Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Medya Fehmi Koru'nun üzerine yürüyen ABD'li kim?

        Taha Kıvanç'ın Yeni Şafak Gazetesi'ndeki köşe yazısı*;

        Washington'da ihtilâl

        Bir dostumun, "Amerika'da olan ne?" sorusuna tek sözcükle cevap verdim: "İhtilâl..." Demokrasilerde ihtilâli halk yapar; Amerikan halkı iki yıl gecikmeli de olsa bunu yaptı. "Tek tek insanları bir kere aldatabilirsin, ancak bütün insanları her zaman aldatamazsın" özdeyişi bir kez daha doğrulanmış oldu. Temsilciler Meclisi ve Senato'da çoğunluğu Cumhuriyetçiler'den alan, 28 eyalette Demokrat valileri işbaşına getiren Amerikan halkının yaptığına 'ihtilâl' denmez de ne denir?

        'İhtilâl' orada kalmadı; George W. Bush'un babası da oğluna karşı bir saray darbesi yaptı. Baktığım pencereden gördüğüm şu: Altı yıl boyunca oğlunun yanlışlarına pek ses çıkarmayan Baba Bush sonunda gidişata el koydu. James Baker'in 'Irak Çalışma Grubu' adıyla kurulan ekibin başına gelmesiyle başlayan süreçte Donald Rumsfeld'in fotoğraf dışı kalması kaçınılmazdı...

        Halkın ülke çapında gerçekleştirdiği ihtilâli öngören eski tüfekler Beyaz Saray'da da 'ihtilâl' yaptılar...

        Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur ya, bu noktaya gelineceği, Vanity Fair (VF) dergisinin ocak sayısı için hazırlanmış bir yazıda Neo-Çılgınlar grubunun Bush-Rumsfeld ikilisiyle araya mesafe koyma çabasından belli olmuştu. Richard Perle, Frank Gaffney, Michael Rubin, Michael Ledeen, Kenneth Adelman, David Frum gibi Kulis okurlarının da yakından tanıdığı tipler, VF'den David Rose'a, "Irak mâcerası tam bir fiyasko" diye özetlenebilecek derin görüşlerini açmışlardı.

        Neo-Çılgınlar ekibinin en çılgınları Perle, Gaffney ve Rubin'dir... Bunlar, bir ara o denli kendilerinden geçtiler ki, Türkiye'de Ak Parti'ye karşı bir darbe zemini hazırlama sevdasına bile düştüler. Washington Times gazetesinde neler yazmışlardı, hatırlayın... Rubin şimdi bile uzaklardan Türkiye'ye lâf yetiştirmeye çalışıyor...

        Ülkemizde yaşayan önemli bir Amerikalı, eski büyükelçileri Mark Parris'in İstanbul'da verdiği bir konferans sırasında, kulağıma eğilerek, "Perle ve şürekâsı aramızdalar, yarın akşam Ritz Carlton Oteli'ne gidersen kimlerle karşılaşacaksın, bir bilsen" diye fısıldamıştı. Otele gitmeme gerek kalmadan kimlerle neler görüştüğünü öğrenip burada yazmıştım...

        Aynı Amerikalı dostumla önceki gün yeniden görüşürken, ağzından dökülen ilk sözler "Seninkilerin Vanity Fair dergisine söylediklerini kaçırmadın herhalde" oldu. "Seçimden önce yayınlanmayacağına dair söz aldıktan sonra konuşmuşlar" dediğimde muhatabımın yüzüme hayretle baktığını gördüm. "Acaba?" sorusu bütün yüzüne yayılmıştı sanki...

        Neo-Çılgınlar'ın gemiyi kendi usullerince terk ettiğini düşünüyordu muhatabım... Beyaz Saray'da ihtilâl yaşandığı düşüncesi o zaman zihnime üşüştü işte...

        Gecikmiş bir anekdotum var. Bir uluslararası toplantıda Richard Perle'ün hışımla üzerime doğru geldiğini gördüm birkaç ay önce. "Sorumlu gazetecilik titiz araştırma yapmayı gerektirir, sen ise hiç araştırma yapmadan yazıyorsun" diyordu bana. Türkiye'den tanıdığı, hiç araştırmadan, sorgulamadan her dediğini doğruymuş gibi yazan birileriyle beni karıştırdığı anlaşılıyordu. "Birkaç kez doğrulatmadan, gerçek olduğuna kendim inanmadan hiçbir şey yazmam ben" dedim, yüzüne karşı...

        Şöyle bir manzarayı gözünüzde canlandırın: Önemli bir uluslararası toplantı... Herkesin 'Karanlıklar Prensi' lâkabıyla da tanıdığı biri sessiz-sâkin oturan bir başkasına doğruluyor ve meraklı bakışlar altında heyecanlı bir mükâleme sürdürüyor. Aynı toplantıda bulunan bir dostum, dayanamamış, uzaktan da olsa ikimizin canlı kanlı konuşmasını cep telefonuyla kaydetmişti.

        Perle'ün bana itirazı, Gaffney, Rubin gibi ekibinden kişilerle kendisinin Türkiye'deki temaslarından Ak Parti'ye karşı darbe girişimlerine destek verdiği sonucunu çıkarmamdı. "Ben, Türkiye'de darbe kışkırtıcılığı işi içinde değilim" dedi Perle... Güldüm.

        Neo-Çılgınlar pılı pırtılarını toplayıp sahneden çekilecekler; bazıları aslında Cumhuriyetçi değil Demokrat Partili olduğunu hatırlayıp bir sonraki iktidarın, kapıları kendisine yeniden açmasını bekleyecek. Çoğu da kendilerini hâlâ güçlü gösterip bizim gibi ülkelerdeki uzantılarının ianeleriyle hayatlarını sürdürecek...

        Beyaz Saray'da ihtilâl olduğu görüşümü paylaştığım dostum, "Rumsfeld'in gitmesinden Baba Bush'un ipleri eline aldığını nasıl çıkardın?" diye sordu. "Hayır" dedim, "Rumsfeld'in gidişinden değil, yerine Robert Gates'in getirilmesinden o sonucu çıkardım..." Savunma Bakanlığı'na getirilen Gates, kendisi de bir ara CIA Direktörlüğü yapmış Baba Bush'un CIA'nin başına getirdiği isimdi.

        Mâkul gelmese bile bu tespitimi bir kenara yazın yine siz...

        *Fehmi Koru'nun, Taha Kıvanç mahlasıyla yazdığı köşe yazısı

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