Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Türkiye'nin en yaşlı avukatı Salih Nuri Tüzel Avukatlar Günü'nde Habertürk'e konuştu
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        5 Nisan Avukatlar Günü'nde bu yıl 100 yaşından gün alanAvukat Salih Nuri Tüzel 'in hukuk bürosuna ziyarette bulunmak için kameraman arkadaşım Arda Ekeş'le Galata'nın yılankavi sokaklarını adımlayarak Şişhane'deki bürosuna geldim.Refik Saydam Caddesi üzerindeki Müselles Apartmanı’nda bulunan daire buram buram tarih kokan ve güleç yüzlü insanlarla harman olmuş bir müze görünümündeydi. Kısa bir hal-hatırdan sonra konuşmaya başlayınca karşımıza böylesi uzun soluklu bir metin çıktı.

        Avukat Salih Nuri Tezel, geçtiğimiz hafta yapılan sade bir doğum partisiyle 100 yaşına bastı ve 'dalya' dedi....
        Avukat Salih Nuri Tezel, geçtiğimiz hafta yapılan sade bir doğum partisiyle 100 yaşına bastı ve 'dalya' dedi....

        İstanbul Barosu'nun halen aktif olarak çalışan 2143 numaralı en kıdemli üyesi imza cetvelinin 1 numaralı üyesi Salih Bey,2 Nisan 1924 Düzce doğumlu.Hukuk adamı, emekli hakim ve avukat babası Mehmet Nuri Tüzel'i örnek alıp, avukat olmaya karar veren Tüzel'den“annemle babamın o olayda halet-i ruhiyesini ben 99 sene yaşadım”dediği, masallara taş çıkartacak öyküsünü dinliyoruz:

        Babam Mehmet Nuri Bey de avukattı. Babamın ismini yaşatma arzusundan dolayı Salih ismimin de kullanmak sureti ile meslek unvanım Salih Nuri Tüzel olarak tescil edildi. Beş kız, altı kardeştik ve en küçükleri bendim. 1924 senesinde o zamanlar küçük bir kasaba olan Düzce'de dünyaya gelmişim. Fakat doğumumdan 5-6 ay sonra soğuk havaların etkisiyle hastalanmışım. Durumum ciddileşince alelacele Sami Bey isimli aile doktorumuzu çağırmışlar. Doktor muayene ettikten sonra demiş ki, 'Ne yazık ki çocuğunuzu kaybediyorsunuz. 42 derecede ateşi var ve yapılabilecek bir şey yok' diye konuşur. Bunun üzerine babam 'hiç mi şansı yok' diye sorunca Doktor Sami Bey 'yüzde beş ufak bir şansı var' diye karşılık verir. Ve devam eder: 'Eğer müsaade ederseniz bebeğinizi dışarıda çıplak kara gömüp şok tedavisi uygulayabilirim belki sağ çıkabilir ama ihtimali düşük' diye ekler... 'Fakat bir şey yapmazsak sonuç yüzde yüz ölüm' diye de ekler... Annem ve babam açısından bu kararı verebilmenin güçlüğünü tasavvur edin. Altıncı, tek erkek çocuk ve ‘yüzde beş şans’la gırtlağa kadar kara gömülmesine 'evet' diyebilmek... Çaresizce 'Peki' deyip beni kara gömmüşler... Artık ne kadar tuttularsa karın içinde.... Doktor bir süre sonra çıkarmış. Çıkış o çıkış.

        İşte şimdi karşınızdayım...

        Avukat Salih Nuri Tüzel
        Avukat Salih Nuri Tüzel

        "BENİM AVUKAT OLMAMIN ÇOK ZARİF BİR HİKÂYESİ VAR"

        Babası Mehmet Nuri Bey'i 'rol model' olarak Avukat Salih Nuri Bey, mesleğe başlamasıyla ilgili bir başka ilginç olayı aktarıyor:

        İstanbul Barosu’nun 2143 sicil sayılı en kıdemli bir üyesiyim. Benim avukatlık ruhsatımı almamın çok değişik ve enteresan hikâyesi var. O tarihlerde avukatlık stajımız bitip de ruhsat için bağlı bulunduğunuz Baroya müracaat etmeniz gerekiyor. Barolar Birliği henüz kurulmamıştı. Sene 1949. Ruhsatlarımız Adalet Bakanlığı tarafından düzenlenir ve baroya gönderilirdi. Bir akşamüstü eve telefon geldi. Ahizenin ucundaki hanımefendi, ‘Salih Nuri Bey’i istiyorum’ dedi. Kendisini tanıttı ve Adalet Bakanı’nın sekreteri olduğunu söyledi. Pazartesi günü Adalet Bakanı’nın bizzat beni görmek istediğini ve ruhsatını kendisinin takdim edeceğini söyledi. Sebebini sorunca sekreter hanım ‘Bilmiyorum geldiğinizde öğrenirsiniz’ dedi.

