Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema Bu yaz internette seyredebileceğiniz 15 aile filmi
        1

        MUCİZE (2017)
        (Wonder)

        R.J. Palacio'nun romanından uyarlanan film, genetik bir sorun nedeniyle doğuştan deforme bir yüze sahip olan ve 10 yaşına kadar evde eğitim alan August'un (Jacob Tremblay) okula başlama hikâyesini anlatıyor. August “Beni gören yetişkinler duygularını saklar, bakışlarını kaçırır ama çocuklar duygularını saklamadan dikkatle bakarlar” diyor. Filmin çerçevesini aslında bu sözler çiziyor. Çünkü August ailenin korumasından çıkmak ve çocukluğun-ergenliğin acımasızlık derecesinde dürüst dünyasına girmek zorunda... Sıradan bir çocuk için dahi sosyalleşmenin kolay olmadığı bir ortam bu... “Mucize” tam da bu nedenle sadece August'un öyküsüne odaklanmıyor. Diğer karakterler üzerinden çocukluk ve ergenlik çağının benzer sorunlarına bakıyor. “Mucize”de özel okullardaki eğitimcilerin en büyük sorunlarından birinin vicdansız ebeveynler olduğu da vurgulanıyor. Sonuçta birçok zorbalık sorununun kökeninde aslında aileler var... August sorun yaşadığında genelde acısını anlayışlı, şefkat dolu ailesinden çıkarıyor... Çocukların, gençlerin birbirlerini anlayıp yardımlaştığı ve birbirlerine destek olduğu anlarda gözlerimiz doluyor... “Mucize”de çocukluğun, ergenliğin zorluklarıyla savaşan herkesi ve her ana babayı yakalayacak bir şeyler var. (BluTV)

        2

        HOOK (1991)

        Bir zamanlar Peter Pan olduğunu unutmuş işadamı Peter Banning (Robin Williams), işini gücünü bırakıp Varolmayan Ülke’ye dönmek zorunda kalır. Peter Banning, Kaptan Kanca (Dustin Hoffman) tarafından kaçırılan çocuklarını kurtarmak için Varolmayan Ülke’ye geldiğinde içindeki çocuğu, yani Peter Pan’ı yeniden keşfeder ve ruhunu özgürleştirir. Julia Roberts’ın Tinker Bell’i, Bob Hoskins’in Mr. Smee’yi canlandırdığı ‘Hook’, yıldız oyuncularıyla öne çıkan eğlenceli ve duygusal bir macera filmi. Usta yönetmen Steven Spielberg’in imzasını taşıyan ve 5 dalda Oscar adayı olan film, daha sonra bir video oyunu olarak da uyarlanmıştı. (BeinConnect)

        3

        PIXELS (2015)

        1980’li yıllarda “video oyun salonları”nı kültürel yozlaşmanın simgesi olarak gören çok insan vardı. “Pixels” filminde bu mekânlar, ana karakterleri için nostaljik bir anlam taşıyor. Sam Brenner (Adam Sandler) “O yıllarda çocuklar, evlerde tek başlarına değil, salonlarda sosyalleşerek oyun oynarlardı” diyor filmin bir yerinde. 1980’lerde geçen ilk bölümde de gördüğümüz gibi video oyun salonları; arkadaş bulmakta zorlanan çocukların yıldızlaştığı, özgüven kazanabildikleri yerler. Ne var ki, oradaki başarının da uzun vadede işe yaradığı söylenemez. İçlerinde Beyaz Saray’a kadar yükselen Cooper (Kevin James) bile, zekâsı ve kültürüyle dalga geçilen, sürekli puanı düşen bir ABD Başkanı. Mütevazı bir işi olan Sam, Violet (Michelle Monaghan) gibi havalı bir kadını nasıl tavlayacağını düşünüyor. Eddie (Peter Dinklage) içeri düşmüş bir deha; Ludlow (Josh Gad) ise hâlâ bir baltaya sap olamamış durumda... “Pixels” oyun salonlarında yıldız olan ama gerçek hayatta kaybedenlerin öyküsü. Güldürüyor, eğlendiriyor ama belirli bir hüznü de barındırıyor. (BeinConnect)

