Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar İngiliz kültürünün şifresi: 007

        Mustafa ALKAN/ GAZETE HABERTÜRK-PAZAR

        Bundan 3 yıl önce bir yaz akşamı İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth, helikopterden atladı. Dahası, atlaması için ona kapıyı has ajanı 007 James Bond açtı. Saygıdeğer majeste paraşütüyle havada süzülürken, onu rahat koltuklarında izleyen tebaası gülmekten kırılıyordu... Elbette bütün bunlar bir senaryonun parçasıydı. Kraliçe Elizabeth, Londra’da yapılan 2012 Olimpiyat Oyunları’nın açılış törenlerinin yönetmeni Danny Boyle’un isteğini kırmamış, makamının ağırlığına ve 86 yaşında olmasına aldırmadan, bir aksiyon sahnesi çekmeyi kabul etmişti.

        SANCAKTAR JAMES BEY

        Kraliyet ailesi geçen hafta Bond için bir kez daha şov yaptı. Cambridge Dükü William, eşi Catherine kardeşi Prens Harry iki dirhem bir çekirdek, son Bond filmi ‘Spectre’nin galasına katıldı. Guardian yazarı Andrew Pulver bu ‘asil’ ilgiyi “Çünkü Bond, Britanya’nın en önemli markalarından biri. Bond filmleri 50 yıldır dünyada İngiliz kültürünün sancaktarlığını yapıyor” sözleriyle açıklıyor. Bu markanın cilalanmasında İngiliz medyasının rolü büyük. Nitekim ‘Spectre’ eleştirmenlerden beşer yıldız aldı.

        İngilizlerin bu topyekûn Bond tutkusunun ardında ulusal gurur yatıyor. Bir “Soğuk Savaş” ürünü olan James Bond, Sovyetler Birliği tehdidine karşı ABD’nin gölgesinde kalan ülkesinin “onurunu” tamir görevi görmüştü. Bond filmlerindeCIA, MİT, MOSSAD ve diğerleri hep “yardımcı oyuncu” olarak kalırken Bond, başkahramanlığı asla kaptırmadı. Kaba saba CIA ajanları parasal ve teknik güçleri ile ön plana çıkarılırken yakışıklı, iyi giyimli, kibar, İngiliz arabalarını ve içkilerini seven, en ileri teknolojiyi kullanan James Bond, ikiye bölünmüş dünyaya İngilizlerin üçüncü bir alternatifi gibiydi. Bond, İngiliz kültürünün bayraktarlığını bedava yapmıyordu. Filmin devam etmesinin en büyük nedeni, getirdiği büyük kazanç: Filmlerin yapımcısı Eon Production’ın kasasına bugüne kadar 23 filmden 6 milyar dolardan fazla para girdi. Sadece serinin son halkası “Skyfall”, 1.1 milyar dolar gelire ulaştı ve dünyada tüm zamanların en çok gelir getiren 9’uncu film oldu.

        Fark edileceği üzere James Bond filmleri hakkında gişe başarısından çok gelir başarısından bahsedilir. Çünkü gişe geliri Bond filmlerinin küçük bir bölümünü oluşturuyor. Asıl gelir, alınan reklamlar ve ürün satışlarından geliyor. Bunun için o güne kadar bilinmeyen tekniklere başvuruldu. Nitekim Bond filmleri, dünyaya “ürün yerleştirme” kavramını hediye etti. Özellikle 80’li yıllarda firmalar otomobillerini, saatlerini, otellerini ve daha ne varsa filmlerde göstermek için milyonları sokağa döktü. Firmaların reklam vermek için bu kadar hevesli olmasının nedenlerinin başında, filmlerin her birinin farklı ülkeleri mekân olarak seçmesi geliyor. Böylece dünya çapında gişe başarısı da garantileniyor. Bond, her filminde mutlaka bir kışlık bir de yazlık tatil beldesine, birkaç dünya metropolüne (İstanbul’a Bond’un dört kez uğradığını ve ‘ayrıcalıklı’ bir metropol olduğunu hatırlatalım) ve mutlaka dünyanın pek tanımadığı egzotik bir mekâna uğradı. Bond’un görüneceği kentler konusunda öyle akıllı bir strateji belirlendi ki sonunda kentler kendi ayaklarıyla Eon’a gelip yeni filmin kendi kentlerinde çekilmesi için para öder hale geldi. Spectre’de Avusturya’nın iki kayak merkezi boşa görünmese gerek...

        DİKKATLİ EMPERYALİST

        Filmin mekânlarının seçimine para karışınca ister istemez bazı konularda hassas olmaları gerekti. Ev sahibi ülkelerin politik meselelerine, kültürel hassasiyetlerine dikkat edilir oldu. Irkçılıkla veya ayrımcılıkla suçlanmamak için 007’ye siyahî düşman hedef gösterilmedi, ahlaki tepkilerle karşılaşmamak adına eşcinsel karakterlere veya 70’lerin beyazperdede seks patlamasının yaşandığı yıllarda bile cinsel bölgelerin göründüğü çıplak sahnelere yer verilmedi. Yerel dengelere ve kültürel değerlere saygılı Bond, aslında Britanya’nın ABD’yi kaybettikten sonra elinde kalan ‘denizaşırı’ topraklarda yürüttüğü dış siyasetin beyaz perdeye bir yansıması. İngiliz yönetmen Paul Greengrass’a göre Bond, “kadın düşmanı” ve “Modası geçmiş bir emperyalist.”

        SPOROSEKSÜEL BOND

        Greengrass’ın ne söylediği önemli. Çünkü BAFTA ödüllü 59 yaşındaki yönetmen, 007’ye karşı yarattığı James Bourne karakteri ile ciddi başarı sağladı. Süper kahraman Bond’a karşılık, ayakları yere basan Amerikalı “deney faresi” Bourne, Majestelerinin Ajanı’nı derinden sarstı. Bourne filmlerinden sonra metroseksüel Pierce Brosnan gitti “sporoseksüel” Daniel Craig geldi. Süper yakışıklı “salon adamı”, seleflerine göre daha asker tipli olan Craig’in Bond’u hayal gücünü zorlayan teknolojiler yerine, eline, koluna ve sadık tek patlar tabancasına güvenmek zorunda kaldı. Daldan dala konan çapkın Bond, parçalanmış kimliğiyle yaralı ve kırılgan bir görev adamı haline dönüştü. Daniel Craig’in (47) yeni Bond’a iyi geldiği açık. İngiliz basını onu “gelmiş geçmiş en iyi Bond” olarak selamlıyor. Casino Royale (2006) Quantum of Solace (2008) ve elbette Skyfall, Bond filmlerinin en çok gelir elde eden filmleri oldu. Craig, ilerleyen yaşıyla daha kaç Bond filmi çekebilir kim bilir? O da zaten geçen ay “Bir daha Bond olacağıma bileklerimi keserim” diyerek bayrağı çekti. Ama İngilizler yeniden kutuplaşmaya başlayan dünyada Bond’a yeni bir vücut ve görev bulmakta gecikmeyecektir.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