Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem "Yeni dönemde de BDP ile yola devam"

        Türkiye onu pos bıyıklarının altından etrafa attığı muzip, güven veren, sıcak gülümsemesiyle tanıyor. Kuruluşunda yer aldığı ve gönlünü, beynini koyduğu ÖDP’den kopuş sürecinde de, Meclis’te kıyamet koparan kavgalarda da, hakkında ortaya atılan ‘liberalleşiyor’ suçlamaları karşısında da o hep sakinliğini ve kendi deyimiyle ‘sol imanı’nı korudu. 2007 Genel Seçimleri’nde dönemin DTP’si ile yaptığı seçim ittifakı, Kürt sorununa bakış açısı, demokratik açılıma verdiği destek, içe kapanmacı, dar sol politikaların iflas ettiğini savunması; onu, hayatını adadığı ‘sol ailesi’ ile çoğu zaman karşı karşıya getirdi. Demokratik Açılım’ın görüşüldüğü Meclis Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma ‘sol’ olarak kabul etmediği CHP’li vekiller tarafından masalara vurularak protesto edilirken, AK Parti sıralarından alkışlar yükseliyordu. Hakkındaki bütün eleştirilere, iddialara ve suçlamalara rağmen o yılmadı, küsmedi, pes etmedi. Şimdi ‘ufuk’ta yeni bir parti, yeni bir başlangıç, yeni umutlar var…

        BDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras’la Cihangir’deki mutevazı bir kafede buluştuk. Tam sözleştiğimiz saatte, elinde çantası, ağır adımlarla belirdi kaldırımda. Arkadaşlarıyla buluşmaya gelmiş bir üniversite öğrencisinin rahatlığı ve çocuksu gülümsemesi ile insana güven veren olgunluğun harmanı, ‘Özgürlükçü Sol Hareket’in yılmaz savaşçısı Uras’la Türkiye siyasetini, Ergenekon’u, Demokratik Açılım’ı, CHP’yi, solu ve tabii ki yeni parti çalışmalarını konuştuk.

        Özgür UĞUR / HABERTURK.COM

        ozgurugur@haberturk.com

        “CHP’NİN YAPTIĞI İŞ DEĞİL”

        Türkiye’yi son dönemde en çok meşgul eden konuyla başlamak istiyorum. Haziran 2007’de Ümraniye’de bir gecekonduda ele geçirilen 27 adet el bombasından sonra Türkiye çok farklı bir sürece girdi. Bombalar, lav silahları, inanılması güç iddialar, darbe planları, itiraflar havada uçuşuyor. Size göre bu süreç neyi ifade ediyor?

        Ben Ergenekon davasının kendisinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Sonuç olarak bu dava Türkiye’nin karanlık yüzüyle, kontrgerillayla ve Gladio’yla mücadelesidir. Ergenekon örgütlenmesinin üzerine gidilmesinin bütün kurumların kendini temizleme operasyonu olarak görüyorum. Sonuna kadar gidilebilir mi bilemiyorum. Ama bu haliyle bile çok önemli. Sonuna kadar gidilmesi de bizim fikri takibimizle mümkün. Tabi dava sürmekte olduğu için aslında çok hükümde bulunmamak lazım. Fakat neredeyse hükümde bulunmayan kalmadı.

        ‘Sürmekte olan bir dava konusunda bu kadar çok yorum yapılması yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına gölge düşürüyor’ diye mi düşünüyorsunuz?

        Özellikle CHP’nin bu konuda avukatlığa soyunduğunu görüyoruz. Fakat giderek orada da bir dil düzeltmesi yaptılar. ‘Tabi ki çetelerin üzerine gitmek lazım ama masumlarla suçluyu ayırt etmek lazım’ diyorlar. Zaten mahkeme de bu yüzden yapılır. Tabii ki kurunun yanında yaş da yanmamalı ama ‘sözde terör örgütü’ diye küçümsedikleri şey Türkiye’de darbe yapmaya, istikrarsızlık yaratmaya yönelik bir örgütlenme. Ümit Sayın’ın en son itirafları çok önemli. Kamuoyunda böyle bir şey yokmuş gibi davranmaya devam edenler var ama orada her şeyi, nasıl bir örgütlenme içinde olduklarını anlatıyor. CHP avukatlığını yaptığı insanların ileride açılacak dosyalarıyla mahcup olabilir. Kefil oldukları insanların farkında değiller. Ortada apaçık bir kontrgerilla faaliyeti var, her taraftan silah çıkıyor, kemik çıkıyor. Bunu savunmanın kabul edilir bir tarafı yok. CHP’nin yaptığı iş değil.

