Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Röportajlar Engin Günaydın: Kadının, erkeği aldatmasında bir komiklik buldum - Magazin haberleri
        1

        Vücudumuzda yaklaşık 200 farklı türden toplam 37 trilyon insan hücresi bulunuyor. Vücudumuzdaki bakteri hücresinin sayısı ise yaklaşık 100 trilyon.

        2

        'Hücreler', çökmekte olan bir organizmanın içinde hayatta kalmaya çalışan hücrelerin gerçeküstü ve ironik hikâyesini, BKM prodüksiyonuyla sahneye taşıyor.

        3

        Seyircilerle Anadolu Sigorta’nın katkılarıyla buluşan ‘Hücreler’, Engin Günaydın tarafından yazıldı.
        Hayranlarının sosyal medya hesaplarındaki paylaşımlarından anlaşılan o ki çok fazla yapımda rol almadığından dolayı Engin Günaydın'dan bir hayli şikâyetçiler. Sitemleri; yazarı, ortak yönetmeni ve oyuncusu olduğu 'Hücreler' ile dindirmeye başladı.

        Aslına bakarsanız; Engin Günaydın, 'Hücreler'i 20 yıl önce yazdı. Büyük bir heyecanla sahnelemek için hazırlıklar yaparken yüksek miktarlarda para da harcadı. Ne var ki bir yanda sahnelemek için parasının yetmeme durumuyla karşı karşıya kalması, diğer yandan yazdıklarının kendisi için yeterince doygunluğa sahip olmaması nedeniyle oyunu iptal etti. Prodüksiyonu için BKM devreye girince ve yeni eklemelerle yazdıklarını yeterli doygunluğa ulaştırınca 'Hücreler', tiyatroseverlerle buluşma imkânı buldu.

        4

        'Hücreler'de yukarıda adlarını gördüğünüz oyuncular, performanslarını sahnede gözler önüne sererken Alican Yücesoy, Murat Kartoğlu, Selin Şekerci, Derya Karadaş, Onur Rüştü Atilla ve Gülse Birsel ise ‘video aracılığıyla ‘Hücreler’de yer alıyor.

        5

        'Hücreler'de Engin Günaydın; 'Profesör Yağ', Cengiz Bozkurt; 'Profesör Mal' ve Şinasi Yurtesever; 'Profesör Nöron' karakterlerini canlandırıyor.
        Engin Günaydın, Cengiz Bozkurt ve Şinasi Yurtsever, oyunun ilk sahnelenmesinin hemen ardından Habertürk'ten Mehmet Çalışkan'a verdikleri röportajda çarpıcı açıklamalarda bulundu

        6
        7

        SEYİRCİLERLE BİRLİKTE TEKRAR BİR ŞEKİLLENME OLUYOR"

        • Mutlaka, her sahneye çıktığınızda heyecan yaşıyorsunuzdur ama ilk oyunun heyecanı daha mı farklı, daha mı yüksek olur?
        Engin Günaydın... Tabii ki... İki aydır metnin provasını yapıyoruz fakat seyircilerin nerelerle ilgilendiğini, nerelerde reaksiyon aldığını bilmiyoruz. Bilmediğimiz için de bu bizde bir stres yaratıyor. Çünkü oyun, seyircilerle birlikte tekrar şekilleniyor. Onların izleme konsantresiyle alakalı bir konu... Ondan dolayı tekrar bir şekillenme oluyor. Bizim oyunumuz da komedyenlerden oluştuğu için reaksiyonlarla tekrar kendilerini biçimlendirmeleri gerekiyor. Bu da tabii çok gergin bir durum. İlk oyun biraz stresli olur. "
        Cengiz Bozkurt... İlk oyunda iyiydik. Genel provalarımızı yapmıştık. Birinde eşe - dosta oynayarak test etmiştik ama biletini alıp gelmiş gerçek seyircilerle ilk oyunda karşılaştık. Bir de ben on yıldır tiyatro sahnesine çıkmadım. Yaklaşık 9 - 10 yıllık bir ara vermiştim, onun için de bende ayrı bir heyecan vardı. Hatta bir iki yerde tökezler gibi oldum ama sonra toparladım. Bunlar hoş şeyler. Teknik aksaklıklarla, bizim aksamalarımızla olan şeyler de güzel bir anı olarak kalıyor. "Gözümüzdeki o ifadeleri gördük" diye sonrasında bayağı güldük. Bir - iki teknik aksaklığımız oldu, onlar da zaman içinde oturacak. 
        Şinasi Yurtsever... Ben çok keyif aldım. Engin ve Cengiz ağabeyle oynamak benim için ekstra bir keyif. Aslında genel provada bütün stresimi, heyecanımı bir nebze atmıştım ama ilk oyunda ekstra bir heyecan vardı. Prömiyer olduğu için ve Engin'in dediği gibi seyircilerin reaksiyonlarını ilk defa gördüğümüz için nerede, nasıl reaksiyonlar alındığını biz de ilk defa ilk oyunda fark ettik. Oynadıkça bizde de ona göre bir rahatlama oluyor ama ben, ilk oyundan çok keyif aldım. Ufak tefek şeylerin dışında da gerçekten hiç teknik sorun yaşamadık. Bir de seyircilerin gülmesi, oyuncuyu ve sahneyi ekstra yükselten ve motive eden bir durum. Provalarda hiç tahmin etmediğimiz, hiç beklemediğimiz bir yerde de iyi anlamda tepkiler geldi. Seyircilere oynamak gerçekten keyifli. Prova sürecinde yaşayamadığımız duyguyu ilk oyunda fazlasıyla yaşadık. O yüzden keyif aldım.

