Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Politika "Keşke BDP ve PKK da empati yapabilse"

        HABERTURK.COM

        Gazete Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı'nın sunduğu Teke Tek programının konuğu AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik oldu.

        Hüseyin Çelik Anayasa çalışmalarından Ergenekon davasına, terör sorusundan Kürt meselesine, başkanlık sisteminden eş atamalarına değin bir dizi konuda önemli açıklamalarda bulundu.

        Fatih Altaylı'nın sorularına Hüseyin Çelik'in verdiği cevaplar şöyle:

        Irak'ta Talabani'nin sağlık durumuyla ilgili çelişkili açıklamalar geldi. Sabaha karşı beyin kanaması yaşadığı söylendi, beyin ölümü gerçekleştiği iddia edildi. Hükümete gelen bilgi var mı Talabani konusunda?

        Görünen o ki, Talabani şu anda çok hasta ve yoğun bakımda. Beyin ölümü gerçekleşti demek ölüme çok yakın demektir. Sayın Başbakan gerekirse Türkiye'ye getirilebileceğini söyledi. Ancak kendisinin durumu nakletmeye müsait değil. Biz kendisine acil şifalar diliyoruz. Irak denkleminde önemli bir isimdir Talabani. Süreci izliyoruz.

        TALABANİ HAKKIN RAHMETİNE KAVUŞURSA!

        Talabani'nin ölümü halinde Türkiye'nin Irak politikası nasıl olacak?

        Irak bizim için önemli bir ülke. Halkı büyük acılar çekti. Maliki'nin şu anda duruşu ve Türkiye ile ilgili duruşu çok hoş değil. Türkiye zaman zaman ilişkileri düzene sokmak için büyük gayretler gösterdi. ABD'nin de aslında bölgede çok yanlış politikaları var. ABD orada 1 milyon yetim bıraktı. Fakat buna rağmen Maliki Türkiye'ye kızdığı kadar ABD'ye kızmıyor. Yanlış politikalar sayesinde güneyimizde bir Şii bloku oluşturuldu. Burada ABD'nin oyunu iyi oynamadığını söyleyebiliriz. Irak'la İran'la yakınlaşmış durumda. Suriye Baas rejimi ve Lübnan Hizbullah'ı da tabloya eklerseniz Şii blokunu görürsünüz. Türkiye aslında bütün komşularıyla iyi olmaya çalışıyor. Sizin hedefiniz güzel olabilir, ama ille de oraya varacaksınız anlamına gelmez. Biz çıtayı çok yukarılarda bir yere koyduk. Esasen halklar düzeyinde sıfır sorun politikası karşılığını bulmuştur. Bugün Suriye, Irak, Lübnan sokaklarında, Ortadoğu coğrafyasında, Yunanistan ve Bulgaristan'da halklar düzeyinde Türkiye'ye bir sempati var. Ortadoğu'yu diktatörler idare ediyor, onların Türkiye'ye sempati duymasını zaten beklemiyoruz. Biz Irak'a her zaman dostluk elini uzattık, Kuzey Irak'a da aynı ilgiyi gösterdik. Çünkü Kuzey Irak'takiler bizim ülkemizdeki milyonlarca vatandaşlarımızın akrabaları. Biri ile iyi olurken diğeriyle kötü olmak zorunda değiliz. Türkiye bu politikasını sürdürecektir. Temenni ederim ki, Talabani yaşar veya hakkın rahmetine kavuşur bilemem, ama biz Iraklı kardeşlerimizle dost olarak yaşamaya devam etmeyi düşünüyoruz.

        BAŞBAKAN BÜROKRATİK OLİGARŞİYE KARŞI

        Sayın Başbakan 'kuvvetler ayrılığı önümüzü kesiyor' dedi. Başbakan aslında uzun zamandır söylediği bir şeyi tekrarladı. 'Bürokratik oligarşi önümüzü kesiyor' dedi. Başbakan seçildiği gönden bu yana bürokrasinin kendisine engel çıkarmasından şikayet ediyor. Başbakan 'kuvvetler ayrılığı önümüzü kesiyor' sözünü hangi anlamda söyledi sizce?

