Sahibinden kiralık 1+1 'Öfke Odası'
Her gün aynı saatte, aynı duraktan hatta aynı vagondan metroya biniyorum. Bazı yolcularla dünden, ondan bir önceki günden hatta haftalardan, aylardan birbirimize aşinayız. Hiç konuşmuyoruz ama artık birbirimizi tanıyoruz. Göz ucuyla bakışmalardan gelen sessiz bir tanışıklığımız var. O gün mutlu muyuz, üzgün mü hiçbir fikrimiz yok. Nereden geliyoruz nereye gidiyoruz… Hepi topu 15-20 dakikalığına hayatta birlikte yol alıyoruz. Ancak son aylarda bir şey oldu. Neredeyse her gün bizim vagonda bir tartışma yaşanıyor. Aslında uzun bir süredir böyle sadece ben artık iyice kayıtsız kaldığımı düşünüyordum bu duruma. Bağrışmaların geldiği yöne bile bakmıyordum. Sesler yükseliyor, hakaretler, itiş kakışlar yaşanıyor ben kulağımda kulaklık müzik dinlemeye devam ediyordum, o an hangi şarkı çalıyorsa kavganın soundtrack oluyordu… Ta ki önceki güne kadar.
Adını, ne iş yaptığını, nereden gelip nereye gittiğini bilmediğim, muhtemelen aynı yaşlarda olduğumuz vagon arkadaşlarımdan biri geçenlerde bu kavgalardan birinin tarafı oldu. Daha doğrusu tarafı olmaya zorlandı. Oldukça yoğun olan duraklardan birinde, onlarca kişiyle birlikte trene binenlerden biri önce bizim vagon arkadaşımıza “Niye ilerlemiyorsun!” diye bağırdı. Cevap beklemeden bir çırpıda bu kadar kısa sürede nereden geldiğini anlamadığım bir öfkeyle peş peşe bir ton şey söyledi. Bir yerde okumuştum; insanların çoğu böyle incir çekirdeğini doldurmayan şeyler karşısında öfkeden deliye döndüklerinde genellikle o ana değil çok öncesinde içlerinde kanayıp duran bir yaranın acısıyla bağırıyormuş. Son aylarda metroda o kadar çok insanın ‘geçmişten gelen acılarına bağırdığına’ şahit oldum ki sık sık Londra Üniversitesi’nde modern edebiyat teorisi alanında dersler veren Prof. Josh Cohen, ‘Öfke çağında yaşıyoruz’ başlıklı yazısı geliyor aklıma: “Gerginlik ve güvensizlik bir toplumun baskın ruh hali olursa, öfkenin yayılması ve büyümesinin önünde bir engel kalmaz...”
Öfkenin ve gerginliğin Covid’den çok daha tehlikeli bir salgın olduğunu düşünüyorum bir süredir. Şahit olduğum tüm tartışmalarda öfkenin insanlara nasıl bulaştığını görüyorum. Birisi bağırıyor, diğeri karşılık veriyor daha ne olduğunu anlamadan başkaları tartışmaya dahil oluyor. Öfke öyle bir duygu ki kendi kendini büyütüyor. İnsanlar tükürükler saçarak tartışırken o etraflarında mutlulukla dans ediyor. İnsanların 4’te 1’inin yılın herhangi bir gününde bir öfke patlaması yaşadığını söylediği bir dünyada bu salgından nasıl kurtaracağız kendimizi? Bu soruya cevap Birleşik Krallık’tan geldi.
Kraliçe’nin ülkesinde öfkesini kontrol edemeyenler için ‘öfke odaları’ açılmaya başlamış. İçinde öfkenizi boşaltmak için dilediğiniz gibi kırıp dökebileceğiniz televizyonlar, tabaklar, bardaklar, mobilyalar bulunan bu ‘öde ve yok et’ odaları ilk olarak 2008’de Japonya’da ortaya çıkmış. Hemen hemen aynı günlerde, Chicago'lu girişimci Donna Alexander garajındaki eşyaları parçalayan ‘öfkeli’ insanlardan 5 dolar almaya başlamış. Öfke odalarının ticari bir işletme olarak dünyaya yayıldığı tarih ise 2015-2016.