        4

        OLIVER! (1968)

        İngiliz yazar Charles Dickens’ın 1838 tarihli ‘Oliver Twist’ adlı romanından 1960 yılında tiyatro sahnelerine ‘Oliver!’ adıyla uyarlanan müzikal, Londra’da büyük başarıya ulaştıktan sonra New York’ta da sahnelenmişti. Gelmiş geçmiş en popüler İngiliz müzikallerinden biri olarak kabul edilen ve 1960’dan bu yana Londra’da birçok kez sahnelenen ‘Oliver!’, 1968 yılında Carol Reed’in yönetmenliğinde sinemaya uyarlanmış ve en iyi film dahil 6 dalda Oscar birden kazanmayı başarmıştı. Oliver Twist adlı bir yetimin dönemin Londra’sında verdiği hayat mücadelesini anlatan film, bugün artık bir sinema klasiği olarak kabul ediliyor. (BeinConnect)

        5

        DOLITTLE (2020)

        Viktorya Devri İngiltere'sinde geçen film, 1922'de yayımlanan “The Voyages of Doctor Dolittle” adlı kitabı temel alıyor ama hikâyeler farklı. Filmde Dolittle, kaybettiği eşinin acısıyla kendini hayvanlarla birlikte yaşadığı evine kapatmış, saçı sakalı birbirine karışmış hayat küskünü bir meczup olarak çıkıyor karşımıza... Genç Tommy Stubbins (Harry Collett) ise filmin başında sadece sincabı değil onu da hayata döndürmeye çalışıyor.. Film, Jessie Buckley'nin canlandırdığı “Uyuyan Kraliçe Victoria” fikriyle eski usul çocuk masallarını da getiriyor akla. Daha sonraki sahnelerde korsan filmlerini veya Hollywood usulü deniz macerası filmlerini hatırlamak mümkün... Deniz yolculuğu, “Karayip Korsanları”nda olduğu gibi giderek daha fantastik hale geliyor... Filmin en sevdiğim yanı, havyanlarla insanları “efendi – köle ya da sahiplik ilişkileri” içinde ele almıyor oluşu... Dolittle'ın hayvanlara hükmetmeden, onlara efendilik taslamadan eşitlik içinde yaşaması şüphesiz önemli... Ayrıca hayvanlar dünyası, insanlara oranla daha güvenilir ve sağlam temeller üzerinde kurulmuş görünüyor. Aslına bakarsanız, filmdeki hayvan karakterler insanlara göre daha eğlenceli... (BeinConnect)

        6

        OTEL TRANSİLVANYA (2012)
        (Hotel Transylvania)

        Kızını insanlardan sonsuza kadar uzak tutmaya yemin etmiş baba Drakula'nın canavarlar için kurduğu lüks bir otelde geçiyor film. Envai çeşit mahlukatın cirit attığı ve seyirci için sürprizlerle dolu otelin ortasına düşen genç Jonathan, Drakula'nın 118 yaşındaki “gencecik” kızı başta olmak üzere canavarların içlerindeki insan nefretini sorgulamasına yol açıyor. Öykünün gelişimi çok ilginç ya da sürprizli olmasa da “Otel Transilvanya”, korku filmi kültürüne sahip yetişkin seyircileri yakalamakta zorlanmayan karanlık ve ironik bir mizaha sahip. Yılların karizmatik Drakula'sı ile “sırt çantalı fırlama” arasındaki hoş ve komik karşıtlık bir yana, film asıl olarak şirin canavarlarıyla güldürüyor bizi. Genndy Tartakovsky’nin yönettiği filmde çizgiler ve karakter tasarımları harika. Canavarların hepsi de sevimli, komik ve eğlenceli: Kalabalık kurt adam ailesi, Frankenstein, görünmez adam, mumyalar, bezgin zombiler, iskeletler, odaların kapısındaki geveze kesik başlar ve diğerleri. Hepsi birlikte oteli eğlenceli bir ‘korku sirki’ne çeviriyorlar. (Netflix)

        7

        MİNYONLAR (2015)
        (Minions)

