Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Televizyon Aziz dizisi hangi gün? Aziz dizisi oyuncuları ve konusu
        1

        AZİZ DİZİSİ KONUSU

        Antakya’nın en büyük ve tek halı üreticisi olan Payidar ailesinin oğlu Aziz Payidar (Murat Yıldırım) refah ve zenginlik içinde bir hayat sürdürmektedir. Fransız delegesi Mösyö Pierre’in (Fırat Tanış) oğlu Teğmen Andre’yi öldürmesiyle Aziz’in kaderi değişir; doğduğu toprakları, biricik aşkını kısacası sahip olduğu her şeyi geride bırakmak zorunda kalır. İki yıl sonra öldü zannedilirken geri dönüşü herkes için beklenmedik olur. Artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. Aziz sahip olduğu her şeyi kaybetmekle kalmamış, Fransız işgali altındaki Antakya bıraktığından daha kötü bir hal almıştır. Üstelik ilk aşkı Dilruba (Damla Sönmez) da amcası Galip Payidar’ın (Ahmet Mümtaz Taylan) oğlu Adem (Güven Murat Akpınar) ile nişanlanmıştır.

        Her şeye sil baştan başlamak zorunda kalan Aziz, verdiği hayat mücadelesi ile küllerinden yeniden doğarken; basit bir köylü kızı olan Efnan’ın (Simay Barlas) beklenmedik bir şekilde hayatına girmesi ile duygusal anlamda da ikilemde kalacak, yaşadığı yoğun duygu karmaşası sonrasında zamanla hem kendini hem de gerçek aşkını bulacaktır.

        2

        AZİZ DİZİSİ OYUNCULARI

        AZİZ PAYİDAR (MURAT YILDIRIM)

        Ben Aziz… Soylu ve zengin Payidar ailesinin ilk erkek evladıyım. Kendimi bildim bileli başıma buyruk, dik başlıyım. Hiçbir kararı uzun uzun düşünerek vermedim. Daima kalbimi dinledim. Ben hayatım boyunca herkesin kabul ettiği değil, kendi kalbimin doğrularının peşinden gittim. Bu yüzden onlar bana her baktığında bencil, kibirli, asi Aziz’i gördü. Bense yansımama her baktığımda kendi hakikatinin arkasından giden Aziz’i... Herkesin hikayesi bir yerde değişir. Lakin hiç tanımadığım bir halıcı kızı kurtarmamın hayatımda çıkaracağı kasırgayı, hikayemin bu denli değişeceğini asla tahmin edemezdim. Hayatımın her bir parçası kuru bir yaprak gibi başka bir yere uçup savruldu. Ama ben yaşıyorum. Yaşayacağım. Düştüğüm yerden ayağa kalkmayı babamdan öğrendim. Severim yeniden başlamaları, kavgayı, mücadeleyi. Herkese ve her şeye rağmen bildiğimi okuyacağım. Çünkü yaşamak benim en büyük kavgam. Tüm bu hengamenin içinde aklım, ruhum ve kalbim sanki ikiye bölünmüş gibi. Kalbimin bir yanında inci tanesi kadar efsunlu, parlak ve zarif Dilruba. Bir yanında güneş kadar sıcak ve aydınlık Efnan. Birbirinden gece ve gündüz kadar farklı iki kadın. Devamlı aynı soruyu soruyordum kendime… Bir kalbe iki kadın sığar mı?

        Murat Yıldırım kimdir, kaç yaşındadır?

        1979 yılında Konya'da doğan Murat Yıldırım Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünden mezun oldu. Üniversite yıllarında Yıldız Teknik Üniversitesi Oyuncuları'nda (YÜO) amatör olarak tiyatro çalışmalarında bulundu.

