Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem CHP'de Ecevit dönemi...

        CHP'DE ECEVİT DÖNEMİ

        Ecevit'in genel başkan seçilmesinden sonra istifalar birbirini izliyordu. Ecevit ise bir yandan kırgınlıkları unutma çağrısı yapıyordu, bir yandan da "Partiden gitsem mi gitmesem mi diyenleri partili saymam" diyerek kapıyı gösteriyordu. İnönü'nün cihat açmasını umut edenleri ise bizzat İnönü hayal kırıklığına uğratıyordu. Malatya Kongresi'ne katılan İnönü, siyaseti bırakmayacağını ancak CHP'nin genel başkanının Ecevit olduğunu söylüyordu. İnönü, artık tarihi bir kişilik halini alan İnönü, 21. Kurultay'da da, "Yeni Genel Başkana başarılı olması için elbirliğiyle yardım etmemiz gerekir" diyecekti.

        HALK İÇİN DEĞİL HALKLA BİRLİKTE DEVRİM

        21. Kurultay'ın en belirleyici özelliği ise, içtüzükte yapılan değişikliklerle Parti Meclisi'nin yetkilerini artırmanın yanı sıra partinin yeni politikalarının daha net bir şekilde ortaya konulmasıydı. Petrollerin ve yer altı kaynaklarının devletleştirilmesiyle ilgili bir önerge kabul edilmişti. 1085 delegeden 1032'sinin oyunu alarak yeniden genel başkan seçilen Bülent Ecevit ise partinin yeni yönelimini şu sözlerle özetleyecekti:

        "Devrimin halka değil, halkın dışında ve üstünde ilerici aydın kadrolara dayanarak yürütüleceğine inananlar bizimle beraber olamazlar. Aydınların devrimin yürütülmesinde elbette önderlik görevleri vardır. Bu görev halka rağmen halk için devrim yapmaya kalkışarak değil, halktan hiçbir zaman kopmadan, devrimi halkla birlikte oluşturarak yerine getirilebilir. Devrimcilikleri bu halkçı anlayışa dayanmayanlar, bugünün CHP'sine yabancı kalan bürokratik devrimcilerdir."

        21. Kurultay'da parti politikalarının daha net ortaya konulması yeni istifaları da beraberinde getirdi. İstifacılar, "CHP, Atatürk ve İnönü'nün kurduğu Parti olmaktan çıktı" diyordu.

        CHP KAPATILACAK...

        Parti içinde bu gelişmeler sürerken, Ecevit liderliğindeki CHP, Melen Hükümeti'ne bakan vermeyi kararlaştırmış ve güven oylamasında olumlu oy kullanmıştır. Ancak hükümete giren 5 CHP'li bakan, Ecevit'in karşı çıktığı üçüncü beş yıllık plana destek verince CHP'de yine sular ısınmaya başlar. Hükümetin anayasayı değiştirme girişimi ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri kurma girişimleri, hükümetten çekilme isteklerini daha da artırır. Tabandan, hükümetten çekilme yönündeki güçlü tazyike rağmen, Ecevit seçim hesabındadır. Tabandan gelen desteğe uzun bir süre direnir Ecevit. Ancak tabanın tepkisi ayyuka çıkmıştır ve Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ve Başbakan Ferit Melen Ecevit'le görüşerek, CHP'nin hükümetten çekilmemesi için aba altından sopa gösterirler. Ortalıkta 'CHP'nin kapatılacağı' söylentileri dolaşmaya başlamıştır bile.

        27 Ekim-3 Kasım 1972'de toplanan Parti Meclisi'nin tek gündemi hükümetten çekilmektir. Ecevit'e CHP'li Bakanları hükümetten çekme yetkisi verilir.

        Ecevit 4 Kasım'da "Yeraltı kaynaklarının yabancı sömürüsüne açılması ve ulusal ekonominin AET karşısında korunamaması, seçimlerin zamanında yapılması, Melen Hükümeti'nin fiilen bir AP-MGP hükümeti olduğu ve CHP'nin varlığının bir anlam taşımadığı, CHP'nin görüşlerine itibar edilmediği" gerekçeleriyle CHP'nin hükümetten çekildiğini açıklar.