        Son Anayasa değişikliğiyle birlikte AK Parti aslında Başkanlık sisteminin Türkiye için daha uygun olacağını söylüyor. Eğer Türkiye'de Başkanlık sistemi gerçekleşirse, ki mevcut tabloya göre değişmeyeceği gözüküyor, bu güçler ayrılığı prensibi çok daha keskin hale gelecek. Sayın Başbakanın söylemeye çalıştığı şudur: Bizim cumhuriyetimiz kurgulanırken bir bürokratik cumhuriyet olarak kurulmuştur. Türkiye'de bir bürokratik cumhuriyet yapılanması var. Demokratik cumhuriyetlerde milli iradenin, halkın ne dediği çok önemlidir. Mahkemeler yargılamayı Türk milleti adına yapılır, keza yürütme ve yasama da öyle. Bürokratik cumhuriyetlerde sivil ve askeri bürokrasinin ne dediği önemlidir. Bugün Suudi Arabistan'da, Suriye'de, Kuveyt'te de Meclis vardır. Ama bunlar gerçekten milli irade mi, sorgulamak lazım. Bu ülkede yıllardan beri askeri vesayeti olduğunu zaten biliyoruz. Sivil bürokrasinin militan yargı diye bir ayağı var. Halk ne derse desin onlar her şeyi çok iyi biliyorlar. AK Parti'yi kapatma davası açmıştı. Yüzde 47 oyla iktidara gelen siyasi partinin kaderi Anayasa Mahkemesi'nin takdirine devredildi. Sivil ve askeri vesayet bürokratik cumhuriyette hakimdir, onların borusu öter. Son günlerde yaşadığımız çatışma, gerginlik Türkiye'nin bürokratik rejimden demokratik rejime geçme çabalarından kaynaklanıyor. Yargı yerindelik denetimi yapıyordu. Bu denetimlerden ötürü Türkiye halkının zararı 600 milyar dolar olmuştur. Yargının vazifesi bu memlekette yasaların ve Anayasa'nın uygulamasını sağlamaktır. Yürütme organının bütün idari tasarruflar yargının denetimine tabidir. TBMM'ye getirdiğiniz tasarılar Anayasa Mahkemesi'nin denetimine tabiidir. Bütün bunlar kabül. Başbakanın bundan bir şikayeti yoktur. Bu memleketin kaybedecek zamanı yoktur. İzmir'deki limanın özelleştirilmesi ve limanın yeniden yapılması için AK Parti hükümeti olağanüstü çaba gösterdi ama yargı engeline takıldı. Bu ülkenin sıçrayacak devam etmesi lazım. Yargının takoz koyucu değil yardımcı olması gerekir. Ben bakanlığım döneminde Danıştay'a defalarca görüş sorduk. Danıştay'ın 'uygundur' demesi üzerine yönetmelik çıkardık ama onu da iptal etti. Danıştay muhalefet partisi gibi davranmıştır. Başbakan güçler ayrılığı prensibinden asla rahatsız değildir. Bürokratik oligarşiden şikayetçidir.

        10 yıl sonra hâlâ bundan şikayet etmek...

        Bir milletin hayatında 10 yıl çok uzun bir süre değil. Hokus pokus yöntemiyle işler birden değişmez. Biz Anayasa değişikliğinde 'yerindelik denetimi yapılamaz' dedik. Konfüçyus 'Hükümdar adil değilse kanunun kıymeti yoktur' diyor. Sayın Başbakanın şikayet ettiği aslen budur.

        AK Parti'nin 'güçler birliği'ne gitme projesi yok mu?

