Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Gerekçe: İmralı

        Yargıtay Cumhuriyet Başsavlığınca Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) temelli kapatılması istemiyle açılan davanın iddianamesinde, ''Cezaevinde bulunan bir terör örgütü liderinden aldıkları talimatların gereğini harfiyen yaparak siyasi parti (DEHAP) kapatıp, yeni bir siyasi parti (DTP) kuran kişilerin terör örgütü ve liderine ne derece bağlı olduklarını kuşkuya yer vermeyecek biçimde ortaya çıkarmıştır'' tespitine yer verildi.

        Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan ve 121 sayfalık iddianamede, Anayasa'nın 3. maddesinde yer alan ''ülkenin bölünmez bütünlüğü'' hükmüne yer verildi ve bunun demokratik yoldan bile dahi olsa değiştirilemeyecek ve değiştirilmesi teklif edilemeyecek hükümler arasında yer aldığı kaydedildi.

        İddianamede, siyasi partilerin, ''demokratik düzeni bozucu, devletin bağımsızlığını, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ile hukuk kurumlarına ve devletin demokratik yapısına duyulan güvenin sarsılmasına neden olan tavır sergilemeleri halinde kamu düzenini bozacaklarının tartışmasız olup, bu durumda devletin kendi varlığına yönelen tehditlere karşı önlem almasının demokratik hukuk devleti olmanın gereği'' olduğu ifade edildi.

        SİYASİ PARTİ KAPATMA NEDENLERİ

        Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) özelinde uluslararası hukuk yönünden siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin hükümlere yer verilen iddianamede, siyasi partilerin, uluslararası sözleşmelerle korunduğu belirtilerek, siyasi partilere tanınan özgürlüğün kuşkusuz sınırlandıralamayan bir özgürlük olmadığı belirtildi.

        Siyasi partilere uygulanacak yaptırımlar arasında siyasi partinin kapatılması yaptırımınında yer aldığı vurgulanan iddianamede, kapatma yaptırımının, bir siyasi partiye uygulanabilecek en radikal yaptırım olması karşısında, bu yaptırımın uygulanabilmesi için belirli koşulların gerçekleşmesinin gerektiği kaydedildi. İddianamede, şöyle denildi:

        ''Ülkedeki demokratik rejimi tehlikeye sokacak siyasi projesi bulunan ve/veya siyasi amaçlar için gerektiğinde şiddete başvurmayı amaçlayan siyasi parti için kapatma yaptırımı öngörülmesi AİHS'e aykırı değildir.

        (Emek Partisi/Türkiye kararı). Bir siyasi partinin şiddeti ilke edinmiş, ülke çapında öldürme, bombalama eylemlerini gerçekleştiren ve ülke bazında olduğu gibi uluslararası alanda da terör örgütü olarak kabul edilen bir örgütü açık veya gizli olarak desteklemesi, her platformda bu örgüte meşruiyet kazandırmaya çalışması söz konusu siyasi partinin 'şiddeti' siyasal amaçlarına ulaşmak için benimsediğinin açık kanıtıdır.''

        Siyasi parti kapatma yaptırımı ve bu yaptırımın hangi hallerde söz konusu olabileceğinin Anayasa'nın 69. maddesinde düzenlendiği anımsatılan iddianamede, ''Anayasa'nın 69/8-9. maddelerinde 'geleceğe yönelik etkiler' içerdiğinden, bu nedenle 'temelli' kapatma kavramı ile de geleceğe yönelik bu etkiler kastedilmiştir. Anayasa'nın 69/11. maddesinde geçen 'kapatılma davaları' ve 149/5. maddesinde geçen 'siyasi partilerin temelli kapatılması veya kapatılması davaları' ibareleri de bu doğrultuda yorumlanmalıdır'' denildi.

        Kapatma davasına konu edilen eylemlerin işlendiği tarihlerin bir öneminin bulunmadığı, eylemlerin üzerinden ne kadar süre geçse de zamana yayılan bu eylemlerin odaklık boyutunda bir bütünü oluşturdukları belirtilen iddianamede, ''Partiyi temsil eden organlarca gerçekleştirilen eylem veya söylemlerin partinin değil, bu kişilerin kendi kişisel görüşleri olduğu açıklanmadıkça ve siyasi parti tarafından da açıkça reddedilmedikçe, bu söylem ve eylemler de partiye isnat edilebilecektir. Bir siyasi parti üyesi olup, yerel yönetimlerde görev alanların eylemleri de o siyasi partinin hedeflediği siyasi projeyi gerçekleştirmek veya ifade etmek amacına yönelikse, siyasi partiye isnat edilebileceği hususunda kuşku bulunmamaktadır'' denildi.

        Terör örgütünün kurucusu ve elebaşı Abdullah Öcalan'ın yargılandığı, mahkum olduğu ve cezasının infazının İmralı Cezaevi'nde gerçekleştirildiği anımsatılan iddianamede, terör örgütü elebaşı Öcalan'a diğer mahkumlar gibi yasal olarak avukatları ve ailesi ile görüşmesine imkanın tanındığı, ancak avukatlarının görüşmelere ait diyalogları yazılı olarak örgütün güdümündeki yayın organlarında yayınladıkları ve böylece terörist örgüt elebaşının yandaşlarına ve örgütüne talimat vermesine olanak sağlandığı belirtildi.

