Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem El Iraki'nin Hollywood filmlerini aratmayan Guantanamo yolculuğu!, ruşen öakır, yazı dizisi

        Ruşen ÇAKIR / YAZI DİZİSİ 2 / HT GAZETE

        Türkiye’nin El Kaide konusunda ABD ile işbirliğinin en büyük kanıtı, Abdulhadi el Iraki’nin Türkiye’de yakalanıp Afganistan’da ABD’lilere teslim edilmesi. Türkiye-ABD işbirliğiyle filmleri aratmayan bir operasyonla yakalanan El Iraki 31 Ekim 2006’da Amerikalıların eline geçti. Küba’daki Guantanamo Kampı’nda tutulan El Iraki, ilk kez 18 Haziran 2014’te hâkim karşısına çıkarıldı

        TÜRKIYE’nin El Kaide ile mücadele konusunda ABD ile işbirliği yapıp yapmadığı öteden beri tartışılıyor. ABD’nin elindeki “en tehlikeli 14 terörist”ten biri olan Abdulhadi el Iraki’nin Türkiye’de yakalanıp Afganistan’da Amerikalı yetkililere teslim edilmesi bu işbirliğinin en net kanıtlarından biri. Zaten El Iraki’nin yakalanması da Türk-Amerikan işbirliğinin sonucu gerçekleşmiş.

        Dizimizin ilk bölümünde El Iraki’nin, muhtemelen yine Türkiye üzerinden Irak’a gelip orada El Kaide operasyonlarını yürüten Ebu Musab el-Zerkavi ile birkaç kez görüştüğünü belirtmiştik. Sonuncusunda yıllarca yaşadığı Afganistan’dan ülkesine “kesin dönüş” yapıyordu. Bu nedenle yanında eşi ile dört çocuğu vardı. Bazı durumlarda aile kamuflaj işlevi görürken, bazen de tam tersine daha fazla dikkat çekebiliyor. Ama El Iraki’nin esas olarak, Zerkavi’yi öldürerek Irak’ta El Kaide’ye ciddi bir darbe indirmiş olan ABD’nin toparlanmayı engellemek için bütün istihbarat imkânlarını devreye sokması sonucu yakalandığı anlaşılıyor. Ama haksızlık etmemek lazım, Türkiye’de güvenlik birimleri El Iraki’nin ülkeye girişini kendi imkânlarıyla anbean takip etmiş ve yaklaşık iki hafta sonra onu ve ailesini bir uçağa koyup Afganistan’a yollamış.

        HAKKÂRİ-VAN-GAZİANTEP HATTI

        El Iraki operasyonu, El Kaide adına Gaziantep merkezli faaliyet gösteren iki kişinin teknik takibi sonucu yapılabildi. Bunlardan ilki, 2004 Ağustos ayının başında Pakistan’da tutuklanıp Türkiye’ye iade edilen ve yaklaşık beş ay sonra tahliye olan Mehmet Yılmaz, diğeri onun yardımcısı konumunda olan Mehmet Reşit Işık.

        Önce Işık’ın 2006 yılının eylül ayının sonlarında İran’a gitmeden hemen önce yeni bir cep telefonu hattı satın aldığı saptanıp bu numara teknik takibe alınıyor. Bu arada, Işık’tan yaklaşık iki hafta sonra Yılmaz’ın da İran’a gittiği belirleniyor. Hareketinden üç gün önce, Yılmaz’ın Abdulhadi el Iraki ve ailesini önce Türkiye’ye sokup ardından Irak’a ulaşmasına yardımcı olacağı istihbaratını edinen güvenlik birimleri beklemeye başlıyorlar.

        Nihayet Mehmet Reşit Işık yeni telefonunu ilk kez 13 Ekim’de Hakkâri’de kullanıyor. O gün İran’dan Hakkâri Esendere Sınır Kapısı’nı kullanarak Türkiye’ye giren Işık, daha sonra Yüksekova’da, Türkiye’ye yasadışı yollardan giriş yapmış olan Abdulhadi el Iraki, eşi ve dört çocuğuyla buluşuyor.

        Işık ve El Iraki Ailesi ertesi gün öğle saatlerinde Van’dan Gaziantep’e gitmek üzere bir otobüse biniyorlar. Işık’tan herhangi bir sorun olmadığını öğrenen Mehmet Yılmaz da 14 Ekim’de İran’dan önce Hakkâri’ye, oradan da Gaziantep’e geçiyor.

        BİN BİR KİMLİK

        Güvenlik birimleri işi sağlama almak için Bitlis polisine uygulama yaptırıyor. Ellerindeki fotoğraftan Abdulhadi el Iraki’nin, ailesiyle birlikte otobüste olduğunu doğrulayan Bitlis polisi herhangi bir gözaltı yapmıyor. 14 Ekim gecesi Gaziantep’e varan El Iraki Ailesi H.K. isimli şahsın evine yerleşiyor.

        Bu sırada Ankara’da CIA yetkililerinin de katıldığı toplantılar yapılıyor. CIA, El Iraki’nin bir an önce yakalanıp Irak’a sınır dışı edilmesini talep ediyor. Ancak mevcut yasalara göre, El Iraki Ailesi sadece sahte pasaport kullanmaktan suçlanabiliyor ve sınır dışı işlemi de Yabancılar Daire Başkanlığı’nca yasal prosedür çerçevesinde yürütülebiliyor. Üstelik suçluları iade anlaşması olmadığı için El Iraki ve ailesinin Irak’a sınır dışı edilmesi mümkün değil.