        “SALİH NURİ BEY SAYIN ADLİYE VEKİLİ SİZİ BEKLİYOR”

        Heyecanı ikiye katlanmıştır Salih Nuri Bey’in. Davete icap etmek için bir an önce yola koyulur. Duygularını şöyle anlatıyor:

        “O yıllarda Kadıköy’de oturuyordum. Haydarpaşa Garı’ndan yataklı tren bileti aldım ve yola koyuldum. İnanır mısınız yol boyunca ‘Eyvah ruhsatta bir terslik mi var’ diye düşünmeden edemedim. Ertesi sabah Ankara’ya geldim. Saat 09.45’de Yargıtay’ın arkasında bulunan dönemin Adalet Bakanlığı’na giriş yaptım. Merdivenlerden ikinci kata çıktığımda ‘Bakan’ yazılan oda karşımdaydı. Sağ taraftaki sekreterlik odasına girdim. Masada oturan kişi önceki gün beni Ankara’dan telefonla arayan hanımefendiydi. ‘Bakan Bey sizi tam 10.00’da kabul edecek’ dedi. Heyecanım zirve noktasında. Tam saat 10.00’da dahili telefon çaldı ve Bakan Bey’in beni beklediği söylendi. Adımlarımı sıklaştırarak girdiğim makam odasında belki de 2.10 boyunda esmer yapılı bir adam beni karşıladı; elini bana uzatarak ‘Gel evladım otur’ diye yer gösterdi. ‘Ben sizi neden çağırdım, onu anlatayım’ diye konuşmaya başladı. ‘Ben Düzce’de Namık Kemal Okulu’nda öğretmendim. Eşim Muammer de aynı okulda öğretmenlik yapıyordu. Eşimle ben varlıklı olmayan ailelerin çocuklarıyız. Devletimizin imkânlarıyla öğretmen okulunda yatılı ve ücretsiz okuduk. Orada eşim Muammer’le tanışıp evlendim. İlkokul öğretmeni olarak Düzce’ye tayinimiz çıktı’…

        Salih Nuri Tüzel'in avukatlık ruhsatnanemesi
        Salih Nuri Tüzel'in avukatlık ruhsatnanemesi

        “MERHUM BABANIZ DÜZCE’DE SAYGIDEĞER BİRİSİYDİ”

        İlerlemiş yaşına rağmen bardağına 3 şeker koyduğu çayından bir yudum çektikten sonra konuşmasını şöyle sürdürüyor Salih Nuri Bey:

        “Adalet Bakanı konuşmasına şöyle devam etti: Babanız Düzce'de avukat Mehmet Nuri Bey'in saygıdeğer konumu vardı. O yıllarda milli ve dini bayramlarda halkevinde toplantılar yapılırdı. Oraya kaymakam, savcı, öğretmenler ve diğer önemli kişiler gelir, birbirini kutlardı. İşte öyle bir bayram günlerinden birinde babanız beni karşısına alarak ‘Siz niçin öğretmen oldunuz? Neden hukukçu olmayı düşünmediniz; çünkü sizin zihin yapınız hukukçu olmaya çok müsait’ dedi. Ben de aile durumumun müsait olmadığını, öğretmen okulunun bizim için kaçırılmaz bir imkân olduğunu dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. Bunun üzerine Avukat Mehmet Nuri Bey, ‘Peki, bir gün böyle bir şansınız olsa hukuk fakültesi okur musunuz?’ diye sordu. Tereddütsüz ‘elbette okurum ama o şansı bulabilir miyim?’ diye cevap verdim. Babanız tebessüm etti ve sanki ‘benden haber bekle’ der gibi bir edayla sohbeti noktaladı. Aradan 3-4 ay geçti okulumuzun müdürü beni odasına çağırarak, ‘Avukat Mehmet Nuri Bey ziyaretimize geldi, seni de rica ediyor’ dedi. Odaya girdiğimde merhum babanız lafı uzatmadan söze girdi, ‘İstanbul’a gittim, orada gazete sahibi olan dostumla konuştum. Bu kişi aynı zamanda İstanbul Milletvekili olan Ethem İzzet Benice’dir. Kendisine 'Düzce’de bir öğretmen var; inanılmaz bir hukuk kafasına sahip. Bu genci bursla İstanbul’da hukuk fakültesinde okutmayı düşünüyorum. Eğer buraya gelir, gazetenizde gece sekreterliği yapmasına müsaade ederseniz, ben de okul ihtiyaçlarını karşılarım. Türkiye de bir insan kazanır’ dedim’.

