Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Farklı türlerde 20 yaz filmi
        1

        PALM SPRINGS (2020)

        Nyles (Andy Samberg), kaldığı motelde hep aynı düğün gününe uyanan bir karakter. Bir süre sonra düğünün konuklarından Sarah (Cristin Milioti) da kendini aynı döngünün içinde buluyor. Nyles, döngüde o kadar uzun süre geçirmiş durumda ki geçmişi hakkında pek bir şey hatırlamıyor. Tek isteği, günü en iyi şekilde yaşamak, her anın tadını çıkarmak… Nyles, Sarah’ya duyduğu ilgi dışında hedefsiz, tasasız biri. Sarah, Nyles’a bir süre uyum sağlayıp döngünün tadını çıkarmaya çalışsa da yaşadığı güzel günlerin sonunda hep aynı noktada uyanmayı kabullenemiyor. Geçmişinden ve döngüden kurtularak önüne bakmak, ilerlemek istiyor… ‘Palm Springs’de bilimkurgusal motifler var ama her şeyden önce bir komedi filmi seyrediyoruz. ‘Yarınsız’ bir hayatın getirdiği sorumsuzluk, umursamazlık; ‘Başkaları ne düşünecek?’ derdinden muaf olmak ve her anı hayatının son günüymüş gibi yaşamak… ‘Palm Springs’ önceki döngü filmlerine oranla işin keyifli kısımlarına bakarken gerçekten eğlenceli olabilen bir film… Öte yandan, işin romantik komedi kısmı senaryo ve oyunculuk düzeyinde iyi gelişiyor.

        2

        İFTARLIK GAZOZ (2016)

        Yönetmen Yüksel Aksu, bizi 1970’li yılların Ula’sına götürüyor. Önce gazozcu Cibar Kemal (Cem Yılmaz) ve yeni çırağı Adem’i (Berat Efe Parlar) tanıyoruz. Sonra doğa, insan ve kasaba manzaraları eşliğinde filmin o güçlü nostalji duygusu bizi sarmaya başlıyor. Gazozların küçük dükkânlarda üretildiği, yazlık sinemalarda herkesin çekirdek çitlediği günlerdeyiz. Bir çocuğun gözünden yaşanan ramazan heyecanı nostaljiyi derinleştiriyor. Teravih namazlarıyla çakışan Dünya Kupası maçları, ezan sesleri, iftar topları, sahur vakti yazıya çıkan devrimciler ve imamın vaazlarına, büyüklerin uyarılarına rağmen 40 derece sıcakta oruç tutan çocuklar... Erken büyümek isteyen bir çocuğun ramazan orucu ile genç devrimcinin ölüm orucu arasındaki paralellik üzerine kurulan “İftarlık Gazoz” içinde ısınabileceğiniz, hatta arınabileceğiniz kadar etkili bir nostalji duygusuyla, birbirinden iyi çekilmiş sahneler eşliğinde ilerliyor. Aksu doğup büyüdüğü Güney Ege kasabası Ula’yı; esnafı, toprak sahipleri, devrimcileri, dindarları, tarım işçileri, orta hallisi, zengini ve yoksuluyla huzurlu, umutlu bir toplum olarak resmediyor.

        3

        MOONRISE KINGDOM (2012)

        1964 yazının son günlerinde geçen film, 12 yaşındaki mutsuz ve yalnız iki çocuğun aşkı keşfetmesini anlatıyor. Ada içinde bir ada arayışı onlarınki... Ergenlik sıkıntılarını yaşayan bu iki çocuğun cesaretli tutkuları, adaya yaklaşan fırtınayla birleşip çevrelerindeki diğer insanları da etkiliyor. Çevrelerinde kimler mi var? Nevrotik bir koca (Bill Murray) ile aldatmanın vicdan azabını yaşayan karısı (Frances McDormand); kendilerini işlerine adamış yalnız ve mutsuz erkekler (Bruce Willis, Edward Norton); kuralcı, soğuk bir sosyal hizmetler uzmanı (Tilda Swinton), müzik tutkunu 3 ufaklık ve bir sürü küçük izci... Anderson filmde masumiyeti, aşkı ve sürüden ayrılan bireyleri bir kez daha kutsuyor. Filmin başında bize radyodan dinlettiği açıklamalı klasik müzik eseriyle hayat ile senfoni arasındaki paralelliğe de dikkatimizi çekiyor: Hayat, bireylerin (enstrümanların) hem tek tek hem de yan yana var olabilecekleri uyumlu bir senfoni olmalı, demeye getiriyor... Anderson, 1965’te tenha, ıssız bir New England adasında geçen filmi, Super 16 kamerayla çekip, sonra da 1.85:1 formatında, 35 mm filme basmış. Bu işlemin sonucunda eski, renkli fotoğraflar gibi hafif grenli, soluk, pastel renkler elde etmiş. Yaz sonunda, yağmur sıkıntısı içinde geçen filmdeki kasveti bütün Anderson filmlerinde olduğu gibi keskin bir ironi duygusu dağıtıyor.