        49 YIL 1 AY 24 GÜN SONRA...

        5 Kasım'da İsmet İnönü, CHP'den istifa eder. 'Ölünceye kadar CHP'li kalacağım' diyen İnönü'nün istifa gerekçesi ise kısa ama çok nettir:

        "CHP Genel başkanlığına,

        12 Mart şartlarının nazik mahiyetini ciddiyetle muhafaza ettiği bir zamanda, Parti politikasının memleket için sakıncalı gördüğüm şekil ve istikamette değiştirilmesi sebebiyle CHP'den ayrılmış olduğumu bilgilerinize saygılarımla sunarım.

        İsmet İnönü"

        CHP ile İnönü yolları, tam 49 yıl 1 ay 24 gün sonra ayrılmıştı. 6 ay önce zaten bitmiş olan bir dönem noktalanmış, CHP'de 'Milli Şef' dönemi kesin olarak kapanmıştı.

        ORDU İLE CHP KARŞI KARŞIYA

        Cumhurbaşkanlığı seçimleri, CHP'de yeni bir dönemecin işaretini veriyordu. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın görev süresi 28 Mart 1973'te sona eriyordu. Yeni cumhurbaşkanının 15 gün önce yani, 13 Mart 1973'te seçilmiş olması gerekiyordu. Meclis'te hiçbir parti kendi adayını seçtirebilecek aritmetiğe sahip değildir. Ortalıkta ise Orgeneral Faruk Gürler'in ismi dolaşmaktadır. 27 Mayıs'tan sonraki cumhurbaşkanlarının hep asker olması, "Genelkurmay Başkanları Cumhurbaşkanı olur" inancının kanıksanmasına yol açmıştır. Üstelik 12 Mart kabusunun sürdüğü günlerde Genelkurmay Başkanı'nın cumhurbaşkanlığına karşı çıkmak cesaret işidir...

        Ancak hem AP, hem de CHP asker cumhurbaşkanı geleneğinin yerleşmesine karşı çıkarlar. CHP'deki görüş ayrılıkları ise bir kez daha su yüzüne çıkar. Bir grup CHP'li Gürler'in desteklenmesini ve böylece ordu ile CHP arasındaki buzların eritilmesini ister. Ecevit'in önerisiyle Cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmama kararına karşın, CHP Genel Sekreteri Kamil Kırıkoğlu ve 32 CHP'li parlamenterin Faruk Gürler'e oy verdiği açığa çıkar. Cumhurbaşkanlığı krizi 6 Nisan 1973'te 6. Cumhurbaşkanlığına Fahri Korutürk'ün seçilmesiyle son bulur. Ancak, CHP'de yine bir yol ayrımına gelinmiştir. Genel Sekreter ve arkadaşları partiden istifa eder...

        KARAOĞLAN EFSANESİ

        14 Ekim 1973 seçimleri kapıya dayanmıştır. CHP, yeni kimliğiyle ilk kez halkın karşısında sınav verecektir. Ecevit'in daktilosundan çıkan 'ak günlere' adını taşıyan seçim bildirgesi, CHP'nin yeni politikalarının da özetidir:

        CHP "Geniş halk topluluklarını yoksullaştırmak ve sömürmek yoluyla sermaye birikimini hızlandırma ve tekelci sermaye gruplarının elinde yoğunlaştırma amacını güden bu çağdışı ekonomi anlayışı" yerine kalkınma modeli olarak, "Köylü kooperatiflerinin, sosyal güvenlik ve yardımlaşma kurumlarının, sendikaların, yurtdışındaki işçi ortaklıklarının ve benzeri halk ortaklıklarının girişimlerinden oluşan sektör" öneriyordu. Yabancı sermayeye sınırlama getirileceği vaat ediliyordu.

        Demokratik alandaki vaatler ise şöyleydi: "DGM'lerin işçi haklarını ve sendikacılığını tehdit etmesinin önlenmesi, memur sendikalarının yeniden kurulması, tarım iş kanunun derhal çıkarılması, kıdem tazminatının bir yıla yarım aylık yerine, bir yıla bir aylık düzenden hesaplanması, işsizlik sigortasının kurulması, toplu sözleşme yetkisi için işçi referandumu uygulanması, KİT'leri doğrudan doğruya çalışanların yönetmesi, sosyal güvenlikten yoksun ev kadınlarının sosyal sigortadan yararlandırılması, kadınların daha erken yaşta emekli olabilmesi..."