        REKLAM
        Salih Nuri Tüzel avukatlığının ilk yıllarında
        Salih Nuri Tüzel avukatlığının ilk yıllarında

        “BENİ BU NOKTAYA GETİREN ADAMIN OĞLU MUSUNUZ?

        Salih Nuri Bey, dönenim ‘kudretli bakanı’nın kendisine söylediklerini naklederken, o günü yeniden yaşıyormuş gibi konuşmasına heyecanla devam ediyor:

        “Teklifimi tereddütsüz kabul eden Ethem İzzet Bey, personele hazırlık yapılması için talimat verdi. İstanbul günlerim böyle başladı. Babanız beni İstanbul’a getirdi ve Ethem İzzet Bey’le tanıştırdı. Gazetenin gece sekreteri olarak çalışmaya başladım. Gündüzleri okulda derslere giriyor, geceleri gazetede oluyordum. Babanız bursumu karşılıyordu. 4 sene sonra fakülteyi bitirdim. Eşim öğretmenliğe devam etti. Hukuk mezunu olunca savcı yardımcısı tayin edildim. Bir süre sonra savcı oldum. Daha sonra ‘şurada hâkimlik yapacaksın’ dediler. O tarihte devlet başkanı İsmet İnönü idi. Adliye Vekili Ali Rıza Türel’e, ‘Tespit ettiğin gençlerden bir liste hazırlayınız. Onları İsviçre'ye gönderelim, doktora yapsınlar, Cumhuriyetin hukukunu oluşturan kadroyu oluşturalım' diye talimat vermiş. Lozan Üniversitesi’ndeki eğitimi tamamladıktan sonra doktoralı olarak Türkiye’ye döndüm. Şimdi elimde bulunan avukatlık ruhsatını görünce babanızın ismine baktım. Mehmet Nuri ismini görünce ‘Bu kişi beni bu noktaya ulaştıran insanın oğludur’ diye düşündüm. Sizi bunun için rica ettim. Siz Mehmet Nuri’nin oğlusunuz değil m?’ diye sorunca ‘Evet’ dedim. Bunun üzerine ‘Bu ruhsatı bizzat size kendi ellerimle vermek istedim. Daha sonra İstanbul Barosu’nda yemin edeceksiniz” dedi.

        Mustafa Âmil Artus, 27 Ağustos 1960 ile 5 Ocak 1961 yılları arasında Adalet Bakanı olarak görev yapmıştı
        Mustafa Âmil Artus, 27 Ağustos 1960 ile 5 Ocak 1961 yılları arasında Adalet Bakanı olarak görev yapmıştı

        SALİH BEY’E DİPLOMASINI VEREN ADALET BAKANI KİMDİ?

        Yukarıdaki ara başlıkta kullandığım cümleyi Tüzel’e sorduğumda şu yanıtı alıyorum:

        “Bu kişi dönemin Adalet Bakanı Amil Artus’tan başkası değildi. Onun için benim avukatlığa başlamam böyle zarif bir hikayesi vardır. İstanbul Barosu Başkanı Haşim Refet Hakarar 'dı. Baro Sirkeci'de Liman Han'da yan yana iki odadan ibaretti. Bir tanesi sekretarya, bir tanesi toplantı odası. Ben ruhsatı oraya getirdim. Haşim Refet Bey usulü dairesinde yemin ettirerek bana ruhsatı verdi.