        ''ÖCALAN YENİ PARTİ KURULMASI İÇİN TALİMAT VERDİ''

        ''Yasal bir hakkın kötüye kullanımı'' olarak değerlendirilen avukatların eylemleriyle ilgili olarak yasal işlemlerin yapıldığı ifade edilen iddianamede, avukatların görüşmelere ilişkin örgüte yakın gazete ve dergilerde yayınladıkları yazıların incelenmesinde ''özellikle DTP ile ilgili ilginç bilgilere'' ulaşıldığı kaydedildi.

        Terör örgütü elebaşı Öcalan'ın, avukatlarıyla yaptığı 5 Mayıs 2004 tarihindeki görüşmede, ''yeni bir parti kurulması talimatını verdiği, kurulacak partinin ismini dahi söylediği'' belirtilen iddianemede, terör örgütü elebaşı Öcalan'ın, sonraki görüşmelerinde de hem yeni kurulacak parti ile ilgili hem de o tarihte faaliyette olan DEHAP ile ilgili talimatlarına devam ettiği vurgulandı. İddianamede, terör örgütü elebaşı Öcalan'ın, avukatları aracılığıyla örgüte yönelik yaptığı açıklamalara da yer verildi.

        DTP'nin terör örgütü PKK'nın elebaşı Abdullah Öcalan'ın emirleri ve direktifleri doğrultusunda kurulduğunun, terör örgütü elebaşı Öcalan'ın kamuoyuna yansıyan açıklamalarıyla açıkça ortaya çıktığı ifade edilen iddianamede, ''Kurucuları ve genel başkanı hatta eşbaşkanlık sistemi de dahil olmak üzere DTP'nin kuruluş çalışmalarının tamamen Öcalan'ın direktifleri doğrultusunda gelişip sonuçlandırıldığı açıkça ortaya çıkmaktadır'' denildi.

        ''SİYASİ PARTİ KAVRAMI İLE İLGİSİ YOK''

        Bu durumun, 23 Ekim 2004 tarihli Vatan gazetesi ve 26 Ekim 2004 tarihli Star gazetesindeki haberlerle tüm açıklığıyla yer aldığına işaret edilen iddianamede, şöyle devam edildi:

        ''Siyasi partilerin demokratik siyasi yaşamın vazgeçilmez unsurları olduğu tartışmasızdır. Ancak terör örgütü PKK'nın siyasi uzantısı gibi davranan DEHAP'ın eylemlerinin ulaştığı yoğunluğu dikkate alarak yine PKK ve elebaşısı Öcalan'ın emir ve talimatları ile yeni parti kurulması yoluna gitmek, ulusal ve uluslararası hukuk düzenlerinde öngörülen 'siyasi parti' kavramı ile ilgisi olmayan, demokratik siyasal hayat içerisinde izah edilemeyecek bir durumdur. Hele aldıkları talimat doğrultusunda DEHAP'ı DTP'ye katılmak üzere kapatan siyasi partililerin zaman geçirmeden DTP bünyesinde çalışmalara başlamaları dünya siyaset tarihi yönünden ele alınıp, bağımsızlık, demokratiklik ve hatta etik yönden dahi incelenmesi gereken bir sonuçtur. Cezaevinde bulunan bir terör örgütü liderinden aldıkları talimatların gereğini harfiyen yaparak siyasi parti (DEHAP) kapatıp, yeni bir siyasi parti (DTP) kuran kişilerin terör örgütü ve liderine ne derece bağlı olduklarını kuşkuya yer vermeyecek biçimde ortaya çıkarmıştır.''

        'RASTLANTI DEĞİL'

        Yargıtay Cumhuriyet Başsavlığınca Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) ''temelli kapatılması'' istemiyle açılan davanın iddianamesinde, ''1990 yılından bu yana devam eden süreçten anlaşılacağı gibi hemen hemen aynı kadrolar tarafından kurulup devam ettirilen HEP, ÖZDEP, DEP, HADEP, DEHAP ve şimdi de DTP'nin aynı akıbete uğramaları rastlantı değildir'' denildi.

        İddianamenin, ''DTP'nin kuruluşundan sonraki eylemler'' başlıklı bölümünde, siyasi yasak getirilmesi istenen 221 parti üyesinin eylem ve konuşmalarıyla parti örgütlerinin düzenlediği toplam 141 eyleme ve bunlara ilişkin yargı süreçlerine yer verildi.

        DTP kurucu üyesi Hatip Dicle'nin terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın direktifiyle hareket ettiklerine dair beyanda bulunduğu anlatılan iddianamede, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir'in de öldürülen terör örgütü mensuplarına sahip çıkan, isyan biçiminde değerlendirilebilecek olayları yaratan kişilere cesaret verici ve yaptıklarını onaylar mahiyetteki ifadeler sarfettiği kaydedildi.

        İddianamede, DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ve Genel Başkan Yardımcısı Sedat Yurttaş'ın terör örgütü elebaşını övücü açıklamalarına değinildi.

        Parti üyelerinin terör örgütü PKK lehine çalışmalarının propagandayla sınırlı kalmadığı anlatılan iddianamede, eylemlerin lojistik destek sağlama boyutuna eriştiği belirtildi. Cizre Belediyesi DTP'li encümen üyesi Muhsin Gasır ve arkadaşı Mehmet Canımana'nın terör örgütüne mermi ve diğer ihtiyaç malzemeleri götürürken yakalandığı kaydedildi.

        DTP'nin bazı il ve ilçe başkanlığı binalarının yasa dışı örgüt kampına çevrildiği anlatılan iddianamede, Batman il teşkilatında görevli Kenan Demir'in Batman Adliyesine bomba koyduğu ifade edildi.