        "Ak Günlere" bildirgesinde CHP'nin klasikleşmiş "dinsel konulardan kaçınma" eğiliminin terk edildiği de açıkça beyan ediliyordu. "CHP Türk halkının dinsel inançlarının, dine bağlılığının, demokratik yoldan ve sosyal adaletle kalkınma için bir engel değil, tersine kolaylaştırıcı bir etken olduğu kanısındadır" ifadeleri dikkat çekiyordu.

        Yoksulların koruyucusu Ecevit, artık 'Karaoğlan'dı. CHP ise Karaoğlan'ın partisi...

        CHP İLK KEZ HALKIN OYLARIYLA İKTİDAR ADAYI

        14 Ekim 1973 seçimlerinde yüzde 33.3'lük oy oranıyla 185 milletvekili çıkaran CHP, tarihinde ilk kez doğrudan halkın oylarıyla iktidar adayı oluyordu. Bir önceki seçime göre CHP oylarını yüzde 5.9 artırmış, kırsal alanda gerilerken kentlerde adeta oy patlaması sağlamıştır. Gerçi CHP, seçimlerden birinci parti olarak çıkmıştı ama aldığı oylar tek başına iktidar olmasına da yetmeyecekti.

        Ecevit'in 27 Ekim'de hükümeti kurmakla görevlendirilmesinden sonra, MSP ile ortaklık için sürdürülen çalışmalar sonuçsuz kalmıştır. Böylece Ecevit'in uzun mücadelelerden sonra kazandığı ilk başbakanlığı daha parlamentonun onayına varamadan sona ermiştir.

        CHP-MSP KOALİSYONU

        Ardından hükümeti kurmakla görevlendirilen AP lideri Demirel'in de benzer bir başarısızlığa uğramasıyla bu kez gündeme CHP-MSP koalisyonu gelir. Koalisyonun uzlaşı programında dikkat çeken belli başlı maddeler şunlardır:

        "Düşünce ve inanç suçlarını düzenleyen TCK'nın 141, 142 ve 163. maddelerini de kapsayan genel af, 18 yaşa oy hakkı, tarım kredisi, kooperatifçilik hareketinin desteklenmesi ve kooperatif bankasının kurulması, küçük ve orta boy sanayi işletmeleri güçlendirecek bir politika gütmek, stratejik madenlerin hukuk kuralları içinde devletleştirilmesi, Köykentlerin kurulması, ilk ve orta okullara zorunlu ahlak dersleri konulması..."

        Ecevit, MSP ile ortaklığın; dindarlıkla laikliğin ve dindarlıkla 'özellikle ekonomik alandaki ilericiliğin' çeliştiği yolundaki 'tarihsel yanılgı'yı gidereceği iddiasındadır...

        Kağıt üzerinde birbirine yaklaşmak için ödün verilmesine karşın daha ilk aylardan itibaren anlaşmazlıklar patlak vermeye başlar. TCK'nın 163. maddesini kaldırmakta ısrar eden MSP, Meclis'te 141 ve 142'nin kapsam dışında tutulması için oy kullanır. Çatışma ancak Anayasa Mahkemesi'nce çözülür. MSP, protokolde yer alan 18 yaşa oy hakkı için de benzer bir tutum içine girer ve bunu seçim yasasında yapılmasını istediği bütün değişikliklerin gerçekleşmesi koşuluna bağlar.

        KIBRIS'I OYA ÇEVİRMEK..

        CHP ile MSP arasındaki çatışma sürerken 15 Temmuz 1974'te Kıbrıs'ta Atina'daki askeri cunta tarafından desteklenen Milli Muhafızlar, Kıbrıs'ta Makarios'u devirdi. Hemen ardından Ecevit, Türkiye'nin Ada'daki çıkarlarını korumak için harekete geçeceğini duyurdu. 17 Temmuz'da Türkiye'nin tutumunu anlatmak için Londra'ya gitti. İngiltere, Türkiye'nin ortak müdahale önerisini reddetti. 20 Temmuz'da Türkiye Kıbrıs Barış Harekatı'na girişti. Artık gündem uzun bir süre için Kıbrıs sorununa kilitlenmiştir.