Öfke odalarına kadınların ilgisinde son yıllarda bir patlama yaşandığı belirtiliyor. The Times’taki habere göre, bir öfke odası şirketinde kadınların rezervasyonlarının yüzde 219 arttığını ifade ediliyor.
Birkaç yıl önce Gallup’un yaptığı bir ankette kadınların son 10 yılda daha öfkeli olduğu ortaya çıkmıştı. Her yıl 150'den fazla ülkede 120 binden fazla insana bir önceki güne ilişkin ne gibi duygular hissettiklerini soran ankette kadınların öfke, üzüntü, stres ve endişe gibi duygulara erkeklerden daha sık hissettikleri bildirilmişti. 2021’de kadınlarla erkekler arasında öfke konusunda yüzde 6’lık bir fark oluşmuş.
Antik Yunan’da rüyalarda şiddete başvurulması hatta insan öldürülmesi iyi bir işaret sayılırmış. Öfkelerini rüyalarında boşaltan insanlar iyi insan olarak görülürmüş! Bugünlerde hayatın her alanındaki öfkelerini, hınçlarını öfke odalarında kırıp dökerek boşaltanlar için böyle düşünebilir miyiz?
Norveç Şiddet ve Travmatik Stres Çalışmaları Merkezi'nden Dr. Sophie Kjærvik, hangi faaliyetlerin öfkeyi körüklediğini veya söndürdüğüyle ilgili yaptıkları çalışmaların ‘öfkeyi boşaltmanın’ aslında ters etki yarattığını söylüyor: “(Bu odalarda) Beyninizin öfkenizin arttığı şeklinde yorumlayabileceği şekilde vücudunuzu harekete geçiriyorsunuz... Oysa meditasyon, farkındalık ve kas gevşetme aktivitelerinin öfkeyle başa çıkmanın çok daha verimli yolları olduğunu gördük.”
Öfke üzerine kitaplar yazan Dr. Ryan Martin ise katarsise güvenen kişilerin daha uzun süre öfkeli kaldığını ve öfkelendikten sonra agresif bir şekilde tepki verme olasılıklarının daha yüksek olduğunu belirtiyor: "Bence sorun, bunun iyi hissettirmesi ve insanların bunun kendileri için iyi olduğunu varsayması. Ama aynı zamanda, duygusal olduğumuzda iyi hissettirebileceğini bildiğimiz içki, aşırı yemek gibi diğer şeyler de bizim için illa ki iyi olmayabilir.”
Ohio Eyalet Üniversitesi'nden Profesör Brad Bushman da öfke odalarının pek faydalı olmadığını düşünenlerden: “İnsanlar öfkelerini bu öfke odalarında beslediklerinde, aslında daha agresif davranmayı öğreniyorlar...”
Bir arkadaşım İstanbul’da da öfke odası olduğunu söyledi. Var mı yok mu bilemiyorum ancak son zamanlarda metro vagonlarının birer öfke odasına dönüştüğünü görebiliyorum...
- 'Cuffing Season' geldi kışlık aşklar dolaptan çıkabilir!2 gün önce
- Yalnızlığın çaresini bulmuşlar mı?5 gün önce
- Sarımsak yemek sizi daha çekici yapabilir mi?1 hafta önce
- Siz de hayatın anlamanı 'koşarak' arayanlardan mısınız?1 hafta önce
- En büyük mucize yaşlanmak mı?1 hafta önce
- Başarı için şans mı önemli çok çalışmak mı? İşte bütün mesele bu!1 hafta önce
- Acı biber yemenin hayattan tat almakla ne alakası var?2 hafta önce
- Sağlık için sanat eserlerinin önemi ne?4 hafta önce
- Siz de 'Ekran Apnesi' mağduru musunuz?1 ay önce
- Oyunculuk kutsal bir iş mi? Anthony Hopkins'e göre değil!1 ay önce