        “MEHMET AĞAR DAVASI’NA NEDEN GELMİYORSUNUZ?”

        ‘Sonuna kadar gidilebilir mi bilmiyorum’ dediniz. Neden böyle bir endişeniz var?

        Sonuna kadar gidilebilmesi için bu ülkede demokrasiden, hukukun üstünlüğünden yana olanların kamuoyunda bunu unutturmamaları lazım. Dün yine Meclis’te bir konuşma yaptım ve dedim ki; Gladio ile mücadele bir tek yargıya bırakılamaz. ‘Araştırma komisyonu kurulsun’ diyoruz ama hep reddediliyor. ‘Sarıkız’ darbe planı için önerge verdiğimde AKP ve CHP reddetti. ‘Yargıya intikal etti’ dediler. Susurluk ve Şemdinli dosyaları da yargıya intikal etmişti. Ne oldu? Bu yargıya ikame bir şey değil ki.

        Dün işte Mehmet Ağar davası vardı ben gittim hiç kimse yok bizden başka. Ergenekon’a bahane buldunuz. Mehmet Ağar davasına neden gelmiyorsunuz? Bir tek Pervin Buldan var, müdahil olmak için başvuruyor. Hani soruluyor ya ‘Türkiye solu neden bitkisel hayatta?’ diye. İşte bunun için. Burnunun dibinde Mehmet Ağar davası var zahmet edip gidilmiyor.

        Mehmet Ağar davasına siz neden gittiniz?

        Bu dava bizim için önemli. Bunların hepsinin bağlantılandırılması lazım. Kendisinin ‘Bin operasyon yaptık’, ‘Tuğlayı çekersem duvar yıkılır’, ‘Ne yaptıysam MGK’nın bilgisi dahilinde yaptım’ dediği hikaye bu.

        “AKP ERGENEKON DAVASINI KULLANIYOR OLABİLİR; AMA ESAS OLAN BU DEĞİL”

        Türkiye bir konuda ikiye bölünmüş durumda. Bir kesim AK Parti’nin kendi gizli ajandasını hayata geçirebilmek için önünde gördüğü engelleri Ergenekon operasyonu sayesinde bertaraf etme amacında olduğuna inanırken, diğer kesim bunu bir iç temizlenme, bir demokratikleşme hamlesi olarak görüyor. Bazı kesimler AK Parti muhaliflerinin Ergenekonculukla suçlandığını iddia ediyor.

        AKP bunu kendi lehine kullanabilir ve kullanıyordur da. Bu ayrı bir olay. Ama konunun esası bu değil. Konunun esası bugün cumhuriyet diye anlattıkları 12 Eylül rejimini tasfiye edecek miyiz etmeyecek miyiz? Bu süreçten, bu yarılmadan demokrasi ve hukuk açısından yararlanacak mıyız yararlanmayacak mıyız? Esas hikaye bu.

        Ama CHP ‘12 Eylül darbesini yapanları yargılayalım’ dedi, AK Parti buna sıcak bakmadı. Bu tutum da hükümetin demokratikleşme konusunda inandırıcılığının sorgulanmasına neden oluyor…

        İşte zaten tam da bu noktada AKP’yi eleştirmek lazım. Biz neden AKP’nin mayasına göre tutum alalım ki? AKP’yi daha çok demokrasi, özgürlük ve eşitlik talebiyle, CHP-MHP milliyetçi koalisyonunu da 12 Eylül rejimine yaslandıkları için eleştirelim. Sol olarak bizim duruşumuz bu olmalı. Yoksa AKP’nin gündemiyle sınırlı bir siyaset neden düşünülsün ki?