        Ancak MSP'nin son gelişmeleri dikkate almadan, hükümet içindeki çatışma noktalarını körüklemesi karşısında Ecevit, 18 Eylül 1974'te hükümetten istifa eder. Kıbrıs Barış Harekatı'nı 'oya dönüştürmek' için 'bunalım politikası' izlemekle suçlanır.

        Ecevit, MSP ile ortaklığın sona ermesiyle, erken seçim kampanyası başlattı. Hükümet bunalımının ancak erken seçimle çözülebileceğini savunuyordu. Ancak Türkiye, bütün sağ partilerin parlamento çoğunluğuna dayalı bir hükümet kurarak Milliyetçi Cephe dönemini başlatacağı günlere giriyordu...

        DEMOKRATİK SOL, YERLİ SOL

        CHP ise MSP ile koalisyonun bozulmasının ardından kendi içine dönmüş ve 28 Haziran 1974'te toplanan Tüzük Kurultayı ile gündemine, Ecevit'i genel başkanlığa taşıyan parti politikalarını kurumsallaştıracak düzenlemeleri almıştı. 1974 Tüzüğü'nün amaçlar bölümünün 2. maddesine, Ecevit'in deyişiyle "Marksizmden kaynaklanmayan, yerli" bir kavram olan 'Demokratik Sol' ilkesinin benimsendiği eklenmişti.

        CHP'de ortanın solu akımıyla başlayan sola dönüş hareketi, toplumsal dürtülerin de etkisiyle her geçen gün yeniden biçimlenmişti. 'Ortanın solu' kavramı yerini giderek 'Demokratik Sol' kavramına terk etmiş, tüzük kurultayında da bu belgelenmişti.

        SESSİZ SEDASIZ, SİLİK MUHALEFET

        1975 yılının ortalarına gelindiğinde Birinci Milliyetçi Cephe (MC) hükümeti idaresindeki ülke de bunalım içindedir. Ekonomik bunalım doruğa ulaşmış, siyasi cinayetlere her gün bir yenisi eklenmektedir. Böylesi bir ortamda yapılan 12 Ekim Kısmi Senato ve Milletvekili Ara Seçimleri'nde AP birinci parti olmuş ancak ikinci parti durumundaki CHP de oylarını yüzde 8 arttırmıştır.

        CHP içi çatışmalar ise artık nedeni, amacı ve bağlantıları iyice silikleşmiş bir halde ama büyük bir hızla sürmektedir. Çatışmaların tarafları da, aktörleri de sürekli yer değiştirmekte; kişisel kırgınlara parti yönetimi anlayışı, muhalefet biçimine yönelik eleştirilere ekonomik ve sosyal düşünce ayrımları karışmaktadır.

        Parti içi çatışmalar derinleşirken dışarıya yansıyan CHP ise 'sessiz sedasız ve silik muhalefet' partisi görünümündedir. CHP yanlısı gazeteler veryansın etmektedir:

        "Sokakları genç insanların kanlarıyla sulanan bir ülkede, iktidar ölçüsünde olmasa bile, muhalefet de sorumludur. (...) CHP, üzerindeki ölü toprağını silkmeli ve Cephe sorumlularından kanlı mezar taşlarının hesabını sormalıdır."

        HİZİPLER ÜSTÜ

        CHP'ye yönelik tepkilere Ecevit de suskun kalamaz, "CHP'nin bugünkü muhalefetini yeterli bulmayan halk çoğunluğuna hak veriyorum" der. Ancak 8 Mart 1976'da, aralarında Deniz Baykal'ın da bulunduğu 5 Yönetim Kurulu üyesinin istifası, parti içi soğuk savaşı iyice su yüzüne çıkaracaktır. Baykal ve Eyüboğlu gruplarının 'Parti'nin temel düşüncelerinde birleştiklerini" savunan Ecevit, çatışmanın dışında kalmaya özen gösterir.

        "Kimse bir yerlere gelebilmek için bana ve genel merkeze yakınlığına güvenmesin" diyerek bağımsızlığını ilan eden Ecevit, parti içindeki bu çatışmaları durduramıyordu. Ecevit, Kurultay'dan hemen önce gruplara Sivas'tan mesaj yolluyordu:

        "CHP içindeki çekişmeler konusunda benim gösterebileceğim hoşgörü sınırı, halkın göstereceği hoşgörüsüdür, hoşgörümü onun ötesinde sürdürme hakkına sahip olmadığımı bilerek hareket edeceğim."

