Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Röportajlar Suzan Kardeş'in hayalleri gerçek oluyor!

        Sanat yolculuğunuz nasıl başladı, biraz o dönemlerden bahsedebilir misiniz?

        Ben Sezen Aksu'nun desteğiyle çıkardığım "Bekriya" albümüyle tanınmaya başladım. Yani Sezen Aksu'nun bana açtığı bir kapıyla daha çok bilindim. Ama ondan öncesinde sinema camiasında ben ünlü biriydim. Ancak herkesin tanıdığı biri değildim. Beni, yaptığım makyajları merak eden kişiler bilirdi. Beşiktaş Kültür Merkezi'nin (BKM), Şan Tiyatrosu, Sezen Aksu ve Tolga Çevik'in bende çok emeği vardır. Sonrasında "Bir Demet Tiyatro" ve "Seksenler" dizisi ile bu süreç devam etti. Hatta şöyle bir şey oldu; bir işkembeciye gitmiştim, çorba içtim bir baktım duvarda benim fotoğrafım var. Hani işkembecilerde, kebabçılarda ünlülerin fotoğrafları olur ya öyle... (Gülüyor)

        Şeyda Odabaş ve Suzan Kardeş
        Şeyda Odabaş ve Suzan Kardeş

        "SEZEN AKSU BENİM İÇİN BİR DÖNÜM NOKTASIDIR"

        Sezen Aksu hayatınızın tam olarak neresinde?

        Merkezinde. Sezen Aksu, kızım, kız kardeşim ve İnci Razaki... Biz böyle aile gibi olduk. Ama Sezen Aksu için her zaman "Benim sağ omuzumdaki melek." derim. Sezen Aksu benim için bir dönüm noktasıdır. İlk albümüm "Bekriya"yı onun sayesinde çıkardım. Çünkü benim hiç cesaret edeceğim bir şey değildi. Düşünsene o senin patronun, ona hizmet ediyorsun o da "Hadi..." diyor sana ve seni senin bilmediğin kadar iyi tanıdığını fark ediyorsun. Benim kendimi onun beni tanıdığı kadar tanıdığımı düşünmüyorum. Sezen çok acayip bir gözlemci. Adı gibi "Sezen". Onun fikirlerini çok önemsiyorum. Tabii ki çevremdeki insanların görüşlerini ve eleştirilerini de önemsiyorum ama bunu Sezen Aksu yapınca daha farklı oluyor. Sezen Aksu bir fikir veriyorsa üzerine çok düşünmemek lazım.

        Suzan Kardeş ve Sezen Aksu
        Suzan Kardeş ve Sezen Aksu

        "Makyaj Odası Albümü"nde de Cem Yılmaz, Demet Akbağ, Haluk Bilginer gibi 15 ünlü isimle çalışmıştınız... Böyle bir projeyi oluşturma fikri nasıl ortaya çıkmıştı?

        "Ben bir proje yaparsam mesleğimle ilgili de bir şey olması lazım." dedim. Çünkü albümlerimde sinemaya ait bir şey muhakkak olur. Bilinen bir film şarkısı gibi... Ben de işlerimde makyaj odamı oyuncular için hazırlarım. Özellikle uzun vadeli aynı mekanda çalıştığım işlerde orayı daha çok severim çünkü o odayı kendime göre düzenlerim. Bir oyuncunun kamera önüne çıkmadan önce en mutlu olması gereken oda bana göre makyaj odasıdır. Birlikte çalıştığım oyuncuları da çok iyi tanıdığım için onların sevdiği eğlenceli bir ortam oluştururum. Herkesin odası olur ama genelde benim odamda toplanırlar. Bende önlerine kağıt ve tavla gibi oyunlar koyarım, birlikte şarkılar söyleriz, hikayeler anlatırız böylelikle o bekleme süresini benim odamda deşarj olmuş bir şekilde geçirirler.

        Zaten böyle bir proje hep aklımda vardı. Oyunculardan kendi sevdikleri şarkıları okumalarını istedim. Çünkü bir oyuncu sevdiği şarkıyı söylerken sesini ve duruşunu ona göre ayarlar. Oyuncu o sesi oynar ve ona göre bir şarkı seçer. Bende "Makyaj Odası' albümünü yapacağım." dediğimde orkestra şefimiz Hüseyin Bitmez ile birlikte yola çıkmıştık.

