Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Sağlık Canan Hoca size neler oluyor?

        Bir süre önce Canan Karatay ve bir konukla yapılan bir programı arkadaşlarımın uyarısı üzerine videodan izledim.

        Programın bir bölümü genel sağlık konuları diğer bölümü ise iki konuşmacının siyaset üzerine yaptıkları kişisel yorumlarıyla ilgiliydi.

        Siyaset, programdaki konuşmacıların hazır mikrofonu almışken bir yerlere vermeye çalıştıkları politik mesajlar vs benim ilgi ve uzmanlık alanım dışında.

        Ancak programda benimle ilgili söylenen sözlerin olduğu bir bölüm vardı. Bu bölümde benimle ilgili iddialar ama daha önemlisi de bilimsel tartışma etiği üzerine birkaç sözüm olacak.

        BİLİMSEL TARTIŞMA CİDDİYET İSTER

        REKLAM

        İster televizyon programında ister bir sempozyum ya da kongrede olsun bilimsel tartışmalar önemli.

        Tarih öncesinden bu yana, evrensel bilim her çağda bilimsel tartışmalar ve bu tartışmalardan çıkan sonuçlarla gelişti.

        Ancak bilimde tartışmanın bir kültürü ve etik kuralları vardır.

        Bilimsel tartışma, bilimin herhangi bir alanında, ortaya atılan bir düşüncenin ya da hipotezin, konunun uzmanları arasında kanıta dayalı bulgular ışığında karşılıklı değerlendirilmesi demek.

        Sonuçta tartışan kişiler, her iki taraf kanıtları ortaya koyar, kanıtlar tarafsız bir bakış açısıyla değerlendirilir, taraflar karşılıklı ikna olur, konsensus (uzlaşı) oluşur.

        Dünya tarihi boyunca bilim hep bu yöntemle kendini geliştirmiş, bilimin yasaları bu bilimsel tartışmalardan çıkan sonuçlarla yazılmıştır.

        Bir tartışmanın bilimsel tartışma olması için iki kriter gerekli.

        Bilgi birikimi ve karşılıklı saygı.

        Bilgi birikimi olmadan bir hipotez ya da antitez oluşturulamaz. Karşılıklı saygı olmadan da o konuda karşılıklı tartışma olmaz. Bu kriterden biri eksikse, bir bilimsel tartışma kültüründen bahsetmek mümkün değil.

        REKLAM

        Etik dışı davranışlar ise bilimsel tartışma ortamını yok eder.

        Ego ile etik dışı davranışlar tartışmayı bilimsel tartışmanın dışına bir mahalle kavgasına dönüştürür.

        Bunun en somut örneği de o günkü açık oturumda yaşandı.

        BİLİMSEL BİR SORUYA TUHAF BİR YANIT

        Açık oturumdaki konu kolesterol değerleri. Sunucuyla konuşmacı arasında şöyle bir soru cevap diyaloğu geçiyor.

        Sn. Didem Arslan Yılmaz soruyor: “Sizin iddialarınıza karşıt görüşler de var, bu görüşlerden biri de ‘Kolesterol vücut için çok gerekli ve önemli bir madde ama bunu kendi normalleri içinde değerlendirmek gerekir, özellikle LDL değerleri yükseldikçe kalp koroner riskinin arttığını gösteren yüzlerce çalışma var. Kolesterol yüksekliğinin zararsız ve faydalı olduğunu söyleyen birtakım kişiler insan hayatıyla oynadıklarını unutmamalıdır’ deniyor. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?”

        REKLAM

        Bir bilimsel tartışma kültüründe bu sorunun iki yanıtı vardır.

        Ya “Buna katılmıyorum, bu görüş yanlış” der kendi düşüncelerinizi anlatırsınız, kanıtlarınızı ortaya koyarsınız, ya da “Doğrudur” der onaylarsınız.

        Ama yanıt öyle değil, çok öfkeli ve tepkisel.

        Canan Hoca cevap veriyor: “Bu soruyu soran bana çok hücum ediyor. Bu kişi çok önemli un fabrikalarının yönetim kurulunda görev yapıyor, onun söylediği hiçbir şeye inanmamak lazım”.

        BİLİMDE HÜCUM ETMEK NE DEMEK?