        İddianamede, DTP Ceylanpınar teşkilatı üyelerinin terör örgütünün talimatı doğrultusunda kepenk kapatmayan esnafı tehdit ettiği belirtildi.DTP'nin 25 Haziran 2006 tarihindeki Birinci Olağan Büyük Kongresi'nin terör örgütünün gösterisine dönüştürüldüğü anlatılan iddianamede, DTP Gençlik Meclisi olağan kongresinin terör örgütünün gösterisine dönüştüğü belirtildi.

        İddianamede, ''İstanbul'da karıştığı bir cinayet olayı nedeniyle sorgulanan İbrahim Çakmaz'ın bir ara terör örgütü PKK kamplarına katıldığını, ancak daha sonra İstanbul'a döndüğünü, bu arada DTP faaliyetleri içinde gördüğü kişilerden bazılarının da örgüt kamplarına katıldığını, bunlardan teşhis ettiği kişi olarak DTP Merkez Yürütme Kurulu üyesi Sabahat Tuncel'i gösterdiği, Tuncel'in yasa dışı örgütün 2004 yılındaki kongresine terörist kıyafetiyle katıldığını'' belirttiğine değinildi.

        DTP Milletvekili Selahattin Demirtaş'ın, terör örgütünün yayın organı ROJ TV'de bir programa katılarak, terör örgütü elebaşını övdüğü anlatılan iddianamede, DTP Kars İl Başkanı Mahmut Alınak'ın 6 Ocak 2007 tarihinde Başbakan'a tamamı Kürtçe dilekçe göndermesinin tahrik edici, bölücü nitelikte olduğu, toplumu germe ve vatandaşları birbirlerine karşı kışkırtma amacını taşıdığı, bunun da terör örgütünün amaçlarıyla örtüştüğü ifade edildi.

        İddianamedeki eylemler arasında, DTP Parti Meclisi üyesi Leyla Zana'nın 19 Temmuz 2007 tarihinde Bingöl'deki bir seçim mitinginde, 18 Temmuz 2007 tarihinde Diyarbakır'da yaptığı konuşmalar da gösterildi.

        İddianamede, DTP'nin, yasa dışı eylemlerde yaşı küçük kişileri kullandığına da işaret edildi.

        8 ASKER DE İDDİANAMEDE

        Hakkari Dağlıca'daki çatışmadan sonra irtibat kesilen 8 askerin geri alınması olayı da kapatma davasının iddianamesine girdi.

        İddianamede, 21 Ekim 2007 tarihinde terör örgütü tarafından kaçırılan 8 askerin geri alınması olayının DTP milletvekilleri Aysel Tuğluk, Fatma Kurtulan ve Osman Özçelik tarafından tam bir örgüt propagandasına dönüştürüldüğü belirtildi. İddianamede, ''Roj TV gibi örgütün yayın organlarında, olaydan sonra askerlerin teslim edilmeleri için özellikle ailelerinin DTP'ye yönlendirilmeleri ve nihayetinde üç milletvekilinin Kuzey Irak'a giderek, terör örgütü elebaşının resimleri ve sözde bayrakları önünde askerleri almalarına ait görüntülerle istenilen propaganda amacına ulaşılmak istenilmiştir. Terör örgütünün, aileleri DTP'ye yönlendirmesinden de anlaşılacağı gibi söz konusu eylemin propaganda amaçlı planlandığı çok açık olarak ortaya çıkmıştır'' denildi.

        Terör örgütü içerisinde faaliyette bulunduktan sonra ayrıldığı belirtilen bir kişinin ifadelerine de yer verilen iddianamede, bu kişinin, ''DTP milletvekilleri Fatma Kurtulan ve Sevahir Bayındır'ın 2003 yılında örgüte ait Sehit Harun kampında 3 ay süreyle siyasi eğitim verildiğini'' beyan ettiği kaydedildi.

        ''TERÖR ÖRGÜTÜNÜN GÜDÜMÜNDE''

        SHP'den 1990'da ayrılan 11 milletvekilinin kurduğu Halkın Emek Partisi (HEP) ile kapatma davaları üzerine daha sonra kurulan Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖZDEP), Demokrasi Partisi (DEP) ve Halkın Demokrasi Partisi'nin (HADEP) Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldığına dikkat çekilen iddianamede, son kapatma davası açılan Demokratik Halk Partisi'nin (DEHAP) ise kendini feshettiği anımsatıldı. İddianamede, şöyle devam edildi:

        ''1990 yılından bu yana devam eden ve yukarıda özetlenen süreçten anlaşılacağı gibi hemen hemen aynı kadrolar tarafından kurulup devam ettirilen HEP, ÖZDEP, DEP, HADEP, DEHAP ve şimdi de DTP'nin aynı akıbete uğramaları rastlantı değildir. Söz konusu partilerin tamamının terör örgütü PKK ile bağlantılı faaliyet gösterdikleri toplumda inkar edilemeyen bir gerçekliktir. Nitekim davalı parti DTP de süreçte görevini yerine getirirken yukarıda bahsedilen olaylarda açıkça görüleceği gibi tüm eylemlerini terör örgütü güdümünde gerçekleştirmiş, örgütün ve elebaşısı Abdullah Öcalan'ın savunulmasından başka demokratik anlamda, bir siyasi partiden beklenilebilecek hiçbir girişim veya söylem geliştirmemiş, deyim yerinde ise kendisini terör örgütü savunmanlığına özgülemiştir.