        8

        "DAHA FAZLA BATMAYALIM DİYE İPTAL ETTİK"

        • 'Hücreler'; çökmekte olan organizmalarda meydana gelen aksaklıklardan dolayı hayatta kalmaya çalışan hücrelerin gerçeküstü ve ironik hikâyesini anlatıyor. Böyle tanımlayabiliriz değil mi? Oyunu, 20 yıl önce yazmıştınız. Sahnelemek için neden bu kadar beklediniz?
        Engin Günaydın... Evet, genel anlamda böyle bir durumu var. Bir organizma olarak 'Nejat' diye bir karakterimiz var. O karakterin normal hayatında yaşadığı olayların vücuda yansıması olarak tanımlayabiliriz. Kısa özeti bu şekilde. İnsan vücudunda neler dönüyor? İnsan problem yaşadığında vücuttaki hücrelerin tepkileri nedir? Üzüldüğünde, sevindiğinde, hastalandığında içinde neler dönüyor? Onları anlatmaya çalıştığımız bir oyun. Evet, 20 yıl önce yazmıştım hatta noterden de tasdik ettirdim. O zamanlarda fikrin çalınmasından çok korkuyordum. Her anlamda prodüksiyonu çok ağır bir oyun; müziği, dekoru, planlaması, her alanı çok zor ve pahalı bir proje. Ve kalabalık da bir proje... O dönemlerde de tiyatro o kadar büyük yatırımlar yapılan bir yer değildi.
        Şinasi Yurtsever... Aslında Engin o dönem kostümleri bile yaptırmıştı.
        Engin Günaydın... Evet, dekoru da yaptırmıştım ama ondan sonra, "Daha fazla batmayalım, bu işi iptal edelim" dedik. Prodüksiyon çok büyük olduğu için o riski göze alamadım. Yapımcı da bulamadım. Kendim yapmayı düşündüm ama öyle de bütün param gidiyordu. "Bu kadar batmanın bir manası yok" deyip o yoldan geri döndüm. Hem ekonomik nedenleri vardı hem senaryonun hazırlığı ve tokluğuyla ilgili sorunlar vardı. 'AloeVera' ve 'Seretan' gibi değişik karakterleri sonradan ekledim. Senaryoyu daha doygun bir hale getirdim.

        9

        "ENGİN İLE ÇALIŞACAK OLMAK HEYECAN VERDİ"

        • Teklif geldiği zaman, 'Hücreler' oyununun hangi özellikleri sizi etkiledi?
        Cengiz Bozkurt... Engin Günaydın ismi… Engin ile her zaman çalışmak ve bir şeyler yapmak istedim. Kendisi zaten hayranlıkla ve severek izlediğim bir kardeşim, arkadaşım, meslektaşım. Onunla çalışacak olmak heyecan verdi. Senaryoyu hemen okudum ve sonrasında projeye dâhil oldum. Uzun süre tiyatro sahnelerinden ayrı kaldığım için bir dönüş yapmak istedim. En son 'Closer' diye bir oyun yapmıştım, ondan önce de 'Engin Hepileri'nin yönettiği 'Bulanık' adlı bir İngiliz oyununda oynamıştım. Bu yüzden benim için de hoş bir geri dönüş oldu. Bu ekiple birlikte olmaktan mutluyum.
        Şinasi Yurtsever... Senaryoyu Engin 20 yıl önce ilk yazdığında okumuştum. Ondan sonra araya çok zaman girdi. Sonra Engin beni aradı; "Ben de unuttum, hiçbir şey hatırlamıyorum" dedim. Sonra okuyunca metnin çok değiştiğini fark ettim. Bayağı bir güncellemiş. Dediği gibi yeni karakterler eklemiş, biraz daha günümüze yakın daha başka bir metin gördüm. Özü aynıydı ama çok güncellenmiş bir metindi. Bir de Cengiz ağabeyden bahsetti ve zaten Engin'in kendisi de oynuyor. Ben de büyük bir iştahla kabul ettim. Ben 'Profesör Nöron' karakterini oynuyorum. Okuduğum zaman da zaten, bu rol bana uygun, ben bu rolü oynarım, dedim. O şekilde dâhil oldum.