        “AKP MUHALİFLERİ ERGENEKONCU İLAN EDİLSE ÖNCE BİZİM GİTMEMİZ LAZIM”

        Az önce sormuştum, tekrar edeyim. ‘AK Parti muhalifleri Ergenekoncu ilan ediliyor’ gibi bir iddia var. Bu bakış açısı nasıl oluştu sizce? Gerçekten böyle bir izlenim var mı sizde de?

        AKP’ye karşı en yoğun muhalefeti biz yapıyoruz. Mesela Kasım’da KESK’in öncülüğünde yapılan iş bırakma eylemi. Onun içinde biz de varız. Şimdi KESK Başkanı Ergenekon’dan gözaltına mı alındı? Ya da bize yönelik bir şey oldu mu? Birleşik Metal-İş Sendikası’ndan tutun da bütün ciddi sınıf sendikacılığı yapan sendikalar AKP’ye karşı büyük bir mücadele içindeler. Her AKP karşıtı Ergenekoncu diye yargılanıyor olsa önce bizim yargılanmamız lazım. Bütün bu sınıf hareketlerini biz örgütlüyoruz çünkü. AKP’ye en büyük eleştiriyi Alevi hareketi yapıyor, doğrudan Ergenekon’un mağduru. Ali Balkız dahil hepsi hakkında suikast planları iddiası var. En önemli AK Parti eleştirisini yapan aydınlar tehditlerden dolayı yurt dışına kaçtı. Onlar da hedefteydi. Bir tek Türk Metal-İş örneğinden yola çıkarak böyle bir genelleme yapılabilir mi? Dolayısıyla bu saçma sapan bir tez.

        “CHP SOLCUYSA MHP DE SOLCU”

        Sol da bu konuda bölünmüş gibi… Solun Ergenekona bakış açısı nasıl? Tavrı ne olmalı? CHP lideri Baykal’ın ‘Ergenekon’un avukatıyım’ sözlerini nasıl yorumlarsınız?

        Sol tartışmasının CHP üzerinden yapılması kadar beni rahatsız eden bir şey yok. Bu tartışmayı yapanlar bana CHP ile MHP arasındaki 5 değil 3 farkı söylesinler. CHP eğer sol bir parti ise MHP de sol bir partidir. CHP ile MHP arasında 3 fark söylesinler CHP’nin sol bir parti olduğunu kabul edeyim.

        Neleri benziyor mesela birbirine?

        Tümüyle blok davranıyorlar. Meclis’te CHP-MHP milliyetçi koalisyonu her konuda ortak davranıyor. Demokratik açılım, anayasa değişikliği, Vakıflar Yasası, 301. Madde… Tüm bu meselelerde ortak hareket ediyorlar. Zaten problem AKP’nin alternatifinin soldan yaratılamaması. AKP’nin alternatifinin CHP-MHP milliyetçi koalisyonu olması, AKP’nin en büyük avantajı. Bu toplumun önemli çoğunluğu CHP-MHP milliyetçi koalisyonunu yani bir Ergenekon koalisyonunu asla benimsemez. Bu da AKP’nin avantajına dönüşüyor. Dolayısıyla bizim bu oyunu bozmamız lazım. Hakikaten sol bir seçenek yaratmamız lazım. Ve onu da yaratmaya kararlıyız.

        “HERKES KONTRGERİLLA UZMANI KESİLDİ”

        Sizce Ergenekon nedir?

        (Gülüyor)Tarihteki isminden bağımsız olarak Ergenekon bir kontrgerilla örgütlenmesidir. İki tane Ergenekon var. Biri efsane Ergenekon bir de kontrgerilla efsanesi. Gerçi efsane olmaktan çıktı. Şu haliyle bile ortaya dökülen bilgi ve belgelere baktığınızda görülüyor ki çok açık olarak Gladio’nun kontrgerilla örgütlenmesidir.

        Bu örgütlenmenin gerçekten bu ölçüde dallanıp budaklandığına inanıyor musunuz?