        Terör örgütüne 'terör örgütü' diyememenin yanında 'kardeşlerimiz', 'tabanımız', 'muhatap alınması gereken kurum' gibi ifadeler kullanılmış, parti binaları örgüt kampları gibi terörist resimleri, sözde örgüt bayrakları ile donatılmış, örgüt lehine eğitim faaliyetleri yapılan, terör örgütü ve elebaşı lehine yasa dışı gösterilerin organize edildiği, teröristlerin buluşma noktası haline getirilmiştir. Öldürülen terör örgütü elemanları 'şehit' olarak tanımlanmış, ROJ TV gibi örgütün yayın organları birinci derece muhatap alınarak, programlarına partinin her kademesinden kişiler vasıtası ile katılınmış, telefonla canlı bağlantılar yapılmış, hepsinde de örgüt propagandası içeren, halkı kin ve düşmanlığa tahrik eden beyanlarda bulunulmuştur.

        Terör örgütünün yayın organı olduğu kuşkusuz olan, daha önceki versiyonları MED TV, MEDYA TV gibi televizyon kanallarının, yetkili mercilerin girişimleri üzerine yayın yaptıkları ülkelerce kapatılması sonrasında kurulan ROJ TV hakkında, yine yayın yaptığı ülke nezdinde yayının engellenmesi girişimlerinde bulunulması üzerine partinin tüm kademelerinde yer alan görevliler tarafından yoğun bir şekilde söz konusu kanalın kapatılmaması için kampanya başlatılmıştır.

        Davalı partinin tüm gösteri ve toplantıları, hatta olağan kongreleri dahi terör örgütü ve elebaşısı lehine atılan sloganlar, taşınan pankartlar, resimler, sözde örgüt bayrakları, sergilenen şiddet görüntüleri ile gerçekleşmiştir. Parti mensuplarının eylemleri propaganda boyutlarını aşarak şiddet eylemlerinde görev almaya, terör örgütü bildirilerini halka dağıtmaya, talimatlara uymayanları tehdide, adliye binalarına bomba koymaya, terör örgütüne eleman kazandırıp kırsala göndermeye, teröristlerin talimatlarını alıp gereğini yapmaya, partililerin örgüt kamplarına gidip toplantılara katılmasına, buralarda eğitim aldıktan sonra ülkeye dönüp faaliyette bulunmaya, hatta gösterdikleri liyakat gözetilerek milletvekili olmaya, terör örgütünün ihtiyaçlarını karşılamak için halktan para toplamaya dönüşmüştür.

        Davalı partinin eylemlerinin demokratik hukuk düzeninde olması gereken hiçbir unsuru taşımadığı gibi, olmaması gereken tüm unsurları taşıdığı tartışmaya yer vermeyecek bir gerçeklik olarak önümüzdedir. PKK'lı teröristlerin yol kesip, 22 Temmuz 2007 tarihinde yapılan milletvekilliği seçimleri için DTP destekli seçime giren (seçimden sonra DTP'ye katılan) bağımsız adaylara oy verilmesi için propaganda yapması durumun ne derece vahim olduğunun kanıtıdır.''

        'ETKİNLİĞİ DEVAM EDİYOR'

        Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) ''temelli kapatılması'' istemiyle açılan davanın iddianamesinde, ''DTP'nin terör örgütü PKK ile bağlantısını kanıtlayan bir olay da DTP'nin kuruluşu aşamasında gerçekleşen Hikmet Fidan cinayetidir. DTP'nin daha kuruluşunda kan ve terör örgütü PKK'nın emirleri üzerine oturtulduğu, hiçbir şekilde ve hiçbir kaynaktan muhalefete imkan tanımadığı, adında 'Demokratik Toplum' ibaresini kullanmasının dahi trajikomik olduğu ortaya çıkmıştır'' denildi.

        İddianamede, terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın, terör örgütü PKK üzerindeki etkinliğini devam ettirdiği ve örgütü verdiği talimatlarla yönettiği ifade edildi. İddianamede, ''Hatta talimatları kimi zaman örgütün kadrosunu tehdit etme şeklinde gerçekleşmiştir. Öcalan, 19 Mayıs 2004 tarihli görüşmede örgütün yönetici kadrolarına talimatlar vermiş, istediklerinin yapılmaması olasılığına karşı da ilgilileri tehdit etmekten geri durmamıştır. Tüm bu bahsi geçen görüşmelerde geçen talimatların ne kadar etkili olduğu zaman içinde gözlenebilmiştir.

        Terörist başının hem terör örgütünü, hem de DTP (öncesinde DEHAP'ı) talimatları ile yönetip, yönlendirdiği kuşkuya yer vermeyecek biçimde ortaya çıkmıştır'' denildi.

        Hürriyet gazetesinde 16 Temmuz 2004 tarihinde yer alan ''Örgütte hortum zabıtları'' başlıklı habere atıfta bulunulan iddianamede, terör örgütünün eski Avrupa sorumlusu Rıza Altun'un, habere konu edilen açıklamalarına yer verildi. İddianamede, haberdeki iddialara ilişkin, DTP ile terör örgütü elebaşı Öcalan'ın talimat doğrultusunda birleşen, DEHAP tarafından hiçbir açıklama veya yalanlama getirilmediği, haberde adı geçen belediye başkanları dahi hiçbir kimsenin yalanlama yapmadığı kaydedildi.