        10

        "KADININ, ERKEĞİ ALDATMASINDA BİR KOMİKLİK BULDUM"

        • İnsanlığın sorunlarını ve kadın - erkek ilişkilerindeki çatışmaları insan vücudundaki hücrelerle anlattınız. Hikâyenin çıkış kaynağı nedir?
        Engin Günaydın... İnsan vücudunu merak ediyordum. İşleyişi bana çok enteresan geliyor. Biraz da ilk sağlık sorunlarımla karşılaştığım dönemlere denk geldi. O dönemlerde biraz inceleme fırsatı buldum. Sonra insan vücudunun dünya sistemine çok benzediğini fark ettim. Bir ülkeye benzediğini ve eğer insan vücudunu anlatırsam bir ülkeyi de, dünya sistemini de anlatabilirim gibi bir düşünce oluştu. Kadın - erkek ilişkileri çok evrensel bir dünya. Erkeğin, kadını aldatması çok sıradan ve olağan ve hiç de komik değil ama kadının, erkeği aldatmasında bir komiklik buldum. Daha doğrusu, hiç umursamamasında... Bu, çok güzel bir komedi yaratıyordu. Bunların hepsini birleştirmeye karar verdim. Kadın - erkek ilişkileri ve sistemin evrensel bir yönetim biçimine benzemesi, bunların hepsinin bir oyunda birleştirilebilir olabileceğini gördüm. Sonra bu fikir hoşuma gitti ve yazmaya başladım.

        11

        "ESKİDEN BERİ KÖTÜLER KAZANIYOR"

        • Bir yandan da iyilerle kötüler arasındaki savaşı anlatıyor değil mi? Sizce iyilerle kötüler arasındaki savaş neden bir türlü bitmiyor ve sizce kim kazanıyor?
        Cengiz Bozkurt... Biraz, akılla duygular arasındaki çatışmayı da ön plana çıkarıyor. Kötüler tabii ki her zaman çok açık farkla önde. Çünkü mülkiyet sahibi olan onlar, toprak sahipleri onlar. Feodalizmden kapitalizme geçiş evresinde zaten bir transfer söz konusu. Yani daha önce toprak sahipleri olanlar, sonra sermaye sahipleri oluyorlar. Kötüler, mülkiyet araçlarını ele geçirdiklerinde de zaten her şekilde dünyayı yönetebiliyor. Burada emekçilerin, işçi sınıfının önünde, iyi koşullarda çalışmak dışında bir seçenek kalmıyor. Onun için de dünya üzerindeki paylaşım savaşları hiçbir zaman eksik olmuyor. Hâlâ devam ediyor.
        Şinasi Yurtsever... "İyiler; kötüler kadar cesur olursa, her şey hallolur" sözü hoşuma gidiyor. Kötülerin o gücü elde etmesinin getirdiği, her şeyi yapabilme cesareti ve kararlılığı var. İyiler de genelde mağdur olan, haksızlığa uğrayan oluyor. Dolayısıyla bir şeylerin düzelebilmesi için iyilerin, kötüler kadar cesur olması gerekiyor. Cengiz ağabeyin dediği gibi, tarihe, ekonomiye, siyasete baktığımızda da eskiden beri kötüler kazanıyor. Bizim oyunumuzda organizmanın başına gelenlerin aşağıda yarattığı durumlar da var. Sadece iyiler - kötüler savaşı değil, ekstra öyle bir durum daha var. Aslında sadece onu anlatmıyoruz. Organizmanın başına gelen şeyin hücrelerde yarattığı durumlar da var. Tahribat var, psikolojik etkisi var, fizyolojik etkisi var...

        12

        "İYİLER - KÖTÜLER SAVAŞI SANATI DESTEKLİYOR"

        • Dünyayı organizma, insanları da hücre olarak düşünecek olursak aslında dünyada yaşanan bütün kötülüklerin, olumsuzlukların insanlara yansıması gibi... 
        Engin Günaydın... Bir de tabii edebiyatın, sinemanın ana konusu budur; iyiler - kötüler savaşı... Bu antik tiyatroda bile var. İyiler - kötüler savaşı, çok işleyen ve seyircinin çok ilgilendiği dramatik bir unsur. Tabii ki her zaman bu devam edecek, hiçbir zaman çözümü olmayacak. İyiler - kötüler savaşı konu olarak da her zaman devam edecek. Her zaman üzerine bir şeyler yazılacak.
        Şinasi Yurtsever... İyiler - kötüler savaşı aslında sanatı da destekliyor. Sanat, biraz da oradan çıkıyor. O muhalif tepkiyi ya da yaşanılan o dünyadaki durumu ifade ediyor. Ressam tablosuyla ifade ediyor. 'Guernica'da, ressam yaşanan felaketi tablosunda ifade ediyor. Sanatçı yazdığı oyunla, müzisyen yaptığı besteyle ifade ediyor. Rodrigo'nun 'Gitar Konçertosu' bir ağıttır. Bu savaş, aslında bir yandan da sanatçıların üretmesine yol açıyor.