        2004 yılında Kadir İnanır'ın başrollerinde rol aldığı "Bütün Çocuklarım" dizisiyle televizyon dünyasında tanınan Yıldırım, "Fırtına", "Asi", "Aşk ve Ceza" ve "Suskunlar" gibi ses getiren televizyon dizilerinde yer aldı. Yıldırım, 2017 - 2019 yılları arasında "Kim milyoner olmak ister?" adlı programın sunuculuğunu üstlendi. Başarılı televizyon dizilerinin yanı sıra sinema filmlerinde de yer alan Yıldırım, "Güz Sancısı", "Araf ve Kırımlı"nın ardından "Kocan Kadar Konuş" filminde de rol aldı. Murat Yıldırım en son 2020 Ocak ayında başlayan Ramo dizisinde "Ramo" karakterini canlandırdı.

        3

        DİLRUBA (DAMLA SÖNMEZ)

        Ben Dilruba… Güzelliği nam salmış, ahu gözlü dilber… Paşazade torunu olarak geldim dünyaya. Ailem beni pamuklara sarıp sarmaladı. Sanki camdan yapılmış, narin, değerli bir mücevhermişim gibi üzerime titrerdi. Hayatta hiçbir şeyi arzu etmemiştim, zira annem hacet bırakmadan ayaklarımın ucuna sermişti. Hayatta yalnız bir şey istedim ben… Deliler gibi sevdiğim adamla, Aziz’le olmak. Lakin bu arzuma dile getirdiğim gün anladım. Ben sırça bir köşke hapsedilmiş bir güvercinden öte değildim şu hayatta. Her şeyim vardı ama hür değildim. Uçmak istedim, ilk önce sevdiğim kırdı kanadımı. Ama vazgeçmedim yine kanatlanmak, hür olmak istedim bu defa annem annem kırdı. Ve ayağıma öyle bir pranga taktı ki beni cehenneme attı…

        Damla Sönmez kimdir, kaç yaşındadır?

        Sönmez, 3 Mayıs 1987 tarihinde İstanbul'da doğdu. Çerkes kökenli olan Türk oyuncu St. Joseph Fransız Lisesi’ni bitirdikten sonra Paris Sorbonne Üniversitesi’nde başladığı tiyatro eğitimini Yeditepe Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nde burslu olarak tamamladı. Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nda yarı zamanlı 2 yıl keman, 1 yıl da piyano dalında öğrenim gördü. New York Black Nexxus Academy’de Stuart Burney ile çalıştı.

        2009 yılında “Bornova Bornova” filmindeki rolüyle 46. Altın Portakal Film Festivali’nde “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu”., Sadri Alışık Sinema ve Tiyatro Ödülleri’nde “Umut Veren Genç Yetenek”, Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali’nde “Genç Cadı” ödüllerini aldı.

        2015 yılında 18. Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali'de, festivalin Festival Genç Başkanı görevini yürütürken, “Deniz Seviyesi” filmindeki rolüyle de 21. Altın Koza Film Festivali ve Milano Uluslararası Film Festivali (MIFF) 'nde “En İyi Kadın Oyuncu” ödüllerinin sahibi oldu.

        Pürtelaş’ın “Constellations/Parçacıklar” adlı oyunu, 2012 yılında Tiyatro Yanetki’nin “Yalnız Batı” adlı oyunuyla başlayan, sonrasında 2014 yılında "Savaş" oyunuyla devam eden profesyonel tiyatro hayatının üçüncü oyunudur. “Savaş” oyunundaki rolü ile Yeni Tiyatro Dergisi’nden “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” ödülünü almıştır.

        Sönmez, tiyatro ve sinema ile birlikte televizyon dizilerinde de yer almaktadır. Gece Gündüz, Türkan, Bir Aşk Hikayesi ve Güllerin Savaşı gibi diziler ile birlikte 2019 yılından beri Çukur dizisinde rol alırken aynı yıl içerisinde Netflix yapımı Rise of Empires: Ottoman mini dizisinde de yer aldı.

