Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Dünya "Türkler Türkler'dir İşte..."

        Ben demiyorum, Avrupalılar öyle diyor; Daha doğrusu, “Türk halkının da Avrupa Birliği’ne girmek gibi bir önceliği olmadığını” söyleyen Avrupalı parlamenter.

        “Biliyorsunuz işte onların ne yapacağı belli olmaz, kedilerine has bir halk”tır anlamında söylüyor AP üyesi; “Türkler Türkler’dir işte.”

        Avrupa Parlamentosu son birkaç günkü mesaisinin önemli bir bölümünü genişleme konusuna ayırdı.

        Özellikle muhafazakar ve aşırı sağ milletvekilleri, Türkiye karşıtlıklarını açıkça ortaya koyarken, “bir” konuda diğer gruplar ve başkanlık ile tam olarak uzlaştılar.

        Konuşan hemen herkes “Türkler” diyordu.

        Yani, atalarının yüzlerce yıldır yaptığı gibi, Anadolu merkezli yaşayan ve batıya genişlemek için tarih boyunca hamle etmiş olan insanlar topluluğuna “Türkler” diyorlardı kısaca.

        Malum, Türkiye ve Türkler, Osmanlı döneminde kendilerini tanımlamak için Osmanlılar tarafından değil, batılılar tarafından kullanıla gelen; Osmanlı’nın son döneminde güçlenen tepkisel milliyetçilik ve bir tutunum kimliği gereksinimiyle ön plana çıkan, Türkiye Cumhuriyeti’nin de benimsediği tanımlamalar.

        Şimdi bunları Türkiye’de kullanmaktan çekinir hale gelmeye başladık.

        “Türkler” tanımlamasının, ırk ötesinde, onu fersah fersah aşan, bir tarih birliği, kültür paylaşımı, hedef ortaklığı olarak algılanması giderek zorlaşıyor.

        Irak’ta şimdi nasılsa, Türkiye ve Türklerin de yakın gelecekte, “ırklar, mezhepler, inançlar üzerinden tanımlanan insan toplulukları bileşkesi” olarak algılanması ve tanımlanması eğilimi kendini hissettirmeye başlamış bulunuyor.

        Türkiye’nin tutunum ideolojisinin temelleri zangır zangır sallanıyor. Yerine çok iyi düşünülmüş, orijinalini temel alan, demokratik, kapsayıcı, inandırıcı yerli malı bir ideolojik temel mi geliyor? Yoksa kamufle bir “made in US” program mı?

        Amaç mevcut sistemin demokratikleştirilmesi mi? Yoksa, “yahu mevcudu bir dağıtalım da yenisine bakarız, bu arada dışarıdaki dostların tavsiyelerini de uygulamak için elimizden geleni yaparız” yaklaşımı mı?

        İzmir’de atılan taşlar bir ilk. Ama bu gidişle son olmayacak. Herkesin dikkat etmesi gerekiyor.

        Ama “dikkat edilsin” derken, bu, doğal olarak, “rahatsızlık duyanların tepki göstermeyeceği” anlamına da gelmiyor. Gelemez. Yalnız tepkilerin de akılcı olması şart.

        Son bir not;

        Sayın Çelik, kamu çalışanlarının grevli toplu sözleşmeli sendikal haklara kavuşmak istemeleri ve kısıtlı mevcut haklarını da kullanmaya çalışmaları kadar doğal birşey olamaz. Üstelik bu ani-baskın bir grev değil, önceden duyurulmuş-uyarısı yapılmış bir grev.

        Ayrıca bu onların hem uluslararası anlaşmalardan doğan hakları hem de demokratik sosyal bir hukuk devleti olabilmenin olmazsa olmazı. Tabii bir de üye olmak için kapısında beklenilen AB’nin şartlarından birisi.

        Demokratik açılımın artık memurlara da uzanmasının zamanı gelmedi mi?

        İnsanların hakları için sokaklara çıkması sizi neden bu kadar rahatsız ediyor? Yoksa sizin anladığınız açılım sadece etnik ve mezhepsel mi?

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