Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi Kırmızı İncil ve öteki dünya

        Papa Hazretleri fevkalade ilginç bir insan. Papa Fransuva makam ismiyle anılıyor kendileri. Kardinal Bergaglio’nun sıra dışı hayatı biliniyordu. Alman Papa’nın emekliliğiyle tam bir şöhret oldu! Allah gecinden versin ama görünen şu: Papa Hazretleri kariyerinin sonunda editör olabilir. Yeniden kaleme alınan Vatikan müfredatının... HT Cumartesi'nden Ali Esad Göksel'in haberi...

        Son beyanı şu oldu, malumunuz olmalı: “Şeytan dediğimiz teorik çerçeveyi unutun. O bir insandır...” Sizin gibi görünen. Konuşan. Oturan, kalkan. Ezcümle sizin içinizde yaşayan. Sizlerden birisi. Bu belki de sizsiniz. Nasıl? İnanın ya da inanmayın sizin işiniz. Ama düşünmeye tartışmaya çok değer. Fransuva Hazretleri’nin beyanını okudum ve sinemaya gittim. Soho House’a...

        REKLAM

        Küçük, çok havalı ve çok rahatsız. Bu koltukları seçen mimar Stephen King hayranı olmalı. Neden mi? Hemen hak vereceksiniz. King filmleri tüyleriniz, sırtınız dimdik seyredilir. Korku ve endişe içinde koltuğa yapışırsınız. Sanki sıra sizdedir. Gelecek kurban siz olacaksınız... Bizim filmse tam da o fasıldan değildi. Ama olmalı idi. Şimdi duyar gibiyim. Kardeşim şeytanla başladık. Stephen King ile devamdayız. Hemen arz edelim. TÜRSAK Vakfı, Fehmi Yaşar arkadaşımdır. İstanbul Film Festivali’nin yirminci randevusu bu sene kutlandı. Onur ödülü yakın dostum Necip Sarıcı’ya verildi. Bu yıl ikinci sene olarak gastronomi filmleri sunuldu. Program dahilinde Rasmus Dinesen’in yönettiği bir filmi izledim: Michelin Stars: Tales from the Kitchen.

        Tercümesiyse Michelin Yıldızları: Mutfaktan Hikâyeler. Michelin Yıldızları kısmı tamam fakat “Tales” denilince ilk aklıma gelen hikâyeler değil. Az daha gizemli bir şey olmalı karşılığı. Benim favorim masallar, içine az şeytan girmiş!

        Hele durun hemen itirazda bulunmayın. Yedi cihana hâkim yıldızlar! İşte seyrettiğimiz film bu yıldızlara dair. Hem makbul, hem şöhretli, hem de şeytani...

        Dinesen’in filmi hayal kırıcı bir sığlıkta idi. Hırs, heyecan, sevinç, korku ve ıstırap içermiyordu. Oysa Michelin yıldızı dünyası tam tamına bunlar. Sakın ha öteleyip ayıplamayasınız. Bunlar şeytani mi ki?

        YILDIZLARIN İKİNCİ ASRI

        Michelin Rehberi artık 120 yıla yaklaştı. Mutfakla ilgilenen herkesin az ya da çok, fikir sahibi olduğu rehber 1900’de yola koyulmuş. Seyyahlara mütevazı bir ölçekte nerede ne var, nasıl konaklanır anlatmayı denemiş. Aradan geçen asra rağmen bu özünü de koruyor. Halen, öncelikle konaklama tesislerini ve yemek yenilecek/yenilebilecek adresleri sunuyor. Bunu bugün elde etmenin muhtelif, elbette daha teknolojik yolları da var. Yeni nesillerin vücutlarının bir parças haline gelen telefonları göz önünde bulundurursanız. Bir düşünün, dokunuyorsunuz size şehrin iyi lokanta ve aşçılarını döküyor. Kararsızsanız yorumlara göz atıyorsunuz. Tercihinizi yaptınız, sıra rezervasyonda. Ardından harita sizi yönlendiriyor, adrese teslim. Elinizde ‘high end’ bir tablet mi var? Aslında yolunuz uzun. Teknolojisiz oturup kalkamıyor musunuz?