        Dünyanın her yerinde bu böyledir. Almanya’da, İtalya’da da böyleydi. Zaten kontrgerilla örgütlenmesi böyle bir şey. Birbiriyle alakasız, ayrı ayrı kesimlere nüfuz edeceksiniz ki; toplumun nabzını yakalayacaksınız.

        En çok eleştiri de bu anlamda geliyor. Mesela deniyor ki; ‘Uluslar arası alanda birçok başarı elde etmiş olan, dünyaca ünlü doktor, yatırımcı Mehmet Haberal ile Danıştay tetikçisi Alparslan Arslan nasıl aynı örgütten olur?’

        Zaten herkes kontrgerilla uzmanı kesildi. ‘Kontrgerilla üyeleri türdeştir. Hepsi aynı meslek kolundan gelir ve birbirlerini tanırlar’ diye saçma sapan bir şey olamaz. Kontrgerilla, derin devlet zaten böyle bir şey. Biraz geriye gidelim. 9 Mart 1971 dönemine bakalım. Mahir Kaynak o dönemin akademisyenlerine ‘Akıl bizde, güç orduda. Gelin bunları birleştirelim, bir şey yapalım’ diyor ve cuntacılık faaliyeti yapıyor. Bakıyorsunuz üç aşağı beş yukarı bugün de bunun yansımaları var. Madanoğlu davasında Mahir Kaynak deşifre olmasaydı hepimiz demeyecek miydik; ‘Yahu üniversitenin profesörüne nasıl da haksızlık ediliyor’ diye. O yüzden bunlar saçma sapan tezler. Herkes uzman kesilmiş. Kontrgerilla böyledir, ‘bu buna uymaz’ diye bir şey yok.

        “SOL CUNTAYI SAVUNAMAZ”

        9 Mart cuntası ile Ergenekon yapılanmasını birbirine benzeten bazı değerlendirmeler görüyoruz. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

        Bugüne gelmeye gerek yok. 9 Mart ile 12 Mart’ı karşılaştırın. Karşı karşıya gibi gösteriliyor ya.. Bakıyorsunuz Nihat Erim ilk başta 9 Mart’çılar arasında görünüyor, sonra 12 Mart hükümetinin başbakanı oluyor. Dolayısıyla 9 Mart ile 12 Mart iç içe geçmiş vaziyette. Bu konularda egemen güçler asla ve asla tek bir karta oynamıyorlar. Değişik seçenekler ortaya atılıyor ve biri tutmazsa, duruma göre diğer kart ileri sürülüyor. Yani sonuçta bütün o cuntacılık faaliyetlerinin bir yansıması bugünkü Ergenekon dediğimiz olay.

        O dönemde bahsettiğimiz 9 Mart cuntasının sol eğilimler de taşıdığı bilinen bir gerçek artık. Sol ve cunta kelimeleri birbirine uzak gibi görünüyor ama önümüzde böyle de bir gerçek var. Sol cuntacı olabilir mi?

        Asla olamaz. Solun olmazsa olmaz özelliği halkın iradesini esas almak ve demokrasiyi savunmaktır. Cuntacılıkla, militarizmle ne işimiz olabilir bizim. Militarizmi savunmanın solun temel değerleriyle alakasını kurmak mümkün değil. Bu cuntacı eğilimdeki insanlar genellikle bir anti-emperyalist söylem arkasına saklanıyorlar. Halbuki anti-emperyalizm, otoriter bir devlet yapılanmasını savunmayı gerektirmiyor. Sol adına bunu kabullenebilmek mümkün olamaz. O yüzden belki de solun A-B-C’sini tartışmaya yeniden başlamak gerekiyor. Solculuğun olmazsa olmaz koşulu her türlü militarist, cuntacı faaliyete karşı demokrasiyi savunmaktır. Militarizm dediğiniz nedir? Ben şimdi soru önergesi veriyorum Patriot füzeleriyle ilgili, ‘devlet sırrıdır, cevap veremeyiz’ diyorlar. Bu anti-emperyalist, anti-ABD’ci arkadaşları şurada bir görelim. Patriot füzeleri meselesinde bize bir destek versinler. İncirlik konusu var. AKP hükümeti yabancı güç kullanma hakkı TBMM’de iken orayı Bakanlar Kurulu kararıyla kullandırıyor. Ve biz şimdi Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu adı altında dava açtık, yürütmeyi durdurma kararı aldırmaya uğraşıyoruz bu konuda. Buyurun bizi yalnız bırakmayın be kardeşim. Türkiye’deki bütün anti-emperyalist eylemleri örgütleyen biziz, hiçbir yerde bu zevatı görmüyoruz etrafımızda. Darbe işlerinden vakit bulsalar da biraz da bu zeminlere gelseler.

