Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Röportajlar 'Nefes: Yer Eksi İki' filmi oyuncusu Murat Yıldırım: Tabii bunun sebepleri vardır ama askerlerin zoruna gidiyor - Magazin haberleri
        1

        Asker kökenli Hakan Evrensel'in 'Nefes' adlı hikâyesinin ikinci filmi 'Nefes: Yer Eksi İki', Ozan Uzunoğlu'nun yönetmenliğinde çekilerek gösterime girdi.
        Aslında filmin vizyon tarihi şubat olarak belirlenmişti ama 6 Şubat depremlerinden dolayı izleyiciyle buluşması 9 ay gecikti.

        1993'te Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde hikâyeleri kesişen üç farklı karakterin yaşadıklarını beyazperdeye aktaran 'Nefes: Yer Eksi İki'de başrolleri, Murat Yıldırım, İlker Aksum, Şahin Kendirci ve Arda Anarat paylaştı.

        'Nefes: Yer Eksi İki'nin senaristi Hakan Evrensel, yönetmeni Ozan Uzunoğlu ve 'Yüzbaşı Tayfun'u canlandıran Murat Yıldırım, Habertürk'e verdikleri röportajda filmin özellikle hangi konuların altını çizdiğini dile getirdi; "Unutursan asıl o zaman ölürler..."

        2
        3

        • 'Nefes: Vatan Sağolsun', 2009'da 2.436.780 kişi tarafından izlenerek ilgi görmüştü. Uzun yıllar sonra yeni filmin senaryosunu yazdınız. Neden bu kadar ara verdiniz?
        Hakan Evrensel... Arada bir 14 yıl var. 'Nefes: Vatan Sağolsun' zaten benim 'Yer Eksi İki' kitabımdan da yararlanılarak çekilmişti. Aradan 14 yıl geçti. Ozan hocayla "Başka başka işler yapabilir miyiz?" diye konuşurken, kendisinin çok büyük bir ısrarı, inatçı tavrıyla bu proje hayata geçti. Arada tabii ki başka projeler de oldu ama sektörde bazen istediğiniz şeyler olmayabiliyor, istediğiniz gibi planlayamayabiliyorsunuz. Sadece arada 'Yolun Açık Olsun' kitabım var. Bu film Ozan hocanın çok büyük ısrarıyla hayata geçti.
        Ozan Uzunoğlu... Belki de bu öykünün doğru zamanı bugündü. Çünkü 2005'te yazılan bir kitap, Türkiye'nin gerçeklerine ışık tutan, çok da cesur yazılan bir eser. Şimdi kitap uyarlamaları yapmak, edebiyattan bir şeyler uyarlamak çok riskli ve zor ama ben Hakan ağabeyin başka projelerini başka hikâyelerini de çok iyi biliyordum ama bu romanın içinde, ortaya çıkması gereken ve bizim durduramayacağımız gerçekçi bir hikâye vardı. Dolayısıyla "Mutlaka bunun üstüne gidelim, bunun üstüne çalışalım" diye ısrarımız oldu.
        Murat Yıldırım... Güzel denk geldi... İstiklâl Caddesi'nde 'Nefes: Vatan Sağolsun'u izledim. Orada askerleri oynayan sıra arkadaşlarım vardı. "Ne güzel" dedim. Filmden çakılı bir şekilde çıkmıştım ve ağlayarak yürüyordum. Bu filmin ikincisinin çekileceği ve benim oynayacağım aklımın ucundan bile geçmezdi. İyi ki yazmışsınız Hakan ağabey, iyi ki yönettin Ozan. Ben de iyi ki oynamışım. Oynarken kendimi çok da oynuyor gibi hissetmiyordum, o çok enteresan. Hikâyenin gerçekliği insan üzerinde bir sorumluluk oluşturuyor. O da başka bir motivasyon oluyor.

        4

        • 'Nefes: Yer Eksi İki'den teklif geldiği zaman neler hissettin?
        Murat Yıldırım... O zaman daha Ozan ile tanışmamıştık, Hakan ağabeyin bu senaryoyu yazmış olması beni çok heyecanlandırdı. 'Nefes: Vatan Sağolsun', çok akıllarda kalan, çok etkilendiğim bir filmdi. İkincisi olduğunu söyleyemeyiz belki ama çok ortak noktası var. Biri; zaten Hakan ağabey... Diğeri; 'Nefes: Vatan Sağolsun'da da 'Yer Eksi İki' romanından faydalanılmış. Birkaç değişiklikle romana bağlı kalarak yazmış olduğu bir senaryo olması beni çok heyecanlandırdı.

