Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem bingöl belediye başkanı, AKP'li Nurten Ertuğrul istifa etti, yücel barakazi kimdir, kadınları çalıştırmayan belediye başkanı, kadınların çalışması dinen uygun değil mi? Işıl Cinmen haberturk

        IŞIL CİNMEN

        icinmen@haberturk.com

        HABERTURK.COM

        “Başörtüsüne özgürlük” dediniz.

        “Tamam, sonuna kadar” dedik.

        Siz “özgürlük” deyince, biz başörtülü ve başörtüsüz kadınlar, şunu anladık:

        “Beraber yaşayacaksak, saçla eşit hakları olacak başörtüsünün.

        Okula da gidecek, işe de girecek, meclis kürsüsüne de çıkacak.”

        OY ALIRIM, GÖREV VERMEM

        Çok yanlış anlamışız.

        Meğer özgürce başörtüsü takan kadınların tek özgürlüğü özgürce başörtüsü takmakmış.

        Gerisi yalan dolanmış.

        Bingöl’deki olaya neresinden baksak etrafa karanlık saçılıyor.

        Ortada bir kadın var, Nurten Ertuğrul.

        Bingöl'de AKP'den 1'inci sıradan Belediye Meclis üyeliğine seçilen mali müşavir.

        Bir de Yücel Barakazi var.

        Kadınlardan yüzde 65 oy alarak seçilen ve ilk icraatı olarak “Başkan vekilliği ve yardımcılığı için bayanlara görev vermeyeceğini” açıklayan AKP’li Belediye Başkanı.

        (Öncelikle BAYAN değil KADIN. Madem 21’inci yüzyılda cinsiyet ayrımcılığı yapılıyor, en azından bu doğru yapılsın.)

        Nurten Ertuğrul, Barakazi’nin bu sözleri üzerine istifa etti. Sebeplerini de şöyle anlattı:

        “O toplantıda toplumun kadın belediye başkan vekili veya yardımcısını hazmedemeyeceği söylendi. Daha sonra ise dinen ve örfen bunun uygun olmadığı en yetkili ağızdan dile getirildi. Seçim zamanında gece gündüz, toplumun din ve örf gibi kurallarını gözetmeden kadınları çalıştıran, kapı kapı dolaştıran, seçim koordinasyon merkezlerinde gece geç saatlere kadar toplantı yaptıran bir anlayışın, bugün çıkıp kadını geri planda tutmak adına mazeretler ileri sürmesi tam anlamıyla bir çelişkidir. Din adına kimse bize bunu dayatmaya kalkmasın. Onurlu ve haysiyetli hiçbir partili kadının böyle bir yaklaşıma sessiz kalmayacağını umut ederek belediye meclisi üyeliğinden istifa ediyorum."

        Oysa çıkan tek ses, Hüseyin Çelik’in Barakazi’yi savunan cümleleri oldu.

        “Barakazi basında yer alan ifadeleri kullanmadığını söyledi. Nurten Ertuğrul'un Başkan Yardımcısı seçilmemesi üzerine istifa etmesini şık bulmuyoruz" dedi.

        Yani bir nevi, “kol kırıldı da neden bu sefer yen içinde kalmadı!” serzenişinde bulundu.

        MÜCADELE NE İÇİN?

        Mecliste başörtüsüne özgürlük için mücadele eden kadın ve erkeklerden ise çıt yok.

        O yüzden bu soru artık zaruri: Ne için mücadele ediyorsunuz?

        Bingöl’deki Nurten Ertuğrul, kadın olduğu için başkan vekili olamayacaksa ve siz susacaksanız, hakikaten ne için mücadele ediyorsunuz?

        Başörtüsüyle evde özgürce oturmak için mi?

        Toplumun sizi hazmedemeyeceğini düşünen bir Belediye Başkanını siz nasıl hazmedebiliyorsunuz?

        HAZIMSIZ OLAN TOPLUM MU?

        Barakazi, 11 il ve 68 ilçede seçimleri kazanan BDP'li belediyeleri kadınlar ve erkeklerin birlikte yöneteceğini bilmiyor mu?

        Ya Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı’nın Fatma Şahin olduğunu?