        ''Yayımlandığı gazete, haberin yeri ve içeriğinde geçen atıfların son derece ciddi nitelikte olması nazara alındığında parti tarafından söz konusu habere bir tepki verilmemesi olgusu dahi 'DEHAP'ın ve sonrasında DTP'nin terör örgütünün kontrol ve güdümünde faaliyet gösterdiğini kanıtlamaya yeterlidir'' denilen iddianamede, şu tespitlere yer verildi:

        ''Nitekim sonraki tarihlerde DTP bünyesine katılan ve halen görevde olan belediye başkanlarının eylemleri, PKK tarafından atanmaları konusunda kuşkuya yer vermeyecek boyutlarda ortaya çıkmıştır. Bu durumda Anayasa ve yasaların öngördüğü demokratik, hukuka saygılı bir siyasi partiden bahsetmek imkansızdır. DTP'nin terör örgütü PKK ile bağlantısını kanıtlayan bir olay da DTP'nin kuruluşu aşamasında gerçekleşen Hikmet Fidan cinayetidir. Olayda öldürülen Hikmet Fidan geçmişte Anayasa Mahkemesi kararı ile temelli olarak kapatılan HADEP'te başkan yardımcılığı yapmış, parti içinde aktif çalışmalarda bulunmuş bir kişidir. Öcalan'ın DTP'nin kurulması talimatı üzerine DEHAP yönetimi ve diğer unsurlar tarafından başlatılan çalışmalar sırasında Hikmet Fidan'a da yeni parti (DTP) için çalışması teklifi iletilmiştir. Ancak Hikmet Fidan o tarihlerde Abdullah Öcalan'la ilgili oluşan kişisel düşüncelerinin etkisi ile PKK terör örgütünden kopma noktasına gelmiş, bu bağlamda daha önce PKK terör örgütünden ayrılarak Irak'ın kuzeyinde üslenen ve PWD (Partiya Welatparezen Demokraten Kurdistan) adı altında kurulan yasa dışı örgütle temasa geçmiştir.''

        ''HİKMET FİDAN'I PKK'LI TERÖRİST ÖLDÜRDÜ''

        PWD'yi kuruluşunda ve halen destekleyen ülke veya şahıs gibi kaynakların kendilerini ve amaçlarını deşifre etmediği ifade edilen iddianamede, PWD konusunda yanıtlanamayan soruların olduğu kadar, bazı gelişmelerin de açık olarak gerçekleştirildiği belirtildi. Açık olarak gerçekleştirilen eylemlere, terör örgütü PKK'dan ayrılıp PWD'ye katılan Kani Yılmaz, Serdar Kaya, Sabri Tori gibi kişilerin PKK militanlarınca, ''bir anlamda iç hesaplaşma adına öldürülmelerinin gösterilebileceğine'' yer verilen iddianamede, Hikmet Fidan'ın da bu aşamada ''Demokratik Toplum Hareketi'' adı altında faaliyete başlayan partililerin çalışmalarına katılmayı kabul etmediği, PWD ile ilişkisi ortaya çıkınca da Diyarbakır'da tuzağa düşürülerek bilinmeyen bir PKK mensubu terörist tarafından ensesine ateş edilmek suretiyle öldürüldüğü ifade edildi.

        Hikmet Fidan'ın öldürülmesi olayına DTP'nin yaklaşımının, başlı başına ele alınması gereken bir konu olduğu belirtilen iddianamede, hiçbir DTP'linin (DEHAP) olayı kınayamadığı, hatta cenazenin kaldırılması için Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinden talep edilen ambulansın ''deposu delik'' gerekçesiyle karşılanmadığı kaydedildi.

        ''DEMOKRASİ AYIBI''

        İddianamede, ''Tüm bu hususların değerlendirilmesinde DTP'nin daha kuruluşunda kan ve terör örgütü PKK'nın emirleri üzerine oturtulduğu, hiçbir şekilde ve hiçbir kaynaktan muhalefete imkan tanımadığı, adında 'Demokratik Toplum' ibaresini kullanmasının dahi trajikomik olduğu ortaya çıkmıştır. Gerçekten sadece Hikmet Fidan olayı dahi Öcalan'ın emriyle kurulan ve terör örgütünün destekçisinden öte bir organı gibi çalışan DTP'nin ulusal ve uluslararası hukuk alanında siyasi parti olarak tanımlanmasını bir 'demokrasi ayıbına' dönüştürmektedir'' denildi.

        Bazı köşe yazarlarının, DTP ile terör örgütü PKK arasındaki organik bağlantıyı işledikleri yazılarına da yer verilen iddianamede, partinin terör örgütüyle ilişkisi olduğuna dair bir başka örnek olarak da İnsan Hakları Derneği (İHD) kurucu üyelerinden yazar Adalet Ağaoğlu'nun, ''derneğin Emin Galip Sandalcı'nın İstanbul Başkanlığından düşürülmesinden sonra terör örgütü PKK yanlısı politika izlediği, tek yanlı ırkçı-milliyetçi bir tutum takındığını'' gerekçeleriyle İHD'den istifa etmesi gösterildi.

        İddianamede, İHD'nin, davalı DTP (ve terör örgütü PKK) ile hemen her platformda ortak görüş bildirmesinin altında yatan sebebin yazar Adalet Ağaoğlu'nun tespitleri olduğu ve ''İnsan Hakları Derneği'nin tamamen terör örgütü PKK'nın kontrolünde faaliyet gösterdiğinin anlaşıldığı'' görüşüne yer verildi.

        'MAHKUM ETMESİ GEREKMEKTEDİR'

        Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının DTP hakkındaki kapatma davasının iddianamesinde DTP'nin, genel başkanından çeşitli kademelerindeki yöneticilerine kadar geniş bir yelpazede, ülkeyi bölmeyi amaçlayan yasa dışı terör örgütünün propagandacısı, yardım ve yatakçısı ve üyelerinin kümelendiği bir oluşum halini aldığı belirtildi.

