Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema Umut Evirgen: Genetik miraslarımız çok zengin

        Umut Evirgen...

        2019'a kadar olan süreçte yeme - içme sektöründe yer alan mekânların sahibi olarak tanıyorduk.

        Meğerse senarist, yönetmen ve yapımcı olarak sinemaya hazırlık yapıyormuş.

        Eğitimini aldıktan sonra doğal olarak yola kısa filmlerle çıktı.

        İlk uzun metrajlı film çalışması ise 2020 yapımı 'Ben Bir Denizim'...

        Gürberk Polat, Serkan Keskin, Sitare Akbaş ve Celil Nalçakan'ın başrollerini paylaştığı film hayatını karton toplayarak kazanan 'Deniz'in bir inşaatta 'Nisan' ile tanışmasından sonra bütün hayatının değişmesini hikâye ediniyor.

        'Ben Bir Denizim' henüz gösterime girmediği için izleyiciler, Umut Evirgen'in senaristliğini ve yönetmenliğini tartma olanağı bulamasa da Adana Film Festivali'ne katılması ve orada Sitare Akbaş'ın 'Türkan Şoray Umut Veren Genç Kadın Oyuncu' dalında Altın Koza kazanması bir fikir verdi.

        Ardından da filmin Cottbus Film Festivali, Rhode Island Film Festivali ve Edmonton Film Festivali'nden aldığı davetler, Adana Film Festivali'nde sinemacılığı hakkında oluşan fikri destekledi.

        Umut Evirgen, yapımcı da olmasının avantajıyla filmlerini ardı ardına çekme lüksüne sahip. İkinci filminin çekimlerini tamamladı; 'Dünyanın En Hafif Filmi'...

        Çekim hazırlıklarını sürdürdüğü üçüncü filmi ise 'Annesinin Kuzusu'...

        Senaryosunu Feride Çiçekoğlu ile birlikte yazdığı film, Ankara Film Festivali Proje Geliştirme Platformu'na seçildi.

        Yönetmenliğe uzanan yolun kapısı ne zaman açıldı? Ne oldu da yönetmenlikte karar kıldınız?

        İlk senaryomu 2011'de yazmaya başladım, 2013'te de yakın çevreme okutmaya başlamıştım. Aslında mekân açmakta da senaryo yazıp yönetmenlik yapmakta da derdim neredeyse aynı... Hiçbir zaman para kazanmak odaklı işler yapmadım. Mekânlarım için kurduğum dünyalarda hep bir derdim vardı ve onu savundum. Bence bu sayede de sektörün yönünü değiştiren ve ilham veren mekânlar oldular. Bu konuda misyonumu tamamladığımı düşünmeye başladım. Yazmak ve yönetmek bana daha iyi geliyor... Sinema - TV yüksek lisansı yapma sebebim aslında büyük laflar etmemdir. İtiraf ediyorum; "İşi yeme - içme olmayan neden mekân açıyor" diye çok büyük laflar ettim. Ben de günah çıkarmak için okulunu okumadan senaryolarımı çekmek istemedim. Sadece kendi kendimle olan mücadelem aslında.

        İşletmecilikten mi sıkıldınız yoksa yönetmenliğin cazip bir yanını mı keşfettiniz?

        Benim yaptığıma işletmecilik demek işletmecilerime haksızlık olur. Harika işletmecilerle çalışıyorum. Ben mekânların sadece kurucusuyum. İşletmecisini seçen, konseptini belirleyen, son kararları veren kontrol mekanizmasıyım. Şahane bir ekibim var. Üretmeden duramayan bir insanım ve her bu dürtü geldiğinde mekan açmanın sonu olmadığını fark ettim. Kalem - kağıt hem çok daha iyileştirici, hem de uçsuz bucaksız bir üretim alanı. Bu sebeple çok daha aktif ve heyecanlıyım.

        Hayal ettiğiniz yönetmenlikle gerçekte karşılaştığınız yönetmenlik arasında farklılıklara maruz kaldınız mı?

        Dünyayı kuran yönetmen. O yüzden bir şeye maruz kalıyorsanız, yönetmen değilsinizdir bence....

        Yönetmeye karar verdiğiniz filmde özellikle hangi bileşen hâkim konumda olmalıdır? Bütçesi mi, oyuncuları mı yoksa hikâyesi mi?

        Hikâye.

        Hikâye anlatma tarzınızın çerçevesini çizebilir misiniz? Yönettiğiniz filme yönetmen olarak katkınızın ne ölçüde olduğunu söyleyebilirsiniz?

        Senaryoda kişisel hikâyemle de örtüşen yanları arayıp bulmayı ve kendi iç sesimi de perdeye aktarmayı seviyorum.. Şu ana kadar çektiğim üç kısa film ve iki uzun metraj kendi yazdığım senaryolar olduğu için genellikle bu şekilde ilerlemekte zorlanmadım.

        Hikâye belirleyip senaryolaştırırken özellikle hayata ve insana dair hangi unsurların egemen olmasını gözetiyorsunuz?

        Aslında izleyici olarak da yönetmen olarak da hayatın içinden karakterlerin dramlarını izlemeyi ve çekmeyi daha keyifli buluyorum. Sahici dünyalarda gezinmek bana daha çok ilham veriyor. 'Ben Bir Denizim'i çekerken karton toplayıcıların dünyasına girmek olağanüstüydü. Travmalarımız ve genetik miraslarımız çok zengin. İki karakteri karşılıklı oturtup, bedenlerini susturup ailelerinden gelen yükleri konuşturmak bile başlı başına bir film.

        İlk filminizde rol alan Sitare Akbaş'ın Altın Koza kazanmasından dolayı neler hissettiniz?

        Muhteşem.

        Yönetmenlik adına nihai hedefiniz nedir?

        Anlatmak istediğim, bana değen hikayeleri gücüm yettiği kadar hayata geçirmek istiyorum.

        Filmlerini izlemekten en keyif aldığınız 10 Türk ve yabancı yönetmen kimlerdir?

        Fatih Akın'ı çok severim. Jean-Pierre Jeunet, Wong Kar- Wai... Yeni projemde referans olarak kullandım. Gaspar Noe, Woody Allen filmleri. David Fincher'in renklerine bayılırım. Kenneth Branagh'ın 2007 'Sleuth' uyarlaması en sevdiğim tek mekân film. Klişe olacak ama Andrey Tarkovski ve Von Trier'i es geçmek olmaz. Onur'un (Ünlü) senaristliğini çok severim. Tolga'nın (Karaçelik) her filmini sonuna kadar izledim.

        Haberi Hazırlayan: Mehmet Çalışkan
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