        AKP’den Elazığ Keban belediye başkanı olarak seçilen Fethiye Atlı’nın başörtülü bir kadın olduğundan haberdar mı? Ya da Ankara Güdül Belediye Başkanı Hava Yıldırım’dan?

        Haberdarsa, hangi toplumdan söz ediyor?

        Yoksa kendi şahsi inanç ve görüşlerinden mi bahsediyor?

        Bunu ona sormayacak mısınız?

        Ertuğrul yerine Barakazi’nin istifa etmesi gerektiğini, zira onun cinsiyet ayrımcılığı ve kadın düşmanlığı yaparak suç işlediğini yüksek sesle söylemeyecek misiniz?

        Ve en önemlisi inandığınız dinin kadınları çalışmaktan, söz sahibi olmaktan, yönetmekten men etmediğini, Ertuğrul’un arkasında durarak cümle aleme göstermeyecek misiniz?

        O halde HDP MYK üyesi Hüda Kaya, yazar Emine K. Arslaner ve kitapları yok satan İslami yazar Münib Engin Noyan’ın söyleyeceklerini dinleyin.

        HÜDA KAYA: ERKEK EGEMENLİĞİ İÇİN LOJİSTİK DESTEK

        Bingöl’de aynı partiden olan Belediye başkanının tavrı ve sözlerine tepki olarak istifa eden Nurten Ertuğrul gayet cesur ve şahsiyetli bir tavır göstermiştir. Nurten Hanım istifa açıklamasında az ve öz bir şekilde yanlış kadın algısına işaret etmiştir.

        Hiç şüphesiz ki Türkiye’de ilk defa kadınlar 2014’te yapılan seçimde bu denli bir varlık gösterdiler.

        30 yıldır birebir seçim çalışmalarında hiç bulunmadım ama en politize bir yaklaşım ile içinde olduğumuz, gördüğümüz realite böyle idi. Evet kadınlar siyasi çalışmalarda yıllardır en fazla fedakarlık yapanlar ve çalışanlardı. Bunu her parti için demem mümkün değil elbette. Sistemin sahipleri olduklarını iddia eden çağdaş ilerici çevreler(!) siyasi çalışmalarda kadının fonksiyonunu henüz keşfetmeden önce -hala da keşfetmiş sayılmazlar- İslami çevreler en az otuz yıldır seçim kampanyalarında kadın emeğinin zaferlerini yaşamaktaydı. İstisnasız bütün seçimlerde kadınlar mahalle mahalle, ev ev dolaşarak davalarını, partilerini anlatmada destanlar yazmıştı.

        Selamet, Saadet, Refah, Fazilet partileri ve şimdi halen aynı gelenekten doğan Ak parti’de yaşanan tüm başarılar istisnasız kadınların emeklerinin, yorgunluklarının, uykusuzluklarının karşılığıdır. Fakat bu zaferler kadın emeği ile kazanılmış olsa da kadınların sonuç itibari ile kendilerinin siyasi bir kazanımı oldu diyebilmek zordur. Çünkü kadınlar bu çalışmalarda hep bir lojistik destek olarak görülmüşlerdir. Böylesine büyük fedakarlıklar ile yapılan çalışmaların sonucunda karar verme noktalarında egemen olanlar yine erkekler olmuşlardır.

        Bugün geldiğimiz noktada kadınların siyasi karar mekanizmalarında ki varlıkları yeterli midir? Elbette değil.

        2014 Yerel seçimlerinde 25 milyon erkek seçmenin yanında 26 milyon kadın seçmenin olduğu bir toplumda kadınların siyasette ki varlığı hesap edilirse, 90 yıllık bir ilerici ve çağdaş Türkiye(!) oluşturulmaya çalışıldığında gelinen sonuç hiç de iç açıcı değildir.

        Kadınlar salt erkek egemenliğinin tahkim edilmesi için lojistik destek gücü olarak görülmüşlerdir.

        Fransız devrimi sonrası devrimin emektar kadınlarından Olympe de Gouges kendi yoldaşlarına karşı eleştiri yaparak ‘Kadınlar da insandır ve eşit rol almalıdır’ dediği için ‘Kadının üstüne vazife olmayan işlere kalkıştığı’ suçu ile idam edilmiştir.

