Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AKP’li mürteci gazeteci ve yazarları anlıyorum. Atatürk’ün devrimlerini yıkmak için yola çıkan bu partiyi tabii ki savunacaklar. Kendileri de aynı kafadalar. Çıkarları da zaten bunu emrediyor.

        AKP’nin kayıtsız-şartsız destekçileri olan Nazlı Ilıcak, Emre Aköz, Taha Akyol, Ergun Babahan gibilerini de anlıyorum. Bir kısmının askerle “iç” hesaplaşması var, ülkeyi yakma pahasına intikam almaya yeminli görünüyorlar. Bazıları işsiz kalmamak için iktidara ve yakınlarına yağ çekme yarışındalar.

        Benin anlayamadığım kendilerine “liberal” veya “solcu” diyen ve fakat Türkiye’nin din devleti haline getirilmesine en büyük desteği veren arkadaşlarımız. Türkiye’nin götürülmeğe çalıştığı yerle asla bağdaşamayacaklarını bildikleri halde nasıl oluyor da bu “kraldan fazla kralcı” tutumlarından vazgeçmekte zorlanıyorlar.

        Bunların bir kısmı yavaş yavaş dönüyorlar. Demek ki kendi takımlarının dışındaki yakınlarının-ailelerinin-çocuklarının, özellikle kadınların sesine kulak vermeğe başladılar. Doğruları görüyorlar. Bir kısmı hala aynı inat ve kararlılıkla mürtecileri savunuyorlar. Türban konusunun “kızların okuma özgürlüğü” sorunu olmadığını, bu kararla laiklik ilkesinde dev bir delik açıldığını elbette biliyorlar. Bazıları son günlerde ısrarla Avrupa Birliği ülkelerini örnek göstererek oralarda üniversitede türban yasağı olmadığını vurguluyorlar. Doğrudur. Ama o ülkelerin Hıristiyan ülkeler olduğu, herhangi bir köktendincilik tehlikesi yaşamadıklarını söylemeyi unutuyorlar. Bazı yazarlarımız ise daha naif: Türkiye’deki sorunun Avrupa Birliğine girerek çözümleneceğine inanıyorlar. Sanki böyle birşey söz konusu imiş gibi. Sanki AKP bir gün bile AB’ye girmeyi gerçekten düşünmüş gibi. Sanki AB ülkeleri dinci bir ülkeyi aralarına alırlarmış gibi. Dönmeye başlayan liberal arkadaşlar ise bunu kademeli yapmaktalar. Önce yıllardır açıkca savundukları AKP’yi kötülemeden yeni bir orta yol bulmağa çalışıyorlar. Aynen bazı akademisyenlerin yapmağa çalıştığı gibi, aslında laikliği savunduklarını, AKP ile ilişkileri olmadığını fısıldamağa başladılar.

        Demokrasiyi çok seven liberal arkadaşlar AKP’nin her kararına bir kulp takmayı başarıyorlar. Ama sıra laik cumhuriyeti “korumak ve kollamak” konusuna gelince bunun nasıl olacağını söylemiyorlar. Çünkü onlar da biliyorlar ki bir tehlike halinde laik cumhuriyeti koruyabilecek tek güç askerdir. TSK Türkiye’yi sadece dış değil iç düşmanlara karşı korumakla da yükümlüdür. Bu gerçeği söyleyenlere faşist diyorlar, güzelim ülkemizi din devleti haline getirmeğe çalışanlara demokrat. Taşları bağlayıp itleri salıyorlar.

        Kimse merak etmesin, Türkiye’ye kötülük yapanlar elbette zamanı gelince bedelini ödeyecekler. Hala “dönmeyen” liberal arkadaşlarımız ülkemizin ne hale geldiğini ne zaman anlayacaklar? Bir kadeh içki içmeleri yasaklanınca mı? Kızları ve eşleri örtünmek zorunda kalınca mı?

        vedatsertoglu@haberturk.com

        Diğer Yazılar