        13

        "AKILDAN ÇOK HAZ EDEN BİRİ DE DEĞİLİM"

        • 'Hücreler'de organizmanın akıl ve duygu arasındaki ikilemi de söz konusu... Siz Engin Günaydın olarak, akla mı daha yakınsınız, yoksa duyguya mı?
        Engin Günaydın... Tabii ki duyguları daha çok seviyorum. Sanatın bütün alanları zaten duygularla besleniyor. Akılcı sinemayı pek sevmem, akılcı müziği de pek sevmem. Akıldan çok haz eden biri de değilim. Teknolojide aklı seviyorum, bilimde aklı seviyorum ama kendi mesleğimde aklı pek sevmiyorum. Ve aklın yarattığı tahribattan oyunda çok bahsediyoruz. Ana karakterimizin akılda yarattığı yanlış kararlarından dolayı bir tahribata sebebiyet vermesinden bahsediyoruz. Dünya sisteminde de savaşların ve ekonomik sorunların altında hep akıllı insanların kurnazlıkları yatıyor. Bunlara da biraz değinmek istiyoruz. Tabii aç kalmamak için akıllı olmak lazım ama onun dışında pek de işime yarayan bir konu değil.
        Cengiz Bozkurt... Doğru söylüyor... Bir şeyi ne kadar entelektüelize ederseniz, o kadar hissiyattan uzaklaşırsınız. Hissiyattan ne kadar uzaklaşırsanız aslında gerçeklerden uzaklaşırsınız. Yani kendi gerçeğinizden de çevrenin gerçeğinden de uzaklaşırsınız. Onun için ayaklarınızın yere basmasını, mutlu olmayı, önünüze hedef olarak koyduysanız, hayatta bir şeyleri entelektüelize etmekten vazgeçmek lâzım. Aslında hisleri dinlemek lâzım. Sizin iç güdüleriniz, sezgileriniz, zaten sizi doğru yöne götürecektir. Direkt orayla çok yakın temas içinde olmak ve onu bir rehber olarak hayatta hep önüne koymak lâzım. Ben de aynı şekilde düşünüyorum. Ray Bradbury diye bir yazar var. Onun daktilosunun üzerinde "Düşünme!" yazar... Düşünürsen, entelektüelize edersin. Entelektüelize edersen de yazamazsın, kendini zorlarsın. İçinde bir ihtiyaç varsa oraya otur ve yaz. Hayatta kendini zorlamanın hiçbir anlamı yok. "Ben, akıl yoluyla şunu yapacağım. Sanat yoluyla ne kadar zeki olduğumu ispatlayacağım" gibi şeylerle hiç kimsenin ilgilendiği yok. Sanat bence tamamıyla duygularla ve düşüncelerle yönetilmesi gereken, akıllardan ve üst akıllardan uzak bir mecra.
        Şinasi Yurtsever... Zaten oyuncu olmayı seçerken de biraz tercihimizi yapmışız. Zaten konservatuvara girip okumak, tiyatro yapmak, aslında bizim duyguyla yaptığımız şeyler... Oyuncular, duygularıyla hareket eder. Hassas olurum, alıngan olurum, yaşımız elli bile olsa hep bir duygusallığımız olur. Her şeyden etkileniyoruz... Herhangi olumsuz bir şey bizi çok etkiliyor. Hep böyle etkilenen, daha çok duygularıyla hareket eden bir meslek grubu olduğumuzu düşünüyorum. O yüzden biz tercihimizi aslında hep duygulardan yana yapmışız. Ticaretten anlamıyoruz. Anlasaydık yapardık. Yapamayız gibi bir durumumuz var.

        14

        "SİSTEMLERİ MÜKEMMEL, KENDİLERİ DE MÜKEMMEL OLABİLİR"

        • Seyircilerin oyunu izledikten sonra salondan özellikle hangi duygularla çıkmasını umarsınız?
        Engin Günaydın... Yüz trilyonluk bir sistemin sahipleri olduğunu unutmamaları gerekiyor. "Burası yüz trilyonluk bir imparatorluk. Oyunda bunu çok söylüyoruz. Ve imparatorluğun yöneticisi sensin, bunu unutma. Güçlü bir mekanizman var ve senin için çalışan trilyonlarca hücre var. Yapacakların bu kadar mı? Hayatla ilgili tekrar biraz daha düşün ve bence biraz daha ilerle. Çünkü çok güçlü bir mekanizman var." Bu, seyircilerde güven yaratacağını, kendisine güveninin artmasını sağlayacağını düşündüğüm bir şey ve oyundan da çıkarken bu psikolojiyle çıkmalarını çok istiyorum. Bence daha çok şeyler yapabilirler, daha güçlü, daha cesur olabilirler. Çünkü sistemleri mükemmel, kendileri de mükemmel olabilirler.

