Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam 10 parmağında 20 marifet: Neptün Soyer

        O hem anne, hem öğretmen, hem kooperatifler birliği başkanı, hem belediye başkanı eşi ve önemlisi de kadın...

        • Hem anne, hem öğretmen, hem kooperatif başkanı, hem belediye başkan eşisiniz… Sizi en çok hangisi zorluyor?

        Öğretmenliği çok sevmiş ve her zaman çok keyifle yapmışımdır. Hayatım boyunca hiçbir zaman işe gidiyorum demedim; zaten öğretmenler öyle demez… Biz öğretmenler okula, çocuklarımızın yanına gideriz. Onun dışında annemi, anneliği, çocuklarımı çok severim. Anneliğin getirdiği o sorumluluk, vicdan, sevgi, paylaşmak, kucaklamak, hepsini seviyorum. Bir arada olmanın, dayanışmanın önemine inanmış, birlikte el ele daha güçlü olacağına inanmış bir insan olarak da kooperatif başkanlığı görevini üstlendim. Belediye Başkanı eşi olmayı da çok keyifle yapıyorum.

        Çünkü bütün bu söylediklerim aslında toplumsal bir hareketin içinde bir arada olmanın, gönüllülüğün esas olduğu bir hayat felsefesiyle başlıyor. Dolayısıyla hiçbirinde zorlanmadım. Hepsi benim için hayat ve dolayısıyla çok kıymetli…

        • Eşinizin siyasetçi olması sizin nelerden fedakarlık yapmanızı gerektirdi?

        Hayatımın bütününde yaptığım her şeyi keyif alarak yaptığım için bunları bir fedakarlık olarak görmüyorum. Çok keyifli, güzel bir yol ve yolculuk benim için.

        • Siz daha çok yaptığınız başarılı işlerle mi yoksa Tunç Soyer'in eşi olarak mı anılıyorsunuz?

        İkisi de birbirine karışmış durumda. Tunç Soyer’in eşi başarılı demeyelim de; çalışan Neptün Soyer diyelim… Yumurta tavuktan mı, tavuk yumurtadan mı hikayesi gibi bir şey siyasilerin hayatı (gülüyor). Bundan hiç rahatsızlık duymuyorum. Çünkü dediğim gibi hepsi çok keyifli.

        • İzmir’in bir cinsiyeti olsa. Kadın mı yoksa erkek mi olurdu?

        Aslında şehirlere cinsiyetle bakmıyorum. Ama İzmir’in bir prenses olduğunu söyleyen yazarlar, uyuyan bir güzele benzeten bir belediye başkanımız var.. Bazı şehirlerin yüzü, bazı şehirlerin ruhu vardır. İzmir ruhu olan bir şehir… Öyle bakmak istiyorum. Yaşayan, samimi, üretken…

        • Oldukça başarılı işlere imza attınız. Sığacık’ta bulunan üretici pazarına adeta sihirli bir değnekle değdiniz… Kadınları ayaklandırıp, harekete geçirmek zorlu bir süreç oldu sizin için. Ama zamanla Pazar tezgahları birer aile işletmesine döndü... Neler yaşadınız bu süreçte, nasıl başardınız?

        Sığacık’ta üretici pazarını kuranlardanım. O Sığacık’a sihirli bir değnekti aslında. Pazarın tezgahlarını kurmadan önce, kapı kapı dolaştık ve yerel halka ne olduğunu anlattık. Orasının, o tezgahların, hayatlarını nasıl değiştireceğini, birçok insan için ne kadar özel, farklı, merak edilen ve paylaşılmak istenen hayatlarının olduğunu ifade ettik. Kapılarını açıp herkesle bunu paylaşırlarsa hem sosyal hem de ekonomik olarak ne kadar güçlenebileceklerinden bahsettik. Kadınlarla başlamıştık ama önemli olan ve arzu ettiğimiz evin içindeki erkeğiyle, çocuğuyla, anneannesiyle, babaannesiyle, hepsinin bu işe sahip çıkıp bir kalkınma modeli haline gelmesiydi. İlk gün hiç unutmuyorum.; Nazan’a da buradan selam olsun . Çok güzel bir bahçesi var. Dolması, gözlemesi, babaanne kurabiyesi her şeyi çok lezzetlidir. Kendisini ziyaret ettik, anlattık; kabul etti. Evi eski bir hamamın bahçesi; bahçesinde kütükler vardı… Kütükleri oturma yerleri haline getirelim, otantik olsun vs. planladık. Neyse sonra gittik baktık, hiçbir şey yapmamış. O zaman anladım ki aslında Nazan da olur mu olmaz mı karar verememiş. Hemen bahçeyi düzenledik, harekete geçtik… Şuanda Nazan’ın yanında kaç kişi çalışıyor inanın bilmiyorum. Pazarın en önemli figürlerinden birisi oldu kendisi.