        TAŞLI SOPALI KONGRE

        Ancak Ecevit'in bu çıkışı da kar etmez, CHP yine tarihinde ilk kez, taşlı sopalı kongrelere sahne olacaktır. Ecevit, artık patlar:

        "Yurtta herkes CHP'de neyin kavgasının yapıldığını bilmek istiyor, ancak anlayamıyor (...) Son olarak Çankaya Kongresi'nde düzenlenen saldırı, bardağı taşıran son damladır. Ülkede zorbalığa karşı mücadele eden CHP kendi içinde böyle zorbalıklara göz yumamaz (...) Benim tahammülüm geniştir. Parti içi konularda fazla tahammüllüyüm diye zaman zaman eleştirilmişimdir. Fakat bu sırada, CHP'nin yıpratılmasına, rejimin tahammülü yoktur, halkın tahammülü yoktur."

        BU PARTİYE ACIYIN

        Ecevit'in bu çıkışı tansiyonu düşürmek şöyle dursun büsbütün sertleştirir. Ecevit, grup toplantısında şunları söyler: "Buraya hep dedikodularla geliyorsunuz. Bu partiye vurmayın, acıyın..."

        Ecevit'in "Halk, CHP'yi iktidara getirmeye kararlıdır, gelmezsek bizim kabahatimizdir" ekseninde yaptığı konuşma, 'hizipler üstü' karma liste önerisiyle birleşince, Deniz Baykal'ın öneriyi reddetmesine karşın, Kurultay sağ salim atlatılır.

        ECEVİT'E SUİKAST

        CHP'de parti içi çatışmalar sürerken 'Milliyetçi Cephe' yönetimindeki ülkede, planlı saldırı ve cinayetlere her geçen gün bir yenisi eklenmektedir. Saldırılar, ana muhalefet partisinin liderini, Ecevit'i hedef alacak kadar ileri gitmiştir. Faili meçhul cinayetler, işgaller, boykotlar, yolsuzluk, rüşvet artık günlük yaşamın bir parçasıdır. Bunalım 1977'nin ortalarına gelindiğinde genel seçimi gündeme getirir. CHP'nin Taksim mitinginde Ecevit'e suikast yapılacağı ortaya çıkar. Bunu da bizzat Başbakan Demirel, Ecevit'e mektupla (1) bildirir. Ecevit, mitinge katılmaktan vazgeçmez (2). Mitingde şöyle konuşur:

        "Halk, düzeni değiştirme kararını verdi. Dursam beni aşar..."

        5 Haziran 1977 seçimlerinden CHP yüzde 41.4 oy oranı 213 milletvekiliyle birinci parti olarak çıkar ancak tek başına iktidar olmak için aldığı oylar yine kısa kalmıştır.

        İKİNCİ MC, ÜÇÜNCÜ ECEVİT HÜKÜMETİ

        Hükümeti kurmakla görevlendirilen Ecevit'in önünde azınlık hükümeti kurmak dışında bir seçenek yoktur. Ancak, AP Genel başkanı Demirel, CHP hükümetinin "Kurulmasına, onaylanmasına ve icraatına karşı mücadele edeceklerini" açıkça ilan etmiştir. Demirel, Erbakan ve Türkeş'e göre "CHP, hükümeti işgal etmiştir, Cumhurbaşkanı Korutürk de bu duruma göz yummuştur". Birinci MC hükümetini oluşturan partiler, CHP hükümetine karşı iç çelişkilerini bir tarafa bırakmış, yeniden cephe ruhuna bürünmüştü. 21 Haziran 1977'de Ecevit tarafından kurulan CHP azınlık hükümeti, Meclis'te 3 Temmuz'da yapılan güven oylamasında 217 evet oyuna karşılık, 229 ret oyu almıştı. Ecevit hemen istifasını sunmuş, ardından da hızla ikinci MC hükümeti kurulmuştu.

        Ülkede ikinci MC dönemi başlarken, seçimlerden birinci parti çıkmasına karşın hükümet olamayan CHP'de ise tartışmalar başgöstermekte gecikmez. Antalya Milletvekili Deniz Baykal öncülüğündeki bir grup, bu durumdan Ecevit'i sorumlu tutmakta ve olağanüstü kurultay önermektedir. Ecevit, partililerle gruplar halinde varolan tartışma toplantıları düzenleyerek, kısa sürede tepkileri sönümlendirir.

