Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Çocuk ya, sordu işte!

        Onur Öymen bu

        “Cumhuriyet”in, onca yoksulluk ve yoksul pahasına kendisini yetiştirmek, diplomat, devlet adamı çıkarabilmek için yaptığı yatırıma da ayıp etti...

        Onca kamu kaynağı ve kamu görevi onuruyla, onca yabancı dil bilgisi ve onca yabancı ülke görgüsü, deneyimi edindiren yıllara da ayıp etti.

        “Açılım” karşısında aldığı tavırdan dolayı değil.

        Olur a, bu siyaset, demokrasi, tartışma ve Meclis...

        Herkes 2009 sonunda hükümet nihayet “açılım”a karar verdi diye aynen benimsemek zorunda değil.

        Onun ayıbı, kendisi “Onur”ken başkalarının kimliğini neredeyse “onursuz” saymaya dönük bir yaklaşımdan da değil tek başına.

        Olur a...

        Kimileri de böyle olabilir.

        Ama onca eğitim, bilgi, görgüye karşı esas ayıbı, kurduğu “sağlam” mantığın çürüklüğü ve çocukluğu.

        Pardon!...

        Çürük içinde çocuğun ne işi var!

        Çürük içinde saflığın yeri ne!

        Yanlış kullandım işte.

        “Çürüklüğü, çürümüşlüğü, çürütülebilirliği” demeliydim.

        

        Onur Öymen mantığına göre;

        1. Ülkenin anaları çok ağladı.

        2. Çanakkale’de ağladı.

        3. Kurtuluş Savaşı’nda ağladı.

        4. Kıbrıs’ta ağladı.

        5. Kimse “analar ağlamasın” diye, “mücadeleyi durduralım” demedi.

        

        Bu mantığa göre;

        1. Çanakkale muharebeleri (hatta 1. Dünya Savaşı) devam ediyor olmalıydı.

        2. Kurtuluş Savaşı devam ediyor olmalıydı.

        3. Kıbrıs sürekli harp sahası olmalıydı.

        

        Oysa hepsi “bir şekilde” bitti. Hiçbiri 25 yıl sürmedi...

        Hiçbiri bir memleketin kanlı alın yazısı olarak kalmadı!

        

        Üstelik bunlardan en önemli ikisi;

        1. Çanakkale yenilgi, teslimiyet, toprak kaybı ve işgalle bitti; mütareke ile...

        2. Kurtuluş Savaşı bir imparatorluğun tasfiyesi, Meclis’in ve cumhuriyetin tesisi, işgalcilerin gidişi ama sonuçta eskiye göre toprak kaybı ile de bitti.

        

        (Dersim bir yana); hepsi sonuçta masa başında, önce ateşkesle, sonra savaşın yerine barış oluşturma müzakereleriyle, taviz alınarak ama verilerek, yeni dengeler kurularak da bitti.

        

        Onur Öymen mantığına göre; Hiçbirinde “mücadele”den vazgeçilmemeliydi... Belki hâlâ!

        Ama daha mantıksızı belki...

        1. Çanakkale şehitlerimizi “öldüren” İngilizler, hele hele Yeni Zelandalı, Avustralyalı Anzaklar asla vicdanlarda bile bağışlanmamalıydı.

        2. Tarih kitapları, Anadolu’yu büyük iştahla işgal eden Yunanlıların başındaki Venizelos’a Mustafa Kemal’in nihayetinde onurunu (ve kılıcını) teslim eden alicenaplığını asla yazmamalıydı. İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya, Anzaklar, Gurkalar, Yunanlılar hep düşman kalmalıydı.

        3. Hatta, Çanakkale, Kurtuluş Savaşı bile bir şekilde... yani toplam üç, beş yıl içinde bittiğinde dahi... Dersim (ve benzerleri) bin yıl sürmeliydi!.. Yani, (Çanakkale) boğazına, (İstanbul) gırtlağına, gemilerini, toplarını, askerlerini; Antep, Maraş, İzmir, Uşak, Afyon, Hatay, Kars topraklarına çizmelerini dayayanlarla, ülkeyi aralarında fiilen bölenlerle bile bir gün barışılırken, ölümlere, kana, gözyaşına son verilirken... kendi yurdunun insanları hep, ya “şehit” ya “terörist”, anaları hep gözü yaşlı kalmalıydı!

        

        Yazının bir yerindeki “çocuk” vardı ya...

        O mesela şöyle sorabilirdi belki

        Onur Öymen mantığına:

        “Hişt amca, hişt amcaoğlu; hiçbir savaşın barışı, hiçbir mücadelenin nihayeti, hiçbir acının sonu, hiçbir yaranın merhemi, hiçbir gözyaşının silinişi, hiçbir ananın huzuru olmayacaksa... siz niye diplomat oldunuz ki!”

        Ölmeseydi, bugünleri görseydi...

        O çocuğun adı belki Örsan bile olabilirdi!

        utalu@htgazete.com.tr

        Faks: 0 212 313 73 46

        Telefon: 0 537 660 71 21

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