        “ULUSAL SOL, SİYASİ SAHTEKARLIKTIR”

        Ulusalcı solculuk diye bir kavramı son dönemde çok duymaya başladık. Ulusalcı sol ile sol farklı mı? Siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu kavramı?

        ‘Hıyar’a ‘salatalık’ dediğinde adı değişiyor ama tadı değişiyor mu? Hitler’in nasyonal sosyalizminin tezlerini ‘ulusal sol’, ya da ‘milli sosyalizm’ adı altında yutturmaya çalışıyorlar. Ulus devlet deyince devletin kapitalist ve militarist kimliği gizleniyor. Orada siyasi bir hile var. Bunlar çok bedavacı ve kolay çözümler. Siyasi sahtekarlıklardır bunlar. Sol zaten tanımı gereği enternasyonaldir. Ulusal sol diye bir şey olamaz. Ulusal sol devlet solculuğudur. Devlete biat vardır temelinde.

        “BALYOZ’DA İDDİA EDİLENLERİN BENZERİNİ BU ÜLKE YAŞADI”

        Tekrar dönelim Ergenekon’a ve darbe planı iddialarına… ‘Balyoz Eylem Planı’ adı altında bir gazete tarafından yayınlanan belgelerde çok vahim iddialar var. Siz TSK içinde bir grubun AK Parti’yi devirmek uğruna bu tür faaliyetlere girebileceğine, kendi vatandaşlarını öldürebileceğine inanıyor musunuz?

        Bunların hepsinin bir oyun ve çalışma olduğu söylendi. Oyun denince aklınıza uzun eşek, deve güreşi filan gelir. Yani darbe tasarımı oyun diye anlatılabilir mi? Tutuklanacak gazetecilerin oyunun içinde ne işi var? ‘Böyle şeyler olur mu?’ dediğiniz şeyler bizim geçmişimizde olmuş zaten. Bütün bu darbelerde doğrudan halka saldırılmadı mı? Daha bir hafta önce Güneydoğu’da alçaktan jetler uçurarak kendi halkı üzerinde korku yaratan İsrail ordusu muydu? Şimdi hiç böyle şeyler olmamış gibi davranabilir miyiz? Bu AKP ile de doğrudan ilgili bir şey değil bence. Bu doğrudan TBMM’ye ve demokrasiye yönelik bir kasıttır. Bir darbe olduğunda sadece AKP gitmeyecek ki. Demokrasi, hukuk, Meclis; hepsi uçacak. Baktığımızda Levent Ersöz’e, Veli Küçük’e, JİTEM’e bütün bilanço ortada. ‘Askeri bürokrasi köy boşaltır mı, orman yakar mı, yargısız infaz yapar mı?’ ‘Yapmaz’. Peki bu kuyuların altından cesetler, her taraftan silahlar, yanmış ormanlar neden çıkıyor? Bunlar korku filmi mi? Bırakın da bunu yargı çözsün. Bu savunma psikolojisini de anlamıyorum ben. Bu kuruma yönelik bir şey değil ki. Her kurum zaten kendi içindeki bu tür yapılanmaları ortadan kaldırmak zorunda. Eğer asker de haksızlığa uğradığını düşünüyorsa bu da Başbakan’a iletilir, üzerine gidilir. Çıkıp da basın açıklaması yapmak ‘Sabrımız taşıyor’ demek doğru değil.