        Birisi bize böyle bir şey dayatsa bile yok. Yargı denetimde olmayan icrayı talep etmek diktatörlük talep etmektir. AK Parti diktalarla mücadele ederek bugünlere gelmiştir. Böyle bir niyeti yoktur ve hiçbir zaman olmamıştır.

        KEŞKE ONLAR DA ARINÇ GİBİ EMPATİ YAPABİLSE

        Sayın Bülent Arınç kabinede sözünü sakınmayan isimlerin başında geliyor. Gültan Kışanak'la ilgili olarak 'onun yaşadıklarını ben de yaşasaydım herhalde dağa çıkardım' dedi. Her haksızlığa uğrayanların dağa çıkması durumunda bir çözüm olmayacağını söyledim. Siz bu sözleri nasıl karşıladınız? Bu bir politika değişikliğini mi gösteriyor? Siz de dağa çıkar mıydınız?

        Bülent Bey'in açıklamaları içerisinde işin empati boyutunu önemsiyorum. Başta Diyarbakır Cezaevi olmak üzere, Mamak, Ulucanlar, Bayrampaşa'da askeri ve sivil cezaevlerinde birçok kesimden insan farklı farklı dönemlerde büyük işkence ve zulümlere maruz kaldılar. Diyarbakır Cezaevi Türkiye için yüzkarasıydı. Mamak'ta işkence gören Ülkücüler vardı. Ülkücüler'in örgüt kurup dağa çıkmalarını kimse arzu etmezdi. Bülent Bey'i yakından tanıyorum. Şefkat gücü yüksek olan bir insandır. Diyarbakır Cezaevi'ndeki insanlık dışı muamelelere dikkat çekiyor ve empati kurmaya çalışıyor. Bunu insani buluyorum. Keşke Gültan Kışanak ve onunla birlikte siyaset yapan, PKK'nın siyasi kolunu oluşturan birçok kimse bu empatiyi yapabilseydi. Osmanlı döneminde de bu ülkede ötekileştirilenler var. Bu ülkede gayrimüslimlere kötü muameleler yapılmıştır. 6-7 Eylül olayları tarihimize geçen kara bir lekedir. Hrant Dink'ten Rahip Santoro'ya kadar. Şimdi gayrimüslimlere haksızlık yapıldı diye 'dağa çıkalım' demelerini normal göremezsiniz. Aleviler, müteddeyyin insanlar da haksızlık görmüştür. Şimdi 2008'de bize kapatma davası açıldı. O dönem ünlü bir hukukçumuz 'Ben AK Parti'nin yerinde olsam Anayasa Mahkemesi'nin kararını yok sayarım' dedi. Ben de o zaman Türkiye hukuk devletiyse Türkiye'de bir tane Anayasa Mahkemesi var, biz beğenmesek de hukuk devletinde 'ben şu mahkemeyi tanımıyorum' dersek kaos ortaya çıkar diye konuştum. 1980 darbesi yapıldığı zaman henüz anne rahmine girmemiş çocuklar bugün askerde. Bunlar sınır boylarında nöbet beklerken PKK tarafından öldürülüyor. Dağa çıkanlar da Gültan Kışanak gibi işkence gördükleri için çıkmamışlardır. Bu meselenin dağa çıkma boyutundan ziyade Bülent Bey'in cezaevlerinde yapılan insanlık dışı işlere dikkat çektiğini düşünüyorum. Empati yaptığını düşünüyorum. Keşke bu empatiyi BDP ve PKK'nın mensupları da yapabilseler.

        ÖCALAN'IN MÜEBBETE MAHKUM OLMUŞ HÜKÜMLÜDÜR

        Bülent Arınç, Abdullah Öcalan'ın lise yıllarında namaz kıldığını söyledi. Bir arkadaşının işadamı diğer arkadaşının Merkez Bankası Başkanı olduğunu söyledi. Hepimizin okulda birtakım arkadaşları vardı. Kimse anasından terörist doğmuyor. Öcalan lisede normal bir talebeyken Ankara'da birtakım siyasi örgütlerle ilişkiye giriyor. Sonra PKK örgütlenmesini yapıyor. Vatandaş diyor ki, "Galiba Abdullah Öcalan'ı serbest bırakacaklar. Ona acındırma kampanyası yapıyorlar, aslında iyi çocuktur dedirtmek istiyorlar'... Ne dersiniz?