        15

        "KENDİLERİNİ YUKARIYA ÇEKMELERİNİ BEKLERİM"

        • 'Hücreler'in; seyredeni, kendisiyle baş başa kalmasını sağlayacak anlatımlara da sahip olduğunu düşünüyorum... 
        Şinasi Yurtsever... Bahsettiğin, kendisiyle baş başa kalma isteği, çok güzel bir şey.
        Cengiz Bozkurt... Mücadeleden hiçbir zaman vazgeçmemelerini, hiçbir zaman ama hiçbir zaman, hayatın hiçbir evresinde umudu kaybetmeden mücadele etmeye devam etmelerini ve o duygularla çıkmalarını isterim. Örgütlü gücün karşısında hiçbir şey duramaz. O örgütlü hücrelerin karşısında da, örgütlü halkın karşısında da hiçbir şey duramaz. Tabii maalesef her zaman böyle olmuyor. Evdeki hesap, çarşıya uymuyor ama ben yine de umuttan, mücadeleden yana olmalarını ve kendilerine, çevrelerine dair hiçbir zaman karamsarlığa kapılmamalarını, en dibe vurdukları anda bile hep bir umut ışığı görmelerini ve oradan bir şekilde kendilerini yukarıya çekmelerini beklerim. Bu oyunda o duyguyu verebiliyorsak, ne mutlu bize. Her zaman bir çıkış yolu vardır.
        Şinasi Yurtsever... Bazen tıbbın bile mucize dediği durumlar olabiliyor. Sağlık sektöründe iyileşmez denilen bir hasta iyileşebiliyor. Bu, içerideki çözülemeyen o mücadele, tıbbın bile çözemediği o mücadele, bir metafor olarak ele alırsak, aslında hayatımızda da unutmamamız gereken bir şey. Bizim içimizde trilyonlarca hücre, bir şeyler için mücadele edip çok ölümcül bir hastalıkla bile baş edebiliyorsa, sen dışarıda ne yaşarsan yaşa, oradaki mücadeleyi gör ve o sana bir örnek teşkil etsin. Sen de o mücadelenin bir benzerini kendi hayatında uygula... "Umutsuzluğa kapılma" dediğimiz hikâye aslında biraz da bu... Dolayısıyla Engin, seyircilerin salondan pozitif ve umut veren bir duyguyla çıkmasını istediği için yazdı. Oyunumuzun finalinde de zaten bu, seyircilere bir şekilde aktarılıyor. Bu anlamda oyunun güzel de bir sözü var. Tabii ki de aklı tercih et ama duygularınla da hareket et ve kendine olan inancını ve güvenini kaybetme. Çünkü içerideki bu mücadele ve savaş dışarıda da devam etmeli, senin beyninde ve senin duygularında da devam etmeli.
        Cengiz Bozkurt... Finale doğru şunu söylüyoruz; "Belki bu organizma dünyayı değiştirecek. Onun için daha çok çalışmalıyız. Gece - gündüz çalışarak içinde bulunduğumuz bu bireyi öncü birey yapmalıyız. Belki de dünyayı bu değiştirecek." Aynı zamanda,;"Yeryüzünde aklın yarattığı tahribatı aşk tamir edecek" dememiz ve bunların hepsi aslında durduğumuz yeri belirtiyor.
        Şinasi Yurtsever... Böyle konuşunca çok felsefi bir oyundan bahsediyoruz gibi geldi. Sağlıkla ilgili bir oyun gibi geldi ama öyle değil. Seyircilerimiz bayağı  güldü, eğlendi. Çok eğlenceli ve gerçekten keyifli yerleri olan bir oyun...

        16

        "YAPAY ZEKÂDAN KORKMUYORUZ"

