Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Röportajlar Umut Karadağ: toplumda düzeltilmesi gereken bir aksaklık olduğuna vurgu yaptığı için özellikle seçtim - Magazin haberleri

        Prime Video, ilk Türk original dizisi 'Düğüm'ün polisiye drama türünde yayına girdi. OGM Pictures yapımı 'Düğüm’ün yapımcılığını Onur Güvenatam, yönetmenliğini ise Can Ulkay üstlendi.

        'Düğüm'ün kadrosunda; Bergüzar Korel, Caner Cindoruk, Serkan Altunorak, İbrahim Selim, Ece Dizdar, Itır Esen, Kaan Meriç Sezen ve Umut Karadağ yer alıyor.

        Umut Karadağ, Habertürk HT Stüdyo'da 'Düğüm' ve kariyeri hakkında açıklamalarda bulundu.

        • ‘Düğüm’ için teklif geldiği zaman neler hissettiniz ve özellikle hangi nedenler sizi etkiledi?‘

        En fazla etkileyen olay, günümüzde ülkemizde de dünyada da kadın cinayetleri, istismarları, tacizleri gibi olayların daha fazla duyulduğu daha fazla görüldüğü ve yüreğimizi acıttığı bir taraftan bakıyor olması. Kadın cinayetlerinin, tacizlerinin altını çizdiği için, bunun ne kadar kötü ne kadar yanlış, toplumda düzeltilmesi gereken bir aksaklık olduğuna vurgu yaptığı için özellikle seçtim.

        REKLAM

        • ‘Düğüm’ün özellikle nelerin altını çizmesini umarsınız?

        Zaten günümüzde de benzer programlar var. ‘Katil kim?’ programları. Zaten hali hazırda insanların vahşi ya da kötü yüzlerini de gördüğümüz televizyon programları var. Oradan kaynaklı daha da büyük bir ayna tutabilir.

        EĞİTİM ŞART

        • Kadına yönelik şiddetin son bulması için sizce neler yapılmalı?

        Bence her şey aileden başlıyor. Anne babadan başlıyor. Sonra bu eğitim okulda ve sosyal toplum içinde de devam ediyor, bitmeyen bir eğitim. Eğitim şart. Annemiz, kız kardeşimiz, sevgilimiz diye bizim kültürümüzde baş tacı ettiğimiz kadınlarımız var. Ya benimsin ya kara toprağın, diye vurmak, öldürmek çok iç acıtıcı şeyler. Bugün bile haberlerde geçti; bir adam boşanmak isteyen karısını ve çocuğunu vurmuş.

        • Bir de hanımların, “Kocamdır, sever de döver de” düşüncesinden tamamen kurtulması gerekiyor.

        Bu “Saçı uzun aklı kısa”, “Senin aklın ermez” gibi sözlüğümüzde olan cümleleri biraz silmemiz ve ayıklamamız gerekiyor. Her önerme doğru değildir.

        REKLAM

        • Rolünüze hazırlanırken nasıl bir çalışma içindeydiniz?

        Tabii ki bu rollerin hiçbirine tamamen beyaz ya da tamamen siyah karakterler diyemeyiz, iyi ya da kötü diyemeyiz. Hepsinin eksik ve hatalı ya da doğru ve haklı olduğu taraflar var. Ben de bir role çalışırken o rolün haklılık tarafına daha çok eğilirim. Yani dış pencereden, uzaktan bakıldığında farklı görülebilir, hatalı, kötü ve çirkin görünebilir ama o insanın kendi içindeki nedenleri bulmaya, çirkinlik için ya da kötülük için değil de neden sonuç ilişkisi içinde öyle bir iyiliğe ya da kötülüğe doğru gidişini düşünerek çözümlemeye çalışırım.

        "YAPAY ZEKÂ YERİMİZİ ALABİLİR"

        • Yapay zekâ çok konuşuluyor. Birkaç ay önce Amerika Birleşik Devletleri oyuncular sendikası ve senaristler birliği, “Dikkat edin, yapay zekâ çok gelişiyor, yakında mesleğinizi elinizden almaya aday olacak” diye bir açıklama yaptı. Böyle bir tehlike var mı? Bir yapay zekâ uygulaması sizin yerinizi alabilir mi?

        Gelişen teknoloji içinde alabileceğini diye düşünüyorum. Çünkü gördüğümüz örnekler var. Bir insanın orada değilken üç boyutlu halini, üzgün halini, sevinçli halini, kızgın halini yansıtabiliyor. ‘Matrix’te bunun ilk başlangıçlarını gördük. ‘Westworld’ diye bir dizi vardı orada daha da gelişmiş örnekleri gördük. Ben yakında mesleğimiz elimizden gideceği gibi insan nüfusuna da gerek kalmayacağını düşünüyorum. Robotlar ameliyat yapacak, avukatlık yapacak, öğretmenlik yapacak, polislik yapacak, askerlik yapacak, bize gerek kalmayacak.

        REKLAM

        • Oyunculuk sizin için ne ifade ediyor? Oyunculuğa başlama hikâyeniz nedir?