        Minyonlarla ilk kez 2010’da “Çılgın Hırsız” (Despicable Me) filminde tanıştık. Filmin başarısında ciddi bir pay sahibiydiler. 3 yıl sonra seyrettiğimiz “Çılgın Hırsız 2”de rollerini artırarak filme damgalarını vurmuşlardı. İlk solo filmleri “Minyonlar”da ise artık “yıldız” statüsüne geçtikleri söylenebilir. Daha önceki iki “Çılgın Hırsız”a yönetmen olarak imza atan Pierre Coffin’in Kyle Balda ile yönettiği film, Minyonların gezegenimizdeki kökenlerine kadar götürüyor bizi. Tek hücreli organizmalar olarak su altında karşımıza çıkan Minyonlar, karaya çıkmalarıyla birlikte nedense hizmetine girecekleri güçlü bir canlı arayışına giriyorlar. Tarih boyunca yanında çalıştıkları patronlarının çoğunun ölümüne neden olduktan sonra kutuplarda kendi başlarına bir hayat kuruyor ama bir süre sonra yeniden efendi arayışına giriyorlar. Topluluktan üç Minyon’un 1968 yılında çıktıkları yolculuk New York’tan Londra’ya kadar uzanıyor. Brian Lynch imzalı senaryo, özellikle Londra bölümüyle birlikte serinin önceki filmlerinde olduğu gibi seyirciyi yine çılgın bir soygun planıyla baş başa bırakıyor. Daha çok küçük seyircilere seslenen filmin yetişkin seyircilere iki güzel hediyesi var: Animasyon tekniğinin sınırsız imkânlarıyla yaratılan bir 1968 atmosferi ve damakta nostaljik bir lezzet bırakan dönemin rock şarkıları... (Netflix)

        8

        KUNG FU PANDA (2008)

        Konuşan hayvanların yer aldığı, eski Çin’de geçen bir Uzakdoğu dövüş filmi… Huzur Vadisi’nde yaşayan panda Po, manevi babası kaz Mr. Ping’in erişte dükkanında çalışır. Tam bir Kung Fu fanatiğidir… Büyük Usta Oogway Ejderha Savaşçısı unvanını kime vereceğini belirlemek için kung fu turnuvası düzenlediğinde o da katılmak ister. Fazla kiloları ve beceriksizliği nedeniyle kimse ona şans vermez. Kaldı ki, bölgede ondan çok daha iyi kung fu dövüşçüleri vardır. Özellikle de Usta Shifu tarafından eğitilen Öfkeli Beşler… Ama olaylar sempatik panda Po’yu hiç beklemediği noktalara sürükleyecek, kendine inandığında neler yapabileceğini keşfedecektir. Mark Osburne ve John Stevenson’un yönettiği film, eleştirmen ve seyircilerin gönlünü kazanmakla kalmadı, filmler ve televizyon dizileriyle hâlâ ilgi gören bir aksiyon-animasyon serisine dönüştü. (Netflix)

        9

        ANGRY BIRDS (2016)
        (The Angry Birds Movie)

        Kısa sürede bir tür salgın haline gelen bilgisayar oyunlarından biriydi “Angry Birds”. Her şey yumurtalarını yeşil domuzlardan korumak isteyen kuşlarla ilgiliydi... Ne var ki film, kuşlarla domuzların henüz karşılaşmadığı bir dönemde başlıyor. Uçamayan kuşlar, cennet güzelliğindeki adalarında huzur içinde yaşarken bir gün gemileriyle güler yüzlü ve sevimli domuzlar çıkıp geliyor. Red, Chuck ve Bomba hariç bütün kuşlar domuzları çok seviyor. Domuzların gerçek niyeti anlaşıldığında ise ortalık karışıyor... Orijinal oyunda kuşlar konuşmaz; ayakları da yoktur. Filmde ise konuşuyor, yürüyor ve davranışlarıyla insanları andırıyorlar. Ama tüm değişikliklere rağmen orijinal Angry Birds’ün ruhu ve duygusu korunuyor. Film asıl olarak herkesin birbirine benzediği, uyumsuzların dışlandığı bir toplum fikrini eleştiriyor. Farklı ve zengin karakter tasarımları, özenli arka plan çalışmasıyla birinci sınıf, üç boyutlu bir bilgisayar animasyonu bekliyor sizi. Oyunu tanıyanların hiç yabancılık çekmeyeceği aksiyon sahnelerinin de çok iyi tasarlandığı kesin. (Netflix)