        4

        MAMMA MIA! (2008)

        Catherine Johnson’un kendi yazdığı aynı adlı sahne prodüksiyonundan sinemaya uyarladığı film, hikâyesini ABBA grubunun unutulmaz hit şarkılarıyla anlatan bir müzikal… Ege’deki bir Yunan adasında, yaz mevsiminde geçen filmde Sophie (Amanda Seyfried) düğününden önce heyecan içindedir. Çünkü annesi Donna’dan (Meryl Streep) habersiz olarak adaya davet ettiği üç erkekten birinin babası olduğuna emindir… Pierce Brosnan, Colin Firth ve Stellan Skarsgard’ın canlandırdığı üç baba adayının adaya gelmesiyle her şey daha da eğlenceli, duygusal ve komik bir hal alır… Phyllida Lloyd’un yönettiği film, nostaljik ABBA şarkıları eşliğinde seyredilen son derece hafif, ‘şurup şeker’ bir yaz müzikali.

        5

        KÜÇÜK GÜN IŞIĞIM (2006)

        (Little Miss Sunshine) Küçük Olive’in ailesinde mutlu tek bir kişi dahi yok… Babası işinde başarıyı yakalayamamış bir adam... Annesi, aileyi bir arada tutmaya çalışmaktan yorulmuş, hayatından bezmiş bir kadın… Büyükbabası madde bağımlılığı nedeniyle huzurevinden kovulmuş durumda. İntihar eğilimli amcası büyük bir aşk acısı yaşıyor ve herkesten nefret eden abisi 9 aydır kimseyle konuşmadan Nietzsche okuyor, uçuş okuluna hazırlanıyor… Olive’in hayali ise güzellik yarışmasına katılmak ve bu hayal, bütün aileyi zorunlu olarak bir araya getiren bir yaz tatili yolculuğuna dönüşüyor… Michael Arndt’ın yazdığı, Jonathan Dayton ve Valerie Faris’in yönettiği ‘Küçük Gün Işığım’ başarıyı kutsayan Amerikan kültürüne inat, mutluluğun her şeyden önce sevgiyle ilgili olduğunun altını çiziyor, alternatif bir aile filmi olmayı başarıyor. Başta Abigail Breslin olmak üzere tüm oyuncular mükemmel.

        6

        DONDURMAM GAYMAK (2005)

        Çarşıdaki küçük dükkânıyla büyük dondurma markalarına karşı direnmeye çalışan Ali Usta (Turan Özdemir), yaz sıcağında motoruyla dolaşıp elinden geldiği kadar çok dondurma satmaya çalışır. Tatil günlerinde kendilerine yapacak iş arayan köyün çocukları da bedava dondurma yemek için onun peşine takılır. Ali Usta’nın hayatı köylerde dondurma sattığı motorunu kaybetmesiyle alt üst olur. Başroldeki Turan Özdemir dışında tümüyle amatör oyuncularla çalışan Yüksel Aksu, memleketi Muğla’nın köylerinde çektiği filminde daha önce benzerine rastlamadığımız tarzda bir kırsal kesim komedisine imza atıyor ve rekabetin acımasızlaştığı bir çağda dayanışmanın, yan yana durmanın önemini gösteriyor.