        5

        Hakan Evrensel

        • Hakan Bey, siz asker kökenli birisiniz. Senaryolarınızdaki karakterlerin hepsi şahit olduğunuz olaylar mı? Yoksa bazıları şahit olduğunuz, bazıları gerçekleşmiş ama sizin şahit olmadığınız olaylar mı?
        Hakan Evrensel... Bana 'anı hırsızı' diyorlar. Allah'a şükür ki hepsine şahit olmadım. O kadar büyük bir yükü bir insanın kaldırması mümkün değil. Çok fazla arkadaşlarım var. Bu hikâyeleri veya senaryoları yazarken tanıdığım insanlarla çok görüştüm. Çok fazla bildiğim, güvendiğim insana gönderdim. Dolayısıyla ortaya bunlar çıktı. Şunu söyleyebilirim; ben öncelikle senaryodaki hikâyelerin gerçeğe çok yakın olmasına özen gösterdim. Bunun çizgisini ve formülünü bulmaya çalışıyorum. Abartı olmayan bir tarz ve üslup kullanmaya çalışıyorum.

        6

        Ozan Uzunoğlu

        • 'Nefes: Yer Eksi İki', asker merkezli aksiyon türünde bir film. Bu tür filmlerin yönetmenler için mutlaka daha zor yönleri vardır. O yönlerinden söz eder misiniz?
        Ozan Uzunoğlu... Keşke Türkiye'nin yakın geçmişinde bu tarz olaylar yaşanmasaydı, biz de bunların filmlerini yapmasaydık. Bu gerçeklik varsa bir yönetmen bu gerçekliği bütün çıplaklığıyla anlatmak istiyor ve onu istediğiniz zaman, kendinizi bütün zorlukları bir kenara bırakıp aşmak zorunda hissediyorsunuz. Yoksa gerçekten herkesin yapmaya kalkışacağı bir iş değil ama durum o kadar gerçekçi ve yakıcı ki... Bunun için bütün o zorlukları göze almak zorundasınız. Filmde çok kısa bir çatışma bloğu var; bir hafta çok yoğun bir çalışmayla, o sıcakta onu çektik. Gerçekten inanmasaydık, bunu anlatma sorumluluğunu hissetmeseydik kolay kolay altından kalkabileceğimiz bir iş değildi. Bu bir yönetmen için de böyle, oyuncu için de... O zor sahneyi kaldırmak ve hayata geçirmek çok zor ama benim burada en büyük avantajım, anlatmak istediğim hikâyenin doğru tonlarda olmasıydı. Yani bir şeyi kağıt üzerinde en samimi duygularla görebiliyor muyuz? İkincisi de bunu canlandıran oyuncu gerçekten o karaktere bürünebiliyor mu? Bunlar olduktan sonra aslında bir yönetmen onların arkasından sürüklenip gidiyor. Hakan ağabeyle, Murat Bey'i ilk üniformalı gördüğümüzde, "2005'ten beri o sayfaların arasındaki 'Tayfun Yüzbaşı' şu an aramızda, burada" dedim. Çünkü gerçekten o hissiyatı yüklenerek gelmişti. Ondan sonra ben onların arkasından sürüklendim ve sadece bir yol gösterici olmaya çalıştım. Buraya yerleştiğiniz zaman o sinema oluyor, o film amacına ulaşıyor ama olmayan bir hissiyatın üzerine gidip de böyle bir film inşa edemeyiz. Mümkünatı yok. O duyguyu taşımayan bir oyuncuyla bu filmi çekemez o duyguyu yakalayamazdık.

        O halde Murat Yıldırım'ın rol almasını özellikle mi istediniz?
        Ozan Uzunoğlu... Kesinlikle, tabii ki... O nokta atışıydı, ona gitmemiz gerekiyordu.

