Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ekonomi Otomobil Lexus RX450h: O yolda bir sporcu - Otomobil Haberleri

        Fatih ALTAYLI / GAZETE HABERTÜRK

        Lexus bir süre önce Türkiye pazarına girdi ama ben sıkı bir fanatiği olduğum markanın otomobillerini, Türkiye pazarına girmeden önce geçen yaz bu köşede kaleme aldığım NX200 modeli ile tanıtmaya başladım.

        Amacım, Türkiye’de pek de bilinmeyen markayı Türk otomobil severlerine bir nebze olsun tanıtmak.

        “Sana mı kaldı kardeşim!” diyecek olursanız ona da bir şey diyemem ama ben otomobilleri anlatmayı seviyorum. Eski okurlar hatırlayacaktır, 1990’ların ilk yarısında Ferrari markası Türkiye’ye girmeden önce ve girerken de benzer bir şekilde markayı tanıtmayı her nedense kendime iş edinmiştim.

        Gerçi şimdi sorsanız pişmanım derim.

        Çünkü birkaç istisna dışında Türkiye’de Ferrari’yi Araplar gibi kullanıyoruz, Avrupalılar gibi değil. Hatta Araplar bile bizden daha fazla Ferrari’ye hak ettiği saygıyı gösteriyorlar. Her neyse, gelelim asıl meselemize.

        Bu hafta size Lexus’un efsane SUV’u RX serisinden söz edeceğim. Özellikle SUV cenneti ABD’de lüks SUV segmentinde önemli bir paya sahip olan Lexus, RX serisini 1997 yılında satışa sundu.

        Modelin lanse edilmesindeki amaç BMW ve Mercedes’in ABD’de üretmeye başladığı M ve X5 serilerine, lüks otomobil segmentinde sürekli dövdüğü rakiplerine, lüks SUV segmentinde de meydanı boş bırakmamaktı. Lexus bunda da başarılı oldu. RX serisi lansmanından itibaren ABD’de lüks SUV segmentinde tepeye yerleşti.

        Bu sayfada az sonra okuyacağınız yeni RX ise ABD pazarında lüks oto pazarında yılbaşından bu yana farklı bir biçimde pazar lideri ve en çok satan lüks otomobil.

        Yeni RX büyük bir ihtimalle dış görünüm olarak dünyadaki en iddialı tipe sahip. Lexus’un yeni dizayn anlayışına uygun olarak çok avangard çizgilerde. Önündeki büyük ızgara markanın yeni alameti farikası. Otomobil yandan ve önden çok agresif bir çizgiye sahip, sanki avına doğru atlamaya hazırlanan bir leopar gibi, gerilmiş duruyor. Daha önce yazdığım markanın NX modeline oranla arka tasarım da otomobilin genel agresif havasına uydurulmuş. Çok keskin, cutting edges denilen hatlara sahip. Spor otomobil üreticilerinin ürettiği SUV’lardan çok daha sporcu bir görünüm. Yolda giderken, podyumda yürüyen Naomi Campbell gibi bir hali var. Öndeki üçlü led farların aydınlatma kapasitesi müthiş. Arka stoplar ise yanlara doğru dönerek otomobile gece müthiş bir görüntü verdiği gibi, led lambaları ile çok şık duruyor. 20 inçlik kocaman jantlar ise otomobilin güçlü havasına katkı sağlıyor. Aslında daha çok Toyota’nın Land Cruiser modellerini anımsatıyorlar.

        RX450h’nin içi ise tipik bir Lexus. Abartısız lüks ve ödünsüz bir kalite. Klasik analog gösterge tablosunun ortasına konumlandırılmış küçük bir serisinde kullandığına çok benzeyen büyük boy bir dijital ekran.

        Air condition tüm Lexus’larda olduğu gibi iyonizasyon yapabilen ve benim gördüğüm en güçlü, en konforlu air condition sistemlerinden biri, büyük ihtimalle birincisi. Müzik sistemi çok çok kaliteli. Mark Levinson marka sistem muhteşem bir konser ambiyansı yaratabiliyor. Otomobilin orta ekranında geri viteste ve yoğun trafikteki yavaşlamalarda ekrana hemen otomobilin çevresindeki kameraların görüntüleri geliyor ve çevrenize tam olarak hâkim olabiliyor, gerekirse kameralardan birinin görüntüsünü büyüterek sıkışık alanlarda manevralarınızı buna göre ayarlayabiliyorsunuz.

        Her ne kadar Lexus RX450h bir compact SUV olarak tanımlansa da, içi çok geniş ve çok rahat. Sürücü pozisyonu kadar, arka koltuklardaki diz mesafesi ve konfor da Range Rover’e yakın.

        Lexus RX450h’nin içinde kendinizi çok iyi hissediyorsunuz. RX450h’de her ne kadar 450 yazsa da, motoru aslında 3.5 litrelik bir benzinli makine ve elektrikli motorlarla birlikte kombine olarak 313 beygirlik bir güç üretiyor. İşin acayibi, RX450h’nin güç hesaplaması biraz karışık. Benzinli motor 263 beygir güç üretmek üzere programlanmış. Bunun nedeni çevre ve tüketim duyarlılığı. Elektrikli motorların önde olanı 167 beygir arkada olanı ise 68 beygir güç üretiyor.