        Cem Yılmaz, Suzan Kardeş ve Tolga Çevik
        Cem Yılmaz, Suzan Kardeş ve Tolga Çevik

        "KİMSE 'BEN YAPAMAM!' DEMEDİ"

        Albümde olmasını arzu ettiğiniz kişilerin hepsi olumlu dönüş yaptı mı peki?

        İşin en güzel tarafı da orada başlıyor. İnsanları arayıp, bu proje için teklifte bulunduğumda biri de "Ben söyleyemem, yapamam." demedi. Aslında camiada onun benim albümüm olduğu da pek bilinmez. "Makyaj Odası"nın bir albüm olduğu da algılanamadı. Çünkü biz onun reklamını yapmadık. Oyuncular benim için gelmişti. Reklam yapsaydım ticarete girerdi, dostluğumuz olmazdı. Onların hepsi benim arkadaşım. Sadece geldiklerinde izinlerini aldım ve okurken birer tane cep telefonuyla fotoğraflarını çektim. Sonra onu afiş yaptık, hepsi o kadar. Süreç de çok hızlı ilerledi, Cem Özkan'a da çok teşekkür ediyorum stüdyosunda bütün zamanını bize ayırmıştı.

        Alternatif birini arayıp da reddedildiğim olmadı. Bir tek içimde ukde kalan bir isim var. O da Türkan Şoray'dır... Türkan Şoray, sinemanın önemli isimlerinden biridir. Tükran Şoray'ı da bu albüm için aramıştım ve telefonda çok heyecanlanmıştı. Fakat o sırada rahmetli Atilla Özdemiroğlu ile Türkan Şoray, çocuklar yararına düzenlenen bir albüm hazırlığı yapıyordu. O nedenle bana, "Suzan'cığım bu albümde olacağım için şimdi başka bir yerde olmam doğru olmaz." dedi ve çok haklıydı. Bir tek arayıp da dönüş alamadığım tek kişi Türkan Şoray'dı.

        "MAKYAJ ODASI'NI VEFA ALBÜMÜ OLARAK GÖRÜYORUM"

        Camiayı genelde vefasızlıkla suçluyorlar ama profesyonellerin hiçbirinde böyle bir şey yok. O yüzden de bunu vefa albümü olarak görüyorum. Buradan da hepsine orada benimle şarkı söyledikleri için tekrar binlerce kez teşekkür ediyorum. Ayrıca şimdi "Makyaj Odası" albümünün ikincisi olacak. Onaylanmış bir çok sanatçı var ama şimdi isimlerini söylemeyeyim.

        "BENİM EN BÜYÜK GÜVENİM SEYİRCİ"

        Peki sahneye çıkmadan önce uyguladığınız bir ritüeliniz var mı ya da "Olmazsa olmaz." dediğiniz bir şey?

        Biz çok iyi bir ekibiz, benim sahneye çıkmadan önce dert edeceğim bir şey olmuyor. Her şey hazır oluyor. Zırhın olmadan bir sürü insanın içine çıkıyorsun ve benim en büyük güvenim seyirci.

        Sahne ve müzik demişken... Yaklaşan heyecanınız "Suzan'ın Hıdırellez Bahçesi"den de bahsedelim. Hıdırellez'e hazırlık süreciniz nasıl geçti, neler yaptınız?

        Ben Hıdırellez kutlamasını sistemli olarak 30 yıldır yapıyorum. Hiç atlamadım. Şarkı söylemeye başladıktan sonra sesimizi bu şekilde daha çok kitleye duyurduk. Gel de teşekkür etme şimdi Sezen Aksu'ya... Kelime cimrisi olmamak lazım. Teşekkürünü de edeceksin, iyi şeylerini de söyleyeceksin. Bu yüzden Sezen'in bana açtığı kapıya "Cennet kapısı." diyorum. Sezen bana bu kapıyı açmasaydı ben bunları insanlara bu şekilde duyuramazdım. Kendi küçük alanımda yıllarca kalırdım. Bu sene yüzbinlere ulaşıyoruz. Geçen sene 15 bin olunca "Oo aferin bize." dedik. Pandemiden önceki Hıdırellez kutlamasına yaklaşık 3 bin 600 kişi gelmişti. O sayı da bizim için büyük bir sayıydı. Antalya'da gerçekleştirdiğimiz kutlamalara da binlerce insan gelmişti. Sonra bu daha da büyüdü ama araya pandemi girdi ve biz evlerimize kapanmak mecburiyetinde kaldık. Ona rağmen biz yine de durmadık. "Eyvah! Nasıl yapacağız?" derken Hıdırellez keselerini kargoyla insanlara gönderdik.