        4

        EFNAN (SİMAY BARLAS)

        Efnan benim adım… Efnan cennetteki güzel gözlü kız demek… Anam cehennem gibi bi evde dünyaya getirmiş. Açlığın, fakirliğin, zulmün içene… Anam koymuş adımı. Dünyada veremediği cenneti adımda yaşatsın istemiş. Küçücüktüm öksüz kaldım. Ama söz verdim ben ağlamaycam, o zalım babama inat gülecem diye anamın mezarı başında. Talihim de hep kaş çatacak değil ya bana, elbet bir yerde gülecek yüzüme gülecek dedim. Gülmedi. Yokluk, sefalet, eziyet yakamı bırakmadı. Ben hep bir gün biri gelecek dedim. Gelip beni bu cehennemden çıkaracak. Aziz’i gördüğüm vakit anladım. O benim kalu beladan alnıma yazılandır. Allah’a yemin ettim o gece. “Ondan başkasını sevmeyeceğim.” Bildim. Kader bizi bir daha karşılaştıracaktı. Bir gün döndü geldi. O gündür benim bütün bayramlarım. Lakin ben onun dünyasında bir diken, bahçesinde bir bataklık gülü gibi kalacağımı, kalbimin böyle acıyıp parça parça olacağını nereden bilecektim?

        5

        GALİP PAYİDAR (AHMET MÜMTAZ TAYLAN)

        Ben Galip… Yüz yılı aşkındır Payidarların yuvası olan bu konakta dünyaya geldim. Bu ailenin reisiyim. Babamdan ilk öğrendiğim şey, içinde bulunduğumuz ahval ne olursa olsun, önce soyadımızı ve ata yadigarı bu evi ne pahasına olursa olsun ayakta tutmak… Babamın sözünü kulağıma küpe ettim. Fransız işgalinde duygularımla değil aklımla hareket ettim. Doğru ve akıllıca yaptığım hamlelerle Antakya’nın tek halı dokuma atölyesinin sahibi oldum. Yıkılmazdım hep. En yakınımdan, sevdiğim kadından, çocuklarımın anasından aldım en büyük yarayı. Bir tek o gün yıkıldım. Ona verdiğim cezayla başladı kabimin taşa dönmesi. Acımasız, öfkeli, zalim bir adam oldum. Artık kimse canımı yakamaz. Bir evlatlarım.. Benim tek zayıf yanım onlar artık. İkisi için de canımı vermeye razıyım. Hele ki Adem söz konusuysa akan sular durur. Yoluma çıkanı, rızkıma göz dikeni, emeğime el uzatanı, ihaneti affetmem. Bu kendi kanımdan ve soyumdan bir Payidar bile olsa gözünün yaşına bakmam üzerine basar, geçerim.

        6

        DELEGE PİERRE (FIRAT TANIŞ)

        Ben Pierre… Bu şehrin tek söz sahibiyim… Antakya’nın ne dağında ne taşında benden habersiz tek bir kuş bile uçamaz. Bu şehirde böbürlenerek ve kibirden zırhımla gezerek onlara bu toprağın kime ait olduğunu hatırlatıyorum. Ben bu şehir için bedellerin en ağırını ödedim. Biricik oğlumun kanı bu şehrin toprağına karıştı. O benim hayatta ki tek dayanağımdı. Oğlum ölünce anladım, acıların en büyüğü insanın evladını kaybetmesiymiş. Hiç geçmeyen, hep kanayan derin bir yara kaldı ondan geriye. Oğlumun acısı yüreğimde bir korken, onun asıl katilinin dışarıda olduğunu öğrendim. Peki kimdi onu öldüren? Meydanda sallandırdığım o deli adam katili değilse, o zaman kim cesaret etti ona el sürmeye? Günlerce kafamı kurcalayan soruların cevabı basit bir köylü kızındaydı… Efnan… Oğlumun katilini bulmanın yolu bu kıza yakın olmaktı. Ben Mösyö Pierre, oğlumun katilinin izini sürerken, evladımın ölümüne sebep olan bir Türk kızına gönlümü kaptıracağıma ihtimal dahi vermezdim. Ne olduğunu anlamadan onun rüzgarına kapılıp savruldum. Bu sıradan halıcı kızı bir Leydi’ye dönüştürme yolunda bende değişip, kurduğum yalan dünyanın içinde tüm samimi hislerimle kendimi bir garip aşkın içinde buldum…