        7

        Murat Yıldırım

        • Bu filme hazırlanmak diğer filmlere hazırlanmaktan daha farklı bir süreç gerektirdi mi?
        Murat Yıldırım... Hazırlanması hem çok kolay, hem çok zor. Zorluğu; bir kere üzerinize o yükü o sorumluluğu alıyorsunuz. Kolaylığı; hemen yanı başınızda bunların birebirlerini yaşamış, çevresinde bunları yaşamış, bunları bizler için yaşamış insanları dinlerken zaten role giriyorsunuz. Ben gerçek karakol baskınlarını internetten izlerdim, zaten o haberlerle büyüdük. Ömerli - Pınarcık baskını olduğu zaman ben 8 yaşımdaydım, 30 kişi; bunun 14'ü çocuk ve bebek. Annemin yakın akrabalarının yakınlarıydı. Biz o yaz tatilini Ömerli'de taziyelerle geçirmiştik. Çok iyi hatırlıyorum. O yüzden hepimiz bunlarla büyüdük. Bu film hepimizin filmi. Bu film, Hakan ağabeyin filmi. Evet, biz oynadık, sorumluluğumuz vardı, bunu yerine getirdik ama bundan daha önemlisi kanıksanan, artık herkeste sıradanlaşmış olmaya başlamış bu haberler… Hakan ağabeyin verdiği bir örnek vardı; "İnsanlar en azından yemek yerken bile o habere kafalarını kaldırıp baksınlar istiyoruz, biz bu filmi bunun için yapıyoruz." Unutursan asıl o zaman ölürler... Bu fark edilsin. Çünkü filmde de bir sahne var; askerlerimizin şehit olduğu haberi verildiği zaman isim verilmiyor, tabii bunun sebepleri vardır ama askerlerin zoruna gidiyor. Çok haklılar. Hiç olmazsa ismini söyleseydiniz. Ve haber geçip gidiyor. Artık o kadar sıradanlaşmış ki... Eminim bu film tekrar bize en azından onları üzmememiz gerektiğini hatırlatacak. Evet, ben izlediğim şeyden eminim ama bu film bu anlamda görevini yerine getirdi mi derseniz, kesinlikle, yüzde yüz yerine getirdi. Bu konuda gönlüm çok rahat. Sinematografik olarak çok iyi bir film olduğu için gönlüm çok rahat. Bizim bunu sadece belgesel gibi hamaset siyasetiyle sunma ihtimalimiz de vardı ama bu kalitedeki insanlarla bu olmazdı. Öyle de olmadı zaten. Bu konuda gönlüm çok rahat.

        8

        • Filmin özellikle izleyicilere hangi mesajı vermesini umuyorsunuz?
        Hakan Evrensel: Yolda gelirken bu aklıma geldi; örnek veriyorum. Akşam hava kararmak üzere, biraz sonra sıraya dizilecekler, tüfekleri alacaklar, mermileri sürecekler namluya... -10 derecede, kafalarında bir sürü özlem, endişe, inanmışlık, koruma güdüsü, ülkeyi koruma düşüncesi, bu ülkeye vefa duygusu, adanmışlık duygusuyla yaklaşık 10 - 15 dakika yürüyerek karakolun dış mevzisine nöbete gidecekler. Havanın soğukluğuna göre yaklaşık 1 - 2 saatlik bir nöbet olacak. O 2 saat boyunca mümkün olduğu kadar kendilerini korumaya çalışarak, uyumamaya çalışarak, soğuktan etkilenmemeye çalışarak, dikkatlerini dağıtmamaya çalışarak nöbet tutacaklar. Biz hepimiz bir şekilde görevimizi yaptık geldik. Benim bu filmden beklentim; bu insanlara bir vefa duygusu olarak onları anlamaya çalışmamız, onlara destek olmaya çalışmamız ve bu görevleri yaparken şehit olmuş insanları asla unutmamalıyız. Gazileri de başımızın üstünde taşımalıyız. Benim bu filmle ilgili, bu filmin bu ülkeye sunulmasıyla ilgili beklentim, hedefim, idealim budur.