        İddianamede, ''Hedeflerine ulaşmak için mevcut yasal sistem içerisinde demokratik araçlara dayanması gereken bir siyasi partinin, devlete karşı silahlı eylemlerde bulunan terör örgütünü, elemanlarını, yayın organını ve elebaşını savunmak değil,tam tersine mahkum etmesi gerekmektedir'' denildi.

        İddianamede, DTP üyelerinin eylemlerine yer verildikten sonra, Anayasa, Siyasi Partiler Yasası, Türk Ceza Yasası ve Terörle Mücadele Yasası'nın ilgili hükümlerine yer verildi ve eylemlerin kapatma davasının dayanağı olarak gösterilme gerekçeleri sıralandı.

        İddianamede, DTP'nin Genel Başkanı düzeyinden başlayıp, genel başkan yardımcıları, merkez yürütme kurulu üyeleri, il ve ilçe yöneticileri ve son dönemde milletvekilleri düzeylerinde istikrar gösteren beyanlarının, terör eylemleriyle ulusal güvenliği, kamu güvenliğini, başkalarının hak ve özgürlüklerini tehdit edip suç ve kargaşa ortamı yaratma amacında olan terör örgütünün himaye edilerek, yasal hale getirilmesi talebi mahiyetinde olduğu ifade edildi.

        DTP'nin büyük kongresi ve tüm teşkilat kongrelerinin, bölücü terör örgütü ve elebaşısı lehine sürekli sloganlar atılması, yasa dışı pankartlar açılması, sözde örgüt bayrakları ve elebaşının posterlerinin teşhir edilmesi suretiyle, bir anlamda PKK propagandası havasında gerçekleştirildiği ifade edildi.

        Partinin simgesel figürü niteliğinde olan genel başkanın siyasi veya hassas konularda yaptığı açıklamaların, kurumlar ve kamuoyu tarafından partİnin görüşünü yansıttığı şeklinde yorumlanacağı ve partiye isnat edilebileceğinin tartışmasız olduğu anlatılan iddianamede, eski DTP Genel Başkanı Ahmet Türk'ün, ''PKK'ya terörist örgüt diyemeyiz'' beyanıyla PKK ve örgütün elebaşını övme nedeniyle aldığı mahkumiyet kararının, DTP'nin odaklığı konusunda en önemli kanıt olduğu savunuldu.

        ''ŞİDDETİ TEŞVİKLE OLMAZ''

        ''Siyasi partilerin kendi ilkeleri doğrultusunda devletin hukuksal, anayasal ve yasal yapısını değiştirmek için taciz edici, saldırgan, sarsıcı, şok ve rahatsız edici nitelik taşıyan ifadelerle dahi mücadele edebilmeleri çoğulcu demokrasi ilkeleri gereğidir'' denilen iddianamede, şöyle devam edildi:

        ''Ancak bu mücadelede hukuka uygun olan demokratik araçlara dayanılması zorunlu olup, siyasi partiler hedeflerine şiddeti teşvik ederek değil, mevcut yasal sistem içerisinde ulaşmayı amaç edinmelidir. Demokratik Toplum Partisi il, ilçe hatta belde teşkilat binalarında terör örgütünü simgeleyen bayrakların ve örgütün elebaşının resimlerinin asıldığı, öldürülen örgüt elemanlarının resimlerinin 'şehit resimleri' adı altında sergilendiği köşelerin oluşturulduğu, hemen hepsinde terör örgütünün örgütlenme ve izlenecek yol haritasına ilişkin bilgilerin yer aldığı yasaklanmış kitap ve diğer belgelerin bulunduğu bir görünüm arz etmektedir.

        ''TERÖRİSTLER İÇİN FON OLUŞTURAN PARTİLİLER VAR''

        Terörist başının doğum günleri buralarda parti yöneticilerinin organizasyonunda kutlanmakta, öldürülen teröristler anısına anma toplantıları düzenlenmektedir. Terör örgütünü övücü görüntü kayıtları gösterilmek suretiyle açıkça PKK propagandaları yapılmaktadır. Parti yöneticileri öldürülen PKK elemanları için 'Kürdistan şehidi' ibaresini ısrarla kullanmaktadır. Teröristlerin ihtiyaçlarını karşılayacak paranın temini için fon oluşturan parti yöneticileri bulunmaktadır. Hemen her konuşmalarında parti yöneticilerinin kullandıkları PKK elemanlarını övücü ve ülkemizin bir bölgesinin adını 'Kürdistan' olarak gösterme çabalarının asıl amacının, halkı kin ve düşmanlığa sevketme olduğu tartışmasızdır.''

        İddianamede, DTP Genel Başkanı ve diğer üyelerin, siyasi faaliyetlerini hemen her ortamda yasa dışı bölücü terör örgütünü ve elebaşını himaye edip genel af çıkarılmaması halinde ülkede yine silahlı eylemlerin olacağı şeklinde tehditvari söylemlere dayandırdığı, bu faaliyetlerin hukuka uygun ve demokratik araçlarla gerçekleştirildiğinden bahsedilmesinin mümkün olmadığı ifade edildi.

