Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AVUSTURYA’nın Ken Bebek’ten biraz yaşlı başbakanı Sebastian Kurz, üç gün önce “Siyasal İslam ile mücadele kapsamında” alınan kararları açıklayıp İçişleri ve Kültür Dairesi’nin yaptığı soruşturma sonucunda 7 caminin kapatılmasına karar verdiklerini çok sayıda imamın sınır dışı edileceğini duyurdu.

        Popülizmin, ayrımcılığın, İslamofobi’nin fena halde ivme kazandığı Avusturya’nın gidişatı ayrıca 2015’te çıkarılan “İslam Yasası”ndan belliydi. Nitekim şimdi, Kurz ve aşırı sağcı koalisyon ortağı bu yasayı referans aldıklarını söylüyorlar. İslam Yasası, Avusturya’da görev yapan imamların yurtdışından maaş almalarını yasaklıyor. İçişleri Bakanı Kickl’in söylediğine göre 150 kişi oturum iznini kaybetme tehlikesiyle yüz yüze ve Kurz’un yardımcısı Heinz-Christian Strache’a göre “Bu, daha başlangıç”...

        Öyledir, zira çok değil bundan altı-yedi yıl önce yapılsa en hafifinden sert şekillerde kınanacak tutum bugün bazı Avrupalı siyasetçiler, hatta bakanlar tarafından destek gördü.

        Le Pen destek verdi, İtalya’nın taze kabinesinden de destek geldi. Daha geçen hafta kurulan kabinenin aşırı sağcı İçişleri Bakanı Matteo Salvini, Avusturya yönetiminin kararını pek beğendi ve Avusturya yönetimiyle bir ortak eylem planı düzenleme arzusundan bahsetti. Salvini “Avrupa’nın İslamlaşması” ve “işgal” gibi ifadeleriyle tanınan, Müslümanların Avrupa için yarattığı tehditten sıkça dem vuran bir siyasetçi olarak ün yapmıştı ve şimdi İtalya İçişleri Bakanı.

        SEBEP-SONUÇ İLİŞKİSİ

        Tek iyi haber, Avusturya yönetiminin kararının ülke basınında da bazı eleştirilere konu olması. Der Standart, “...Bu, İslam dünyasına yeterince açıklanmamış bir savaş ilanıdır. Üstelik ramazan ayının sonuna kısa süre kala, zamanlaması da duygusuzca yapılmıştır” diye yazdı.

        Tekrar Avusturya’nın hasmane tutumuna dönelim ve soralım: Neden yapıyorlar?

        1) Yapıyorlar, çünkü yapabiliyorlar. Uluslararası konjonktür, Suriye iç savaşı nedeniyle IŞİD (DEAŞ) üzerinden yaratılan “İslam tehdidi algısı”, Avrupa kentlerinde patlayan bombalar, konser çıkışında katledilen insanlar, ağır araçlarla kalabalığa dalıp sıradan sivilleri biçen ve sonradan hepsi IŞİD ya da benzeri örgütlerce üstlenilen cinayetlerle iyice palazlandırıldı. Söz konusu eylemlerde bu ülkelerdeki politikaları belirlemek isteyen istihbarat servislerinin rolü var mıydı, varsa oranı neydi sorularının cevabını asla öğrenmeyeceğiz. Elimizdeki tek gerçek, “Müslüman” imajının “radikalizm”le eş tutulmaya başlandığı, yani komaya girdiği gerçeği. Ekonomik sıkıntı yaşayan Avrupa ülkelerinde Müslümanları ötekileştirme, halka ekonomiden daha fazla pay vaadi içeriyor ve siyaset bu fırsatı kullanmayacak kadar ahlaklı bir kurum değil.

        2) Yapıyorlar, çünkü sadece İslamofobik değil, aynı zamanda kültür ırkçılığı, beyaz üstünlükçülüğe has rahatsızlıklarla malul durumdalar. Esmer Müslümanları tümüyle onlar gibi görünüp onlar gibi yaşayana kadar entegre olmuş saymıyorlar ve dünyanın esmer tarafı, onları kendilerinden utanana kadar sınayacak entelektüel, siyasi, hatta ekonomik ayrıcalıklara sahip değil. Müslümanları ötekileştirmek, sıradan insanlara “ekonomiden daha fazla pay” vaadi içeriyor.

        3) Yapıyorlar, çünkü yardımcı oluyoruz. İlk iki madde öngörülebilir/ bilinen ama engellenmesi imkân dahilinde olmayan alanlara dahil sayılabilir, ama bu madde öyle değil. Batı’nın güncel Müslüman göçüyle ilgili rahatsızlıklarının tarihsel arka planı olduğu bilinmesine rağmen, bu toplumların ciddi nüfus kaybı yaşadığını ve irrasyonel “işgal” korkularını diri tuttuklarını görmezden gelmek, hatta o hassasiyetleri kışkırtmak gibi içeride gururumuzu okşayan/ dışarıda sıkıntı yaratacağı apaçık belli olan bir milli sporumuz var. Basit bir örnek verelim. 2014 yılında Kurz yakın bir zamanda ülkeyi ziyarete gidecek Erdoğan için, “Erdoğan, Avusturya toplumunu bölmemeli” ifadesini kullanmış ve akabinde kişisel sitesi hack’lenmişti.

        Kurz’un sitesine girmek isteyenler, Erdoğan ve Kanuni Sultan Süleyman’ın resimleriyle birlikte Türkçe, İngilizce ve Almanca olarak yazılmış şu mesajla karşılaşıyordu: “...Başbakan Erdoğan, o üstünde bulunduğunuz topraklara, Viyanalara kadar ulaşan ecdadın torunudur. Biz Akıncılarız, Biz Osmanlı’yız, Biz Türkiye’yiz.” Şimdi camiler kapatılır ve imamlar sınırdışı edilirken, Kurz ya da başkaları fark etmez, şu Viyana kapıları üzerinden yaptığımız çalımların, attığımız havaların tam olarak neye yardımcı olduğunu sorgulamalı ve kabaca sebep-sonuç ilişkisi üzerine düşünmeliyiz diyorum.

        Diğer Yazılar