        7

        ADEM PAYİDAR (GÜVEN MURAT AKPINAR)

        Ben Adem Payidar… Galip Payidar’ın biricik oğlu… Tüm hayatım bu… Galip Payidar’ın oğlu olmaktan, asil soyadımdan başka bir vasfım yok benim. Kaderim o kuyuya düştüğüm gün değişti… Öyle korkmuştum ki oradan sadece bedenim çıkmış tüm benliğimi o karanlık kuyunun dibinde bırakmıştım… O günden sonra hayattan payıma düşen sadece yenilgi, hüsran oldu. Aziz hep ailenin cesur oğlu bense korkak zayıf çocuğu olarak zihinlere kazındım… Her şeyin en iyisi Aziz’in oldu. Ses etmedim… Ta ki gönlüm aşka düşene kadar. Kara sevdaydı benimki… Aziz’in ona olan aşkı neydi ki? Ben onu Mecnun’un Leyla’yı, Ferhat’ın Şirin’i, Kerem’in Aslı’yı sevdiği gibi sevdim… Öl dese ölecek, servetimi, canımı, gururumu ayaklarının altına serecek kadar sevdim… Çekip vursa beni, ölümüm Dilruba’nın elinden oldu diye sevinecektim… Aklını kaybetmiş gibi, bütün hücrelerimle sevmekti benimkisi… Anladım… Dilruba yoksa yaşamak haram bana… Dilruba’yı asla bırakmayacağım… Onun için Aziz’le, kardeşim dediğim adamla savaşacağım ve bu öyle bir savaş ki Dilruba’ya giden yolda benim için her şey mubah olacak….

        8

        KENAN (EREN HACISALİHOĞLU)

        Ben Kenan… Acımasızlığın, adaletsizliğin tam ortasına doğdum… Doğduğum gün Payidarlar kıyametimi kopardı… Anamın döktüğü kanlı gözyaşlarını, kendi acılarımı, yaralarımı yıllarca içime gömdüm. Gömdükçe içimde bir dağ, kalbim bir taş oldu. Payidarlar bu devran hep böyle gidecek sanıyor. Lakin öyle bir şey yapacağım ki… O devranın çarkını kendime çevireceğim. Ben bu hayattan alacaklıyım… Hakkımı söke söke, can yaka yaka alacağım… Bundan böyle Aziz ne yapmak istese önünde ben olacağım… Başının girdiği her belanın, çektiği her sıkıntının, kaldığı her enkazın dibinde bir ayrık otu gibi biteceğim. O sökecek ben tekrar onun yanıbaşında, bıkmadan, usanmadan kök salacağım. Sadece Aziz’in değil, tüm Payidarların yanıbaşında duran, çocukluğumun ahı tutmuş gibi bela, anamın intizarının karşılığı gibi musibet olacağım. Payidarlar ayaklarıma kapanana kadar, bu aileyi soyadlarıyla bir yerin yedi kat dibine gömene kadar durmayacağım…

        9

        NİGAR PAYİDAR (FÜSUN DEMİREL)