        Yanıtta üç önemli iddia var. Birincisi “Bana hücum ediyor” diyor. Bu doğru değil. Açık oturumda sorulan soru sadece bir bilimsel karşı görüş. Soruda rencide edici, kırıcı, hücum edici bir ifade yok. İddia daha öncesi ile mi ilgiliydi, bu da doğru değil.

        Şimdi hocaya soruyorum: Benimle ilgili böyle bir kaygıya nereden ulaştınız?

        REKLAM

        Evet, halk sağlığını ilgilendiren konularda yanlış bulduğum görüşlerinizi eleştirdiğim doğru.

        Gebelik diyabetinde tanı kriterlerinizin yanlış olduğu, sınırsız kırmızı et yemenin sağlığa zararlı olduğu, tüm ekmeklerin suçlanmaması gerektiği ve lahmacunun öyle çok da faydasının olmadığı, kaya tuzu da olsa fazlasının tansiyonu artıracağı ve küçük çocuklara kahve vermenin faydadan çok zararı olduğu konusunda size katılmadığımı söylediğim, bu konulardaki açıklamalarınıza karşı çıktığım ve itiraz ettiğim doğru.

        Ancak bu itirazlarımın hiçbir yerinde size karşı en küçük saygısız, saldırgan bir ifade ya da sizi incitecek tek söz yok.

        Yazılarımın tamamında sizden tek bir talebim oldu. Sizden şunu istedim; “Bu iddialarınız çok ciddi, toplumun sağlığını doğrudan ilgilendiriyor. İddialarınızla ilgili bir kanıtınız,bir araştırmanız ya da uluslararası ciddi güvenilir çalışmalar var mı, varsa siz zahmet etmeyin ben gelip sizden alayım” dedim, yanıt vermediniz. “Yüzlercesinden bahsettiğiniz yayınlardan bir örnek verin” dedim, onu da vermediniz.

        REKLAM

        Yine, “Halk sağlığını ilgilendiren konularda kanıtı belli olmayan fikirleri tartışmanın yeri medya değil, konunun uzmanlarının olduğu bilimsel toplantılar ve kongrelerdir, buyurun sizi davet ediyoruz diyabet kongresine gelin” diye teklif ettim, gelmediniz.

        Daha önemlisi şu, sizin hücum ediyor diye suçladığınız kişi olarak, sizin zor zamanınızda yanınızda oldum. Hatırlarsanız, bir süre önce bir meslek kuruluşu tarafından size verilen cezaya ilk karşı çıkan oldum ve yazdığım yazıda “Hocanın bazı görüşlerine katılmıyorum, ama verilen cezaya karşıyım, hekimlikte apolet sökülmesi doğru değil” diyerek kararı eleştirdim.

        Hocam şimdi soruyorum, neden size eleştirel bir soru gelince insanlara kızıp bağırıp çağırıp azarlarken her konuşmanızda “Bana hücum ediyorlar” mesajı veriyorsunuz, yeni bir iletişim yöntemi midir?

        Hedefiniz hem size karşı kimse bir şey söyleyemesin, ki bunu başardınız, kimse sizinle konuşmaya cesaret edemesin, bilim dünyası sus pus olsun hem de seyirciye “Bana saldırıyorlar” diye mağduriyet edebiyatı yapmak mı? Eğer amacınız buysa çok başarılı oldunuz.

        REKLAM

        EKMEĞİ SAVUNSANIZ NE OLUR?

        Buradan programa dönelim. Programda size sorulan bilimsel bir soruya, pat diye cevap veriyorsunuz “O çok önemli un fabrikalarının yönetim kurulunda görev yapıyor”.

        Size böyle bir soru sorulmamış, cevabın konu ile ilgisi yok, ayaküstü söylenmiş bir iddia, nereden aklınıza geldi hocam çok merak ediyorum.

        Çok düşündüm, muhtemelen birkaç hafta önce katıldığım Habertürk’teki bir açık oturumla ilgili olabilir. Programda, sizin ekrana yansıyan konuşmanızın bir bölümünde “Ekmek afyondur, uyuşturucudur” deyince ben de “Yapmayın hoca, ekmek tohumdan yapılır, tohum hem protein hem karbonhidrat birçok mineral ve vitamin içerir. Sizin söylediğiniz işlenmiş ekmek, bütün ekmekleri suçlamanız yanlış, Türk halkı için ekmek kutsaldır, ekmeği yerde görünce öpüp başına koyar, ekmeği bu kadar suçlamanız yanlış” diye sizi eleştirmiştim.