        Tiyatrocu bir ailede doğdum ve büyüdüm. Anne karnında sahneye çıkmıştım. Sonra ilkokulda ilk aklım ererken ‘Memiş Dayı’ adlı oyunla sahneye çıktım. Orada, ben oyuncu olmak istiyorum, dedim. Arkadaşlarımla paylaştığım, seyirci karşısına çıkınca ve oyun bittikten sonra yaşadığım o heyecanın ve başarının getirdiği şeyle oyuncu olacağım, diye ilkokul beşte karar verdim. Ondan sonra da bütün eğitim yolculuğumu ona göre düzenledim. Oyunculuk bana göre bir sağaltım biçimi, bir ibadet biçimi. Çünkü o sahnede ya da kamera önünde olmadığımız bir hale giriyoruz. O, olmadığımız hal aslında olanlara ayna tutuyor, o hale ve o duruma ya da o kişiye ayna tutuyor. İyi, kötü, doğru ya da yanlış her kimse ayna tutuyor. Aslında bir insanlığın içinde, insanlığın bütün halleri bulunur. İçimizde bulunan o kötülüğün, yanlışlığın, çirkinliğin ya da güzelliğin bir sağaltması, bir doğrulaması ya da onun bir çözümlemesi olarak sahne üzerinde bir ayna tutma göreviyle bir sağaltma aracı olarak görüyorum.

        "ÖNCE TİYATROCU SONRA FİLMCİYİM"

        • Sizin çok fazla tiyatro oyununuz var. Bu özel bir tercih mi yoksa denk mi geldi?

        Ben öncelikle tiyatrocuyum, sonra filmciyim. Çünkü tiyatronun içine doğdum. Ankara deneme sahnesi var, bizim amatör tiyatro derneğimiz, devlet tiyatrosundan önce oradaydım. Hala Ankara’da devam ediyor. Sonra Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’na girdim oradan sonra da Ankara Devlet tiyatrosuna girdim. 30 senede 30’un üstünde oyun oynadım. Sahne üzerinde evde gibiyim. Evde belki de sahne üzerinde olduğum kadar rahat değilimdir. Seyircinin karşısına çıktığınız zaman eğer ki oyun da seyirciyi almışsa onu hissediyorsunuz. Oyuncu olarak yüreğiniz seyirciyle beraber atıyorsa, aynı anda heyecanlanıp aynı anda üzülüyorsanız, bu çok büyük bir sağaltım, çok büyük bir katarsis şekli. Seyirciyle birlikte olduğunuzu hissettiğiniz andan itibaren ondan vazgeçemiyorsunuz. Belki de sahne tozu denilen şey budur.

        REKLAM

        • Kamera önü oyunculuğu ile sahne oyunculuğu sizin için farklı mı?

        Evet, çok farklı. Tiyatro canlı olduğu için ve geri dönüşü olmadığı için tiyatro başlıyor ve bitiyor. Durduk, kestik, baştan alalım, diye bir şey yok. Ya da ağzınızdan yanlış bir replik çıkma şansı da yok, doğru repliği vermek zorundasınız. Her şey dört dörtlük olmalı. Dizide ya da filmde, burası olmadı baştan alalım, gibi bir lüksümüz var. Orada da mükemmeli buluyorsunuz. Tiyatroda 40 - 60 günlük bir prova sürecinin sonucunda buraya varmaya çalışıyorsunuz.

        "HAVALARA UÇTUM"

        • Sizin en bilindik filmlerinizden biri de Türkiye’nin Oscar adayı ‘Bağlılık Hasan’. Oscar’a gidemedi, daha doğrusu Türkiye’den hiçbir film şu ana kadar Oscar’a giremedi. ‘Bağlılık Hasan’ Türkiye’den Oscar’a aday olduğu zaman neler hissettiniz?

        Havalara uçtum, ayaklarım yere değmedi. Eğer kabul edilseydi ki seçilmesi bile güzel, ama kabul edilme olasılığı bile insanın yüreğini ve aklını göğertiyor, açıyor. Ülkemi Oscar’da ilk defa temsil edecek olma fikri bir oyuncu için gerçekten rüya denebilecek kadar güzel.

        • Sizce neden bugüne kadar hiçbir Türk filmi Oscar’da ilk 5’e giremedi?

        Bence siyasi gerekçeler ön planda. Sonra kültürel öncelikler var, dini öncelikler var ve zamanın koşullarının öncelikleri var.

        REKLAM

        • Yeterince tanıtım yapamıyoruz herhalde...

        Belki de yeteri kadar nüfuz edemiyoruzdur.

        "FİLMİN MASRAFINDAN FAZLADIR"

        • Oscar’a film seçen yaklaşık 7 bin kişi var. O 7 bin kişiden mümkün olduğunca fazlasına filminizi izletmeniz lazım. O da bayağı büyük bir meblağ tutuyor.

        Belki de filmin tutarından bile fazla bir tutar ediyordur.