        REKLAM

        Mönüye göz atabilir, eleştirmenlerin kelamlarına da bakarsınız. Yemek ve şarabınıza karar verdiniz mi, lokantaya ulaştığınızda o vakti tasarruf etmiş olursunuz. Elbette daha ötesi de var: Siparişinizi de verebilirsiniz. “Şu şarabı aç, havalandır, 1 saat sonra oradayım”...

        Fantezi mi diyorsunuz? Hayır, değil. Küresel durgunluk öncesi aynen böyle yaşadıklarını bildiğim insanlar vardı. “Yahu bu ne acele, nereye? Şu yemeği yemenin, şarabı içmenin de bir adabı var. Tamam, on dokuzuncu yüzyıl gibi frakla masaya oturmayı geçelim. O nerede ise kutsal merasimlerin tümünü yaşamanın artık zor olduğuna kabul. Ama yine de şarabımı lokantanın şarap uzmanı getirsin. Şişeye bakalım. Seneleri, mahsulleri tartışalım. Değerli dostlar lütfen! Bu feşmekân dağın mavi gazozu değil. Hakkını verelim.”

        Michelin Rehberi bir çeşit kutsal kırmızı pelerine sarınıp baş köşeye yerleşiyor. Üstelik geçen yüzyıl şöhretini pekiştirdi. Otoritesini sarsılmaz bir hiyerarşinin en üstüne yerleştirdi. İşaret ettikleri abad oluyor! İşaret ettikleri intihar ediyor! “Nasıl yani?” demeyesiniz. Hani es kaza lig düştünüz. Yıldız haneniz tensikata uğradı. Pozisyonunuz şu olabilir: Neyle, nasıl veda edeceksiniz hayata? Tatsız bir şaka sanmayasınız. Daha çok yeni, rahmetli Fransız aşçı hatırlarda. Yıldızlarından birisi geri alındı sanarak hayatına kıydı idi.

        REKLAM

        FRANSIZ YILDIZI SÖNDÜ MÜ?

        Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde yepyeni arayışlar olduğu doğru. Son 10 yıldır... Meraklılar ‘down town’ ya da banliyö diye bakmıyorlar. Derme çatma minibüsün kıyısına, portatif sandalye masalara sığınıp tek yemekli mönüye talim etmekteler... Öyle ki artık cicili bicili sosyete dergileri bile yarıştalar. Orayı ilk biz bulduk, beyanındalar. Pekâlâ bu haller mutfağa nasıl tesir eder? Elbette zenginleştirir. Sokak ve mutfak yeni bir şey değil ki Batı yeni keşfediyor. Ya Michelin yıldızlarına tesiri? Hem olacak hem de olmayacak...

        Çok hızlı ve ticari bir zekâya sahip olan zamane isimleri bundan da nemalanırlar. Sairine de bir şey olmaz. Michelin yıldızları yavaş yavaş yeni coğrafyalara kayar. Fransa’nın her alanda seyrelen etkisinin mutfakta da payına düşeni alması şaşırtıcı değil. Güç böyle bir şey. Siyasetten sanata, ekonomiden mutfağa her alanda eliniz zayıflıyor. Geçtiğimiz yılın en çok 3 yıldızı nerede idi, bir tahmin edin. Paris? Bu cevabı tahmin ediyordum. Eski şöhretinin hatırına hâlâ Fransız başkentine bakıyorsunuz. Oysa o bir zamanlardı. Şimdilerin yeni yeri Tokyo. En çok 3 yıldız orada. Eminim, gün gelecek 3 yıldız payitahtı Tokyo’nun da pırıltısı soluklanacak. Nasıl yani? Yeni zamanlara örnek mi? Sahneye çıktı bile. Bu senenin sürprizi Tayland. Michelin kılavuzu ikinci asra rakipsiz başladı. Asrın gerisi? Yaşayacağız!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