        10

        MEGAZEKÂ (2010)
        (Megamind)

        Uzak bir gezegenden dünyaya gönderilen iki bebek var. Biri, süper yeteneklerle doğmuş, kahraman olmaya mahkûm, yakışıklı Metro Man… Diğeri ise koca kafalı, mavi derili bir süper zekâ… Yetişme koşulları birini süper kahraman yaparken, diğerini Megazekâ adında bir “kötü adam” haline getiriyor. Megazeka ve Metro Man, temsil etmeye mecbur kaldıkları değerler çerçevesinde kıyasıya rekabet ederken bir gün her şey, Megazekâ’nın zaferiyle aniden bitiyor. Seyirci için de beklenmedik olan bu gelişmenin ardından öykü farklı biçimde ilerliyor. Megazekâ’nın, mutlak zafer ya da hâkimiyet istemediğini hissediyorsunuz. Metro Man gibi doğaüstü yeteneklere sahip olmayan Megazekâ ve can yoldaşı küçük balığın, fiziksel dezavantajlarını üstün zekâlarıyla aşmaları kayda değer bir nokta. Mühendisliklerini ve öncü teknolojilerini göstermek için, sürekli rekabete, yeni oyunlara ihtiyaç duyuyorlar. Klasik animasyonla hızlı tempolu aksiyon sinemasını birleştiren bir film. (Netflix)

        11

        THE BFG (2016)

        İngiliz yazar Roald Dahl’ın kitabından uyarlanan film, kötü devler arasında kalmış ufak tefek iyi bir devle ilgilidir. Diğer devler canavara benzerken o bir insana benzer. Güler yüzlü, şefkatli, “insanyemez” ve yalnız bir devdir. Kendisi gibi yetimhanede yalnızlık çeken Sophie’yi (Ruby Barnhill) kaçırdıktan sonra aralarında bir yakınlık kurulur. “The BFG” bir dostluk öyküsü gibi görünüyor ama devi insanlaştıran küçük bir kızın masalı aslında. Sophie, en baştan itibaren olgun, akıllı bir çocuk olarak çıkıyor karşımıza. Dev ise pısırık ve çekingen. Sophie devi daha cesur ve kendine güvenli olması için teşvik ederken onu uygarlığın bir parçası haline getirmek için çaba gösteriyor. Öykünün rüyalarla olan yakın akrabalığını da unutmamak gerekiyor. BFG’nin işi rüyaları yakalamak ve çocuklar için güzel rüyalar hazırlamak. Filmin yönetmen Steven Spielberg’in de bize bir rüya hazırladığı söylenebilir... Spielberg’in devi, Mark Rylance’ın dokunaklı yorumunun da katkısıyla daha hüzünlü ve acılı bir dev olarak geliyor karşımıza. (Netflix)

        12

        MARNIE ORADAYKEN (2014)
        (Omoide no Mânî – When Marnie Was There)

        İngiliz yazar Joan G. Robinson’un bir romanından sinemaya uyarlanan film, içe dönük, yalnız bir kız olan küçük Anna’nın hikâyesini anlatıyor. Kendisini evlatlık olarak alıp büyüten Yuriko’yu anne olarak kabul edemeyen Anna, astımı nedeniyle deniz kenarındaki bir köyde yaşayan akrabalarının yanına gönderilir. Anna ile sahildeki köşkte yaşayan Marnie arasında farklı bir yakınlık kurulur. Anna gibi yalnızlık çeken Marnie sadece akşamları ortaya çıkan gizemli bir kızdır. Marnie karakterinin finale kadar gizemini koruduğu film, usta sinemacı Hayao Miyazaki’nin kurucusu olduğu Ghibli stüdyosunun favori teması olan “bir çocuğun kendini keşfetme süreci” üzerine kurulu. Anna, kendini köksüz, güvensiz ve yalnız hissettiği için insanların dünyasına giremiyor. Ancak Marnie ile olan arkadaşlığı onu daha özgüvenli, sosyal biri yapmakla kalmıyor, kendi yeteneklerini keşfederek çevresindeki dünyayla daha sağlıklı ilişkiler kurmasını da sağlıyor. (Netflix)