        Nitekim 11 Aralık 1977 günü yapılan ve referandum niteliğindeki yerel seçimlerde CHP, 42 belediyeyi alarak ezici bir üstünlük sağlar. İkinci parti olarak çıkan AP ise sadece 15 belediyeyi alabilmiştir. Kamuoyu desteğini büyük ölçüde yitirdikleri ortaya çıkan İkinci MC hükümetini oluşturan partiler iç çatışmalara sürüklenmiş, Ecevit hükümetinin desteklenmesini savunan bazı vekiller partilerinden kopmuştu.

        İkinci MC Hükümeti'nin istifasıyla, başını CHP'nin çektiği CGP, DP ve AP'den kopan bağımsızların oluşturduğu Üçüncü Ecevit hükümeti 17 Ocak 1978'de Meclis'ten güven oyu aldı.

        HİZİPLERE AÇIK SAVAŞ

        Ecevit, tarihi boyunca genel merkez-hükümet ve gruplar üçgeninde çatışmalara sahne olan CHP'de yeni bir dönem başlatmaya kararlıdır. Hükümette görev alanların parti yönetiminden ayrılmalarını ister. Ecevit, parti içi hizipleşmeleri ortadan kaldırmaya yönelik bu manevrayla yetinmeyecektir; "Kurultay'a tek liste halinde gireceğiz."

        Hazırlıklar yetişmeyince Anayasa Mahkemesi'nden uyarı alan CHP, olağanüstü kurultaya gitmek zorunda kaldı. Sorunlar olağan Kurultay'a ertelenmişti.

        Hemen sonra toplanan 24. Olağan Kurultay'a ise Ecevit'in istediği gibi 'tek liste' ile girilemedi. Çatışma, gruplaşma ve kadrolaşma hareketlerinin her zamankinden daha güçlü olduğu görüldü. Çatışmalar gücünü, hükümetin başarısızlığından alıyordu...

        YALNIZ ADAM

        Üçüncü Ecevit hükümetinin kurulduğu 1978'in başlarında, ülke ekonomik bunalım ve giderek tırmanan anarşiyle boğuşuyordu. Aradan geçen bir yıl içinde, tablo daha kötülemiş, hükümet ise çaresiz kalmış, kontrolü kaybetmişti. Günlük yaşamın parası haline gelen silahlı saldırı ve çatışmalar, Sivas, Çorum ve Kahramanmaraş'ta olduğu gibi toplu katliamlara dönüşmüştü. Korku içindeki halk bir yandan da yokluk, uzun kuyruklar ve zam yükü altında eziliyordu.

        Dışarıdan ve hükümetin içinden eleştiri oklarına hedef olan Ecevit, partisinde de yalnızlığa itilmişti. Parti içi muhalefetin yelpazesi genişlemiş, hükümette bakan olanlar dahi bir muhalefet grubunun başını çeker olmuşlardı... "Sorunları iletmek için Ecevit'i ulaşamıyoruz", "Parti içindeki tek organ genel başkanlık" diyorlar ve Parti Meclisi'nin yeniden oluşturulmasını istiyorlardı.

        İKTİDARSIZ HÜKÜMET

        CHP'nin son olağan kurultayı ilkinden tam 60 yıl sonra Ankara'da toplandı. Ecevit, son kurultay olduğunu bilmeden yaptığı konuşmasında, "İktidar olma uğraşı derken, yalnızca 1981 seçimlerinde CHP'nin Millet Meclisi'nde tek başına salt çoğunluğu sağlamasını belirtiyor değilim. Bu anlamda, yani siyasal anlamda iktidar olmanın yanı sıra, toplumsal anlamda iktidar olmak da, özellikle bir demokratik sol parti için yaşamsal önem taşır.

        Önümüzdeki ilk hedeflerden birisi de, bu yıl Ekim ayında yapılacak olan Cumhuriyet Senatosu ve milletvekili ara seçimlerini kazanmaktır..." diyordu. 24. kurultay, Ecevit'in muhaliflerini tüm ağırlığını koyarak alt etmesiyle sonuçlanmıştı ancak, Üçüncü Ecevit hükümetinin yönetimindeki ülkede iktidar boşluğu her geçen gün büyüyordu. "1981'de kesin iktidar olacağız" diyen Ecevit de bu gerçeği itiraf ediyordu.