        7

        ANANI DA (2001)

        (Y Tu Mama Tambien) İki genç erkeğin hayatında çok şey değiştiren küçük bir yaz tatilinin öyküsü... 10’lu yaşlarının sonlarına gelen Tenoch (Diego Luna) ve Julio (Gael Barcia Bernal), kocasına öfkeli 20’li yaşlarındaki Luisa’yı (Maribel Verdu) da ikna ederek Meksika sahillerine doğru bir yolculuğa çıkarlar. Luisa güzelliği ve çekiciliğiyle iki arkadaşın başını döndürmekle kalmaz, onlara kadınlar konusunda da çok şey öğretir. ‘Yerçekimi’ ve ‘Roma’ gibi çok farklı türlerdeki filmleriyle tanınan Meksikalı yönetmen Alfono Cuaron’dan eğlenceli bir yaz tatili hikâyesi.

        8

        YETENEKLİ BAY RIPLEY (1999)

        (The Talented Mr. Ripley) 1950’lerin sonlarında İtalya sahillerinde yaz aylarında geçen bir film… Genç Tom Ripley, tesadüf eseri kendini İtalya’da bulur. Varlıklı bir baba, Avrupa’da dolaşan oğlunu ABD’ye getirmesi için onu tutar. Entrikadan ve katil kim sorusundan ziyade insan psikolojisine odaklanan ünlü suç romanları yazarı Patricia Highsmith‘in eserlerinde karşımıza çıkan Tom Ripley, dışarıdan bakıldığında zararsız kendi halinde biri gibi görünür… Ama özendiği tatlı ve rahat burjuva hayatına ulaşmak için her şeyi yapacak biridir. Gerektiğinde öldürmekten hiç kaçınmaz. Yakalanmadığı sürece her suçu işlemeye hazır, ahlaki ilkelerden tümüyle uzak bir karakterdir. Sinemacıların çok sevdiği Tom Ripley karakteri, filmlerde farklı oyuncular tarafından canlandırıldı. En popüler Tom Ripley yorumcularından biri, İngiliz yönetmen Anthony Minghella’nın filmi ‘Yetenekli Bay Ripley’de başrolleri Jude Law ve Gwyneth Paltrow ile paylaşan Matt Damon oldu hiç kuşkusuz. Damon karakterin marazi iç dünyasıyla masum dış görünüşü arasındaki farkı çok iyi yorumladı.

        9

        KOMİK TUZAK (1998)

        (The Parent Trap) 1949 tarihli bir Alman romanından sinemaya uyarlanan 1961 yapımı Hollywood filminin yeniden çevrimi… Yönetmen Nancy Meyers’in senaryosunu Charles Shyer ile birlikte yazdığı, romantik komedi türündeki film, bir yaz kampında geçiyor. Kampta karşılaşan Hallie ve Annie, ikiz olduklarını fark ediyorlar. Doğumdan hemen sonra onları birbirlerinden ayıran anne (Natasha Richardson) ve babalarını (Dennis Quaid) bir araya getirmek için harekete geçiyorlar. 11 yaşındaki Hallie ve Annie’yi Lindsay Lohan’ın canlandırdığı film, gişelerde gösterdiği başarıyla dikkat çekmişti.

        10

        SARI MERCEDES (1992)

        Adalet Ağaoğlu’nun ‘Fikrimin İnce Gülü’ (1976) adlı romanından yönetmen Tunç Okan tarafından sinemaya uyarlanan film, Almanya’da yıllarca çalıştıktan sonra satın aldığı Mercedes marka otomobiliyle havaların ısındığı günlerde memleketine doğru yola çıkan Bayram’ın öyküsünü anlatır. Başrolünde İlyas Salman’ın oynadığı filmde Tunç Okan, karakterine belirli bir mesafeden eleştirel gözle baksa da onu ve duygularını anlamaya çalışır; dönemin Türkiye’si üzerine sosyal gözlemler yapar. Bayram, Balkız adını verdiği bal rengi otomobiliyle memleketinde saygı görmek ve statü kazanmak ister. Onun hikâyesi üzerinden göçün kültürel etkilerini de izleriz. Mizah duygusuyla öne çıkan film, bazı prodüksiyon sorunlar nedeniyle yıllara yayılan bir çekim ve yapım sürecinden geçmişti. Seyirciyle buluştuğunda ise olumlu tepkiler almış, Antalya ve Ankara film festivallerinde çeşitli ödüller kazanmıştı.