        “ORGENERAL BAŞBUĞ, PSİKOLOJİSİ BOZULDUYSA İSTİFA ETSİN”

        Orgeneral Başbuğ, Gazete HABERTÜRK Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı’nın ‘Sabrınız taşarsa ne olur?’ sorusuna ‘Bizim de elimizde bilgi ve belgeler var. Sabrımız taşarsa biz de onları halkla paylaşırız’ cevabını verdi…

        Hemen paylaşması lazım. Saklamak, bunu bir koz gibi kullanmak yanlış. Sabrı taşan istifa eder. Psikolojik savaş deniyor ya aslında psikolojik savaştan çok psikolojisi bozulanlar var. Psikolojin bozulduysa, sabrın taştıysa istifa edersin, yerine başkası gelir. Bunu bir tehdit olarak kullanmak ciddi anlamda problemdir.

        Bu açıklama size göre tehdit midir?

        Tabi canım yani. ‘Sabrımız taşarsa belgeleri açıklarız’ ne demek? Buyur açıkla. Biz açıklıktan ve gerçeğe ulaşmaktan yanayız zaten. Elindeki belgeyi sakladığın anda suça ortak olursun. Farkında değil suça ortak olduğunun. Biz Genelkurmay Başkanı ile ilgili suç duyurusunda bulunduğumuzda fark ettik ki; Genelkurmay Başkanı kendisine yönelik soruşturmayı kendisinin onaylaması gerekiyor. Yani askeri savcı selam duruyor, ‘Sizi soruşturabilir miyim?’ diye soruyor, o da ‘Hayır izin vermiyorum’ diyor. Bu takdir hakkını kullanıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Cumhurbaşkanı Meclis açılışında dedi ki; ‘Türkiye’de kimse hukukun üstünde değildir’. Ama gördük ki hukukun üstünde olanlar var. Bunu bir an önce düzeltmemiz lazım. Dolayısıyla bizim AKP’yi eleştirdiğimiz bir nokta da bu. Çok yavaş hareketli bir siyaset izliyorlar.

        “AKP’NİN ELİNE BİR DAHA BÖYLE FIRSAT GEÇMEZ”

        Başbakan bu konudaki eleştiriler için ‘Bize gaz vermeyin’ diyor…

        Bakın 2011’de seçim olacak. AKP şu anda Meclis’te yüzde 62 çoğunluğa sahip. Eğer AKP bu kadar güçlüyken bu adımları atamazsa ve 2011 sonrasına ertelerse zaten geçmiş olsun. Bir daha bu kadar güçlü gelemeyecekleri açık. Oyları düşecek. Belki tek parti olarak yine gelebilirler, bilemiyorum ama bu oranda olmayacak güçleri. Anladığım kadarıyla anayasa konusunda da tereddütleri var. Şu çoğunlukta yapamadıklarını, daha az sayıda milletvekiliyle hiç yapamazsın. Biz AKP’yi bunun için zorluyoruz. Buyurun adım atın. Bu bir samimiyet testi. Bu reformlar konusunda, demokratik açılım konusunda adım atın.

        Hükümet bir açılım süreci başlattı ve Habur’daki görüntüler, arkasından Reşadiye’de 7 askerimizin şehit edilmesinden sonra bu süreç sekteye uğradı. Birçok kişi de AK Parti’nin artık bu hükümeti döneminde somut adım atmayacağını, seçim sonrasını bekleyeceğini düşünüyor. Sizce süreç neden bu noktaya geldi?