        Ben Nigar. Galip’in ablasıyım. Payidarların güzeller güzeli biricik bahtsız kızı. İnsanın bahtı güzel olsun diye boşuna dememiş büyüklerimiz. Kız halaya çeker derler. Maksude’min de kaderi bana benzemiş. Gerçi o hepten kısmetsiz, ben bir yuva kurdum lakin ömürlü olmadı. Gencecik yaşta bir evlilik yaptım. Dillere destan bir düğünle evlendim. Daha yaptığımız düğün dilden dile konuşulurken kocam aniden hakkın rahmetine kavuştu. Çok göz yaşı döktüm, çok üzüldüm lakin gidene ne çare… Bir daha da ne yuva lafı ettim ne de yuva kurmaya meyil… Kendimi yeğenlerime, kardeşlerime adadım. Anaları gibi koruyup kolladım onları. Üçünü de evlat belleyip bağrıma bastım. Hep adaletli oldum. Sonra açık yürekli, lafını çekinmeden söyleyen biriyim. Yalan nedir bilmem. Bakmayın böyle dertli olduğuma aslında çoğu zaman komik, neşeli bir kadınım… Lakin onca dertten bağrım yapıştı… Önce Edip gidişiyle yaktı içimi. Sonra da Galip… Verdiği yanlış kararla hem kendini hem beni üzecek biliyorum… Ya çocuklar? Onlar her biri ayrı bir yürek sızısı benim için. Her biri izdivaç yolunda kendi felaketine doğru sürüklenirken ben elim kolum bağlı kaldım. Hangi birine yansın bu Nigar? Maksude’nin iki cihan bir araya gelse olmayacak sevdasına mı? Adem’in kendini göz göre göre ateşe atmasına mı? Yoksa her attığı adımda başını belalara koyan Aziz’e mi?

        10

        HATİCE ANA (MERAL ÇETİNKAYA)

        Ben Hatice… Hatice ana derler bana… Ben hem erimi hem de aslan gibi üç evladı mı vatana şehit verdim. Şehit anası olmak kolay değildir. Yüreğin yanar cayır cayır da şehittir diye sabreder, Rabbine için yana yana hamd edersin... Bilirsin cennettedir ama yine de çok hasretlik çekersin… Bir boynu bükük, mazlum oğlum kalmıştı elimde lakin kaderde ona da bu toprakta şehadet şerbetini içmek varmış. Zülfikar’ıma çok yandı içim… Yavrum saftı, mazlumdu… Zalimin iftirasına, zulmüne uğradı. Kınalı kuzumu şehit ettikleri gün ben bir yemin ettim. “Gün gelecek Zülfikar zulmün boynuna dayanacak! Onu öyle birine verecem ki zalimin boynunu kesecek. Onu buradan sürecek. Ve ben o güne kadar bekleyeceğim” diye ant içtim. Bekledim de… Benim yiğit evlatlarım gitti lakin Allah’ın yeryüzündeki yiğitleri biter mi? Mevlam bana Aziz’i gönderdi… Aziz benim mazlum yavrumun dualarının kabulü, gönlünde yatan şehitliğin sebebiydi… Zülfikar’ı Aziz’in avuçlarına bıraktım. O bana oğul ben ona ana oldum. Yeri geldi sırdaş, yeri geldi yoluna yoldaş oldum… Ama Aziz en çok benim gönlümde ki yarama merhem, Allah’a ettiğim yeminimin umudu oldu.

        11

        AZİME (SUZAN KARDEŞ)

        Ben Azime… Adım Azime ama ismimden fıtratıma zerre bir şey geçmemiş. Biraz tembelim laf aramızda. Elime de pek becerikli değelim. Yaptığım aşlar hep bulamaç gibi olur. Bundan ötürü diğer avratlar bana bulamaç Azime diye lakap takmış. Çok umurumda, sankim kendileri şakıtıyo. Aziz bey yaptıklarımı töbe ağzına komuyo. Bi benim lappuş herif gübür gübür yutuyo o kadan. Yani Cemo, benim uğursuz herif… Sarfoş pabıçın teki. Öyle faydasız ki gübre gibi deyecem ama gübreye hakaret olacak. O bile çiçeğin, sebzenin neyim dibine şifa oluyo da yerden ekin bitiyo. Bir birimizle dövüşmeden bir gün geçirdiğimizi bilmem. Edip beyim öldükten sonra az daha acımızdan ölecektik. Yine de tek bir konak Beyi gelin çalışın da karnınız doysun demedi. Mevlam halimize acıdı da Aziz bey çıkageldi. Gayrı bizi dövse de, sövse de, kovsa da töbe Aziz Beyimi bırakmayız…