        11

        BANA SEVDİĞİNİ SÖYLE (1989)

        (Say Anything) Lisenin sıradan öğrencilerinden Lloyd (John Cusack), okulun en başarılı, geleceği parlak öğrencisi, güzeller güzeli Diane (Ione Skye) ile birlikte olmak ister. Mezuniyetten sonra verilen büyük bir ev partisine katılan Lloyd ile Diane iyi anlaşırlar ve yaz tatilinde çıkmaya başlarlar. Diane’in üniversite için büyük hedefleri vardır. Lloyd’un tek hedefi ise Diane ile ilişkisini sürdürmektir. “Say Anything”i sıradan aşk filmlerinden ayıran yanı, öykünün gerçekçiliği, karakterlerin derinliği ve gençliğin enerjisi. Seyrederken kendi gençlik aşklarınızı hatırlıyorsunuz. Cameron Crowe’un yazıp yönettiği filmin unutulmaz sahnesini ise galiba herkes biliyor: John Cusack, portatif kasetçalarla sevgilisinin evinin önünde Peter Gabriel’in “In Your Eyes” adlı şarkısını çalıyor.

        12

        DOĞRUYU SEÇ (1989)

        (Do the Right Thing) Spike Lee'nin yönetmen olarak adını tüm dünyaya duyurduğu film... İki dalda Oscar'a aday olan “Doğruyu Seç”, yazın en sıcak günlerinden birinde Brooklyn'de bir mahallede geçer. Sal Fragione (Danny Aiello), bölgede 25 yıldır pizza dükkânı işleten İtalyan kökenli bir Amerikalıdır. Afrika kökenli Amerikalıların ve Latinlerin ağırlıkta olduğu mahallede ırklar arasındaki gerilim her geçen gün yükselmektedir. Fragione mahalledeki çok kültürlülükten rahatsız değildir ama oğlu Pino (John Turturro) ona benzemez... Spike Lee'nin pizza dağıtıcısını oynadığı film, komediyle dramı gerçekçi bir hikâye ve sahici karakterlerle birleştiriyor.

        13

        BODY HEAT (1981)

        Birçok film yaz aylarında geçse de seyirciye sıcağı ve nemi pek hissettirmez. ‘Body Heat’ ise tam tersine daha ilk andan itibaren Florida gecelerinin o nemli sıcaklığının karakterler üzerindeki etkisini göstermeyi tercih ediyor. Yaz sıcağını özellikle filmin ilk bölümünde sürekli hissediyoruz. Ned (William Hurt), Matty’ye (Kathleen Turner) sıcak bir yaz gecesinde tutuluyor. Lawrence Kasdan’ın yazıp yönettiği ‘Body Heat’te sıcak, Mat ve Neddy’nin cinsel tutkusunun bir yansıması aslında… Peki film ne anlatıyor derseniz, ‘çok sağlam bir cinayet öyküsü’ derim. Ned’in Matty’nin eşini öldürmeyi kabul etmesiyle ‘Body Heat’, bir tutku öyküsünden giderek karanlıklaşan bir polisiyeye dönüşüyor. 1980’li yılların en iyi kara filmlerinden biri.

        14

        SİVRİ AKILLILAR (1977)

        Deniz kenarındaki bir otelde garsonluk yapan Zeki ile Metin, mücevher soygunu nedeniyle suçlanan arkadaşlarını kurtarmaya çalışırlar... Film için bir kez daha kamera arkasına geçen, senaryoyu da Yaşar Seriner'le birlikte yazan Zeki Alasya, Perran Kutman'ı da yıldızlaştırmasını biliyor. 1970'li yılların en çok sevilen Zeki - Metin filmlerinden biri olan "Sivri Akıllılar", Zeki - Metin'in karşılıklı içtiği ve Metin Akpınar'ın şarkı söylediği sahneyle de bilinir.

        15

        GÜLER MİSİN, AĞLAR MISIN (1975)

        Yeşilçam’ın usta yönetmenlerinden Osman F. Seden’in imzasını taşıyan film, bir sahil beldesinde geçer. Zeki Alasya ile Metin Akpınar, yıllardır oturduğu evden acımasızca atılan Rasim Usta (Kadir Savun) ve ailesine destek olurlar. Birlikte bir "yüzer ev" bile inşa ederler. Komedi ve dramı, toplumsal eleştiriyle birleştiren filmde Zeki Alasya, çocuksu, şirin ve sakar bir karakteri canlandırıyor. Meyhaneye ağlayarak geldiği, Metin'le tartıştığı ve sonra da sarhoş olduğu sahne başta olmak üzere bütün film boyunca harika bir komedi performansı çıkartıyor.