        Abdullah Öcalan, ağırlaştırılmış müebbete mahkum olmuş bir hükümlüdür. Türkiye'de bütün hukuk tüketilerek bu süreç tamamlanmıştır. Öcalan'ın aldığı cezaya AİHM'de itiraz edilmiştir. Türkiye Avrupa Konseyi üyesi olduğu için bu mahkemenin kararları bağlar. Öcalan'ın mahkemesi burada da tescil edilmiştir. Öcalan'ı serbest bırakma gibi AK Parti'nin bir gündemi yoktur. Parti sözcüsü sıfatıyla çok net olarak ifade edebilirim. Sayın Arınç'ın sözlerinden ben bunu anlamıyorum. İnsanlar anadan doğma suçlu olarak doğmazlar. Bakarsınız çok düzgün insanlar ya öfkesine mağlup olduğu için veya bunalıma girdiği için o tanıdığımız insan olmaktan çıkıp cinayet işleyebiliyor. Halk arasında 'Allah encamızı hayretsin' diye bir laf vardır. Akıbet önemlidir. Öcalan başlangıçta şu olabilir, bu olabilir. İster ülkücü, ister nurcu olsun, ne olursa olsun. Öcalan bir çıkmaz yola girmiştir. Bugün binlerce insanın hayatında ve kanında izi olan bir kişi olarak mahkum edilmiştir. Keşke hiç kimse insan öldürme makinasına dönüşmese. Ben Sayın Arınç'ın Öcalan'ı masum göstermek niyetle bu sözleri söylediğinin kanaatinde değilim.

        Sayın Başbakanın PKK'yla ilgili sert söylemleri var. Başbakan Doğu milletvekilleriyle bir toplantı yaptı. O toplantıda neler konuşuldu, dokunulmazlığın kaldırılması yerine diyalog yolu aranacak mı?