        9

        • Filmi gerçek mekânlarda çektiniz. 1990'lı yıllarda oralarda film çekmek mümkün olur muydu?
        Hakan Evrensel... Olmazdı. Film seyretmek bile mümkün değildi. 
        Ozan Uzunoğlu... Bu konuda özellikle şunun altını çizmek isterim. Benim de gençliğimin bir kısmı 1990'lı yıllarda geçti. 1990'lı yılların özellikle ilk yarısında yaşanan köy baskınları, terör faaliyetleri, o zaman ölen, öldürülen insanlar bizi çok etkilemişti. Ve ben şunu hatırlıyorum; televizyonda bir şehit cenazesi haberi olduğunda, biz ailecek onu izlediğimizde, 10 dakika sesimiz çıkmazdı, konuşamazdık, bizi etkilerdi. Ve belki ertesi gün bunun üzerine de üstü kapalı bir şekilde, arkadaşımızın, dostumuzun yanına gittiğimizde de bir cümle de olsa "Dün akşam o şehit haberini gördün mü? Şehidin annesi nasıl ağlıyordu" derdik, ya da ne gördüysek orada bu bizi etkilerdi. Birkaç gün sürerdi ve toplumu da etkilerdi, toplumda da konuşulurdu. Şimdi şunu fark ediyorum, tabii ki 1990'lı yıllardan bugüne çok şey değişti. Bugün Türkiye'de terörle mücadele geleneği de oluştu. Bu anlamda çok da profesyonelleşildi. Eskisi kadar sık olmasa da acı şeyler yaşıyoruz ama bugün aynı haberler olduğunda insanlarda o hissiyat ne kadar oluşuyor? Çok tespit edemiyorum, göremiyorum ama bu filmde "Onlar asıl unutursan ölür" sözü, onu hatırlatması için çok acı bir söz. Bir arkadaşımız bana; "Bu söz ne kadar güzel, kafiyeli bir söz" dedi. Ben de bakın, bu söz kafiyeli ya da güzel bir söz olsun, bu afişte şık bir söz olsun diye yazılmadı, dedim. Bu o kadar acı bir söz ki… O dönemden bu döneme toplumun da nasıl dönüştüğünü anlatıyor. Belki burada biz de bir küçük iz düşürürsek, o çabanın o mücadelenin boşa gitmediğini ve bugün de onları andığımızı bugün de onlarla bir takım duygusal paylaşımlar yapabileceğimizi insanlara göstersin, hatırlatsın istiyoruz. Bütün derdimiz, çilemiz, gidip o dağın başında bu filmleri çekmemizin sebebi bu. Senaryosundan bugüne kadar 2,5 yıl uğraşılmış bir film. Bugüne kadar uğraşmamızın tek sebebi, amacı, hissiyatı bu.
        Murat Yıldırım... Bir de ben sizi tebrik etmek istiyorum, gerçekten izleyen herkes rahatlıkla farkına varacak o yüzden çok rahat söylüyorum. Bu sadece bir askerlik filmi değil, çok duygulu bir film... Hayattan bir şey var, kendi eleştirisi de var. Final cümlelerinden biri de bu; "Burası birbirinin yaşadıklarından habersiz insanların ülkesi." Gerçekten yanı başımızda ne olup ne bittiğini bilmiyoruz. O yüzden birbirimizle empati kurabilmenin de filmi bu. O yüzden ben bu filmi çok seviyorum. 
        Ozan Uzunoğlu... Biz Hakan ağabey ile ilk senaryo aşamasında çalışmaya başladığımızda şöyle bir şey konuştuk; "Bu nasıl bir film olacak? Bir asker filmi mi?" Orada Hakan ağabey bana şunu demişti, o da bende başka bir ufuk açmıştı, tamamen konuya bakış açımı değiştirdi ve bu filmin buraya gelmesinde de çok büyük etkisi oldu; "Bu bir asker filmi değil, bu üniformalı insanların filmi" demişti. Üniformalı insanların filmi diye baktığında kesinlikle o bütün aksiyonlar, savaşlar, patlamalar, hepsi teknik detay. Onları göstermeden de o insanların hikayesini anlatabiliriz. Bugün bir arkadaşımız bir eleştiride "Karşı tarafı görmüyoruz hiç. Kimle savaştığımızı görmüyoruz" diye yazmış. Şunu düşünüyorum; karşı tarafı görmemek bizim bilinçli bir tercihimiz. Biz, orada savaşan insanların ne hissettiğini ne yaşadıklarını anlatıyoruz. Karşıda kiminle savaştığını göstermek çok da önemli bir şey değil.
        Murat Yıldırım... En son bir film izledim, sadece sniper'ın dünyasında geçiyor ve en son Iraklı kazanıyor. ABD helikopteri düşüyor ve yine göstermiyorlar. Anlatım biçimi bu.
        Ozan Uzunoğlu... Filmlerde yönetmenin, senaristin tercihleri oluyor. Nasıl bir dünya kurmak istediğimiz önemli. Bu bir savaş filmi olmadığı için, onlarla savaşıldı, kaybedildi konusu değil. Oradaki kahramanlar neler yaşadılar, neler hissettiler, özlemleri neydi? Bu filmle uğraşırken şunu düşündüm. Bir insan vurulduğunda ilk neyi düşünür? Tayfun Yüzbaşı vurulduğunda bu konuyu konuşmuştuk. İnsan en sevdiklerini düşünür. İnsanlar o dakikadan sonra ölmeyi, yaşamayı, kazanmayı, kaybetmeyi değil, sevdiklerini düşünüyor. Tamamen onların hislerine, duygularına odaklanan bir iş yapalım istedik. Gördüğüm kadarıyla da başardık. 