        16

        JAWS (1975)

        Seyredenlerin zihninde köpek balığı korkusu oluşmasına neden olan ‘Jaws’, yaz sezonunu açan ve tatilcileri bekleyen bir kıyı kasabasında geçer. Yetkililer sahile vuran genç kızın cansız bedenini gördüklerinde tüm açık işaretlere rağmen, tatilcileri kaçırmamak için köpek balığı saldırısını kabul etmek istemezler. Ne var ki, güçlü bir çeneye sahip ‘büyük beyaz’ın yeni saldırısı gecikmez. Bunun üzerine, kasabanın şerifi yanına bir avcı ve köpek balığı uzmanını alarak tekneyle denize açılır. Hedef canavarı yakalayıp öldürmektir ama karşılarında öngöremedikleri kadar güçlü bir düşman vardır.

        17

        ARABULUCU (1971)

        (The Go Between) L.P. Hartley’nin 1953’te yayımlanan romanından Harold Pinter tarafından sinemaya uyarlanan film, 1900 yılının yaz aylarında geçiyor. Leo adında bir çocuk zengin okul arkadaşı Marcus’un Norfolk’taki kır evine geliyor. Marcus hastalanınca, Leo onun ablası Marian ile vakit geçirmeye başlıyor. “Geçmiş uzak bir ülkedir” diye başlayan film, gizli âşıkların mektuplarını taşıyan 13 yaşındaki Leo’nun gözünden aşkı ve hayatı anlatıyor. ABD'deki cadı avı nedeniyle İngiltere'de sürgünde yaşayan usta yönetmen Joseph Losey'nin bu hüzünlü filminde başrolleri Alan Bates ve Julie Christie paylaşıyor. Michel Legrand'ın müziği de unutulacak gibi değil. 1971 yılında Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazandığını not edelim.

        18

        YAZ GÜNÜYDÜ (1971)

        (Summer of ‘42) 1942 yazında Nantucket Adası’na giden genç öğrenci Hermie ve iki arkadaşı, savaşın sıkıntılarından uzak bir tatil geçirmeye çalışırlar. Hermie savaştaki pilot eşinden haber bekleyen Dorothy’ye âşık olur... 2. Dünya Savaşı’nın sancılarını, sıkıntılarını her şeyden uzaktaki bir adada anlatan hüzünlü ve romantik bir büyüme öyküsü. Her yeni kuşağın keşfetmekten büyük zevk aldığı, Herman Raucher’in yazdığı Robert Mulligan’ın yönettiği film, Michel Legrand imzalı müzikleriyle de tanınır.

        19

        YAZ BEKARI (1955)

        (The Seven Year Itch) Eşi ve çocukları tatile çıkan Richard, New York’taki dairesinde kafasını dinleyeceği yalnız günlerin hayalini kurmaktadır. Gözü dışarda olmayan sadık bir eştir. Ancak sarışın komşusu öylesine güzel, çekici ve cana yakındır ki aklı karışır... Marilyn Monroe deyince akla gelen ilk filmlerden biri. Sıcak yaz gecesinde elbisesinin uçuştuğu sahne herhalde filmden bile daha ünlü. Usta yönetmen Billy Wilder’ın imzasını taşıyan bir Hollywood komedisi.

        20

        MÖSYÖ HULOT TATİLDE (1953)

        (Les Vacances de Monsieur Hulot) Komediye getirdiği kendine özgü tarzla birçok sinemacıya esin kaynağı olan Fransız yönetmen Jacques Tati’nin en sevilen yapıtlarından biri. Film, tatil kavramı ve tatilci üzerinden modern dünyaya muzip bir bakış atıyor; hepimizde içselleşen ‘tatil şablonları’nı deşifre ediyor. Jacques Tati’nin canlandırdığı kibar, güler yüzlü Mösyö Hulot’nun isteği, herkes gibi deniz kenarındaki bir otelde tatil yapmak. Ama kısa sürede sisteme adeta bir virüs gibi giriyor ve istemeden neden olduğu olaylarla tatilcilerin keyfini kaçırıyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