        Ben Gaziantep milletvekiliyim, o toplantıda vardım. Bu yapılan üçüncü toplantıydı. Birinci ve ikinci toplantıyı birkaç genel başkan yardımcısı arkadaşla birlikte organize ettik. Üçüncü toplantıyı sayın Başbakanımızla yapılmasının faydalı olacağını düşündük. Önümüzdeki süreçte il başkanları, kadın kolları ve gençlik kollarıyla bu toplantıları yapacağız. Sayın Başbakanımız PKK'lılarla kucaklaşan milletvekilleri ile ilgili söyledikleri bizim için de geçerlidir. Önümüzdeki günlerde hangi suçlardan oluşan dosyalar yargılama konusu olup olmadığı değerlendirilecektir. TBMM'de aslında AK Parti'nin 326 milletvekili 65 dosyası var. Sayıya göre oranladığınızda en fazla BDP, ikinci CHP, üçüncü MHP ve sayıca en az AK Parti'dir. Birisi trafik ihlali yapmış, birisi gece propaganda yapmış. Orada yargılama yapılmayacak. Milletvekillerinin vekilliği devam edecek. Yargılamasında dönem sonu beklenmeyecek. Sayın Başbakanın PKK ve BDP'ye yönelik üslubuna gelirsek. BDP yüzde 6 oy aldı diye siz ona Kürt partisi derseniz, o zaman MHP yüzde 13-15 oy aldığı için onlara da Türk partisi demek durumundasınız. Peki biz ve CHP kimi temsil ediyoruz? Bu çok yanlış bir değerlendirme. En fazla Kürtler'in oy verdiği parti AK Parti'dir. 3.7 milyon insan size gönül vermiştir. BDP'nin Kürtler'in tek temsilcisi gibi role soyunması son derece yanlıştır. Kürtler hakkında sadece konuşma hakkına sahip olan BDP değildir. AK Parti'nin Kürtlerle hiçbir problemi olmadığı gibi ilk defa partimiz döneminde red ve inkar politikaları ortadan kaldırılmıştır. Ama bir de terör örgütü var. Polisinize, askerinize saldırıyor. Şiddet uygulayan bir terör örgütü var. Her seferinde bu örgüte meşruiyet kazandırmaya çalıştıran bir siyasi parti var. Bir ülkenin Başbakanı böyle bir durumda 'iyi yapıyorsunuz, hoş yapıyorsunuz' demesini bekleyemezsiniz. Eskiden 1984-85'de bir Kürt 'Devlet benim varlığımı kabul etmiyor, düğünümde kendi şarkımı çalmama müsaade etmiyor. Kızıma oğluma istediğim ismimi vermiyor. Dolayısıyla bana dağa çıkmaktan başka yol bırakmıyor' deselerdi birileri onlara hak verebilirdi. Ama bugün bütün demokratik mekanizmalar müsaittir. İnsanlar derdini Kürtçe de Türkçe de ifade edebiliyor. BDP'liler terörü kutsamadan gelsinler Öcalan'ın bütün görüşlerini Meclis'te dillendirsinler demiştim. Söylenen bir söz, sizi beni rahatsız edebilir. Ama düşünce özgürlüğü vardır. Ancak teröre haklılık kazandıracak hiçbir gerekçe görmüyorum. Sayın Başbakan insanların hissine tercüman olarak sesini yükseltiyor ama hukuk dışına çıkmıyor. Bir siyasi tavrın sahibi olarak, siyasi partinin lideri olarak da kendine bel bağlamış insanlara müsaade edin de tercüman olsun. Bugün Kürtler'in PKK sorunu vardır. Devletin en asli görevlerinde birisi devletimizin Kürt vatandaşlarımızı PKK'ya karşı korumaktır.

        MECLİS'İN ANAYASA ÇALIŞMALARINDAN İYİMSER DEĞİLİM

        Anayasa çalışmalarında bir yere varılmadığı bir kanı var kamuoyunda. Başkanlık sistemi biraz zor olacak gibi. Çünkü bir uzlaşma sağlanamıyor. Peki partili cumhurbaşkanlığı konusunda bir çalışmanız olacak mı? Diğer partilerle bu konuda bir anlaşma uzlaşma olasılığı var mı?

