Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Aşkın bitkisel hayatı

        Kürşad OĞUZ / HABERTÜRK PAZAR

        Paracelsus’un, ondan mucize bekleyen ama görmeyince çekip giden öğrencisi kapıdan çıkar çıkmaz külü güle döndürmesi gibi, aşk inandığınız sürece vardır, hatta inandığınız kadar. Bunda mutabıksak yazıyı okumaya devam edin. Daha ileri gidelim: Hayatta aşka düşen sadece insan olmayabilir. Bitkiler sevgiyle daha iyi büyüyorsa, neden onlar da seviyor, âşık oluyor olmasın? Bazen bir koku olarak tezahür eder onlarda aşk, bazen bir meyve. Bazen de bitkisel hayatın ta kendisidir...

        ***

        Keşfedildiğinde adı Eber Sarısı’ydı, köylüler ona ‘Sarı Kraliçe’ de diyordu. Yıl 1983, ülke darbenin şokunu yeni atlatmıştı. Yok, üstünden falan postal geçmedi; yaşadığı yerlerde tek tük köylü bulunur, onlardan daha çok hayvan otlardı.

        Afyonkarahisar sınırları içindeki Eber Gölü ile Konya’daki Akşehir Gölü kıyılarında, meyve bahçeleri ile göller arasındaki dar alanda, arkadaşlarıyla mutlu mesut yaşıyordu. Mutluydu çünkü kimse ona dokunmazdı. Kraliçeliğinden değil, kimseye faydası olmadığı düşünüldüğünden. Hatta daha ötesi, her güzel kraliçe gibi biraz zehirliydi. Güzelliğine kanıp onu yutan birkaç vakada, mide bulantısı, kusma görülmüştü. Bir zehri daha vardı: Kıskançlık. Bulunduğu alanda başka bitki yetişmesine izin vermezdi, hemen sarıp sarmalardı orayı.

        Ama ait olduğu ailedeki 18 bin türden sadece onu ayıran en muhteşem özelliği henüz bilinmiyordu: İçindeki müthiş çoğalma arzusu...

        Güzelliği yeterli olmadı hayatını sürdürmesine... Bunun aşk için de yeterli olmadığı gibi. Etrafına zarar veriyor diye yavaş yavaş sökülüp atıldı yaşadığı topraklardan, biçildi, yakıldı, böceklere yem edildi. Bölgede sular çekilince sarı yüzü de giderek soldu. O çoğalmak istedikçe azaltılması, ailesi tarafından bir kenara itilmesi onu kedere boğdu. Üstelik, tamamen yok olmasına yol açacak bir bilinmeyen daha vardı: Dünyada sadece ve sadece o bölgede yaşıyordu.

        Özgün, yaratıcı, ürkek... Yani tam aşk için yaratılmıştı.

        Ama yok olmak üzereydi.

        ***

        “Güzel olan hiçbir şey hülasa edilemez” diyor Paul Valery. Bilimsel adıyla Thermopsis turcica yani Eber Sarısı, Altın Otu, Piyan da hülasa edilemeyecekti doğal olarak. Bundan yaklaşık 15 yıl önce, “Ne yapıyoruz?” dedi birkaç aşktan anlar bilim insanı: “Bu güzeli hemen korumaya almalıyız.” Öyle ya, bazı şeyler bugün faydasız diye yarın da öyle olacak demek değil ki. Hem aşktan fayda beklemek, onu pazarda satılığa çıkarmaktan başka nedir ki? Eber Sarısı, hemen ‘Kırmızı Kitap’a alındı. “Nesli kritik seviyede tehlike altında olan bitki türü” sınıfına sokuldu. Yaşam alanı telle çevrildi; artık yakılmasına, biçilmesine, horlanmasına izin verilmeyecekti.

        Derin bir “Oh” çekti. Ama hâlâ içindeki aşkı berekete çevirecek, onu çoğaltacak, insanlığa “Ben sizin kurtuluşunuzum” dedirtecek özelliğini sergileyecek durumda değildi. Bunun için gurbete gitmesi, Mecnun’un Leyla’yı, Hamlet’in Ophelia’yı aradığı gibi aşkını araması gerekecekti...

        ***

        Bu arayış, sonunda, başka bir coğrafyada büyüyen bir aşk ve inançla kesişti. Yaklaşık 10 yıl önce ‘Sarı Kraliçe,’ İstanbul’da büyük bir emek ve heyecanla kurulan Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi’ne getirildi, ondaki cevheri keşfedecek bilim insanlarının eline emanet edildi.

        Artık mutluydu. Kendini ispatlaması için yeni bir fırsat vardı önünde. O fırsat ona, içindeki tutkuyu yeniden yeşertme ve cevherini ortaya sunma yolunu da açacaktı. Aylar, yıllar geçti ve onu o yapan, diğerlerinden ayıran şey bulundu: Dahil olduğu familyadaki 18 bin türün çiçeklerinde sadece 1 tane yumurtalık varken, onda 3 hatta 4 yumurtalık bulunuyordu. Yani 1 baklanın çiçeği 1 bakla, 1 fasulyenin çiçeği 1 fasulye verirken ondan 3-4 ürün alınabiliyordu. Bu hem bütün insanlığı kurtaracak ekonomik verim, hem de şu demekti: Bütün dünyadaki 18 bin tür bir yana, bizim Anadolulu Piyan diğer yana...