        İnsanlık tarihi boyunca erkekler yetkiyi paylaşmak istememişlerdir ve buna din ve geleneği kılıf yapmışlardır.

        Kadınlar devrimler için mücadele etmelidirler, seçimler için kapı kapı çalışmalıdırlar ama erkelerin hakim olduğu karar mekanizmalarında olmamalıdırlar.

        Kur’an ve elçilerin hayatına, mücadelelerine, pratiğine baktığımızda kadın erkek ayırımı asla yoktur. Kadınların idareci olamayacağına yönelik gelenek peygamberimizden sonra uydurulan rivayetlerle ortaya çıkarılmıştır.

        Peygember efendimizin pratiğine baktığımızda Medine piyasasını teftiş eden Zabıta amiri kadın görüyoruz. Sayısız benzer örnekler vardır.

        Toplumda bir statü kazanan kadınların, bütün karar ve yetki noktaları sadece erkek hakimiyetinde olması için ortalıktan çekilmeleri, seslerinin kesilmesi gerekmekteydi.

        Emevi zulüm idaresi ile bu süreç resmilik kazanmıştır ve bu zihniyet Kur’an İslamı ile değil, Emevi İslamı ile bu anlayışını bugünlere kadar taşımışlardır.

        Kadınların gerçekleri görme ve gösterme mücadelesi dayanışma içinde sürdürülmelidir.

        MUNİB ENGİN NOYAN: İSLAM FEODAL YAPIYLA KARIŞTIRILIYOR

        Nurten Ertuğrul hanımefendinin başına gelen durum Âlemlerin Rabbi olan Allah'ın dîni İslâm'dan değil, İslâm'ın ortadan kaldırdığı ama ne yazık ki yeniden "hortlamış" olan feodal yapının bir yansımasıdır.

        Daha doğrusu feodal örfün, İslâm'ın hükümleri zannedilmesinden kaynaklanmaktadır.

        Ülkemizde Âlemlerin Rabbi olan Allah'ın dîni İslâm'ın hükümleriyle, feodal yapıdan kaynaklanıp beslenen geleneğin birbirine karıştırılıyor olması ne yazık ki çok yaygın bir sorundur.

        Elbette ki bunun en büyük sebebi İslâm'ın eksik ve çoğu kez de yanlış bilinmesidir.

        Ülkemizde mü'min muslimanlar üzerinde uygulanan zulüm, maruz bırakıldıkları aşağılanma Allah’ın dîni İslâm'a özgü devrimci ve ilerici yapının, muhafazakârlığa dönüşmesine, elde kalan değerleri, hiçbir eleştiriye tâbî tutulmadan, yani bir başka deyişle mubârek Kur'ân'a ve Sünnet-i Rasûlullah'a arz edilip, doğrulukları ve geçerlilikleri sınanmadan korunması gibi büyük bir fâciaya yol açmıştır.

        Oysa muhafaza edilmesi gereken yegane şey İslâm'ın kesin hükümlerine paralel olarak devrimci, ilerici, dinamik yapısıdır.

        Burada ve her yerde, sözü uzatma pahasına ısrarla "Âlemlerin Rabbi olan ALLAH'ın dîni İslâm" ifâdesini kullanmamın sebebi,onuülkemizde yaygın olarak yaşanan ve sapla samanın birbirine karışmış olduğu folklorikİslâm'dan ayırmak, aradaki büyük farkı ortaya koymak içindir.

        Âlemlerin Rabbi olan Allah'ın dîni İslâm'da mü'mine hanımefendiler için uygun gördükleri herhangi bir alanda çalışma, meslek sahibi olup bunu uygulama yasağı yoktur.

        Tam tersine, mü'mine hanımefendilerin, eğer istemiyor ve/veya uygun görmüyorlarsa çalışmama hakkı vardır. Çünkü Allah, evin geçimini temîn etme görevini mü'min erkeğe vermiştir.

        Rasûl-i Ekrem, Medîne'de çarşı denetimi yapmakla iki hanım sahabeyi görevlendirmiştir.

        Mubârek et-Tevbe sûresinin 71. âyet-i kerîmesi mü'minler ve mü'minlerin birbirlerinin velîleri olduklarını apaçık bir hükümle bildirmiştir.

