Esas duruşta dayak yemişsin… Bir de çikolata ye, unut gitsin!
Yer KKTC.
Mahal 28’inci Mekanize Piyade Tümeni, 230’uncu Mekanize Piyade Alayı.
Gerisini Genelkurmay’a da giden “suç duyurusu dosyasındaki iddialar”dan aktarayım:
Kurmay Albay, Astsubay S’yi sabah odasına çağırıp gece dışarıda ne yaptığını, alkol alıp almadığını, “özel hayat dahili”ndeki gecenin ayrıntılarını sorar.
İddiaya göre, aldığı cevaplara kızıp çay bardağını ve altlığını üzerine fırlatır.
Yine iddiaya göre, üzerine yürüyüp küfürler eder; epeyce yumruklar, tekmeler.
Sonrası, rütbeli hiyerarşinin cilveleri.
***
“Albay’ın darbı”na ilk geçici teşhisi Tabip Üsteğmen koymak durumundadır.
“Genelde iyi” diyen rapor yine de gözde, yüzde ve bacakta “darbe izleri” tespit eder.
Askeri Hastane’ye sevk edilir.
Orada da teşhisi Tabip Asteğmen koymak durumundadır.
“Hayati tehlike yok” der ama o da Üsteğmen gibi aynı “izler”i tespit eder.
Askeri Hastane’de ayrıca Tabip Yarbay tarafından “psikiyatrik muayene” yapılır. “Sinirlilik, sıkıntı, yaşadığı olayları kabul edememe şikayeti mevcut” diye teşhis konup “Birlik içinde desteklenmesi ve motive edilmesi uygundur” denir.
Tabip Asteğmen’in raporunda “Komutanı tarafından darp edildiğini ifade eden hasta” yazılıyken, Tabip Yarbay raporunda “Komutanı tarafından darp edildiği ve hakarete uğradığı iddiasında bulunan hasta” olur.
“Yaşadığı olayları kabul edememek” de tıbbi bir şikayet ve tanı olarak imzalanır!
***
Şikayetçi Astsubay, durumu “sıralı amir” olarak Tümen Komutanı’na bildirmek üzere yanına çıkar.
Tümgeneral, şikayetçi astın elindeki iki doktor raporuna bakar ve “suç duyurusu”ndaki iddiaya göre, “Bir paket çikolata vererek, eşiyle birlikte yiyerek ağzının tatlanmasını” tavsiye eder.
Suç duyurusundaki iddiaya göre, tavsiye sadece ağız tadıyla kalmamış, “Olayın üzerine giderse kendisinin de astsubaya cephe alacağını, hakkında iyi olmayacağı” gibi sözlerle de ayrıca tatlandırılmıştır!
***
Esasında, ister “ifade” ister “iddia” desinler; tabip subayların da “adli bir vakayı bildirme” zorunluluğu, en azından sorumluluğu varken.,.
Ast mecburen en üst amire çıkmış, iddiasına göre, esas duruşta yediği tekme ve tokatların üzerine, yine esas duruşta çikolata yiyerek ağzını tatlandırması emrini almıştır!
***
Şimdi “suç duyurusu”, “Müessir fiil” ile Albay’ı, “Şikayet saklamak ve suç ile şikayet hakkında takibatta bulunmamak”tan Tuğgeneral’i suçluyor.
Tabii henüz hepsi iddia.
Ve ordudaki nice baskı, intihara sürükleyen nice eziyet, haysiyet kırıcı nice şiddet ve hakaret yanında, burada en azından “bir paket de çikolata” mevcut!
Fakat, Albay iken bir dönem “en demokrat Genelkurmay Başkanı”nın çok sevdiği Özel Kalem’i olan, Tuğgeneral iken Genelkurmay İletişim Daire Başkanlığı yapan ve hakikaten bu “baskı, eziyet” konularında beni bile çok nazikçe arayıp bilgiler veren, ileride önü çok açık olduğu söylenen Tümgeneral öyle yapmış mı yapmamış mı…
Kritik soru odur.