        Ben o kadar karamsar düşünmüyorum. Eğer AK Parti seçimden önce adım atmazsa bumerang gibi döner kendilerine çarpar. Oyları ciddi anlamda düşer. Bunu onlar da görüyor. O yüzden bazı adımlar atılacak ama bu adımların şekillendirilmesinde bizim sol olarak inisiyatif almamız gerekiyor. Referandum o yüzden önemli. Anayasa değişikliği referandumu iyi koordine edilirse toplumun yüzde 78’inin onayıyla geçer. Burada bir saflaşma olacak. Bir tarafta Ergenekoncu, milliyetçi cephe; diğer tarafta değişimden yana olanlar olacak. Biz de bu cepheleşmede söz sahibi olabilmeliyiz. Açılım için öyle basit jestler var ki… Önce şu kelepçeleri açmak lazım. Ben Diyarbakır’da ekonomi kurultayına gittim, oradaki bütün belediye başkanları tutuklanmış, gözaltına alınmış. Sonra ne dediler? İşte PKK’nın sivil kanadı. Bu cümle bile başlı başına tuhaf bir şey. Biz zaten silahlı siyasetten sivil siyasete geçilsin istiyoruz. Bırakalım insanlar sivil zeminde diledikleri her şeyi tartışsın, konuşsun. Bu tavırla sivilleşmeye karşı çıkılıyor. Dağda olmaya karşı çıkılmalı oysa. İnsanları neden bu kadar sıkıştırıyorsunuz? Silahlı siyasetten açık siyasete geçişin zemini bir süreç gerektirir.

        “DTP’NİN KAPATILMASI SKANDALDIR”

        Bu süreçte DTP’nin kapatılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

        DTP’nin kapatılması ciddi bir skandaldır. Terörü ve şiddeti destekleyen tek bir cümleleri yok. Ne Aysel Tuğluk ne de Ahmet Türk mahkemede hüküm giymemiş. DTP için hazırlanan iddianamenin yüzde 90’ı sonuçlanmamış mahkeme iddialarına dayanıyor. Böyle bir şey olabilir mi?

        Peki sizce DTP bu süreci iyi yönetebildi mi? Emine Ayna’nın ‘Dağa çıkma’ ile ilgili sözleri, ‘Kürtlerin sabrını taşırmayın’ söylemleri sürecin sekteye uğramasına katkı yapmadı mı? Bu konuda Abdullah Öcalan bile zaman zaman bu sert ve kışkırtıcı söylemleri açık açık eleştiriyor…

        Bu gel-gitleri olan bir süreç. Emine Hanım’ın ‘Dağa çıkma’ ile ilgili sözlerinin tamamı medyaya yansımadı. O orada Bahçeli’nin dağ sözlerine karşılık bir şey söyledi ve devamında ‘şaka bir yana’ deyip başka bir konuya geçti ama o kısmı medyada yer almadı. Kimsenin dağ filan istediği yok. Tam tersi dağdan ovaya inme konusunda BDP’de ve bölge insanında çok açık bir kararlılık var. Kimden gelirse gelsin biz şiddetin tasfiyesinden yanayız. Şiddetin tasfiyesiyle 12 Eylül rejiminin tasfiyesinin senkronizasyonunu sağlamanın yolu bulunmalı.

        “CHP BARAJ ALTINDA KALABİLİR”

        Habur’daki görüntüler konusunda ne düşünüyorsunuz? Çok tepki çekti. Sizce sorumluluk kimin?

        Ben oradaydım. Birtakım sakillikler, usul hataları olmuş olabilir, evet. Ama işin esası orada değil. Orada on binlerce insan var ve o kadar mutlular ki. ‘Artık hayat normalleşiyor, çocuklar yuvaya dönüyor, şiddet ortamı tasfiye edilecek’ diye seviniyorlar. Şimdi oradaki insanların ruh halini empati yapamadıysanız geçmiş olsun yani. CHP çıkıyor, konu ne olursa olsun Habur’la başlıyor. Ondan sonra diyorlar ki; ‘Neden Hakkari’de 48 oy aldık?’ Alırsın tabii. Oradaki mutluluğun kodlarını çözemiyorsun daha sen. Bunun için de yine 2011 seçiminde CHP açısından bir baraj altı durumu olursa şaşırmayın.