        Aslında hep birlikte başardık. Sadece siz tek başınıza bir şey yapmıyorsunuz. Yerel yönetimlerin o yaşanılan yerdeki vizyonu belirlemesi, dağın arkasındakini görüp bunun neler getirebileceğini, ne faydalar sağlayacağını anlatması gerekiyor. Daha sonra ise yolda yoldaşlık etmesi çok önemli…

        Kooperatif olarak örgütlenen kadınlarımız da ilk günler kağıt bardaklarda termosla çıkardıkları tarhana çorbalarını , daha sonra paketleyip e-ticarette satmaya başladılar... Kooperatifin örgütlenmesi birçok kadına, bizim kendi ortaklarımıza ve ortaklığımızın dışındaki kadınlara rehberlik etti… Seferihisar, Edirne’den Ardahan’a kadar birçok yereldeki kalkınma modeli oldu. Bu aslında Türkiye’nin bir memleket meselesi haline geldi. Pandemi yerelin ne kadar güçlü olduğunu, hayatın yerelde aslında ne kadar güçlü aktığını gösterdi. Sınırlarımız kapandığı zaman kendi kendimize yetmemiz gerektiğini, kendi yağımızla kavrulmamız gerektiğini çok daha iyi anladık.

        • İzmir Köy- Koop’un ilk kadın başkanı oldunuz. Hem üreticiye yol göstermek hem de tüm kadınlara örnek olmak için önemli adımlar atıyorsunuz… Tarımda kadının adı var; üretimde görüyoruz. Peki sözü de var mı?

        Tarım, çalışan kadın istihdamı açısından en önemli sektör. Ama kadının sosyal hakları, kazanılmış haklarına baktığımız zaman diğer sektörlerden farkı yok; yine çok düşük.

        Tabi ki bu çok güçlü emek tarlada, ağılda, ahırda… Ama karar alma mekanizmalarında sözü daha yok. Sadece erkeklerin egemen olduğu kooperatif ortaklılarında, yönetim kurullarında eşitlik ve eşit temsiliyetten yana olduğum izin İzmir’de kendimi bu anlamda şanslı da hissediyorum. İzmir Köy-Koop gibi Türkiye’ye örnek olmuş, çok eski bir birliğin kadın başkanı olmak, beni seçmeleri toplumsal cinsiyet eşitliğinin İzmir’de önemini anlamış erkekler ve kadınların olduğunu gösteriyor.

        Tarımdaki emeğin en önemli örgütlenmesi olan kooperatif örgütlenmelerinde, ortaklıkların aslında kadın ve erkeğin bir arada olabileceği tarımsal kalkınma kooperatiflerinin yapılarını köy köy gezerek anlatıyoruz. Kadın da, erkek de tarlada çalıştıktan sonra, kooperatif kurullarındaki o masalarda karar mekanizmalarında beraber çalışırlarsa tarımın yolculuğu çok daha güçlü ve sağlam olacaktır.

        • Kadına, çocuğa, doğaya ait projeniz var mı?

        Kadına, çocuğa, doğaya, insana ait proje olmaz mı… Mesela pandemide okul öncesi eğitimi için bir kooperatifçilik, tarım müfredatı hazırladık. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin daha önce Seferihisar Belediyesi’nin çalışmalarından olan Can Yücel Tohum Merkezi’nin bulunduğu İzmir Aşık Veysel Rekreasyon Alanı’ndaki mutfağında; Aşçılar Federasyonu ile ‘Yerliyse Yeriz’ protokolü yapıldı. Köy köy dolaşıyoruz. Yerel pazarlara gidiyoruz. Yerelin, ata tohumunun önemini anlatıyoruz. Mutfakta tarhana çorbamızı, kestane kebabımızı, oranın insanları ile paylaşıyoruz. Tabi bilhassa çocuklar ve kadınlarla.

        İklim krizi ile ilgili, tohum, su havzalarının çalışılması, ürün deseni, köylülerin eğitilmesi ile ilgili bazı projelerimiz var. Hem Bakırçay Havzası’nda hem Küçük Menderes ve Yarımada bütün İzmir’i kapsayan…

        Öte yandan; koykoopizmir.com diye bir internet sitemiz var. Hem İzmir’in her yerinden kooperatif ortaklarımızın ürünlerini görebiliyorsunuz hem de keşfet butonuna bastınızda bulunduğunuz konumdan, yağın, peynirin, sütün, enginarın; kooperatifimizin olduğu köye ulaşabiliyorsunuz…Oradaki üreticilerle tanışabiliyorsunuz, doğrudan alım yapabiliyorsunuz.

