Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Birbirlerinden mi öğreniyorlar, yoksa beraber mi hareket ediyorlar, bilmiyorum, ama Adnancılar’ın yargıdaki etkisi ve medyayı kullanma gücünün benzerine bir de FETÖ’de rastladım.

        Bir zamanlar Adnan Hoca şikayet eder, yargı da EkşiSözlük’ten WordPress’e, Vatan gazetesinden Richard Dawkins’e örgütün hedefindeki her siteyi sorgusuzca kapatırdı. FETÖ’nün emrettiğinin tutuklanması misali.

        Güçlerinin zirveye ulaştığı yıllarda Adnancılar medyadaki belli başlı isimler hakkında karalama kampanyaları düzenler, gazeteleri faks bombardımanına tutup hedef aldıkları isimler hakkında kendi bilinçaltlarından fırlayan ipe sapa gelmez sapkın fanteziler uydurur, karakter suikastına kalkışırdı.

        Fetullah Gülen’i eleştiren gazetecilere de benzer şekilde tek bir kalemden çıktığı belli olan ama farklı isimlerden aynı içerikte yüzlerce mail yağardı. Hedef aldıkları isimlere yüzlerce aynı anda yüzlerce dava açan Adnancılar’ın dilekçeleri tek bir kalemden çıkmış gibi görünürdü. Aynı Ergenekon-Balyoz yıllarında FETÖ yayın organlarındaki haber metinleri ve savcılık iddianameleri gibi…

        İKİ ÖRGÜT ARASINDAKİ AKRABALIK

        Adnancılar’da olduğu gibi başlarda medyada çok az insan Gülen tehlikesine dikkat çekerken, büyük çoğunluk örgütün PR çalışmaları sonucu propagandaya alet oluyordu. İlkokul mezunu bir şarlatan olan Gülen’in büyük bir filozof, bir din bilgini olarak pazarlanması da böyle başladı.

        Evrim karşıtı Adnan Oktar’ın ideologluğu ise grotesk görüntü ve davranışları yüzünden pek tutmadı. Yine de bu sayede birilerini yanına çekebilmeyi başardı.

        İki örgüt arasındaki yöntem ve akrabalık bağını göstermesi açısındanAdnancılar’ın içine evrim karşıtlığı vesilesiyle lisede girenMustafa Akyol ve ta yıllar öncesindeGülen’i öven babası Taha Akyol bana çok simgesel bir örnek olarak gelir. Bizzat Adnan Oktar tarafından dillendirilmesine rağmen Acun Ilıcalı’nın örgütteki yılları hakkında ise hiç konuşulmaz. Zira bugün Acun Medya da başlı başına bir çıkar grubudur ve medyada ondan nasiplenmek isteyenler hiç de az değildir. Bir Dominik seyahati, bir TV programı ihtimali…

        Özünde FETÖ’cüler gibi Adnancılar’ın medyadaki ilişkiler ağı da birey değil bir sistem sorunudur. FETÖ nasıl kendi çıkarları için medyayı kullanıp, gazetecilere kendi meslektaşlarını manşetlerden infaz ettirdiyse Adnancılar da kirli magazin düzenini besledi.

        KARŞILIKLI BİR ÇIKAR ALIŞVERİŞİ

        Ebru Şimşek’in 18 yaşında şantaj görüntüleri çekildi ve basına servis edildi. 90’ların popüler gece kulübü2019’da gizli kamerayla eğlenen ünlüleri çektiler ve televizyonda yayınlandı. Çok el değiştiren Star TV’nin arşivleri yok olmadıysa bir yerlerde duruyordur.

        Medyanın bu koşulsuz kabulünün tek sebebi sadece rating yarışı ya da haber atlatma merakı, veya “Kim sızdırırsa sızdırsın haber haberdir” gibi tartışmalı bir gazetecilik düsturu değildi. Tıpkı sonradan FETÖ’de olduğu gibi düpedüz karşılıklı bir çıkar alışveriş söz konusuydu Adnancılar’la medyanın bir bölümü arasında.