        Bizim başkanlık sistemi, yarı başkanlık veya partili cumhurbaşkanlığıyla ilgili kimseye bir dayatmamız olmaz. Şu ana kadar yazılan maddelerin önemli kısmı şerhli olan maddelerdir. Sayın Meclis Başkanı'nın uzlaştırma gayretlerine rağmen çok önemli bir mesafe katettiğimizi söyleyemem. Ben çok ümitli değilim. Bu kompozisyondan yeni bir Anayasa çıkacağı konusunda iyimser değilim. Oldu oldu, olmadıysa şu olabilir tabii ki, A planı olmadı, B planı, bir başka partiyle yapılabilir. Ama Türkiye'nin mutlak surette yeni bir anayasaya ihtiyacı vardır. Bizim de kırmızı çizgilerimiz vardır. Onları gerçekleştirebileceğimize inandığımız anda bir partiyle veya birden fazla partiyle yapabileceğimize dair ciddi irademiz var. Valiler seçimle olabilir mi, olabilir. Ancak ABD sistemindeki valiler bizim valilerimiz gibi değil. Aslında oradaki eyaletlerin valisi birer devlet başkanıdır. Türkiye'deki vilayet sistemi ABD'deki eyalet sistemi değildir. ABD'deki sistemin aynısı Türkiye'ye uymaz. Sayın Başbakan 'Türk tipi başkanlık sistemi olabilir' dedi. Madem bu sistemin çıkma şansı yok, niye AK Parti gündeme getiriyor? Şimdi sıfırdan bir anayasa yapıyoruz. Bunu bugün gündeme getirmeyeceğiz de ne zaman getireceğiz? Bunlar net olarak ortaya konur, ondan sonra diğer kanunlar bu paralelde ortaya çıkar. Ama bütün iyi niyet çabalarına rağmen bu Anayasa yapma işinin çok iyi gittiği kanaatinde değilim. Sözde 2012'nin sonunda bu işi bağlayacaktık. Ama görünürde bir Anayasa falan yok. Ümit ederim ki, 2013 belki daha iyi şeylere gebe olur diye temenni ediyorum. Yapamazsak bir kez daha millete derdimizi anlatacağız. AK Parti'nin 330'un üzerinde sayımız olsaydı bu işi referanduma götürebilirdik. Ama bugünkü meclis aritmetiği bize bu imkanı vermiyor. Biz MHP ile mahalli seçimlerin takvimi ile ilgili olarak anlaştık. MHP 50'nin üzerinde milletvekili olan bir partidir, AK Parti ile biraraya getirdiğinizde 375 ediyor. Ama gizli oyda bunu garanti edemezsiniz. Gizli oylamada milletvekilinin nasıl oy kullanacağına siz karar veremezsiniz. Geçen dönem siyasi partilerin kapatılmasının zorlaştırılmasıyla ilgili Anayasa değişikliği vardı. Bizim partili arkadaşlarımızın farklı yönde hareket etmesiyle o madde düştü. CHP samimi olarak bu işe yanaşırsa bu işi belki kolaylaştırabilir.

        Transferlerle bu iş olmaz mı?

        Geçen dönem oldu. Bir kişi partiden ayrılabilir. Ama Güneş Motel usülleriyle, markaja alarak AK Parti bu işe tevessül ve tenezzül etmez.

        ERGENEKON VE BALYOZ'DA GENEL AF SÖZKONUSU DEĞİL

        Ergenekon davasında sona gelindi. Geçen hafta mütalaa okunacaktı. Bir birleştirme dolayısıyla geri kaldı. Artık son savunmalar ve karar çıkacak. En geç Mayıs'ta dava sona erecek. Öyle gözüküyor ki, bu yargılamadan ağır cezalar çıkacak gibi görünüyor. Ankara kulislerinde bu davayla ilgili bir af çıkması konuşuluyor. Ergenekon davasında şu dakikadan itibaren AK Parti ve hükümetin yaklaşımı nasıl. Bir af olasılığı var mı?