        12

        HANDAN (AYTEN SOYKÖK)

        Ben Handan… Güzeller güzeli gülünce yüzünde güller açan kadın. Dilruba’nın annesiyim. Paşa torunu, bir saray hanımefendisi… Ben bu dünyaya gözlerimi açarken galip doğmuşum. Hayatta kaybetmek ne yenilmek ne hiç tatmadım. Tatmayacağımda. Herkes gül cemalime aldanıyor. Beni narin zarif bir inci çiçeği sanıyorlar. Lakin inci çiçeğinin ait olduğu yerden sökülüp atılmaya çalışıldığında tüm zehrini akıtarak öldüren bir çiçek olduğunu henüz bilmiyorlar. Karşılığında ödeyeceğim bedel ne olursa olsun ben kaybetmem. Çünkü hırs, tutku ve ihtiras hayat yolunda benim yoldaşım…

        13

        MAKSUDE PAYİDAR (ELİF SÖNMEZ)

        Ben Maksude… Payidar ailesinin tek kızı. Babam Galip Bey’in göz bebeği, kardeşimin kıymetlisi… Sessiz içme kapanık uysal bir kızdım hep. Annesiz büyümenin tesellisini hep halamın göğsünde dindirmeye çalıştım. Babam her ne kadar annemin yokluğunu kapatmaya çalışsa da benim içimde kanayan bir yara olarak kaldı. Annesiz büyümenin tesiri ile hep bir yuva kurma hayaliyle yaşadım. Lakin olmadı. Babacığım öyle titriyordu ki üzerime ne kimselere vermeye kıyabiliyor ne de benden ayrılmaya gönlü razı oluyordu. Gel zaman git zaman yaşım evlenme çağını biraz geçti. Anladım ki babam biricik kızına kimseleri yakıştırmayacak… Kıyıp da el oğluna veremeyecek. Bende ilmek ilmek işlediğim nakışlarımı, özenle hazırladığım çeyizlerimi, kalan son umutlarımı kapattım sandığa. Nasibimde yokmuş dedim. Kaderime boyun eğdim. Ta ki onu görene kadar… Nasıl oldu anlamadan Mustafa’ya gönlümü verdim. Mustafa beş çocuklu, yoksul bir adamdı. Babamın paşazadelere, soylulara yakıştıramadığı kızı gidip sıradan hem de beş çocuklu bir adama gönlünü kaptırmıştı. Hiç ummazdım; Bir gün bizi aşkı uğruna geride bırakıp çekip giden annemi…

        14

        MUSTAFA (BARAN AKBULUT)

        Ben Mustafa… Beşi bi yerde derler bana. Eş dost oğlanlar yüzünden taktılar bu adı… Allah uzun ömür versin beş evladım var. Hanımım erkenden göçüp gidince biz altı erkek kalıverdik bi anda ortalıkta. Allah var, etraftan çok dediler seni helal süt emmiş biriylen baş göz edelim diye amma benim içime sinmedi. Gönlüme sığmadı dedikleri. Ben kendim bakarım evlatlarıma dedim. Hep çalıştım didindim. Sonunda Galip beyin yanında kalfa başı oldum. Lakin hiç ummadık bir şey oldu. Galip Bey’in kızı Maksude’ye gönül verdim. Gönlüme; “yahu dedim sen kim koskoca bey kızı kim, yapma etme, yanarsın” dedim amma yok laf dinletemedim. Maksude’yle hislerimiz karşılıklı lakin bu sevdanın sonu yok. Onun gibi Bey kızını yakıştırıp da koyarlar mı yanıma?

