birlikte olacağımız kişiyi, “uygundur, uygun değildir” tarzı kararlar vererek seçmeyi tercih ediyoruz. Dikkat edin, anne ve babalarımız bizden daha mükemmel insanlar değildi ama 50 sene, 60 sene birlikte yaşayabiliyorlardı.

        Belki de yaşadıkları ilişkiyi üzerine mesai harcamaya değer buluyorlardı...

        Kesinlikle. Bir de şu var tabii, yeni jenerasyon kendini hiç tanımıyor. Kendini derinlemesine tanımayanın yaptığı tercih şekilsel. Gençler kendilerini çektikleri selfie’lerden ve aldıkları like’lardan tanıyor. Algıları da dışarıdan içeriye oluyor haliyle, içeriden dışarıya değil. Bu bizim büyük problemimiz.

        SAĞLIK İÇİN GEREKEN 3 ŞEY

        Sağlıklı bir insan olmak için gerekenleri özetler misin?

        Birincisi, fizyolojimiz psikolojimizi etkiler. O yüzden omurgamızın duruşuna dikkat etmemiz gerek.

        Spor mu yapacağız bunun için?

        Spordan kas kitlesini geliştirmeyi anlıyorsak, bu yanlış. Bedende iki ana parametre var, güç ve esneklik. İkisinin eşdeğerde geliştirilmesi gerekir. Yoga ve pilates, yüzme ve yürüyüş iyidir ama sadece dumble indirip kaldırıyorsan, fizik tedavi ve tıpta biz buna spor demeyiz. Kardiyovasküler egzersiz spor sayılmaz, esnemeyi de öğrenmelisin. İkincisi, yiyip içtiklerimiz... Sağlıksız yemek insanı anlık mutlu etse bile uzun süreli depresyona sebep olur.

        Sağlıklı yemek nedir?

        Vücudun ihtiyaçlarına kulak vererek doğaya uygun yemek... Bütün gün bilgisayar başında oturup akşam pizza yemek sağlıksızdır! Pakette satılan şeylerden uzak durmak sağlıklı yemek adına mükemmel bir başlangıç olabilir.

        Başka?

        Stresten uzak duracaksın. Stres düzeyi aşağı çekilmediğinde bağışıklık zayıflar, bağışıklık zayıfladığında da hastalıklar ortaya çıkar.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