        Bir yanda hükümetteki bakanlara yönelik yolsuzluk iddiaları, öte yandan ülkenin içinde bulunduğu ekonomik bunalım ve anarşi... TÜSİAD, tarihte ilk kez hükümeti peş peşe gazete ilanlarıyla uyarıyordu. Ticaret ve Sanayi Odaları Meclisi de hükümeti kamuoyu önünde uyarınca, Ecevit, "Bu devlet, işadamlarının muhtırası ile hükümet kurmaz, hükümet düşürmez, bu ülkede halkın dediği olur, halkı sömürenlerin değil... TÖB-DER ve POL-DER siyaset yaparsa suç, sanayici kuruluşlar siyaset yaparsa suç değil, olmaz öyle şey. Hepsini savcılığa vereceğim..." diyecekti. Ancak, ilanlar durmadı. Üstelik esnaf da kepenk indirerek, kontak kapatarak bu halkaya eklendi.

        Mecliste ise Ecevit hükümetinin bakanlarından Hilmi İşgüzar ve Tuncay Mataracı hakkında gensoru verilmişti. İşgüzar istifa etti. Hükümet dört bir yandan kuşatılmıştı.

        12 EYLÜL'ÜN AYAK SESLERİ

        1 Mayıs'ta İstanbul'da uygulanan sokağa çıkma yasağı, tüm bunların üzerine tuz biber ekti. Tepkiler çığ gibi büyüyordu. Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, "ordunun çıkar çekişmelerine alet edilmemesini" istedi.

        Hükümet içinde de istifalar birbirini izlemeye başladı... 4 bakan arka arkaya hükümetten ayrıldı. 18 aylık iktidarın sonunda Ecevit, yenilgisini kabul etmek için son bir darbe bekler gibiydi... O da 14 Ekim 1979 ara seçimleriyle geldi. CHP son seçimlerde yakaladığı yüzde 41.4'lük oy oranından yüzde 29.1'e düşmüştü... 'Geleneksel oy oranı'na...

        İki gün sonra 16 Ekim 1979'da Ecevit, istifa etti.

        Hezimetin hesabı 4 Kasım 1979'da toplanan 8. Olağanüstü Kurultay'da görülecekti. Hiç kimse bunun CHP'nin son kurultayı olduğunun farkında değildi.

        İNÖNÜ'NÜN İZİNDEN: YA BEN YA ONLAR

        'Genel merkezciler', 'Topuzcular', 'Baykalcılar', 'Sol muhalifler' ve tek başına Bülent Ecevit... Gruplar, acımasızca eleştirdikleri Ecevit'in genel başkanlığında hemfikirdi, asıl çekişme parti yönetimi için yaşanıyordu. Ecevit'in buna izin vermeye niyeti yoktu. Son kozunu oynadı, "Bir yanda katı hizipçiliği hak olarak gören liste, bir yanda da katı hizipçiliği reddeden bir anlayış bulunmaktadır. Ben katı hizipçiliği reddeden bir ekiple görev yapabilirim. Eğer Kurultay bana bu olanağı verirse Genel Başkan olarak görevimi sürdürürüm. Şayet Kurultay bu olanağı vermezse, görevimi genel başkan olmadan da Partimde sürdürebilirim."

        Ecevit, "Ya ben, ya onlar" diyordu. Kurultay, Ecevit'siz CHP'yi göze alamamıştı...

        Ancak 12 Eylül 1980'de ülke yönetimine el koyan askerler CHP'li delegeler gibi düşünmüyordu. Onlar, Ecevit, Demirel, Erbakan, Türkeş gibi siyasilerin siyasetten el çekmesinden yanaydı. Ecevit 13 Eylül sabahı, siyasi rakipleriyle birlikte Hamzakoy'a gönderildi. Yaklaşık bir ay süreyle Hamzakoy'da TSK'nın gözetiminde tutuldu ve siyasi rakipleriyle birlikte siyasetten yasaklandı. Atatürk'ün kurduğu CHP'nin üçüncü genel başkanı, 15 Eylül 1981'de de partisinin kapısına kilit vurulduğuna da tanık olacaktı.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