        • Geçtiğimiz günlerde ABD'de oyuncular sendikası ve senaristler birliği, oyunculara ve senaristlere bir uyarıda bulundu; "Yapay zekâ gelişiyor. Bizim meslekte de oldukça ilerledi. Mesleğinize sahip çıkın. Kendinizi geliştirin." Sizce yapay zeka Engin Günaydın'ın, Cengiz Bozkurt'un, Şinasi Yurtsever'in yerine geçebilir mi? Böyle bir tehlike var mı?
        Engin Günaydın... Benim anladığım kadarıyla, yapay zekâ mevcut bilgilerden şekillenen bir şey. Yeni bir akıl değil... Senaryo yazabiliyor ama yazılmış senaryoları tarayarak popüler unsurları ortaya çıkartıp tekrar senaryo yazabiliyor. Sıfırdan bir şeyi, örneğin 'Hücreler'i yazma ihtimali yok. 'Seretan' ismini bulmasının ihtimali yok. O açıdan benim içim rahat ama az önce konuştuğumuz gibi, çok akıllıca senaryo yazdığını düşünen ve eski senaryoları tekrar eden insanlar bu konuda endişelenebilirler. Oyuncular da kendilerini çok tekrar edip psikolojiyle ilgilenmiyorlarsa, yapay zekâ başlarına ekşiyebilir.
        Cengiz Bozkurt... Biraz önce konuştuğumuz, aklın dünya üzerindeki yarattığı tahribata en güzel örneklerden birisi yapay zekâ... Birilerinin aklı bir araya getirip elinde ne kadar veri varsa onları bir havuzda toplayıp taklit bir şey yaratması, benzeri bir şey ortaya çıkarmak... Tam da aklın yarattığı tahribata en güzel örneklerden biri... Tabii ki mesleğimizin bazı alanları etkilenecektir; örneğin seslendirme gibi alanlar etkilenecektir ama ben oyuncuların, senaristlerin ve yönetmenlerin o kadar etkileneceklerini sanmıyorum. Duygular kazanacak.
        Şinasi Yurtsever... Oyuncunun performans sergilediği, duygularını gösterdiği, zamanlamayı doğru ayarladığı yerleri yapay zekâ ne kadar yapabilir? Aksiyon ve kavga sahneleri gibi teknik sahnelerde olabilir ama inceliklerin olduğu sahnelerde, performans sahnelerinde, duygunun yoğun olduğu sahnelerde ne kadar olur, bilmiyorum.
        Engin Günaydın... Sadece oyunculukta değil birçok meslekte yapay zekâ tehlike olarak görülüyor ama bence insan aklıyla, zekâsıyla ilgili bir tekrar var. Aynı şeyler yapılıyor... İnsanların meslekleri konusunda bir tekrarı var. Bence yapay zekâ, insanların aklını biraz tetikleyebilir. "Bir üst seviyeye geç" diyebilir. Çünkü millet çok fena yatışta... Her meslekte bu var. Kafayı yastığa fazla yasladılar. Yapay zekâ bence biraz bunları dürtebilir. "Biraz daha hareket et.Çünkü senden daha iyisi var" diyebilir. Yapay zekânın insanlara faydalı olabileceği taraflarının da olduğunu düşünüyorum.
        Şinasi Yurtsever... Yapay zekâ, dünya satranç şampiyonunu yenemedi. O yüklenmiş programlara göre hamle yapıyordu ama Kasparov onu yendi.

        17

        "BİR DE AZ ÇALIŞTIĞIMI SÖYLÜYORLAR"

        • Engin Bey, kariyerinizin 23'üncü yılı... 23 yılda 23 yapımınız var. Neler hissediyorsunuz? Bu arada; hayranlarınız çok fazla yapımda rol almamanızdan dolayı pek şikâyetçi. Dijital platformlarda yeni çalışmalarınız oldu ama sizi sinema ve televizyon yapımlarında da daha sık görmek istiyorlar... 
        Engin Günaydın... Bu istatistikleri söylemeniz  iyi oldu. Herkes çok az çalıştığımı söylüyordu. Bence bayağı iyi çalışmışım. 23 senede 23 proje bence harika... Her sene bir proje olmuş. Bana da moral oldu. Sinema filmine gelince; iyi bir senaryo yakaladığımda oynuyorum. Demek ki çok ilgimi çeken şeyler olmamış.

        18

        "EVİMİN YOLUNU BULABİLİYORUM"

        • Cengiz Bey, sizin ise 60 yapımınız var. Bu kadar çalışmaya evinizin yolunu bulabiliyor musunuz?
        Cengiz Bozkurt... Benim istatistikleri çıkarma... Çünkü ben, sinema ve dizi oyunculuğuna 42 yaşımda başladım ama öncesinde İngiltere ve Türkiye'de 21 yıllık sahne oyunculuğum var. Herkes çok genç yaşlardan beri oynuyor. Ben Türkiye'ye 45 yaşımda geldim. İlk iki yılım Kenter Tiyatrosu'nda Mehmet Ergen ile tiyatro yaparak geçti. Ben ilk dizi projemi 42 yaşımdan sonra yaptım. Evimin yolunu buluyorum, yapay zekâ götürüyor.

        19

        "EKONOMİK SEBEPLER DE VAR"

        • Şinasi Bey, sizin de istatistikleriniz 27 yılda 38 yapım...
        Şinasi Yurtsever... İyi, fena değil... Tabii onların içerisinde konuk oyuncu olduklarımız da var. Yönetmen arkadaşlarımızı kıramayıp 1 - 2 sahne oynuyorduk. Tabii onlar da istatistiği etkiliyor. Bir yandan ekonomik sebepler de var. Biz bu işi hobi olarak yapmadığımız için çalışmak zorundayız ama buna rağmen çok da reddettiğimiz işler oluyor. Uzun süredir birçok işi kabul etmeme sebeplerimiz, o senaryonun içerisinde kendimizi orada, o rolde görememektir.
        Cengiz Bozkurt... Tabii ki piyasada 'evet' dediklerimiz gibi 'hayır' dediklerimiz de oluyor.

        20

        Şinasi Yurtsever; 'Efsane'de 'Kasap Şevket'i canlandırdı. 