        Bu tartışmalar sürerken 16 Ekim günü öğleden sonra El Iraki ve ailesi Suriye’ye (oradan da Irak’a) götürülmek için Mehmet Polat adlı bir kişi tarafından bulundukları evden alınıyor. Bunun üzerine güvenlik güçleri bir operasyonla herkesi gözaltına alıyor. Dün de yazdığımız gibi üzerlerinde sahte İran kimlikleri var: Mohammad Reza Ranjbar Rezaei (39), eşi Cheshmnaz Fotohiashena Abad (40) ve çocukları Mohammad (9), Fatemeh (7), Ali (6) ve Leila (4).

        Polis Mohammad Reza Ranjbar Rezaei İran kimliği taşıyan kişinin aslen Neşvan Abdulrezzak Abdulbagi adında Musullu bir Kürt olduğunu, El Kaide içinde Abdulhadi el Iraki adını kullandığını biliyor. Ama El Iraki sorgusunda, kendisinin İranlı değil Afganistanlı, Yar Muhammed’in oğlu Abdurrahman olduğunu söylüyor. Eşi Cheshmnaz Fotohiashena da, Sonla Zalmay adında bir Afganistan vatandaşı olduğunu beyan ediyor.

        İfadelerine göre, ülkelerini kötü siyasi ve ekonomik şartlar nedeniyle terk etmiş, önce İran’a geçmişler. Buradan satın aldıkları sahte İran pasaportlarıyla Türkiye ve Suriye üzerinden Avrupa ülkelerine gitmeyi planlıyorlarmış. Gelinen noktada Türkiye’ye iltica etmek, aksi takdirde Pakistan’a gitmek istediklerini belirtmişler.

        CIA’NIN ELİNDE

        El Iraki Ailesi ertesi gün mahkemeye çıkarılıp serbest bırakılıyor ve sınır dışı edilmek üzere Yabancılar Şube Müdürlüğü’ne teslim ediliyor. Sınır dışı edilmeyi engellemek isteyen aile de, beklendiği gibi, Türkiye’ye sığınma talebinde bulunuyor. Daha ilginci, yakalandıkları gün avukat Osman Karahan’ın Gaziantep’e giderek, El Iraki ve ailesi adına Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne sığınma başvurusu yapmış olduğu anlaşılıyor. Bu başvuruların değerlendirilmesi sürecinde aile 20 Ekim günü Yozgat’taki mülteci kampına yollanıyor. Sonunda sığınma talebi reddediliyor. Normal şartlarda memleketleri olan Irak’a yollanmaları gerekiyor, fakat daha önce de vurguladığımız gibi yasal olarak Irak’a iadeleri mümkün değil. Bunun üzerine El Iraki, eşi ve dört çocuğunun, beyanlarının doğru olmadığının bilinmesine rağmen, vatandaşı olduklarını söyledikleri Afganistan’a sınır dışı edilmesine karar veriliyor. Buna bağlı olarak El Iraki ve ailesi 30 Ekim 2006 günü İstanbul’a sevk ediliyor ve 31 Ekim günü, saat 02.00’de Türk Hava Yolları’nın TK 706 sefer sayılı Kâbil uçağına bindiriliyorlar.

        Sonrası belirsiz. El Iraki’nin Kâbil’de CIA görevlileri tarafından alınıp önce Bagram üssüne götürüldüğü sanılıyor. Ardından gizli CIA hapishanelerinde tutulan El Iraki, resmi açıklamaya göre “lüzumlu bütün bilgiler kendisinden alındıktan sonra”, 2007 yılının nisan ayında, El Kaide ve Taliban zanlılarının tutulduğu Küba’daki Guantanamo Kampı’na yollanıyor.

        Abdulhadi el Iraki hâkim karşısına ilk kez, 18 Haziran 2014 günü çıkarıldı. 31 Ekim 2006’da Amerikalıların eline geçtiğini göz önüne alırsak, tam 7 yıl 7 ay 17 gün, yani 2787 gün sonra.

        OSMAN KARAHAN:

        EL KAIDE DAVALARININ VAZGEÇILMEZ AVUKATIYDI

        Abdulhadi el Iraki ve ailesinin iltica başvurusunu takip eden avukat Osman Karahan’ın adıyla ilk kez 15-20 Kasım 2004 İstanbul bombalamalarıyla ilgili 74 sanıklı El Kaide davasında karşılaşmıştık. İnsan Hukukunu Koruma Derneği (İHA-DER) kurucularından olan Karahan, 11 Ağustos 2005 günü Diyarbakır Havaalanı’nda Türkiye’ye girmek isterken üzerinde 18 ayrı kimlikle yakalanan Suriyeli El Kaide militanı Louai Sakka hakkında açılan davalar nedeniyle iyice tanındı. Sakka’nın Antalya başta olmak üzere Akdeniz’in çeşitli limanlarında İsrailli turistleri taşıyan gemilerine bombalı saldırı hazırlığı içinde olduğu iddia ediliyordu.

        Ülkemizdeki El Kaide ile ilgili davaların çoğunda avukat olarak bulunan Karahan, örneğin Aksaray’da 30 Aralık 2007 günü düzenlenen El Kaide operasyonunda gözaltına alınan 19 kişinin savunmasını da üstlenmişti.

        Son olarak Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, El Kaide üyesi oldukları iddiasıyla haklarında 17 ile 40 yıl 4 ay arasında değişen hapis cezası istenen 16 sanığın yargılandığı davanın 24 Mayıs 2012 tarihli duruşmasında tutuklu sanıklardan Mehmet Cabir Işık’ın avukatı olarak yer almıştı.

        Bu duruşmadan yaklaşık iki ay sonra, Osman Karahan’ın, Suriye’nin Halep şehrinde El Kaide saflarında savaşırken Suriye ordusuyla çıkan bir çatışmada hayatını kaybettiği haberi geldi.

        YARIN: TÜRKİYELİ EL KAİDECİLERİN ESRARENGİZ SONU

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