        10

        • Murat, bu film diğer filmlerden daha farklı bir konuya ve çekim tekniklerine sahip olduğu için fiziki olarak da hazırlandın mı? 
        Murat Yıldırım... Tabii... Sağ olsun Selçuk ağabey, Hakan ağabey ve Şafak ağabey bize her konuda teknik anlamda yardımcı oldular. O yüzden o konuda şanslıydık. Her zaman yanımızdaydılar.

        11

        • Askeriyenin çekimlere bir katkısı oldu mu?
        Ozan Uzunoğlu... Tabii ki resmi makamlardan gerekli konularda destek olanlar oldular. İçişleri Bakanlığı'ndan, jandarma'dan oldu. Desteklerini verdiler.. Çok uzun da bir ön hazırlığı oldu. Biz Şırnak'taki Hakkari'deki o dağ karakollarını ve o coğrafyayı, o karakolun aynısını Aladağlar'da birebir aynı coğrafyayı aynı atmosferi bulup orada yapmaya ve yaşatmaya çalıştık. Orada da çok ciddi bir hazırlık vardı. Şafak Bey Hakkari Cilo'da askerlik görevini uzun zaman yapmış bir ağabeyimizdi. O gelip karakolu ve o dağın açısını, manzarasını gördüğünde bir 10 dakika konuşamadı. Çünkü onu 30 sene önceki coğrafyaya ve atmosfere götürdük. Biz de çekimlere başladıktan bir süre sonra gerçekten o dönemde bir kesitte yaşıyormuşuz, o dönemi tekrar hissediyormuşuz, yaşıyormuşuz gibi hissettik.

        12

        • Evrenin yaşı 14.5 milyar yıl, Dünya'nın yaşı yaklaşık 4.5 milyar yıl, insanoğlunun ömrü ortalama 80 yıl; insanoğlu neyi paylaşamıyor da  bir türlü barış elde edilemiyor?
        Hakan Evrensel... Filmin diyaloglarında, hikâyesinde bununla ilgili de bazı temalar var.
        Ozan Uzunoğlu... Tabii ki savaşların başlangıç tarihini ya da o getirdiği şeyi bir filmle çözemeyiz. Savaşın neden ortaya çıktığını, nasıl çözülebileceğini bir filmle, bir hikayeyle çözemeyiz. Zaten bunu filmde 'Tayfun Komutan' da çektiği fotoğraflarla savaşı durdurmaya çalışan gazeteci 'Ufuk'a "Bu işleri böyle çözemezsin" diye söylüyor. Biz de bu işleri filmlerle çözemeyeceğimizi biliyoruz. Bizim derdimiz sadece insanların haberdar olması. "Bir kişi bile anlasa yeter" diyor 'Tayfun Komutan'... "Bir kişi bu dağlarda yaşanan can pazarını, yaşanan o kötü süreçleri, zamanları, o krizi bir kişi bile anlasa bizim için yeterli." diyor.
        Hakan Evrensel... O zaman soruna dâhil olacak dolayısıyla çözümün de bir parçası olacak. Gözünü kapattığın an, sen parçası olmuyorsun.