        "BAZI DÖNEMLERDE ÇOK YOĞUN İŞ GELİR"

        • "Bir kişinin başarısı; 'evet' dedikleriyle değil, 'hayır' dedikleriyle ölçülür..." 
        Şinasi Yurtsever...
         Bazı dönemlerde çok yoğun iş gelir. Çok parlak olduğunuz bir dönem üst üste gelir. Çoğunu kabul etmezsiniz. Ben hiç aynı anda iki iş yapamadım. Bir tane iş bile yeterli oluyor. O yüzden bir sürü kabul edilmeyen işler de var. Bu sezon aynı zamanda rol aldığım iki film gösterime girecek; 'Efsane' ve 'İyi Bir Aile Değiliz'... Aynı döneme denk geldi. Bu arada artık çok film de çekilmiyor.

        21

        Cengiz Bozkurt, Serdar Gökhan'ın da rol aldığı 'Efsane'de 'Faruk'u canlandırdı. 

        • Gişelerde yeniden bir yükseliş başladı...
        Şinasi Yurtsever... Olsun isteriz... Sinema, bizim için çok önemli.
        Cengiz Bozkurt... Filmler, güzel açılışlar yapıyor. Üçümüz de arkadaşlarımız adına mutluyuz. İnşallah devamı gelir.

        22

        Arkadaşlıkları eski yıllara dayanan Şinasi Yurtesever ile Engin Günaydın, zaman zaman birlikte etkinliklerde bulunuyor. 

        • Aslında bu sizlere bağlı.
        Şinasi Yurtsever... Sadece bize de bağlı değil. Bazen bazı kurumsal firmalar ve yapımcılar riske girmeyi sevmiyor. 'Ne olur ne olmaz, dijitalde yayınlayalım.' diyorlar. Onların da gayret etmesi lazım. Artık sinema seyircisinin salonlara dönmesi lazım.
        Engin Günaydın... Korkuyorlar ama batış da büyük bir batış olabiliyor. Hiçbir şey de diyemiyoruz.

        23

        "BKM, KOMEDİYE ÇOK CİDDİ BİR YATIRIM YAPTI"

        • 'Hücreler' ile ilgili başka neler söylemek istersiniz?
        Engin Günaydın... 'Hücreler'in bir komedi senaryosı olduğunu düşünüyorum. Komedi senaryolarında aslında çok büyük yatırımlar olmuyor. Filmlerinde de öyledir, dizilerinde de öyledir... Bir ucuzluk, avamlık vardır. Komedi projelerini iyi görüntü yönetmeni çekmez, prodüksiyon olarak da zorluk çekerler. Biz burada olabildiğince büyük bir prodüksiyon yarattık. BKM, komediye çok ciddi bir yatırım yaptı. Seyirciler hem eğlenecek hem de büyük bir prodüksiyonla karşılaşacak. Yani bu her anlamda güçlü bir proje... O açıdan çok mutluyum. Çünkü, üç kişi, bir sandalye, bir masayla tiyatro yapılması değil de böyle ciddi bir prodüksiyon desteğiyle yapılması beni çok mutlu etti. Bunun komediye bir yatırım olduğunu düşünüyorum. Güzel bir yatırım...

        24

        "KOMEDYENLERİ DAHA ÇOK SEVERİM"