        “YENİ PARTİ BAHARDA HAZIR”

        Gelelim yeni parti çalışmalarına… Ne aşamada şu anda? Ne zaman kurulacak? Seçimlere yetişecektir herhalde…

        Tahmin ediyorum mart ayı içerisinde arkadaşlarımız kitlesel bir sol partinin hazırlıklarını tamamlayacaklar. Ve birey eksenli bir vicdan hareketi olacak. Çeşitli yapıların da katıldığı ama onları aşan bir çatı olacak. ‘Nasıl Bir Türkiye İstiyoruz Platformu’ndan ‘Yeni Sol’a, SHP örgütlenmesinden ‘10 Aralık Hareketi’ne büyük bir siyasi yapılanma olacak. Ve belli bir süre içinde ben gerçek bir sol seçeneğin, cemaat örgütlenmelerinin değil de bireye, özgürlüğe, eşitliğe dayalı bir yapılanmanın oluşacağına inanıyorum. Bu yapılanmanın da Türkiye’nin bütün dengelerini değiştireceğini düşünüyorum.

        Nasıl bir Türkiye hedefliyor bu yeni hareket?

        Biz demokratik ve sosyal cumhuriyet hedefliyoruz. Büyük bir potansiyel adres göremediği için bir oraya bir buraya savruluyor. 2007 seçimlerinde oluşturduğumuz dalgayı bütün Türkiye’ye yaymayı hedefliyoruz. Edirne’den Ardahan’a bir ortak duruş ve ortak mücadele örgütlemeyi hedefliyoruz.

        Mustafa Kemal döneminde idam edilen Maliye Bakanı Cahit Bey var. O anılarında diyor ki; ‘taklit cumhuriyet’. İşte bizim de taklit cumhuriyeti demokratik ve sosyal cumhuriyete dönüştürmemiz lazım. İşin özü ve esası bu. Ama buna direnenler var, bu değişimden yana olanlar var. Bu değişimden yana olanların daha da güç biriktirmesi gerek.

        Eğer ülkede sağlıklı bir sol parti olursa şu anda AKP’nin yanında görünen demokrat kesim de bizim yanımızda yer alır.

        “BDP İLE YOLA DEVAM”

        BDP ile ilişkisi ne olacak bu yeni partinin? Yeni dönemde de işbirliğiniz devam edecek mi?

        Bakın ben BDP’ye geldikten sonra onların verdikleri Meclis önergelerine baktım. Türkiye’nin hemen hemen her sorunuyla ilgili önerge vermişler. Kredi kartından kayıt dışı ekonomiye, ücretli öğretmenlerin sorunlarından kot taşlama işçilerine, mevsimlik işçilerinden GDO’ya kadar her konuda bir tutum almışlar. Hangi formatta olabilir bilmiyorum ama bu konuda hiçbir şüphe olmasın ki; yeni dönemde de BDP ile işbirliğimiz devam edecek. Formatı ne olur daha bugünden kestiremiyoruz tabi. Bir koalisyon ilişkisi mi olur, aynı parti çatısında mı olur belli değil. Ama buna kararlıyız.

        “POPÜLER SÖYLEMLER GEREKİYOR ARTIK”

        Siz yaptığınız konuşmalarda sık sık Latin Amerika’daki sol iktidarları örnek veriyorsunuz. Orada daha çok tabandan gelen bir hareketle sol iktidar oluyor. Türkiye’de böyle bir taban potansiyeli görüyor musunuz?

        Zaten bütün mesele de burada. Şimdilik böyle bir dalga olduğu kanaatinde değilim. Bugüne kadar Türkiye’de sol daha çok kamu çalışanlarının mücadelesine dayanır. Yeni yeni çiftçi örgütlenmeleri oluşturuldu. Ama yeterince aşağıdan yukarı bir dalga oluşmuş değil. Güçlü bir sınıfsal hareket olursa onun üzerinden siyasi taçlanma daha kolay olur. Ama bu tek başına pratiğe ya da sol imana ilişkin bir mesele değil. Bu dönemde yani kapitalizmin yeni döneminde genelde dünyada sınıf hareketleri, sosyal-toplumsal hareketler ciddi bir kriz içinde. Bu yeni döneme uygun formatlar bulmak gerekiyor. Yani ahaliyi eleştirmek yerine zamanın ruhunu iyi okuyup daha esnek yapılanmalar üzerinden gitmek gerekiyor. Biraz popüler bir söylem gerekiyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