        Yani otomobilde toplam 498 beygir güç var ama gaza yüklendiğiniz zaman işletim sistemi bunun sadece 313 beygirini kullanmanıza izin veriyor. Aynı durum toplamda 809 nm’i bulan tork için de geçerli. Elektrikli motorlar derken hata yaptığımı düşünmeyin, RX450h’de iki elektrik motoru var. Biri ortada ve ön tekerleklere güç üretiyor, diğeri ise arkada ve arka tekerleklere güç veriyor.

        GAZA BASINCA ÇIT ÇIKARMADAN HAREKET EDİYOR!

        CVT şanzıman da RX’in eski 7 ileri şanzımanına göre çok daha başarılı. Bu noktaya kadar RX450 kusursuz bir otomobil. Ancak sürüş sırasında başka bir otomobil için normal sayılabilecek bazı kusurlar, söz konusu bir Lexus olunca göze batıyor. Otomobilin motor çalıştırma düğmesine bastığınız anda tipik bir hibrit olarak motor çalışmıyor. Gaza basıyorsunuz ve RX çıt çıkarmadan elektrik gücüyle ilerlemeye başlıyor. Gaza yüklenmediğiniz sürece benzinli motor 60 km/s sürate kadar devreye girmiyor. Motorun devreye girdiğini ise hissetmiyorsunuz bile son derece sessiz, sedasız bir motor. Ancak bazen bu durum bozuluyor. Anlayamadığım bir şekilde bazen motor aküleri şarj etmek için kendi kendine devreye giriyor ve o anda Lexus’ta alışık olmadığınız hafif bir vibrasyon ve bir hırıltı hissetmeye başlıyorsunuz. Bir süre sonra bu vibrasyon kesiliyor ama garip.

        CRUISE CONTROL SİSTEMİ YOK

        Kusursuza yakın donanımdaki tek eksik çok daha alt düzey markalarda bile sıradanlaşan otonom sürüş özelliklerinden hiç birinin RX’te bulunmaması. Kör nokta uyarı sistemi var ama adaptive cruise control denilen ve curise kontrollü sürüş sırasında öndeki otomobille mesafeyi otomatik olarak koruyan sistem dahi Lexus RX’te yok ki, bu bana önemli bir eksiklik olarak geldi.

        KALİTESİNE GÖRE FİYATI SATIN ALINABİLİR

        RX450h’nin sürüşü çok keyifli. Büyük gücü her daim hissediyorsunuz. Ancak viraj kabiliyeti çok yüksek değil. Sporcu görüntüye rağmen, otomobil virajlarda o sporculuğunu hissettirmiyor. Gerçi zorladığınız zaman sert virajlar altından kalkıyor ama sıradan sürücülerin yapabileceği bir şey değil. Dikkatli olmak gerekiyor. RX’in süratlenmesi de müthiş. Benim ulaşabildiğim son sürat 238 km/s oldu ama daha da giderdi herhalde.

        Gösterge tablosundaki önemli verileri renkli head up display’le cama yansıtılmış olarak görmek ise bayağı bir rahatlık sağlıyor. Eco, normal, spor ve spor plus sürüş seçenekleri var ama çok gerekli mi emin değilim. Zaten büyük farklar da getirmiyor.

        Hybrid sürüşte ise özellikle şehir içinde ve tünellerdeki trafik sıkışıklığında çok iyi bir özellik olduğunu ve çok çevreci bulduğumu söylemem lazım. Otomobilin sürüş güvenliğini sağlayan çeşitli harflerden oluşan tüm sistemlerin RX450h’de mevcut olduğunu belirtmem gerekmez herhalde. Ancak sürekli 4 çeker olan RX’de bir arazi aracında olması gereken çekiş gücünü ön veya arka tekerleklere verebilmenizi sağlayacak bir arazi vitesi kontrolü olmadığını da belirtmeliyim. Otomobilin içinde Lexus’a yakışmayan bir başka durum ise arka bagaj örtüsünün bağlantılarının bozuk zeminde çıkardığı tıkırtı oldu. Bunun benim kullandığım araca ait bir kusur olmasını umuyorum. Tabii bu eleştirilerimi yaparken bunun bir Lexus olduğunu ve kusursuz olması gerektiğini düşündüğüm için sert davrandığımı söylemem lazım. Ancak her şeye rağmen RX450h, içinin konforu ve güzelliği ile içinde gece ve gündüz ayrı ayrı yarattığı relaks hava ile abartısız lükste ve kusursuz kalitede bir araç. 100 kilometrede 9 litre civarındaki tüketimi ise 2.5 tonluk bir araç için bence iyi. Fiyatı ise çok değişken. Küçük motorlu RX200’ün fiyatı 82 bin Euro civarından başlarken, en üst model olan size anlattığım RX450h’nin fiyatı 158 bin Euro’yu buluyor. Açıkçası kendi adıma RX200’ü çok satın alınabilir ve kalitesine göre ucuz bulduğumu söylemeliyim. RX200 bence rakipsiz olur. RX450h ise ancak meraklısının.

        EXPRESSO DEĞİL ESPRESSO

        Değerli okurlar, geçen hafta Kopi Luwak kahvesini yazarken, yazının bir yerinde “Espresso”dan söz etmiştim. Sağolsun bizim arkadaşlar benim “Espresso”mu düzeltip “Expresso” yapmışlar. Ben de kendilerine “Arkadaşlar bu ekspres tren değil, kahve” diye biraz bozuk attım. İşin kötüsü espresso’ya expresso diyenlere gülen ben, arkadaşlar sayesinde gülünecek hale düşürüldüm. Yine de bir kez daha hem size, hem de bizim arkadaşlara söylemiş olayım. Expresso denmez, Espresso denir.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