        Keseleri kim hazırladı peki?

        Kendi ellerimizle hazırladık. İki haftada eş, dost 3 - 4 bin hazırladık. Pandeminin ilk yılında insanlar evlerinde yapsın diye YouTube'da onlara görsellerle anlattım. Bir sonraki yıl da İstanbul'da büyük bir konser yapacaktık "Çok mutluyuz." derken araya ikinci kapanma girdi ve bizim omuzlarımız çöktü. Keselerimiz hazırdı, "Nasıl yapacağız, insanlara nasıl ulaşacağız?" derken Jojo Live'da online bir konser gerçekleştirdik. Konser öncesinde dağıtabildiğimiz keselerimizi dağıttık tabi bunlar ücretsizdi, kendi cebimizden verdik. Çünkü insanların o dönem morale ihtiyacı vardı. Sağlık çalışanlarından tutun, şehir içi ve şehir dışı olmak üzere bir çok kişiye ulaştık.

        "UNESCO SESİMİZİ DUYDU"

        Nasıl tepkiler aldınız, geri dönüşler nasıldı?

        Jojo Live'ın bize sağladığı sahne olanakları ve destekleriyle çok güzel geri dönüşler aldık. Ben yıllardır UNESCO'yu ve Birleşmiş Milletler'i (BM) etiketliyordum, "Siz Hıdırellez'i Dünya Kültürel Mirası listesinde yer verdiniz biz bu geleneği sürdürüyoruz, haberiniz olsun." diye. Pandemi öncesi Zorlu'da sahne aldıktan sonra eve geldim. Zaten çok mutluyuz, binlerce insan gelmiş derken sonra bir paylaşım gördüm. Mehmet Işkın ve oradan da UNESCO bizi etiketlemiş. Ben tabi bunu görünce çok duygulandım, "Bizi gördüler, sesimizi duydular." diye mutluluktan ağladım. Ertesi gün de "Sizinle görüşmek istiyoruz." diye bir mesaj geldi. Tabi ben daha çok mutlu oldum. Sonrasında gittik, görüştük ve onlar bize hem online yaptığımız hem de YouTube'da yaptığımız konserler için teşekkür etti. Ankara, Birleşmiş Milletler Türkiye Mukim Koordinatörü Alvaro Rodriguez'den de mektup geldi. Ve bize pandemide insanlara moral verdiğimiz için ve bu geleneği sürdürdüğümüz için teşekkür etti.

        Bunlar bizi daha da güçlendirdi ve mutlu etti. Bu yıl ekim kasım gibi boş vakitlerimde Hıdırellez keselerimi yapmaya başladım. Bu sene yaklaşık 5 bin tane kese dağıtmayı hedefliyoruz. Ama tabii ki ben her yere ulaşamadığım için keseleri bu sefer Shopier'e satışa koyduk. Böyle bir sistem kurduk, çok iyi gidiyor. İçinde; bereket kesesi, ateş ve sağlık bilekliği var. O yüzden bunları düşündük.

        "BÜTÜN DÜNYA BİZİM KUTLAMALARIMIZI DUYACAK"

        "Suzan'ın Hıdırellez Bahçesi" bu yıl hangi şehirlerde olacak?

        Bu yıl bizi başka şehirler de duydu. İzmir Büyük Şehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer'in eşi Neptün Soyer, aracı oldu ve bizi belediyeyle bir araya getirdi. 5 Mayıs'ta İzmir Büyük Şehir Belediyesi'nin de ikramlarıyla Hıdırellez'i fuar alanında yapacağız.

        Ardından Edirne Keşan'a gidiyoruz. Büyük şehirlerde bazen bu tarz kutlamaları kaçırabiliyoruz ama Trakya bölgesi bundan vazgeçmez. Onların birçok festivali var; Hıdırellez, Babafingo, Dallık, Bahar kutlamaları gibi... Biz de bu yıl "Suzan'ın Hıdırellez Bahçesi" olarak oraya gideceğiz. Belediye Başkanı Mustafa Helvacıoğlu çok ilgilendi. Bizim keselerimizi ben yapıyorum ama onlar bana Keşan'ın özel bir kumaşını gönderdi. Oranın kendine has bir kumaşı varmış. Bize örnek gönderdiler "Suzan Hanım biz bu kumaşları kullansak sizin Hıdırellez'inize zarar verir miyiz?" diye. Onun da rengi kırmızı, içinde çizgiler var. Öyle olunca biz de "Kırmızı olsun yeter." dedik, kabul ettik. Onlar tabi kendi keselerini hazırlıyorlar. Keşan'da ilk gece Serkan Çağrı olacak, Hıdırellez ateşini o yakacak. İkinci gece de biz İzmir'den oraya geçeceğiz çünkü 6'sı gecesi Hıdırellez 00:00'da bitiyor.

        Zaten 3 Mayıs'ta açılışı İstanbul'da yapıyoruz. Tabi ben bunları söylüyorum ama bir de bayram gerçeği var. İnsanlar tatile gidecek. Ama biz bu riski göze aldık ve diyoruz ki; Biz yapıyoruz, siz gelin.

        Böylelikle benim o çizdiğim hayaller gerçekleşmeye başlıyor. "Suzan'ın Hıdırellez Bahçesi"ni herkese duyurmak istiyorum. Belki bu pandemi gibi bütün dünya bizim bu kutlamalarımızı duyacak... Ama benim ki pandemi gibi iğrenç bir şey olmayacak. Benimki berek, mutluluk... Keşke bütün dünyaya bizim keselerimizi ve bu Hıdırellez geleneğini anlatabilsek. Çünkü insanlar daha güzel şeylere layık. Bir barış mesajı var aslında bunun altında. İnsanların bir arada olması, iyi niyetlerin ve güzel dileklerin çoğalmasıyla ilgili bir şey.

        "DURMAYI DÜŞÜNMÜYORUM!"

        Hıdırellez içinde bütün geleneklerden bir parça taşıyor; ateş, su, salıncak, ısırgan otu, sağlık bilekliği, bereket kesesi ve güzellik yumurtası. O gün de ayrıca mayasız hamur yenir ee bir de gül var. O yüzden bu küçülecek bir iş değil, aksine büyüyecek bir iş. Biz inanıyoruz ki biz bunu ilerleyen yıllarda başka ülkelerde de yapacağız. Sesimizi duyurmaya devam edeceğiz. Ben durmayı düşünmüyorum. Ahdım var!

        Etkinliğe katılacak olan sevenlerinizi neler bekliyor?

        İnsanlar o 3 saat boyunca bütün dertlerini unutup, eğlenecekler. Bir de bildikleri duaları okuyacaklar ve ellerini açıp, her şeyin iyi olmasını isteyecekler. Bizler de buna sebep olacağız. Çünkü o 3 saatte kendin için bir şey yapmış oluyorsun. Ve o sırada eğer iyi bir insansan başkalarına da yarayacaksın. Belki kız kardeşin için bir şey dileyeceksin ya da hasta olan komşun için sağlık dileyeceksin... İnşallah bu Hıdırellez'de yedek birer maske getirip onu da ateşe atsınlar diyorum. Bitsin artık bu koronavirüs!

        Daha önceki Hıdırellez kutlamalarınızda seyircilerden etkinliğe gelirken yanlarında ufak bir hediye de getirmelerini istiyordunuz sanırım...

        Onu yemekli mekanlarda yapıyoruz. Bu sene yapamadık onu. Çünkü insanların ekonomik durumları o kadar sağlıklı değil. "İnsanları da ufak bir mekana mahkum etmeyelim." dedik. Bunu da büyük etkinliklerde mecburiyetten organize edemedik. Ufak mekanlarda yaptığımız zaman kapının önünde bir çanak oluyordu genellikle ve o çanağın içine koymak için herkes yanında bir şey getiriyor. Bir kopuk düğme, kitap, takı gibi bir hediye getirip onun içine atıyor. Oradan ayrılırken de birisi oradan bir şey alıyor bu da böyle bir paylaşım oluyor.

        REKLAM

        Allah hastalık dert vermesin ama ben hep şunu söylüyorum; ben olmadığım zaman da bu hep devam edecek. Ben bu dünyadan göçtüğüm zaman bu gelenek sürecek çünkü bunu yapacak dostlarım var. Onlar sahip çıkacak buna. İnşallah bu "Suzan'ın Hıdırellez Bahçesi" ömür boyu sürecek.

        Sizi heyecanlandıran, hatırladığınız en eski anınız nedir?

        Yugoslavya'dan gelirken otobüste dışarıyı seyrettiğim bir anım geldi aklıma. Çocuktum ve daha 8 yaşındaydım. O zaman tabi yaşadığın yer küçük olduğu için her şey büyük görünür ya sana o yüzden şehrimiz kalabalık görünüyordu bana. Ve zannediyorum ki dünyada hiç yer kalmamış... Çocuk aklımla yolda gelirken demiştim ki, "Aa insanlara daha çok yer var bu dünyada. Herkesin evi olabilir, herkesin oturacağı bir yeri olabilir." Yani o yollardaki boşlukları, arsaları, tarlaları gördüğüm zaman o korkum gitmişti. "Dünyada herkese yetecek kadar yer varmış." demiştim. Bak ne ilginç şu an aklıma geldi.

        "TOLGA ÇEVİK'E 'KOV BENİ' DİYE YAZDIM"

        Sizi ne motive eder?

        Etrafımda çalışan insanlar gördüğüm zaman çok mutlu oluyorum. O zaman ben daha çok motive oluyorum. Ekip arkadaşlarımla bir şeyleri yapıp, geride bıraktığım zaman ben çok mutlu oluyorum. Ne kadar çok bir şey yapılırsa ben o kadar çok motive oluyorum. Aynı zamanda bir ailem var, kız kardeşim, kızım, kızımın eşi ve onun güzel bir ailesi var. Onlarla beraber zaman geçirmek çok keyifli oluyor. Güzel dostlarım var. Onların güzel bakışları bana güç veriyor. Tolga Çevik bana geçen günlerde bir fotoğraf göndermiş. Şu an yurt dışı turnelerine ben gidemediğim için makyaj yapmış, aynanın önünde de poz vermiş. O kadar güzel yapmış ki ben de altına "Kov beni." yazdım. Moralim bozuldu. Gerçi tabi bizimki artık bir dostluk bir ekip çalışması ama yapınca kıskandım yine de. (Gülüyor)

        "PANDEMİDE YAŞADIKLARIM BANA GÜÇ VERDİ"

        Hepimizin iyisiyle kötüsüyle hayatımıza dokunan ve iz bırakan dönüm noktaları olabiliyor... Sizi daha güçlü bir insan yapan son deneyiminiz neydi?

        Hayatımıza dünyayı etkileyen bir pandemi girdi. Ben de koronavirüse yakalandım ve ölmedim. Bu bana güç verdi. Benim demek ki biraz daha göreceğim, yapacağım şeyler varmış. Bu süreçte yaşadıklarım bana güç verdi. Çünkü hepimiz çok korkuyorduk. En basitinden nezle olan bir kişiden korkuyorduk. Evimizden çıkmaya korkuyorduk. Benim için çok farklı bir deneyim oldu. Ama onun dışında etrafımdaki dostlarımla zaten güçlü hissediyorum. Hiçbir zaman kendimi yalnız hissetmedim. Yalnız olmayı tercih ettiğim zamanlar da oldu. Ama çok da yalnız olma taraftarı değilim.

        Kolay kolay bir şeyden de korkmam. Biri bana silah doğrultacak ya da benim ölümüme sebep olacak bir şey olana kadar hiçbir şeyden korkmuyorum. Neden korkayım, düşmanım yok ki. Ancak bilinçsiz savaşların yarattığı düşmanlıklar bize zarar verebilir onun dışında hiçbir şeyden korkmuyorum.

        "BEN KIZIMLA AZ VAKİT GEÇİREREK YAŞLANDIM"

        Keşkeleriniz var mı?

        Pozitif anlamda "Keşke bunu da yapsaydım, keşke şunu da yapsaydım..." dediğim çok fazla şey var. "Keşke 5 bin Hıdırellez kesesi değil, 100 bin kese dağıtsaydım." diyorum.

        Ancak "Keşke kızımla daha fazla zaman geçirseydim..." dediğim nokta benim için negatif oluyor. "Keşke daha çok zamanımız olsaydı." diyorum ama şu an mutluyuz. Eğer ki bunları bu şekilde yaşamasaydık ne o kendi başarısını elde ederdi ne de ben... Biz zamanlarımızı akıllıca kullandık. Ama ben hiçbir zaman "mıç mıç" bir anne olamadım. Hiçbir zaman olamayacağım da. Çünkü öyle bir zamanım olmadı. Ben kızımla az vakit geçirerek yaşlandım. Kızım benimle az vakit geçirerek büyüdü. Yani bir tek bu olabilir. Onun dışında başka bir şey yok.

        Suzan Kardeş ve kızı Begüm Kardeş (En sağdaki)
        Suzan Kardeş ve kızı Begüm Kardeş (En sağdaki)

        Daha önce hayatınızın film olması fikrine sıcak baktığınızı söylemiştiniz...

        Yakın zamanda "Bergen" filmi çekildi, kadroda bende vardım. Gerçekten çok acı... Bir kadının hikayesi anlatıldı orada ve bir adamın yaptıkları anlatıldı. Şirket bunu yaparken özen gösterdi. Daha fazla şiddet gösterirse bu kimseyi mutlu etmezdi. Ama biz bunu kimin yaptığını biliyoruz. Filmde ismi geçmedi ve geçmesinin de bir önemi yok. Yapımcı Mine Şengöz, çok güzel bir kadın ekibi kurdu. Mesela orada kötü şeyler yaşamış bir kadının hikayesi anlatıldı. Benim hayatım film olursa öyle olmayacaktır onu biliyorum. Çünkü Bergen'in kendini koruyacak bir gücü yoktu. Ama benim kendimi koruyacak bir gücüm oldu. Öyle bir şansım ve hayatım vardı. Bergen'den bahsetmemin nedeni ise film yapmak için bir hikaye gerekiyorsa herkes için bir hikaye lazım. Herkeste farklı bir hikaye var benimkisi sadece biraz daha eğlenceli ve bir hikaye olur demek istiyorum.

        Peki sizi kimin canlandırmasını isterdiniz?

        Çok başarılı oyuncular var. Bir yandan yeni jenerasyon geliyor. Birisi talip olacaktır. Bazen bir iş kendini bulur. Mesela Bergen'i canlandırması için birçok oyuncuyla konuşuldu. Ve bunlar çok iyi oyunculardı. Ama başrol Farah Zeynep Abdullah'ın oldu. Ama tabi Farah Zeynep Abdullah bir ikondur. Benim için öyle bir proje olursa yine o zamanın bir ikonu olur. (Gülüyor)

        "Bergen"in bu kadar ses getireceğini düşünüyor muydunuz?

        Evet, araya Ramazan ayı girmeseydi daha çok patlardı. Ramazan ayında doğal olarak insanlar evlerinde kendi geleneklerini ve ibadetlerini gerçekleştirdiği için eğlence hayatı ikinci plana atılabiliyor. Bu çok normal tabii ki de. Pandemi nedeniyle gecikmeler de oldu. Eğer ki Mine'nin hayal ettiği gibi bir buçuk ay önce vizyona girseydi daha da çok izlenirdi diye düşnüyorum. Çünkü o iş hak ediyor.

        Başardığınız en zor şey neydi?

        Geçen seneki online konserden ben çok korkuyordum. O benim için başardığım en zor ve en keyifli işlerden biri oldu. Çünkü sistemi bilmiyordum, biz o kulağın insanı değiliz. Boş bir salona şarkı söylüyorsun, seninle eğlenen gözlerinin içine bakan biri yoktu. Biz hep insanlarla bir arada olmaya göz göze işler yapmaya alışığız. Bu yoktu ve açıkçası biraz korkutmuştu. Ee tabi sonrasında sayılara baktığımızda orada 15 bin kişiyi görünce "Aa dedik başardık." bu da İnci Razaki sayesinde oldu. İnci'ye teşekkürüm bitmez. O beni bilmediğim bir şeyin içine soktu ve başarılı olduk. Aslında ben canlı yayından korkan bir insan değilim ama o sırada bir dekor düşebilirdi, dansçının biri düşebilirdi bunlar senin bütün sistemini bozabilirdi. Çünkü insanlar eğlenmek için bizi seçmişti. Bunu biz alnımızın akıyla bitirip üstüne bir de teşekkür mektu bunu alınca çok mutlu olduk. Mehmet Işkın sahnede Alvaro Rodriguez'den gelen mektubunu okudu. Ben sahnede ne yapacağımı bilemedim, çok duygulandım. Bu benim için bir ilkti insan bilmediği bir şeyden tedirgin olur ya bu da öyle bir deneyimdi ama sonucu şahane oldu. O dönem insanlar canlı yayında konser yapıyordu ama ben Hıdırellez'i yapmıştım.

        "SEZEN AKSU DOĞUM GÜNÜMDE ŞARKI HEDİYE ETTİ"

        Peki bizi bekleyen başka sürpriz bir proje var mı?

        Bizim tabi bir ikinci heyecanımız daha var. Normalde benim albümlerim her yıl ya yılbaşında çıkardı ya Hıdırellez'de çıkardı. Benim bir hayalim de Sezen Aksu şarkısı seslendirmekti. O da gerçekleşti. Sezen Aksu bana doğum günümde "Bi Git" adlı şarkıyı hediye etti. 6 Mayıs'ta şarkı dinleyicilerle buluşacak. Bu Hıdırellez'in bereketi bana oluyorsa başkasına nasıl olmasın.

        Bunun için çok heyecanlıyım. Çünkü çok sevdiğim bir gelenekle benim çok istediğim bir şey bir araya geliyor o gün "Çok şükür." diyorum. düzenlemesini de Okay Barış, mix'ini Murat Bulut, mastering'ini de Çağlar Türkmen yaptı.

        "İLK DEFA POP SESLENDİRDİM"

        Yani uzun zaman sonra ilk defa yeni bir Sezden Aksu şarkısını Suzan Kardeş'ten dinleyeceğiz...

        Ben ilk defa pop şarkı seslendirdim. Çok korkuyordum Sezen Aksu şarkısını seslendirmeyi "Yaa Sezen ben okuyamam." dedim o da bana "Neden okuyamacaksın, ben varım senin karşında." şeklinde karşılık verdi. Daha sonra Sezen "Öyle bir okuyacaksın ki bunu benim bile müdahale etmeme gerek kalmayacak." dedi. Ve öyle oldu ama Allah da öyle bir nasip etti ki her kayıtta Sezen Aksu orada oldu. Ve tamamen tesadüf üzerine denk geldik. "Ben bir okuyayım kötüyse ona dinletmeyeyim." diyorum bir bakıyordum Sezen orada.

        "AZİZ' DİZİSİNDE ÇOK KEYİFLİ BİR ORTAMIMIZ VAR"

        Şu an aynı zamanda devam eden "Aziz" dizisinde "Azime" karakterini canlandırıyorsunuz... Dizi nasıl gidiyor, canlandırdığınız karakterle ilgili neler söylemek istersiniz?

        Çok kalabalık bir ekibiz, dizi şahane gidiyor. Sadece koronavirüs nedeniyle aksaklıklar olabiliyor, senaryoda değişiklikler olabiliyor. Oyuncu kadrosu şahane hepsini ayrı seviyorum. Uyumumuz çok güzel. Senaryo gereği bazen ayrı yerlerde oluyoruz. "Ay onları şuraya yazsalar bizi de oraya yazsalar da buluşsak." diyoruz. Çok keyifli bir ortamımız var. Zaten sosyal medyada paylaşımlar yapıyoruz. Bu rolü bana Zeynep Tan teklif etmişti. Tabi ben de çok mutlu olmuştum çünkü bir yönetmenin bana güvenmesi çok önemli. Çünkü ben oyuncu sınıfından gelen bir kadın değilim ama bana güvendiler ve bu rolü verdiler ben de elimden geleni yapıp çalışıyorum.

        "Kulüp" dizisinin yönetmenliğini de Zeynep Tan yapmıştı. Zeynep Tan orada "Mevhibe" karakterini oynamamı teklif etmişti. "Mevhibe"yi söylediğinde "Suzan sen komik şeylerde oynamıştın... Bunu yapar mısın?" dedi, ben de kabul ettim. Sonrasında da "Aziz"deki bu rolü teklif etmişti.

        Ancak daha önce de "Seksenler" dizisinde "Sami"nin anneannesi "Fato nene"yi oynamıştım. Daha da geçmişe gidecek olursak "Çocuklar Duymasın"da "Kükrek Kadriye" var. Biraz daha geçmişe bakacak olursak "Bir Demet Tiyatro"daki "Penceredeki Kadın"ı oynamıştım. Ben bu rolleri her zaman bana verilmiş bir hediye olarak görüyorum. "Azime" de çok sevildi. Demet Akbağ bana geçenlerde "Öyle güzel bir karakterde oynuyorsun ki Allah seni kahretmesin... Şimdi ben böyle bir karakter oynamaya kalkarsam yapamam senin yüzünden." diyor. "Azime" karakteriyle şu an keyifli bir şekilde gidiyoruz bakalım 2. sezona devam edersek, orada bizleri ve izleyenleri neler bekliyor...

        Size gelen teklif edilen karakterleri neye göre kabul ediyorsunuz, kafanızda genellikle "Sadece şu karakteri oynarım, kabul ederim." dediğiniz kriterler var mı?

        Tiyatro eğitimi almış oyuncularla sonradan zembille gelmiş kişiler kendilerini onlarla kıyaslamasın. Benim oyunculukla ilgili avantajım, ben tiyatro eğitimi almış başarılı oyuncularla çok fazla çalıştım. Aslında farkına varmamışım, onlardan bir sürü şey öğrenmişim. Ben onların öğrettiğinin ekmeğini yiyorum. Çünkü benim hayatımda gerçekten profesyonel oyuncular vardı. Ve öğrencilerine öğrettiklerini can kulağıyla dinlerdim. Şimdi o isimler beni takdir ediyorlar, çok mutlu oluyorum. Ben her zaman onlara söylüyorum, "Bunları sizden öğrendim." diye. Çünkü o kulis terbiyesi, sahne terbiyesi başka bir şey. O yüzden zembille gelenler kendilerini onlarla kıyaslamasınlar. Kendim de dahil olmak üzere her zaman bunu söyleyeceğim, yok öyle bir şey! Ayrıca yönetmeni, senaristi, oyuncusu, kostümcüsü bunların hepsi bir ekip işi. Sadece oyuncuda da bitmiyor iş. Bu zincirin biri eksik oldu mu gerisi gelmiyor. Zincir eksik olamamalı.

        Suzan Kardeş ve Müzeyyen Senar
        Suzan Kardeş ve Müzeyyen Senar

        "BENİ BEN YAPAN ŞEYİN EN İYİSİNİ YAPACAĞIM"

        Gerçekleştirmek istediğiniz hayallerinizin arasında başka neler var?

        Kendi adıma ürün çıkarmak istiyorum. İnsanların çantalarında taşıyabileceği günlük kullanıma uygun ürünleri bir araya getirmek istiyorum. Ayrıca ürünlerden nasıl kullanabileceklerini öğreten bir sistem kurmak istiyorum. Bu da hayallerimin arasında yer alıyor.

        Bu konuda faydalı olmak istiyorum çünkü bu benim mesleğim. Beni ben yapan bir şeyi ben neden kullanmayayım ki? Beni ben yapan şeyi doğru bir şekilde kullanmam lazım. Ben hiçbir zaman "Çok iyi bir şarkıcıyım." demedim çünkü o bana verilmiş bir hediye. Ne mutlu bana beni beğenenler ne mutlu bana gelip beni dinleyenler var. Ben eğlendiriyorum. İnsanlar bana eğlenmeye geliyorlar. Fakat makyözlüğüm beni ben yapan bir şey, o benim ana mesleğim. O yüzden beni ben yapan şeyin en iyisini yapmak zorundayım ve de yapacağım.

        ÖNERİLEN VİDEO
        Şurada Paylaş!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