        Kentliyle kırsal arasındaki bu bağı güçlendirmek için, kırsal turizm konusunda da birtakım çalışmaların içinde olmaya çalışıyoruz. Kırsal turizmin içindeki bu tarım turizminden almamız gereken bir pay var. İzmir bu payı almıyor, alamıyor. Bunun için de agro turizminde köylerde, kırsalda konaklanabilecek belirli rotaların olacağı birtakım modeller çalışıyoruz. Köylüye bunları her gittiğimiz yerde anlatıyoruz. Çünkü bu tarz şeyler yapılırken projelerde, mutlaka önce tabanda o işi yapacak olan insanların bunu anlaması, sahiplenmesi, içselleştirmesi lazım.

        İstediğiniz kadar çok yıldızlı projeler koyun; bunu anlamazsanız, içselleştirmezseniz ve inanmazsanız hayata geçirmeniz ve sürdürülebilirliği pek mümkün olmuyor.

        • "Her başarılı erkeğin arkasında,başarılı bir kadın vardır" derler. Buna katılıyor musunuz? Kadının yeri ailede, toplumda nerde olmalıdır?

        En başta söylediğimi tekrar etmek istiyorum. Bu tarz konuların cinsiyeti olmaz. Yanımda eşim, dostum, ailem, arkadaşlarım, çocuklarım da vardır. Bunun cinsiyeti olmaz. Birbirini seven, inanan insanların yoldaşlığı vardır. Zaten, ‘her başarılı erkeğin arkasında başarılı bir kadın vardır’ sözünün İzmir’deki karşılığı; ‘Her başarılı kadının arkasında, yanında başarılı İzmirli bir erkek vardır’

        Biz bunu böyle biliyoruz. Kadının erkeğin yeri toplumda her yerde.

        • Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Kadınlara buradan ne söylemek istersiniz?

        Sadece 8 Mart değil, 356 gün, bir ömür insan, toplumsal cinsiyet eşitliği ve tabiî ki bu eşitsizliğin olduğu dünyamızda kadının güçlenmesi için her birimizin yapabileceği ve yapılacak şeyler var.

        Kazanılmış hakların olduğu, her 8 Mart’ta bir hak daha elde etmeyi, eşitliğe biraz daha yaklaşmış olmayı isteriz. Hayatımızda bir gün daha eşitlik için bir şey yapmış, mücadelede bir yere varmış olmak isterim. Çünkü sadece bir kadın konusundan bahsetmiyoruz. Esasında bir memleket meselesinden bahsediyoruz. Nüfusun yarısı kadın. Yarısının haksızlıkla ilgili mücadelesinden, eşitsizlikle ilgili mücadelesinden bahsediyoruz. Bu memleketi güçsüz kılan bir şey. Memleketin yarısı güçsüz, yarısı eğitim almamış, yarısı çalışmıyor, yarısı hayatından tedirginlik duyuyor, kendini güvende hissetmiyorsa memleket güçlü olamaz.

        Tabi kadına şiddetle mücadele ederken bunun ortadan kalkması için daha çok söylemleri artırmak, daha çok haklarımızı bildirmek isterken, bir yandan da şu son 1 yıldır İstanbul Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması daha da büyük yara oldu bizim için. İstanbul Sözleşmesi’ni ilk imzalayan, sözleşmenin imzalandığı bir ülkede olmak çok önemliydi. İstanbul Sözleşmesi’nin birçok maddesi var ama 4 temel ilkesi var; önlemek, korumak, suçların kovuşturulması ve suçluların cezalandırılması ile mücadeleyi bütüncül, eş güdümlü ve etkili politikalar geliştiriyor.

        Dediğim gibi burada hepimize görevler düşüyor. Tarımda ben, siyasette Tunç, basında Aynur, pazarda Songül, bakkalda Ahmet, otobüste Ferit, trende Zeynep… Toplumun her kesimi; Ankara’da karar mekanizmalarında olan siyasiler, kamu görevlileri… Hepimizin üzerimize düşen ne varsa, bu toplumun diğer eksik olan yarısı için çalışmalıyız ki tamamlanalım.

        Sizi sosyal medya hesaplarınızdan takip edenler bilir, sık sık yemek tarifleri paylaşıyorsunuz… Sizden mutfağınızın olmazsa olmazı bir tarif istesek…

        Yemek yapmayı da yemeyi de çok severim. Genellikle mutfağımızın olmazsa olmazları mevsime göre değişir. Mesela şuanda enginar öyle. Oldukça basit bir şekilde pişiriyorum. Enginarları temizliyorum; unlu ve limonlu suda bekletiyorum. Taze soğanları ayıklıyorum. Yeşil sap kısımlarını tencerenin altına seriyorum. Üzerine enginarları koyuyorum. Onun üzerine de taze soğanın beyaz kısımlarını ekliyorum. Zeytinyağı, limon, su, tuz ve şeker ekliyorum. 15-20 dakika sonra hazır olmuş oluyor. Piştikten sonra zaten daha tencere ocaktan inmeden, dibini görüyoruz.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