        Velî kavramı bu bağlamda "şartlar gerektirdiğinde, birbirleri adına karar verebilme hak ve yetkisi"ni de içerir.

        Babası yaşında olan mü'min erkeklerin Hz. Aişe annemize birçok hukuki meseleyi danıştıkları bilinen bir gerçektir.

        Buna benzer konularda Prof.Dr. Mehmed Said Hatiboğlu hocamızın "Kültürel Mirasımızı Tenkid Zarureti" (Ankara, 2009 - OTTO Yayınları) adlı kitabını hararetle tavsiye ederim.

        EMİNE K. ARSLANER: MUHAFAZAKAR, KADININ EMEĞİNİ İSTER, KENDİSİNİ DEĞİL

        Sayın Başkan acaba Hz. Hatice validemizin İslam‘a aykırı hareket ettiğini mi söylemek istiyor? Yoksa İslam’ı, eşine çalışma izni veren Allah’ın resulünden daha mı iyi anladığını düşünüyor? Eğer dini bir hassasiyetle böyle bir karar almışsa, bunun bir mesnedi olmalı. Bir ayet zikretmeli örneğin. Bu beyefendi kararının gerekçesini kamuoyu ile paylaşmak zorunda.

        Dinen kadının çalışmasının hiçbir sakıncası yok. Helal yollardan kazanmak kaydı dışında bir sınırlandırma yok. Takva örtüsünü kuşanmış, yani vakarını koruyan, insan ilişkilerindeki sınırları bilen, iş ve çalışma adabına riayet eden kadın her yerde istihdam edilir. Bu kaideler erkekler için de geçerlidir. Onlar da tesettürle yükümlüdür.

        Dini argumanlarla çerçevelenen muhafazakar erk öyle bir toplum oluşturdu ki, iş alemi tesettürsüz, üstelik her fırsatta "Allah, kitap" vurgusu yapan erkeklerle dolu. Gözlerini, dillerini, ellerini haramdan sakınmayan, bakışlarını yere indirmeyen erkeklerin günahlarının bedeli neden tesettürüne en ince detayına kadar itina gösteren kadınlara ödetiliyor? Başkan gibi düşünen yönetici erkan bu soruya cevap verebilir mi?

        Kadın, sırtına bebesini bağlayıp tarlada buğday biçer, ahırda süt sağarsa cefakar "Anadolu kadını" olur. Kadın, bebesinin kundağını mermilere dolayıp, onları da sırtına bindirip cepheye cephane taşırsa "kahraman Türk kadını" olur. Kadın, kapı kapı dolaşıp oy toplarsa "fedakar bacılar" olur. Kadın; ben de varım, buradayım, kendi ayaklarımın üzerinde durmak, çalışmak veya kendimi temsil etmek istiyorum derse "günahkar kadın" olur. İşte kafalarında böyle bir riyakarlık var.

        Dini değerleri çokca seslendiren muhafazakar partilerin kadınların emeğini suistimal ettiklerini, yani o emeğin sonuçlarını kadınlarla paylaşmaya yanaşmadıklarını biliyoruz. Diğer partiler farklı mı peki? Muhafazakarlık ve dindarlık farklı kavramlardır aslında. "Muhafazakar" mevcut sistemi muhafaza etmeye çalışana denir. Değişimden hoşlanmayan insan tipidir muhafazakar. En çok da "kadın" söz konusu olduğunda maskesini indirir. Sol partilerde de bol miktarda muhafazakar var.

        Muhafazakar, kadının emeğini ister, kendisini değil. Anneliği kutsar, kadını değil. Çoğalmak için kadına duyduğu ihtiyaç bile bilinç altında onun için büyük bir yüktür. Muhafazakar için "güç" herşeydir. Kendi ekseninde döner ve sürekli egosunu tavaf eder. Çocuğun üzerindeki tasarrufunun kadının iradesine bırakılmasından öyle rahatsız olur ki, kürtaj yasaklarıyla falan uğraşır. Muhafazakarlık bir zihniyet olarak baştan başa hatadır zaten. İslam’ın ataerkiye başkaldıran bir din olduğunu anlamak bir ahlak ve zihniyet devrimi ile mümkün.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