        • "Komedi - yatırım" deyince... Komedi filmleri, film festivallerinde değerlendirilmeye alınmaz. Sizler, sinemada komedi filmlerinizle 'En İyi Senarist', 'En İyi Oyuncu' dallarında aday gösterilmezsiniz. Bu haksızlık değil mi?
        Engin Günaydın... Komedi ikinci bir zihindir... Bir oyunculuk yaparsınız, bir de komedyenlik yaparsınız... Komedyen daha zor bir alanda çalışan insandır. Komedyenler, bana göre daha önemli oyunculardır. Ben komedyenleri daha çok severim. Her alanda komedyenlerle çalışmak isterim ama bu komediye bakış açısıyla ilgili olan bir şey. Kendi içlerinde komedi olmadığı için komediyi anlamalarını da bekleyemem.
        Cengiz Bozkurt... Ben bu konuda zaten daha önce fikrimi beyan etmiştim. Komedi oyuncuları, sadece bizde değil, dünyada da çok ciddiye alınmıyor ve ödüllendirilmiyor. Ayrıca bir komedi branşı açılmıyorsa ya da 'komedi dalında yılın en iyi oyuncu ödülü' diye bir ayrı dal açılmıyorsa zaten "Komedi oyuncusu, kenarda komedisini yapsın, biz daha dram daha ciddi işlere bakalım" diye düşündükleri içindir ama yeryüzündeki en ciddi işlerden biri bence komedidir. Çok ciddi bir iştir... Siz güldüğünüzde kimse gülmez ama siz ağladığınızda ağlarlar. İnsanları ağlatmak çok kolaydır ama güldürmek çok zordur. Hakikaten zamanlamasını doğru yapacaksınız, kucaklayabileceksiniz, sıcaklığı, samimiyeti hissettireceksiniz. Ötekinde sen ağlarsan, onlar da ağlarlar. Dramatik bir çatışmanın oyunculuğu bence her zaman için çok daha kolay. Onun için de hep "Komedi oyuncuları aslında iyi dram oyuncuları olurlar" derler. Zeki yönetmenler zaten farkına varıyorlar ve komedyenlerle çalışıyorlar. Nuri Bilge Ceylan ile hepimiz çalıştık, komedyen olan birçok arkadaşımız da çalıştı. Komedyenleri farklı bir alana çekip, konumlandırıp uluslararası başarı sağlayan birçok iş yapabilmek bir zekânın göstergesidir ama maalesef bizim piyasamız da her zaman bu kadar zeki değil, yapımcılar da değil. Kimseyi töhmet altında bırakmak istemiyorum ama daha güvenli kast yapmayı seviyorlar. 'Bu, bunu iyi oynuyorsa burada kalsın, bunu alıp da buradan şuraya koymayalım' gibi bir düşünceleri var. Güvenli kast seçeneği onlar için çok doğru bir seçenek. 'Yapamaz, o çok komedi' gibi şeyler duyuyorum. Sen, bizde neyi gördün acaba? Ben komediye başlamadan önce 'Parmaklıklar Ardında' diye bir dizide oynadım. Orada çok pis bir gardiyanı oynuyordum. Muhtemelen anneleriniz hatırlıyordur. Çünkü annelerin nefret ettiği bir karakterdim. O kadar sert bir karakterdim ki "İçimden o kadar sert bir karakteri nasıl çıkardım?" diye ben bile şaşırdım. Sonrasında projeler birbirini takip edince bir köşeye sıkışmış gibi oluyorsun. Yapımcılar da yönetmenler de seni öyle değerlendirmeye başlıyor. Sen sadece o alanda ürün vermeye şartlı bir insan haline dönüşebiliyorsun. Oyuncunun kendisini oradan bir hamleyle çıkarması lazım.
        Şinasi Yurtsever... Dünya sinemasında da sinema sektöründe de en çok izlenen filmler komedi filmleridir. Hollywood'da da komedi filmleri, romantik komediler çok izlenir. Komedi filmi seyircinin de arzu ettiği, talep ettiği bir şeydir. Aslında sinema sektörünün komedi filmlerine çok ihtiyacı var. Sistem orada dönüyor.
        Cengiz Bozkurt... Zaten bütün hikâye, gülen ve ağlayan maskla başlıyor. Gülerken ağlatabilir, ağlatırken güldürebilir; bizim işin bütün sihri bu.
        Şinasi Yurtsever... Böyle bir oyunculuk ayrımı da yok zaten. Bir senaryonun içerisinde çok komik bir sahne varken çok hüzünlü bir sahne de olabilir. 'Hücreler', komik bir oyun, çok eğlendiğimiz bir oyun ve seyircilerin reaksiyonundan da bunu anlıyoruz ama seyirci gülerken arada da düşünüyor, algılamaya çalışıyor, anlamaya çalışıyor, kendiyle hesaplaşıyor sonra peşinden tekrar gülüp rahatlıyor. Gülme sayısının fazlalığı bu oyunu daha seyredilebilir ve daha keyifli bir hale getiriyor. Oyunun bir sözü de var, bir mesajı da var. Biz seyircilerin gülmesinden çok keyif alıyoruz. Eğlenmesi bizim çok hoşumuza gidiyor. Çünkü onun hazzı başka, sahnedeyken bir insanın üzülmesini hissedemezsin ama eğlenmesini, gülmesini kahkahasından, sesinden hissedersiniz. "Komedyen dram oynar/oynamaz"... Artık o kadar uzun süredir konuşulan bir mesele ki bence çok kabak tadı vermeye başladı. Oyuncu her şeyi oynar. İyi bir oyuncuysa iyi bir komedi oyuncusuysa zaten çalışkanlığıyla, disipliniyle ve zekâsıyla iyi bir komedi oyuncusu olarak kendini var etmiştir. O bir tipi ya da karakteri o şekilde çıkarmıştır. Aynı oyuncu dramatik bir karakteri de aynı şekilde çıkarır. Şener Şen yıllarca komedi oynamıştır ama sonra yıllarca hiç komedi oynamamıştır. Diğer tarafta da çok başarılı olmuştur. Rahmetli Kemal Sunal'ın 'Propaganda' filmi, hiç komik bir film değildir. Kemal Sunal'ın 'Düttürü Dünya' filmi de aynı şekildedir. Bu o kadar klasik bir geyik haline geldi ki artık... Komedi oyuncusu başarılı olduysa, yeteneği, disiplini, çalışkanlığıyla başarılı olmuştur.
        Engin Günaydın... Toplumsal hafıza olarak da en fazla komedi filmleri hafızada kalmıştır.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