        13

        • Başka neler eklemek istersiniz?
        Murat Yıldırım...  Kendi adıma bana bir görev verilmiş gibi hissettim Hakan abi bir görev aldı, yönetmenimiz Ozan ile beraber hakkını vermeye çalıştık. Mutlaka eksiklerimiz vardır. İzleyicilerin ne düşüneceği çok önemli. Ama genel anlamda ben bir "oh" dedim. O da beni rahatlatıyor. Tabii insan seyirciyle de bir an önce buluşsun istiyor. İnsanoğlu da biraz sabırsız. İyi şeyler değerini her zaman bulur. 5 yıl içerisinde bulur, 10 yıl içerisinde bulur, bir şekilde herkese ulaşır. Ama insan istiyor ki bir an önce ulaşsın. Umarım bir an önce ulaşır.
        Hakan Evrensel... 1997'de yazmaya başladım ve üzerinden bu kadar yıl geçti. 'Nefes Vatan Sağolsun'da '45 saniye' repliği vardır, o çok yayılmıştır. Ne yazık ki bir şehit haberi 45 saniye haber oluyor. Ne yazık ki bu süre çok kısa, 45 saniye bile olmaz, 5 - 6 saniye aklımızda kalıyor. Çünkü çok fazla caydırıcı var, gündem çok fazla değişiyor ve biz bu olayların yaşandığını çok çabuk unutuyoruz. Bu filmle ilgili tek beklentim, o 45 saniyenin artık biraz uzaması. İnsanlar lütfen bu olaylara gözlerini kapatmasınlar. Kendi düşünceleriyle kendi çözüm önerileriyle bunun bir parçası olsunlar. Tek söyleyeceğim şey bu. Filmden çok mutluyum ve memnunum. Herkese çok çok teşekkür ediyorum, çok büyük bir emek var. Tüm ekibe, tüm çalışan arkadaşlarımıza da teşekkür ediyorum. Beklentim bu sürenin uzaması, kısalmaması.
        Ozan Uzunoğlu... Bu film için yola çıkarken şöyle hissetmiştim; birçok film çekiliyor birçok işler yapılıyor fakat bunun bir sorumluluğu var. Bizim bu işi yapanlar olarak bu filmle ilgili bir sorumluluğumuz var. 1990'lardan bugüne kadar terörle mücadelede savaşan, şehit düşen, gazi olan, sakat kalan insanlar, ayrıca o dönemde ve o coğrafyada yaşayan, bunun yüzünden ailesi dağılan, göç etmek zorunda kalan, hayatı yıkılan insanlar var. Bu filmde her şeyden önce onların yaşantılarına ve anılarına kesinlikle çok duyarlı davranmamız ve o sorumluluğu yerine getirmemiz gerekiyordu. Herhangi bir film değil, eğlencelik bir film değil bu. Eğlence için gidip bir saat izleyip çıkacağımız bir iş değil. Sorumluluğu olan bir iş. Tabii ki bu bir anlamda insana ağır da geliyor, ağır da hissettiriyor. Ama ben yola çıktığımız ilk andan itibaren, başrol oyuncusundan dekorda malzeme taşıyan çalışan arkadaşımıza kadar, gerçekten bu sorumluluğun farkında olduklarını ve o kaygıyı hiçbir zaman kaybetmeden çalıştıklarını gördüm. Ve ben de onların anısına, o dönemki o süreci yaşayan insanların anısına, en azından o sorumluluğumuzu yerine getirdiğimizi düşünüyorum. Filmin iyi olup olmaması, başarılı olup olmaması bir yere kadar etmen. Biz tabii ki güzel filmler yapmak istiyoruz ki 20 sene sonra da biri açsın, bu filmi izlesin. "1990'larda Türkiye'de ne yaşanmış, dağların ücra köşelerinde neler yaşanmış?" desinler. Yoksa 6 ay sonra unutulacak bir iş yapmak istemiyoruz tabii. Ama ben şuna inanıyorum, biz sorumluluğumuzu doğru yerine getirdiğimiz için bundan 30 sene sonra da insanlar bu filmi açıp baktıklarında, en azından o dönemlerle ilgili bir şey keşfedecekler. En azından oradaki insanların hislerinin ve duygularını anlayabilecekler.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