Çünkü kağıt üstünde de olsa, Askeri Ceza Kanunu astlara şiddeti yasakladığı gibi, şikayetlerin sümenaltı, tümenaltı edilmesini de men eder!
Çünkü en üst amir ve komutan olarak siz böyle yaptığınızda, bir altınız kendi astını, hatta en astlar da erleri oymakta beis görmez…
Hepsi rütbeli, dolayısıyla ast-üst ilişkisine de tabii hekimlerin kimi Hipokrat’ı, hakimlerin kimi Terazili Abla’yı tanımazlıktan gelebilir…
Çünkü Milli Savunma bütçesi on binlerce paket çikolataya yetmeyebilir!
En iyisi her daim hak, hukuk, hakkaniyet; herkese adalet, herkese hürmet, herkese haysiyettir.
Kalbinizdeki, vicdanınızdaki tadı daha kalıcı olur.
Çikolatasız bir emsal dava
“Sayın Talu aşağıda anlatacağım olaydan ötürü size teşekkürlerimi sunuyorum.
21 yılr TSK’da görev yapan bir “assubay”ım. Henüz yeni, hukuk adına basit ama
benim adıma büyük bir zafer kazandım.
Bana hakaret eden amirim olan yarbayın cezalandırılması için General’e dilekçeyle müracaat ettim, etmez olaydım.
General, evet sana hakaret etmiş ama iyi bir insandır deyip beni gönderdi odasından ve hiçbir işlem yapılmadığı gibi, sen misin amirini şikayet eden, beni her gördüğünde düzgün selam vermedin bir daha ver, demeye başladı.
Devamında yarbay tarafından baskı görmeye başladım.
Adalet beklediğim General tarafından başarıyla görev yaptığım yerden başka bir bölüğe tayinim çıkarıldı. Bir nevi, yarbaydan şikayetçi olmamdan dolayı cezalandırıldım.
Ben de Asliye Hukuk Mahkemesinde tazminat davası açtım ve 6 ay süren dava sonucunda yarbay tazminata mahkum edildi.
Size teşekkür ederim; bu davayı kazanmamda büyük payınız vardır. Çünkü benzer bir konuyu köşenizde yazmıştınız ve ben o yazınızı okumuş olmam sayesinde bu davayı açtım ve kazandım.( Tabii sivil mahkemede.)
Sayın Talu 1930 yılında kabul edilmiş ve hiç değiştirilmemiş olan Askeri Ceza Kanunu’na göre aynı suçu ben işlemiş olsaydım hiçbir şekilde ertelenmeyecek ve para cezasına çevrilmeyecek olan 6 ay hapis cezası alacaktım.
Bana bu kadar ağır cezayı layık gören askeri hukuk, bana karşı aynı suçu işleyen üst rütbeliye hiçbir ceza vermemekte.
Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasasının bile 4 defa değişmiş olmasına rağmen, 1930’da kabul edilmiş ve günümüz insan haklarına ve insan vicdanına hiçbir şekilde uymayan Askeri Ceza kanunu ve askeri mahkemelerin yapısının hiç değişmemiş olması çok düşündürücüdür.”
- Komple saldırı mı komplo tezgâh mı?6 yıl önce
- Bundan böyle, Aznavour da yok!6 yıl önce
- İnci Sokağı'ndaki kız!6 yıl önce
- Fransa başbakanıydı… Barselona başkan adayı oldu!6 yıl önce
- Ajax'tan takasa, Avrupa'nın Pers seferi!6 yıl önce
- 380 yıl sonra Avrupa'nın 'din savaşları"6 yıl önce
- Cumhurbaşkanı adayına 'akli' muayene!6 yıl önce
- Faşizmin rehinesi olarak antifaşizm!6 yıl önce
- Her şey körleşiyor, derken… Devletler de itiraf eder!6 yıl önce
- İnsanların hüznü en çok gözlerinin içindedir!6 yıl önce