Af Örgütü: Türkiye'de muhalefet acımasızca bastırılıyor
Uluslararası Af Örgütü'nün 2017/18 insan hakları raporunda olağanüstü halin insan hakları ihlalleri için uygun zemin hazırladığı ve muhalefetin acımasızca bastırıldığı ifade edildi.
#resim#385317#- Getty Images
Uluslararası Af Örgütü'nün 2017/18 insan hakları raporunda Temmuz 2016'da gerçekleşen darbe girişiminin ardından uygulanan olağanüstü halin insan haklarının hukuka aykırı bir biçimde kısıtlanmasının yolunu açtığı ve hükümete, Meclis ve mahkemelerin etkili denetimi olmaksızın kanunları yürürlüğe koyma imkânı sağladığı ifade edildi.
Raporun Türkiye bölümünde "Devam eden olağanüstü hal, insan hakları ihlalleri için uygun bir zemin hazırladı. Her tür muhalefet acımasızca bastırıldı, gazeteciler, siyasi aktivistler ve insan hakları savunucuları hedef alınanlar arasında yer aldı" denildi.
Raporda "2017 yılında, Uluslararası Af Örgütü'nün neredeyse 60 yıllık tarihinde ilk defa bir şubesinin hem yönetim kurulu başkanı hem de direktörü düşünce mahkumu oldu. Haziran ayında Uluslararası Af Örgütü Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Taner Kılıç tutuklandı" ifadeleri kullanıldı.
İstanbul'da rutin bir çalıştaya katılan 10 insan hakları savunucusunun da "terör örgütü üyeliği" gereçkçesiyle gözaltına alındığını ve daha sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldığının belirtildiği raporda bunun "sivil topluma yönelik geniş ölçekli baskıların bir parçası" olduğu görüşü yer aldı.
'60 belediye başkanı yeni yıla tutuklu girdi'
Raporda Türkiye'deki insan haklarıyla ilgili öne çıkan bazı eleştiriler şöyle:
'Hak ihlalleri soruşturulmadı'
#resim#385320#- Getty Images
Batılı ülkelere göçmen eleştirisi
Batılı ülkelerin Suriyeli mülteciler konusundaki tutumlarının sert biçimde eleştirildiği raporda şu ifadeler yer aldı:
"Varlıklı ülkelerinin liderleri mültecileri hakları olan insanlar yerine giderilmesi gereken sorunlar olarak görerek küresel mülteci krizine sorumluluktan kaçarak ve açıkça görülen bir umursamazlıkla yaklaşmaya devam etti. ABD Başkanı Donald Trump'ın Müslümanların yoğun olduğu çeşitli ülkelerin tüm vatandaşlarına uyrukları temelinde ülkeye giriş yasağı getirme çabaları ise açık bir şekilde nefret içeren bir hareketti.
"Çoğu Avrupa lideri göçü güvenli ve yasal olarak düzenlemenin getirdiği büyük zorlukla baş etme konusunda isteksiz davrandı ve mültecileri kendi kıtalarının kıyılarından uzak tutmak için sarf ettikleri çabada hiçbir şeyin kabul edilemez olmayacağına karar verdi. Bu yaklaşımın kaçınılmaz sonuçları Libya'daki mültecilerin Avrupa liderlerinin tam bilgisi dahilinde şok edici biçimde ihlallere maruz kalmasında açıkça görüldü."