        REKLAM

        Siz de muhtemelen “Bu adam, ekmeği bu kadar savunduğuna göre olsa olsa un fabrikalarında yönetim kurulu üyesi olarak görev yapıyor” diye düşünmüş olabilirsiniz. Başka bir izahı yok bu lafınızın.

        Hoca, hemen belirtmek isterim ki iddianız doğru değil, yalan. Belli ki araştırılmadan kişisel karalama amacıyla alelacele uydurulmuş bir söz, ithamlar etik dışı, tıbbi deontolojiden uzak.

        Bir bilim insanı doğru olup olmadığını bilmeden, kaynağı araştırılmadan bilgi veriyorsa bu çok endişe verici.

        Bu, o insanın bilgileri doğru dürüst araştırma yapmadan aklına geldiği gibi çalakalem verdiği noktasına getirir ve söylediklerini tartışmalı hale sokar.

        Siz düşüncelerinize karşı çıkan herkese kızıp, iftira mı atarsınız?

        “HİÇBİR ŞEYE İNANMAYIN” SÖZÜNÜN ALTINDAKİ ANLAM NE?

        Üçüncü iddianızda “Onun söylediği hiçbir şeye inanmamak lazım” diyorsunuz. Bilmenizi isterim ki, bu söz ciddi ve analitik düşünce ürünü bir söz değil.

        Üstelik “Hiçbir şeyine inanmayın” diye söylediğiniz insan, bilim alanında 40 yıl çalışmış, yüzlerce araştırma yapmış, uluslararası ödüller almış, on binlerce hastayı tedavi etmiş bir kişi. Yaptığı tedaviler ya da söyledikleri yanlış olsaydı, hakkında onlarca dava açılırdı değil mi hoca?

        REKLAM

        Oysa sizin için ben bir kere bile böyle bir söz söylemedim. Doğru söyledikleriniz için doğru, hatalı bulduğum konular için hatalı dedim, bilimde tartışma kültürü de bunu gerektirir.

        Ama benim için böyle bir söz kullanmaya neden ihtiyaç duyduğunuzu düşündüm. Gerçekten öğrenmek istiyorum.

        Dikkat ettim, eleştiriye hiç tahammülünüz yok. Tek doğru sadece sizin söyledikleriniz. Tek kural var: Karatay kanunları tartışılmaz. Bilimdeki tüm bilinmeyenlerin cevabı Karatay kitaplarında yazar ve Karatay’ın sözünün üstüne söz söylenmez!

        “Hiç kimsenin söylediğine inanmayın, sadece benim söylediğim doğru” diyorsunuz. Bu mümkün mü? Tıbbın bütün alanlarında, kolesterolden depresyona, tuzdan bor madenine her konuda tek doğru siz olabilir misiniz? Bilimde böyle bir şey mümkün mü?

        Yaptığınız her şeye neden ilahi bir misyon vermeye çalışıyorsunuz? Buna niye ihtiyaç duyuyorsunuz? Hoca size neler oluyor?

        MEDYADA ÇOK ÜNLÜ OLMAK VE HUBRİS SENDROMU

        REKLAM

        Hocam, sizden iki ricam var.

        Birincisi, sizinle ilgili. Medyada tanınır olmak için çok çabaladınız, çok uğraştınız ve bunu başardınız. Çok ünlü oldunuz.

        Biliyorsunuz medyada ünlü olmak zordur ama ünü korumak daha zordur. İnsanlarımız çabuk unutur, gündem için her defasında daha ilginç şeyler söylemek, daha sansasyonel işler yapmak gerekir, bunları da yaptınız tamam da, lütfen buradan daha ilerisine geçmeyiniz. Çünkü fazla ün insanın doğasını değiştirir, hep daha fazlası istenir, sizin için endişeleniyorum.

        İkincisi, size bir makale okumanızı öneriyorum. Makale “Brain” dergisinde yayınlanmış. Konu Hubris Sendromu. Hubris Sendromu’nun başka bir adı güç ya da şöhret zehirlenmesi. Yazıda bu sendromun 14 kriteri var. Zaman ayırın, okuyun, bir değerlendirin, çok ilginç sonuçlar bulacaksınız.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