        15

        CEMAL (CENAN ÇAMYURDU)

        Ben Cemal. Buralarda herkes Cemo der bana. Dünyaya gelmişim gelmesine de soran olaydı bey oğlu olmadıktan sonra töbe gelmezdim. Kader işte, bi marabanın oğlu olarak düştük bu hayata. Marabanın oğlundan ne olur? Ben size deyim; hiç bi şey. Benden de hiç bi şey olmadı. Aziz beyin çiftliğinde başımı sokacak bi damım birde boğazımdan geçen üç beş lokmadan başka bi şeyim yok. Haa bir de güp karısı ( cadı gibi) bi karım var. Biraz tembelim. Benim suçum değil amma. Ne yapayım? Çalışmak yok fıtratım da. Mevlam öyle münasip görmüş. Piyizlenmeyi pek severim. Bir köşede kıvrılıp şekerleme yapmayı da… Sonra dedikoduyla da aram iyidir. Bu yüzden kulağım deliktir. Pek güven olmaz bana. Kimin gemisine biner onun türküsünü çığırırım. Bi tek şey yazmaz benim kitabımda. Yediğim tasa pislemem ben. Bundan ötürü gayri ölürüm lakin yine de bırakamam Aziz Beyimi…

        16

        SELAHATTİN (HAYDAR KÖYEL)

        Ben Selahattin… Buralarda herkes Dayı der bana… Kenan’ın akıl hocası, duyan kulağı, gören gözüyümdür ben. Pek sevildiğim söylenemez. Neticede onlar için günün sonunda haramla abat olan bi meyhaneciyim ben. Sanırlar ki harama bulaşanın hiç helal yolu yoktur. Burada herkes bilir, ben Fransızların adamıyım. Benim meyhaneme gelirler. Güvenirler bana. Bugüne kadar hiç yamuğum olmadı onlara. Benim mekanda çekerler kafayı, çakır keyif oldular mı bildikleri ne var ne yoksa dökerler ortaya.. Bundan sebep bu şehirde bilmediğim sır yoktur benim. Bizim halktan sırf Fransızlarla yakınım diye gün geldi yüzüme tükürende oldu, arkamdan sövende. Umurumda olmadı. Ben baktım kendi gemimi yürütmeye… Lakin beni hor görenleri bir bir kazıdım aklıma. Gün gelecek devran dönecek. Bende o gün bir bir hesabımı göreceğim elbet…

        17

        ASLAN (BERKAY AKIN)

        Ben Aslan… Galip Beyin sağ kolu sayılırım. Payidar köşkünün kahyasıyım. Bu evde her işe önce ben koşarım. Her vukuattan önce ben haber alırım. Çarşıya pazara gittim mi diğer evlerin çalışanlarıyla dedikodu yapmaya bayılırım. Ee başka türlü nereden bileceğim bunca sırrı? Herkesten önce haberleri öğrenirim. Çünkü Galip Beyim eline boldur. Sakınmaz. Haber muştuluysa uçarak gider müjdemi gani gani alırım. Yok değil, şer ise kulağımın üstüne yatarım. Dedikoduyu da parayı da her ne kadar sevsem de çalıştığım evin beylerine de hanımlarına da sadığım. Başkalarından haberleri alırım lakin Payidarların köşkünde olup bitenden zerre bahis açamam. Maazallah şehirde işsizlik, fakirlik kol gezerken, gözümün yaşına bakmadan koyuverirler kapıya. Bundan ötürü gırtlağımı kesseler yine konuşturamazlar, töbe evin içinde olanı anlatmam kimselere… Yine de söz vermeyeyim. Bana belli olmaz.

        Haberi Hazırlayan: Aslıhan Bayram

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