        Medyanın Adnancılar’a en büyük katkısı ise (bilerek ya da bilmeyerek) örgütü bir eğlence unsuru, bir tuhaflıklar kumpanyası ya da “freak show” olarak yansıtmak oldu. Adnancılar kedicikleri, tuhaf makyajları ve kostümleriyle kendilerini bilerek alay malzemesi gibi gösterdiler, medya da bu tuzağa düştü ve örgütün hafife alınmasına neden oldu. Bugün tam da bu yüzdenOktar’ın evinden çıkan silahlar karşısında şaşkınlık içinde kalanlar var, çünkü bilinçaltımıza bir komedi unsuru olarak kazınmışlardı medya sayesinde.

        Ezoterik ve karanlık bir örgüt yapılaşması olan FETÖ’ye sempatiyle bakanlar, mesela darbe kalkışmasına şüpheyle yaklaşan ufak bir azınlık da “Hocaefendi”nin medya tarafından pazarlanan sahte hoşgörü ve barış mesajlarının etkisindedir herhalde. Zira yılın sporcusu ya da hoşgörü gibi uyduruk ödül törenleri, Abant toplantıları ve başka faaliyetlerle bu yalanları medyaya satması için sunan da bizzat Gülen örgütüydü.

        İNTİZAR HABERLERİNİN KAYNAĞI

        Medyayla tarikatlar / suç örgütleri arasındaki bu girift ilişkiler yeteri kadar sorgulanmadı, sorgulanmıyor. Kastım bireyler değil, çarkı işleten mekanizma. Aktörler değişiyor, kimi gazetecilerin sırtını karanlık gruplara yansıma alışkanlığı bir türlü bitmiyor.

        Fetullah Gülen, Adnan Oktar ve son dönemlerin popüler tarikat lideri Ahmet Hulusi’yi değerlendiren Ahmet Hakan “Gelin haykıralım, Türkiye Cumhuriyeti meczuplar memleketi olamaz” diye çağrı yapıyor dün.

        Ben ise Hürriyet’teki Mustafa Ceceli-İntizar haberlerini gördükçe aktörler değişse de en azından medyanın bir bölümünde işlerin hep aynı ilerlediğini, dün birilerinden beslenen, önüne konanı yazmakla ünlenenlerin bugün başka çıkar odaklarının etkisinde kalıpkendilerini hala kullandırdıklarını görüyorum. Sanırım, Hürriyet yazarının çağrısını ilk görmezden gelecek olanlar da Hürriyet’in magazincileri olacaktır.

        ***********

        Medya tarihine bir dipnot

        Nedenini hiçbir zaman bilemedim ama bugüne kadar yaptığım tek bir söyleşi yayımlanmadı: 2003’te Radikal’e Ebru Şimşek’le Adnancılar hakkında konuşmuştum. Örgütün, daha 18 yaşındayken şantaj görüntülerini çekip basına dağıttığı bir genç kadın olarak isim yapmıştı Şimşek. Sonradan kamuoyunda Adnancılar’a karşı tek başına mücadele etmesiyle dikkat çekmişti.

        Buluştuk, konuştuk, kaseti çözdüm ama basılmadı.

        Oysa Adnancılar’ın hedefe koydukları, hakkında fakslar yolladıkları isimlerden biri de Radikal yazarı Perihan Mağden’di. Gazetenin Adnancılar’ı deşifre etmesi doğal refleksi olmalıydı. O yüzden de bu sansür bana hep garip geldi.

        NEDENİNİ BİR ŞEKİLDE ANLIYORUM

        Belki nedeni “Aman bulaşmayalım bunlara”ydı. Hem beni, hem gazetemi korumak için…

        Doğrusu, bugünden bakınca keşke çarpışsaymışız diyorum. Ama dönemin şartlarında bunun çok mümkün olmadığını da bir şekilde anlıyorum.

        Tabii bir de medyanın büyük bölümünün korkak ve çekingen olduğu gerçeği var. Dün Adnancılar, sonra FETÖ, bugün kimbilir kimler… Dokunmamak, uzaktan izlemek her zaman daha konforlu bir pozisyondur.

        Diğer Yazılar