        İddianamede, şöyle denildi:

        ''Aslında, terör örgütü elebaşının cezaevinden verdiği talimatlarla kurulan ve yönetilen DTP'nin kurucu üyeleri arasında PKK örgüt üyeliği suçundan mahkumiyetleri bulunan kişilerin bulunması tesadüf değil, parti üzerindeki örgüt etkinliğinin açık göstergesidir. Terör örgütü aleyhine bugüne kadar eleştiri mahiyetinde de olsa bir tek söz sarfetmeyen davalı partinin davranışlarının 'örgütlenme özgürlüğü' kapsamında değerlendirilmesi düşünülemez. Başka bir deyişle hedeflerine ulaşmak için mevcut yasal sistem içerisinde demokratik araçlara dayanması gereken bir siyasi partinin, devlete karşı silahlı eylemlerde bulunan terör örgütünü, elemanlarını, yayın organını ve elebaşını savunmak değil tam tersine mahkum etmesi gerekmektedir.''

        DTP tüzüğünün bazı maddelerine de yer verilen iddianamede, tüzükteki azınlık konusunun Anayasa ve Siyasi Partiler Yasası'ndaki ''devletin tekliği'' ilkesine aykırı olarak, ''federal bir yapılanmayı'' öngördüğü belirtildi.

        DTP tüzüğünde, anadilde eğitim ve öğretim hakkının öngörüldüğü, bunun da eğitim-öğretimde dilin Türkçe olacağına ilişkin Anayasa ve yasa hükümlerine aykırı olduğu ifade edildi.

        ''İYİ NİYETLE AÇIKLANAMAZ''

        İddianamede, ''DTP'nin demokratik toplum gereklerini yerine getiren, hukuksal platformda çalışmalarına devam eden bir siyasi parti olduğunun iddiası ve kabulü, iyi niyetle açıklanması mümkün olmayan bir durumdur'' denildi.

        DTP'nin, genel başkanından çeşitli kademelerindeki yöneticilerine kadar geniş bir yelpazede, ülkeyi bölmeyi amaçlayan yasa dışı terör örgütünün propagandacısı, yardım ve yatakçısı ve sair efradının kümelendiği bir oluşum halini aldığı ifade edilen iddianamede, eylemlerin yeterli yoğunluğa ulaştığı, DTP'nin de bu eylemleri kararlılıkla desteklediğinin tartışmasız bir hal aldığı vurgulandı.

        Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının DTP hakkında açtığı kapatma davasının iddianamesinde, ''Teröre 'terör' diyemeyen bir mantık ya teröristtir ya da kendisini görevlendiren örgütten ölesiye korkandır'' denildi.

        İddianamede, DTP'nin ''siyasi parti örgütlenme özgürlüğünden'' yararlanarak faaliyette bulunmasının, toplumda yaratılmaya çalışılan kin ve düşmanlığın boyutları nazara alındığında, son derece vahim sonuçlar yaratacağı ifade edildi.

        DTP'nin 2. Olağanüstü Büyük Kongresi'nde genel başkanlığa seçilen Nurettin Demirtaş'ın, İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesince, ''terör örgütü yöneticisi olmak'' suçundan 12 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldığı, 1 Haziran 2005 tarihinde şartla tahliye edildiği anlatılan iddianamede, bu durumun Demirtaş'ın DTP genel başkan seçilmesinde en büyük etken olduğu belirtildi.

        Terör örgütünü kınama veya eylemlerinin yanlışlığını, çocuk, yaşlı, kadın ayrımı gözetmeden insanları terörist yöntemlerle katletmenin bir insanlık suçu olduğunu söyleyememenin demokratik hukuk devletinin hiçbir ilkesiyle açıklanamayacağı ifade edilen iddianamede, şöyle denildi:

        ''Bu durum ancak kişilerin aslında demokrasi ile ilgilerinin olmayıp, örgüt tarafından verilen görevi yerine getirmek için demokrasiyi zorlamak ve toplumda kin ve düşmanlık duyguları oluşturmak üzere siyasi parti bünyesinde toplanması biçiminde izah edilebilir. Teröre terör diyemeyen bir mantık ya teröristtir ya da kendisini görevlendiren örgütten ölesiye korkandır! Bu davranışlara ilişkin güncel değerlendirmeler nasıl olursa olsun, sonraki onyıllar hatta yüzyıllarda dahi bu davranışları sergileyenler ve çeşitli çıkarları uğruna görünüşte kınadıkları terörü el altından destekleyen odaklar toplumsal yargılara konu olacaktır. Zira terör insanın insan olma niteliklerine aykırı bir davranış biçimidir.''

        ''DAVA, TOPLUMUN HUZUR VE GÜVENLİĞİ İÇİN''

        DTP'nin hedeflerine ulaşmada bölücü terör örgütü yolu ile şiddet unsurunu kullanma ve savunmada kararlı olduğunun görüldüğü kaydedilen iddianamede, toplumun huzur ve güvenliği için DTP hakkında ''temelli kapatılma'' istemi ile dava açılmasının sosyal, siyasal ve hukuksal yönlerden bir zorunluluk olduğu vurgulandı.