        (Familya derken küçümsenmesin... Ekonomik önemi yüksek bu ailede fasulye, bakla, nohut, bezelye, mercimek gibi hayati besinler, ayrıca birçok yem bitkisi de var.) Bereketli, heyecanlı, coşkulu...

        Yani tam aşk için yaratılmıştı.

        ***

        Kalpten çıkan her aşk aslında beyinde büyür. ‘Sarı Kraliçe’nin bundan sonraki yaşamında işin içine bilim, akıl ve deney giriyor...

        Aşkın en güzel meyvesi çocuktu. Dölleme denemeleri hemen başladı. Nazlı bitkimiz nihayetinde, bir bakladan elektrik aldı; sevdi onu. Her şey güzel gidiyordu. Dölleme sonuç verdi, çocukları oldu.

        Bu hikâye öyle hemen mutlu sonla bitmiyor ne yazık ki. O çocuklar maalesef kaybedildi.

        Ama aşk ısrarcıdır, öyle bırakılmaz hemen sevilen. İncelemeler hâlâ sürüyor. Şimdi aynı aileden başka türler var sırada. Fasulye, nohut, mercimek onlarla da evlenme ihtimali var Eber Sarısı’nın. İnancı kaybetmek yok.

        İnançlı, ısrarcı, mağrur... Yani tam aşk için yaratılmıştı.

        ***

        “E ne olacak şimdi, biz ne anladık bu aşktan?” demeyin. Bu kadar pragmatik olmayın.

        Aşk, olmayacak hayaller kurmaktır. Gerçekleşene kadar.

        Şöyle anlatıyor bilim adamı: “Biz hayaller kurduk. İleride teknoloji uygun olur da acaba ekonomik önemi olan bir bitkiyle bu Piyan’ı melezleyerek yenebilir, mesela fasulye tadında bir bitki elde edebilir miyiz? Veya nohut, mercimek... Bunu becerebilirsek 1 çiçekten 1 fasulye almak yerine 3-4 fasulye alacağız. Bu bir hayal. Ama bu, bilimsel araştırmanın gücünü öyle artırıyor ki...”

        “Ne zaman sonuca ulaşırsınız peki?” “Belki 30, belki 70 yıl sonra. Belki de hiç...”

        Ama Eber Sarısı’nın macerasının bize öğrettiği çok önemli bir şey var: “Daha hakkında hiçbir şey bilmediğimiz, hor gördüğümüz binlerce bitkiyi neden ısrarla koruma altına almamız gerektiğinin elle tutulur göstergesi bu macera...”

        ***

        Öğrencisi, Paracelsus’tan mucize beklemiş, olmayınca kapıyı çekip çıkmıştı. Kül, o kapıdan çıkınca güle dönüştü.

        Şimdi Anadolu Piyanı, Eber Sarısı, Sarı Kraliçe büyük bir aşkla küllerinden yeniden doğmayı bekliyor. Siz bunu görebilecek kadar aşka inanıyor musunuz, onu sorgulayın bence.

        BİR AŞKIN KÜNYESİ

        Tür: Thermopsis turcica. (İlk defa 1983 yılında keşfedildi ve bilim dünyasına tanıtıldı.)

        Diğer Adları: Altın Otu, Piyan, Eber Sarısı, Sarı Kraliçe

        Familya: Baklagiller (Bu familyada 650 cins, 18 bin kadar tür var.)

        Bölge: Türkiye Endemiği. Dünyada sadece Afyonkarahisar ve Konya’da yetişiyor.

        Özelliği: Tek çiçekten çoklu serbest meyve oluşturabilme.

        Morfoloji: 35-80 cm boylanabiliyor. Gövde ve yaprakları yumuşak, uzun tüylü, çiçekleri uçta, çanak yapraklar altın sarısı renkte.

        Tıbbi Fayda: Net bilinmiyor. Bünyesinde anagyrin, termopsin, tursisin, tursin gibi alkolitleri ihtiva ediyor.

        Önem: Türkiye Bitkileri Kırmızı Listesi’ne göre CR (Critical Endangered) kategorisinde.

        DÖRT

        Çiçek açtığında muhteşem sarısıyla büyüleyen ‘Kraliçe’ dünyada sadece Anadolu’da var. Onun kendi familyasından bir türle döllenmesi ekonomik verimin dört kat artması demektir.

        (Onunla ilgili ilk çalışmaları başlatan Prof. Dr. Mecit Vural’a, yok olmakta olan bu çok özel endemiği yıllar önce koruma altına alan Orman Bakanlığı’na, çalışmaları yürüten bütün üniversitelere ve bilim insanlarına, bu yazının yazılmasını sağlayan Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi’nin kurucusu Ali Nihat Gökyiğit’e, Sivil Toplum ve Dernekler Dergisi’nde onunla röportaj yapan Yılmaz Kurt’a, bitkilere gönül veren Prof. Dr. Adil Güner’e, Paracelsus’un Gülü’nü anlatan Borges’e sonsuz teşekkürler.)

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