        • ‘Bağlılık Hasan’ın bütçesinden 3-4 katı daha fazla para ayırmak lazım. İnşallah bir gün bizim de bir filmimiz Oscar’a aday olur. Kazanmaktan çok aday olmayı istiyoruz.

        Evet. Bir oraya gidebilsek…

        • Rahmetli Zeki Alasya, “Bir gün mutlaka bir Türk filmi Oscar alacak.” demişti. Kendisi göremedi ama inşallah bizler görürüz.

        Ben de inanıyorum çünkü teknoloji olarak biraz daha gerideyiz, Amerikan sineması, Batı sineması teknik olarak bizden biraz daha önde ama görebildiğim kadarıyla duygu olarak oyunculuk anlamında bizim ötemize geçmelerinin imkanı yok. Biz duyguları daha üstte, daha dolu dolu, daha sıcak kanlı insanlarız.

        "ÇOK SEVİNDİRİCİ"

        • ‘Bağlılık Hasan’ Cannes Film Festivali’ne katıldı, siz de gittiniz. Cannes Film Festivali’ndeyken neler hissettiniz?

        Çok sevindirici tabii ama pandemiyle çok eşzamanlı geliştiği için son zamana kadar gidip gidemeyeceğimiz kesin değildi. Neyse ki her şey yoluna girdi ve gittik. Tabii ki çok büyük bir sevinç. Orada bir festival var ve herkes filmci. Bir pasaport gibi herkesin boynunda kartlar var; biri yapımcı, biri yönetmen, biri oyuncu, biri müzisyen, biri senarist, ama herkes film piyasasından. Bir kafeye ya da restorana gittiğinizde herkesle sadece o kartla sohbet edebiliyorsunuz. O çok avantajlı. Dünyanın her yerinden gelen insanlar var. Bu çok güzel bir şey. Bir de filmin karşılığını diğer kültürlerde buluyorsunuz. Mesela, Avusturyalı sinema eleştirmeni bir kadın vardı, biz de Türk çadırındaydık, “Siz nasıl böyle bir film çektiniz?” diye iki gözü iki çeşme yanımıza geldi. Bizim kültürümüzle alakası olmayan bambaşka bir insan.

        • Film çok güzeldi de çok fazla izlenmedi. Bu filmler neden izlenmiyor? İnsanlara ulaştırılamıyor mu? Bence yeterince tanıtımı yapılamıyor ve bir sanat filmi diye düşünüldüğü zaman sanki o film sıkıcıymış gibi hissediliyor ama öyle değil. Bu durum, sizi üzmüyor mu?

        Çok üzüyor. Maalesef günümüzde sürekli körüklenen, hız, aksiyon aşk, aldatma, kimin eli kimin cebinde gibi konular işleniyor. Seyirci, çok sığ, küçük, derinliği olmayan ve çabuk tüketilen balonlar üzerine yapılan şeylere alıştırıldı.

        "DÜŞÜNMEYİ UNUTTUK"

        • Sadece sinemada değil, her alanda öyle. İnşallah o günler de bitecek. Derinlemesine bilgi edinebileceğimiz, derinlemesine duygular hissedebileceğimiz filmlere ve dizilere ulaşabileceğimiz günler gelecektir.

        Çabucak tüketmeye o kadar alıştık ki halbuki çabucak tüketilecek bir şey yok. Bir bakalım neymiş, ne değilmiş, derinliği nasılmış? Öyle bir anda ‘hayır’ demek, bir anda ‘evet’ demek o kadar kolayımıza gelmeye başladı ki düşünmeyi unuttuk.

        • İnsanlar bir süre sonra hızlı tüketimin iyi olmadığını, kendilerini de tükettiğini farkına varacaklardır diye düşünüyorum.

        Bence farkına varıyorlardır ama görmezden geliyorlardır.

        • Kariyeriniz adına bugüne kadar edindiğiniz en önemli öğreti ne oldu?

        Oyunculuk mesleği için Charlie Chaplin’in bir lafı benim hep parolam olmuştur. Şöyle söylüyor: “İnsan hayatı oyunculukta acemilik süresini geçemeyecek kadar kısadır.

        • ‘Düğüm’ ile ilgili başka neler söylemek istersiniz?

        Ben böyle polisiyeleri, zekâ oyunlarını, ters köşelerin olduğu filmleri ve dizileri severim. Sherlock Holmes gibi Arsen Lüpen gibi çoğaltılabilir örnekler var. ‘Düğüm’ ufak ipuçlarından, bir iplikten, bir çamur izinden büyük resme ulaşmak ama buraya ulaşırken de acaba mı, kesin o, derken senaryo anlamında beni çok cezbetti. Tabii ki dediğim gibi kadın cinayetlerinin vurgulanması, bunun toplumda ne kadar yara açtığını göstermesi adına beni çok çekti. Bir de az önce eklemeyi unuttum; eğitim şart ama tabii ki yasaların da mümkün olduğunca hatta en üst seviyede caydırıcı olması gerekiyor.

        ÖNERİLEN VİDEO
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