        Davalı DTP'nin ''demokratik sistemin öngördüğü bir siyasi partiden ziyade bölücü terör örgütü ve elebaşısı tarafından yönlendirilen ve her platformda örgüt amaçlarına hizmeti görev edinen bir oluşum vasfında'' olduğu ifade edilen iddianamede, şöyle devam edildi:

        ''Geçmişte de aynı vasıftaki partilerin kapatılmış olmasına rağmen davalı partinin ısrarla geçmişin takipçisi olması, terör örgütü ve elebaşısının yönlendirmesi ile faaliyetlerde bulunması temelli kapatma yaptırımını zorunlu, meşru ve orantılı kılmaktadır. Aksi düşünce toplumdaki kin ve düşmanlığın çok daha fazla beslenerek iç çatışmayı dahi yaratabilecek düzeye gelmesini sağlayacaktır. DTP Genel Başkanı, başka yardımcıları, diğer yöneticileri ve partili belediye başkanlarının terör örgütünü savunur şekildeki açıklamalarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesinde yer alan 'ifade özgürlüğü' kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği hususunda en kesin yanıt Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 25 Kasım 1997 tarihli 'Zana-Türkiye' davasında verdiği kararında mevcuttur.''

        DTP'nin izlediği politikanın, Anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümleri ve demokrasinin standartlarıyla çeliştiği, ülke genelinde ortaya çıkan yoğun şiddet olayları ve partinin eylemleri nazara alındığında, çok ciddi tehlikeler içerdiği ileri sürülen iddianamede, ''Ülke güvenliğine, toplumsal barışa ve ülkenin demokratik rejimine zarar verebilecek bu adımların engellenmesi gereğinin ortaya çıktığı, içerdiği ve ısrarla devam ettirdiği terör örgütü paralelinde davranma biçiminin DTP yönünden, çoğulcu demokrasiyle bağdaşmayan eylemlerinin ancak kapatma yaptırımıyla engellenecek olması karşısında, kapatma davasına başvurulması gerekli ve ülkenin içinde bulunduğu şiddet ortamı gözetildiğinde zorunludur'' denildi.

        Kapatma yaptırımı uygulanmasının, çoğulcu demokratik sistemde, yapılması gereken ve hukuksal yoldan uygulanabilecek amaca uygun ve orantılı tek seçenek olduğu belirtilen iddianamede, kapatma yaptırımının radikal bir yaptırım olmayıp, olaya uygun ve orantılı bir yaptırım olduğu kaydedildi.

        İddianamede, ''Davalı partinin terörü ve terör örgütünün ülke bütünlüğüne yönelik amaçlarını açıkça desteklemek suretiyle etnik kökenli iç çatışma yaratmaya çalışması dikkate alındığında davalı siyasi partiyi amacından uzaklaştıracak ve sosyal yönden de gereksinim duyulan tek ve zorunlu yöntem, sadece ve sadece kapatma yaptırımıdır. Toplumu apaçık karşılaştığı bu tehlikeden başka türlü korumanın olanağı kalmamış, zorunluluk hali gerçekleşmiştir'' denildi.

        YAPTIRIM İSTEMLERİ

        İddianamede, dava süresince uygulanması yasal zorunluluk içeren önlemlerin Siyasi Partiler Yasası'nın 108. ve 110. maddelerinde gösterildiği ve buna göre, hakkında kapatma davası açılan bir siyasi partinin, kapatma kararı ile birlikte mallarının Hazine'ye geçmesi gözetildiğinde, davalı partinin mallarının kaçırılmaması için soruşturma ve dava süresince parti mallarının devir işleminin yapılabildiği hatırlatıldı.

        Kapatma yaptırımına muhatap olan bir siyasi parti için, resmi itham da yapıldıktan sonra, giderilmesi güç veya olanaksız durumların ortaya çıkmaması için, dava süresince Anayasa Mahkemesinin her türlü önleme karar verebilmesinin gerektiği vurgulanan iddianamede, Anayasa Mahkemesinin karar verebileceği önlemler içerisinde, ''seçimlere katılmamak'' önleminin dahi bulunduğu belirtildi.

        İddianamede, Anayasa Mahkemesinin, ''DTP'nin faaliyetlerinin durdurulması, SPY ve parti tüzüğünde gösterilen belirli veya bütün organlarının faaliyetlerinin durdurulması, dava süresince seçimlere katılamaması ayrıca dava tarihinde parti üyesi olanların bir başka siyasi parti listesinden veya bağımsız olarak da dava süresince seçimlere katılmasının önlenmesi, ödenecek Hazine yardımlarının banka hesabında blokesi, üye kayıtlarının durdurulması'' gibi önlemlere hükmedebileceği kaydedildi.

        İddianamede, DTP'li milletvekilleri Selahattin Demirtaş, Aysel Tuğluk, Sebahat Tuncel, Ahmet Türk, Osman Özçelik, İbrahim Binici, Sevahir Bayındır ve Fatma Kurtulan'ın da aralarında bulunduğu 221 parti üyesi hakkında Anayasa'nın 69/9 ve Siyasi Partiler Yasası'nın 95. maddeleri uyarınca, siyasi yasaklılık kararı verilmesi istendi.

        İddianamenin, ''Sonuç ve İstem'' bölümünde, davanın ivedilikle görüşülerek, DTP'nin ''Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı eylemlerin odağı haline geldiği'' iddiasıyla Anayasa'nın 68. maddesinin 4. fıkrası, 69. maddesinin 6. fıkrası, Siyasi Partiler Yasası'nın 78, 80, 81, 82. ve 90. maddeleri ile aynı yasanın 101/1-b ve 103. maddeleri gereğince temelli kapatılması talep edildi.

        Diyarbakır'da 28 Ekim 2007 tarihinde gerçekleştirilen Demokratik Toplum Kongresi'nin sonuç bildirisi ile 8 Kasım 2007 tarihinde yapılan DTP 2. Olağanüstü Büyük Kongresi'ne ilişkin belgelerin, henüz intikal etmemesi nedeniyle daha sonra iddianameye ek olarak gönderileceği kaydedildi.

        STAR

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