        13

        FANTASTİK CANAVARLAR NELERDİR, NEREDE BULUNURLAR? (2016)
        (Fantastic Beasts and Where to Find Them)

        J.K. Rowling’in ‘Harry Potter’ serisinin geçtiği evrenden gelen başka bir hikâye. “Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar?” Hogwarts Büyücülük Okulu’nda okutulan “ders kitapları”ndan biri... Macera, 1926’da kitabın yazarı Newt Scamander’in New York’a geldiği dönemde geçiyor. Açılış sahnesinde gördüğümüz gazete manşetleri, dünyanın gergin bir dönemden geçtiğini haber veriyor. Büyücülerin dahi kontrol edemediği gizemli canavar New York’ta cirit atarken, birileri ısrarla büyücü-insan çatışmasını körüklüyor. El çantasıyla New York’a gelen Scamander’in amacı ise kıymetli canavarlarından birini Arizona çöllerine bırakıp dönmek. Ama Goldstein (Katherine Waterston) adlı işgüzar büyücü yüzünden kendini New York’ta yaşanan gerilimin orta yerinde buluyor. 1920’lerin New York’unun dekor olarak çok iyi kullanıldığı filmde büyücüler, Yeni Dünya’nın azınlık topluluklarından biri olarak gösteriliyor. (BluTV – Netflix)

        14

        BABALAR SAVAŞIYOR (2015)
        (Daddy’s Home)

        Will Ferrell filmde iki üvey çocuğunun sevgisini kazanmak ve kendini baba olarak kabul ettirmek için elinden geleni yapan iyi niyetli Brad Whitaker karakterini canlandırıyor. Tam çocuklarla bir bağ kurmaya başladığı sırada deri ceketli, motosikletli biyolojik baba Dusty Mayron (Mark Wahlberg) geliyor ve iki erkek arasında “Kim daha iyi baba?” rekabeti başlıyor. Çocukların annesi Sara’nın (Linda Cardellini) varlığı çekişmeyi daha da derinleştiriyor. Kişilik olarak birbirine zıt bu iki erkek arasındaki soğuk savaş, ilk karşılaşmalarından itibaren eğlenceli ve komik sahnelere vesile oluyor. Soğukkanlı Dusty, avantajlarını iyi değerlendirmesini ve rakibinin zaaflarından sinsice faydalanmasını biliyor. Saf, dürüst ve duygusal Brad ise özgüvensizliği nedeniyle sık sık kontrolünü kaybedip saçmalıyor. Özellikle de kaykay şovu ve motosiklet sahnesi, kahkahalar attıracak cinsten. 7 yaşın üstündekiler için uygun filmi 13 yaşına kadar olan çocukların ebeveynleriyle seyretmesi gerekiyor. (Amazon Prime Video)

        15

        MARLEY VE BEN (2008)
        (Marley & Me)

        Roman uyarlaması film, evli bir çift üzerine kurulu. Disipline edilemeyen ve bir türlü vazgeçilemeyen şirin bir köpek... Kariyer ve çocuk arasında kalmak... İdeallerle gerçek hayatın çatışması... Bebekli aile hayatının gerektirdiği özveri ve sorumluluk... Büyümek ve olgunlaşmak mecburiyeti... Çalışma hayatı sırasında hep elde olmayanı özlemek ve sahip olduklarının değerini bilmemek... Yani, çoğu ailenin yüzleştiği, yaşadığı sorunlar… Filmden çıkarken 'aile olmak' ve 'evcil bir köpekle yaşamak' üzerine iddiasız ama gerçekçi ve içten bir film seyretmiş olduğunuzu anlıyorsunuz. David Frankel’in yönettiği filmin başrollerinde Owen Wilson ve Jennifer Aniston oynuyor. (BluTV)

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