        Ben Ergenekon ve Balyoz davasında genel affın taraftarı değilim. AK Partililer'in de affa yakın olduğu kanaatinde değilim. Bu ortaya çıkanlar ürperticidir, dehşet vericidir. Danıştay saldırısından Zirve kitabevine, Hrant Dink'in öldürülmesinden milli iradeye tezgahlara varıncaya kadar millete karşı kurulan komplolardır. Derin devlet yapılanmalarıyla bu memlekette kimlerin canının yandığını hepimiz biliyoruz. İyi yapanlar mükafatlandırılmaz, kötü yapanlar cezalandırılmazsa adaletten bahsedemezsiniz. Edenin bulması gereken bir hukuk sisteminin geliştirilmesi gerekiyor. Türkiye adeta bağırsaklarını temizliyor. Ergenekon'da yargılanan şahıslarıyla hiçbirisiyle şahsi kavgam yoktur. Ama taraf tutar gibi yanında ve karşısında olmamız sözkonusu değildir. Adil yargılanma yapılsın, hak tecelli etsin diye düşünüyoruz. Başından itibaren özellike ulusalcı basın ve belli çevreler bu davaları sulandırmak ve hakimleri itibarsızlaştırmak için bir çabaya yöneldiler. Bazen usülden yola çıkarak esası gölgelemeye çalıştılar. Her davada hatalar yapılabilir. Bunu önemsememek gibi bir şey olamaz. Kuyumcu terazisiyle yargılamaların yapılması gerekiyor. Ama birilerin millete karşı komplo içerisinde olduğu, devlet gücünü kullanarak devlet içerisinde çeteler oluşturduğu tespit edilirse onları kimsenin affetmeye hakkı yoktur. AK Parti'nin de yoktur, kimsenin yoktur. Türkiye'de bu af mekanizması çok fazla çalıştırılıyor. Benim kardeşimi öldüren kimseyi benim seçtiğim milletvekilleri af ederse ben de o vekilleri affetmem. Onu affetme yetkisi bana aittir. Affın siyaset mekanizmasının işi olmaması gerekir. Bu afların çoğundan maraz çıkmıştır. Bumerang olmuştur. Bir çırpıda karar verilebilecek bir mesele değildir bu. Devletin kendisine karşı işlenen suçlarda şunu ayırt etmemiz gerekiyor. Devletin malına zarar vermekle asker ve polisi şehit etmek arasında fark vardır. O şehidin anne ve babası adına o kişileri affetmeye siz yetkili değilsiniz. Terör suçu ile siyasi suçu birbirinden ayırmamız gerekiyor. Devlet kendisine işlenen suçlara karşı öyle çok cömert değildir. Devlet kendisine karşı işlenen kişileri çoğunlukla açmıştır.

        EŞ DURUMUNDAN TAYİN İSTEYEN ARKADAŞLARIM HAKLI

        Hükümet politikası olarak eş durumundan atamalar ne olacak? Öğretmen atamaları ne olacak? Kadro verilecek mi?

        Eş durumu atamalarında eğer siz karısını Ağrı'da kendisini de Aksaray'da çalıştırıyorsanız, bu insanların biraraya getirilmesi mümkün de getirmiyorsanız bunu tasvip etmek mümkün değil. Diyelim ki bir öğretmen arkadaşımız Ankara'da, eşi de Van'da diyelim. Kendisi Van'a gidebilecekken Ankara'ya eşinin gelmesini istiyor, bunu ben haklı bulmuyorum. Diyelim ki Yargıtay'da tetkik hakimisiniz veya Genelkurmay'da daire başkanısınız eşiniz de Giresun'da öğretmendir. 'O da eşinin yanına gitsin' diyemezsiniz. Eş durumundan tayin meselesinde arkadaşlarımızın haklılığına inanıyorum. Bana eş durumundan gelen birçok öğretmen arkadaşımın argümanlarının çoğunu makul ve mantıklı buldum. Bunu da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sayın Fatma Şahin'le birlikte dinledik. Umut ediyorum ki, sömestr tatilinde sayın bakanımız bunu değerlendirilir. Yapılabilecekleri ümit ediyorum ki çözerler. Arkadaşlar Şubat'ta atama yapılmasını istiyorlar. Bu olabilir. Ama şimdiki Milli Eğitim Bakanı ile sayın Fatma Şahin yılda bir kez atamayı tercih ediyor. Ben arkadaşlarıma 'kimseye küfer ederek bu işi çözemezsiniz' dedim. Basın yayın organlarıyla haklı olduğunuz konuda mücadelenizi vermelerine devam etmelerini istiyorum. Ben arkadaşlarıma son söz olarak, haklıysanız meseleyi size yakışan nezih bir üslupla dillendirmeye devam edin. Birileri sizi malzeme yapmaya çalışabilir, onlara prim vermeyin. Haklı mücadelenizi haklı zeminlerde yapmaya devam edin. Eş durumundan atama isteyen arkadaşlarımın çoğuna ben hak veriyorum. Biz aile kurumunun bütünlüğüne inanan bir kurumuz. Sayın Bakan'a da bugüne kadar şahsen söylediğim budur.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