        Dönemin İstanbul Barosu Başkanı Avukat Haşim Refet Hakarar
        Dönemin İstanbul Barosu Başkanı Avukat Haşim Refet Hakarar

        BARO BAŞKANININ ADLİYEYE SEROMONİ İLE GELDİĞİ YILLAR

        Sözün burasında durup bir nefes alıyor Avukat Tüzel ve devam ediyor:

        O tarihte İstanbul Barosu Başkanı Haşim Refet Hakarar'dı. İstanbul Barosu Sirkeci'de Liman Han'da iki odadan ibaretti. Bir odada sekreter ikinci oda toplantı ve aynı zamanda başkanın odasıydı. Haşim Refet Bey, ticaret davalarına bakardı. Şimdi vapurların olduğu o sahilde bir bina vardı, iki katlı, orası adliyeydi. Barodan oraya aşağı yukarı 40-50 metre mesafeyi yürüyerek gelirdi Haşim Refet Bey. Haşim Refet Bey, binaya girdiği anda kapıdaki polis 'Baro başkanı geldi' diye haber verirdi. Baro başkanı koridora çıktığında ne kadar avukat varsa herkes ayağa kalkardı. Halk da ne olduğunu bilmeden ayağa kalkardı. Haşim Bey, üzerindeki avukat cübbesiyle sağa sola gayet zarif selamlar vererek duruşma salonuna girerdi. Nasıl bir terbiye anlatılamaz. Mahkemenin mübaşiri Baro Başkanını görür görmez hemen hakime 'Efendim sayın başkan geldiler' diye haber verirdi. Mahkeme başkanı o sırada duruşma yapıyor, avukatlar içeride, bir mahkeme görülüyor. Hakim, duruşmadaki avukatlara yönelik olarak 'Sayın başkanınız geldi, sizden rica ediyorum lütfen geri çekilin, sonra devam ederiz, başkanı bekletmeyin efendim'. derdi. İtiraz eden yok, herkes memnun. Sayın başkan gelirdi. Hakim 'Buyrun sayın başkan' derdi. Baro Başkanı söyleyeceklerini söyler sonra mahkemeden ayrılırken mahkeme heyeti ve salondakiler ayağa kalkardı. Mahkeme başkanı, "Güle güle efendim, zahmet ettiniz" derdi. Haşim Refet Bey, yine koridordan sağına soluna selam vererek Baro'ya yürürdü. Biz bunları yaşadık.

        "AVUKATLIKTA MİLYONER OLUNMAZ, PRESTİJLİ KİŞİ OLUNUR"

        Şimdiye kadar ağırlıklı olarak ticaret davaları ve bankalar hukukuyla ilgilendiğini belirten Avukat Salih Bey, mesleğini şöyle özetliyor:

        Avukatlıkta milyoner olunmaz. Ama avukatlıkta evinizin kapısını bir tek alacaklının çalmadığı insan olursunuz. Evinize bir protestonun gelmediği insan olursunuz. Avukatlıkta servet budur; para değildir. Bundan da hiçbir şikayetiniz olmaz. Avukatlık hakkı arayan adamdır. Temsil ettiği kişi adına hakkı arayan adamdır. Duruşmanın içinde karşılıklı iki avukat vardır. Her ikisi de hakkı arayan insandır. İçeriden çıktıkları zaman dostça birbirinin koluna girebilen iki insandır. Kavga eden, birbirine yumruk atan insan değil. Kanunen her ilçede mahkeme olurdu eskiden, nerede ilçe varsa mutlak mahkeme vardı. Sonra büyük adliyenin içinde toplandı. Benim kanaatim doğru olmadı. Mahkemeler o kadar çok bir araya geldi ki, herkes birbirine merhaba diyerek vakit kaybetmeyi tabiat haline getirdi.

        "SİZ TÜRKÇE'Yİ İFADE EDİNCEYE KADAR İZİN ALMALISINIZ"

        Söz avukatlıktan açılmışken Salih Bey burada bizatihi tanıklık ettiği bir olayı anlatıyor ki, gerçekten inanmakta güçlük çekiyoruz:

        "İstanbul Valiliği'nin önünde Defterdarlık vardı. Valilik ve Defterdarlık arasında küçük bina bulunuyordu. Eminönü Sulh Hukuk Mahkemesi'ydi. Bir gün o mahkemede yaşlı bir hakim vardı. Genç bir kadın avukat ilk kez duruşmaya giriyordu. Bir şeyler söyledi davası hakkında. Hakim Bey, kızım 'tâlib-i tahlif misiniz' dedi. Kızcağız bir şey anlamadı.Hakim tekrar etti. Bu laf eski Türkçe'de 'Yemin teklif ediyor musunuz?' demektir. Böyle sorması lazımdı. Kız cevap veremeyince hakim, "Git de hukuk dilini öğrenenen bir avukat gelsin' dedi. Kız ağlayarak çıktı Yaşlı ve beyaz saçlı avukat 'Evladım sakın gitme, benim sıram gelecek, onu dinle öyle git'. dedi. Genç kadın mesleği terketmeye niyetlenmiş. Biraz zaman geçti, yaşlı avukat içeri girdi. Hakime: "Siz hayatınızda kaç tane avukat yetiştirdiniz hakim bey?" diye sordu. Hakim bey şaşırdı ve 'Biz avukat yetiştirmeyiz' karşılığını verdi. Yaşlı avukat, 'Yetiştmediğiniz bir meslektaşımızı kaybettirecek konuşma tarzını hangi hakla kullanıyorsunuz? Talib-i tahlif misiniz yerine 'avukat hanım yemin teklif eder misiniz' demek çok mu zor; siz yeni Türkçe'yi ifade edinceye kadar izin almalısınız" diye konuştu. Kadın avukat da bu lafları duydu. Hakim duruşmayı ara verdi ve daha sonra öğrendik ki, emekli olmuş.

        Bugün ölüm yıldönümü.... Salih Bey'in 63 yıllık hayat arkadaşı Nilüfer Tüzel  5 Nisan 2011 yılında vefat etmişti...
        Bugün ölüm yıldönümü.... Salih Bey'in 63 yıllık hayat arkadaşı Nilüfer Tüzel 5 Nisan 2011 yılında vefat etmişti...

        "DÜNYAYA 100 KERE GELSEM 08.15 VAPURUNU KAÇIRMAK İSTERDİM"

        Salih Bey'in hayatında gerçekleşen birçok olay gerçekten masal gibi.

        İşte onlardan bir tanesi 2011'de rahatsızlanarak hayata veda eden Nilüfer Hanım'la tanışma hikâyesi...

        Tüzel, 63 yıl ömür sürdüğü hayat arkadaşını ilk gördüğü günü dünmüş gibi anlatıyor:

        Sabahları 3 arkadaş. Şair Özdemir Asaf, ben ve Sadun Erdemir'le Kadıköy'de 08.15 vapuruyla Karaköy'e, oradan da tramvaya biner Bayazıt'ta iner, üniversiteye giderdik. Bir sabah geldim. Biraz gecikince vapuru kaçırmışım. 08.30 vapuruna kaldım. Hayatımı değiştiren olaydı bu. Kimsecikler yoktu. Özdemir Asaf'la Sadun bir önceki vapurla gitmişti. Vapurda bir genç kız 'Salih' diye bana bağırıyor. Ablamın eşinin kuzeninin arkadaşları. Yanlarında altın gözlüklü, topuzlu, çok ciddi, hiç gülmeyen İngilizce kitap okuyan bir genç kız var. Dediğim gibi o çok ciddi ben de aksine oldukça neşeliyim. Güle oynaya karşıya geçtik. Onlar edebiyat fakültesine ben Hukuk fakültesine gittim. Aradan birkaç gün geçti. Vapurda beni çağıran kız arkadaş telefonla aradı. 'Cumartesi günü Edebiyat fakültesinin çayı var, gelir misin?' dedi. Ben de icabet ettim. O hiç gülmeyen kız oradaymış. Orada tanıştık. Dünyaya 100 kere gelsem 08.15 varupunu kaçırmak isterdim.Tam 65 sene birbirimize hiç kırılmadan yaşadık. O da edebiyat fakültesini bitirdi. Amerika'da yüksek lisans yaptı.Notre Dame de Sion ve Saint-Josephİngilizce öğretmeni oldu. Bir kızım oldu, o da annesinin okulunu tercih etti.

        Av. Salih Nuri Tüzel, Viyana'da yaşayan kızı (solda) Şadiye Nilden ve torunu Yasemin'le, Schönbrunn Sarayı bahçesindeyürüyüş yapıyor...
        Av. Salih Nuri Tüzel, Viyana'da yaşayan kızı (solda) Şadiye Nilden ve torunu Yasemin'le, Schönbrunn Sarayı bahçesindeyürüyüş yapıyor...

        UZUN YAŞAMIN SIRRI: HAYATTA O İKİ ŞEYİ HİÇ YAPMADIM

        Av. Salih Nuri Tüzel'le yaptığımız uzun soluklu söyleşide belki de ilk soruyu sona bırakıyorum.

        Kendisine şimdiye kadar yüzlerce sorulmuş olan bu yıllanmış soruya yeni cevaplar alma peşindeyim:- Salih Bey, bu sağlığınızı neye borçlusunuz?

        Aldığım yanıt mizahı içinde barındırıyor:

        “SALİH BEY ACABA TEKERLEKLİ SANDALYE İLE Mİ GELECEK?”

        "Geçen sene bir toplantıya konuşmacı olarak davet edilmiştim. Beni karşılarında görünce şaşırmışlar ve şunları söylemişlerdi: "O kadar heyecanlandık ki, Salih Bey nasıl gelecek diye düşünmeden edemedik. Acaba tekerlekli sandalye veya ambulansla mı geleceksiniz diye meraklandık. Konuşmam bittikten sonra büyük tezahürat yaptılar. 'Bu sağlığınızı nasıl korudunuz?' diye sordular. Bu bana hep soruluyor, cevabımı başka türlü vereceğim. Bizim Kadıköy Rotary Kulübü'nün bir üyesi var. Beyin cerrahi Profesör Necmettin Pamir. Aynı zamanda New York'taki Dünya Nörolojik Cerrahi Akademisi'nin başkanı. 100 kişilik konsey bu. İstanbul'da bir yılda yaptığı beyin cerrahisi ameliyatı 912 adet. Necmettin Bey'in bana söylediği şu; 'Beyin cerrahi olarak o kadar çok hasta tedavi ediyorum ki. İyileşiyolar. Aile bana şükran duyguları ile hastaneden ayrılırken, soruyor; 'Bundan sonra ne tavsiye ederseniz, ne yesin ne içsin, ne yapsın?'. Ben de onlara diyorum ki, 'Çok iyi bilmiyorum ama benim bir avukat arkadaşım var. Onun da yaşı 98. Kendisinin telefonunu vereyim, ona sorun. O ne yiyorsa onu yeyin'.

        "HİÇ SİGARA İÇMEDİM, KADEHİ SADECE ELİMDE TUTTUM"

        Salih Bey'in attığı meşhur kahkahalara ben de eşlik edince ofis çalışanları Hülya Ece ve Mine Mailmail, 'acaba orada ne oluyor' dercesine kafalarını bulunduğumuz odaya uzatmadan edemiyor. Prof. Pamir'in 'Salih Bey'e sorun' sözlerini hatırlatıp, sorduğumda aldığım cevap çok basit.

        Diyor ki:

        "Benim bildiğim farklı hiçbir şey yok. Etkisi var mı yok mu bilmiyorum; ancak şu kadarını söyleyebilirim. Bu yaşa kadar merak edip de, 1 adet sigara dahi içmedim. Çok sosyal bir insanım. Gittiğim davet, toplantı, kokteyllerde mutlaka elinize içki tutuşturuyorlar. Daveti geri çevirmek olmaz. Kadehi alır elimde tutarım. Bazen ayıp olmasın diye dilimi dokundurmuşluğum vardır. Hayatım boyunca tadımlık olarak baktığım içki miktarı 1 şişeyi bile bulmaz. Sabahları kahvaltıda herkesin yediği zeytin, peynir yiyorum. Muhakkak iki tane ceviz ve iki üç yaprak marul yerim. Yıllardır bu böyle".

        Avukat Salih Bey, 100. yaş günü pastasıyla...
        Avukat Salih Bey, 100. yaş günü pastasıyla...

        TÜZEL HUKUK OFİSİ'NDE AV. SALİH BEY'E 100. YIL PARTİSİ

        Artık söyleşiyi tamamlama vakti.

        Fakat o da ne?

        Avukat Salih Nuri Tüzel Bey'in ofisinde birlikte çalıştığı arkadaşlarının yaptığı bir sürprizle karşılaştı.

        Seneye bu zamanlar 'dalya' diyecek olan Avukat Salih Bey için hazırlanan pasta özenle getirilip masaya konduğunda başta Salih Bey olmak üzere bizler şaşkınlığımızı gizleyemedik.

        Salih Bey pastayı üfleyip kestiğinde salonda bir alkış tufanı koptu.

        "İyi ki doğdun Salih Bey" sesleri yükseldi.

        ÖNERİLEN VİDEO
        Haberi Hazırlayan: Mehmet Şimşek
        Şurada Paylaş!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