Yerel Haber Hattı 0536 266 79 69
KONUŞMAYI BAŞLAT
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

HÜLYA Avşar ve Kaya Çilingiroğlu evliliğinin bitişi, her bitiş gibi dramatikti. İki kişi başlayan ve sonra Zehra’nın gelişiyle üç kişilik olan ilişki ne yazık ki biterken dört kişi vardı. Hülya Avşar, Feraye’nin varlığını kabul etmemek için günlerce direndi. Bence ünlü olmanın en zor taraflarından biri de bu. Yani aldatıldığında bunu tüm Türkiye’nin önünde yaşamak. Ve gururundan, onurundan vazgeçmeden kuyruğu dik tutmaya çalışmak. Hülya Avşar ve Kaya Çilingiroğlu, biz Türklerin görüp görebileceği en medeni boşanma öyküsüne imza attılar. Hele Kaya ve Feraye’nin tatile giderken bebeklerini Hülya Avşar’a bıraktıkları sahne, Steven Spielberg’in bilim kurgularında rastlanabilecek sıra dışı bir gerçekliğe sahipti. Ama aslında hiç de öyle olmamış. Belli ki Hülya ve Kaya gözümüzün içine baka baka oynamışlar. Meğerse onlar için de medeniyet, tek dişi kalmış canavarmış. Üstelik seviyeyi de düşürmeye meraklılarmış. İş bir anda Kaya’nın “Hülya sayesinde harika bir evliliğim var” lafına kadar geliverdi. En cool adamın içinde bile, düğmesine basılınca ortaya çıkıveren bir Ferhunde var. Acımadan vuran, saldıracağı anı ince ince hesaplayan ve yaptıklarını bir çırpıda unutup tereyağ gibi üste çıkan. Bu işin erkeği kadını yok. İçine Ferhunde kaçınca, çıkarmadan duramıyorsun!

İstanbul’da kadın olmak zordur
DÜN Yavuz Semerci, HABERTÜRK’deki köşesinde köprülerdeki KGS kuyruklarında yaşananları yazmış. KGS kredisi olmayanların arkadaki otomobillerin camlarını tıklayıp kart istemesinden bahsetmiş. Ve bu istekte bulunanlar arasında hiç kadına rastlamadığından bahsetmiş. Buna da şaşırmış. İstanbul’da yalnız yaşayan, otomobilli bir kadın olarak ben hiç şaşırmadım. Biz kadınlar her türlü önlemi alıp gezeriz buralarda. KGS kredisi asla bitmez, çünkü otomobilden inip kredi aramaya başladığın anda tüm saldırılara açık hale gelirsin. Otomobilimizin yedek lastiği hep sağlamdır. Cep telefonlarımızda birden fazla çekici telefonu vardır. İki de farklı “usta” telefonu. Otomobil yolda teklerse, aracın canı pahasına gittiği yere kadar gidilmeye çalışılır. Sonra da kapılar kilitlenip, torpido gözündeki biber gazı şişesine sıkı sıkı sarılarak ve bilinen tüm dualar edilerek beklenir. Yardım için duranlara “eşimi bekliyorum, her şey yolunda” denir. Mümkünse bu esnada cam açılmadan konuşulur. Yolunuzu kesen, sizi kavşakta sıkıştırıp yolunuzu çalan, otoyolda tamponunuza değecek kadar yakından takip eden adamlara dönüp bakılmaz bile. Çünkü Allah korusun bu şehirde otomobilli yalnız kadının başına her şey gelebilir sayın Semerci. Şaşırmanıza gerek yok, bu şehirde yaşamak biz kadınlara şaşırmayı unutturalı çok oldu.

Konser dünyasını kim kurtaracak?
Gelecek hafta Kuruçeşme Turkcell Arena ve Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’nda konser sezonları açılıyor. BKM’nin konser listesindeki tek değişiklik, “Çok Güzel Hareketler Bunlar”ın sahne şovu olması. Ümit ederim “salatalıklı baba ve havuçlu anne” repertuarlarında vardır. Ama bunun dışında heyecan verecek yeni bir konser, bir gösteri, bir kabare bir bişey yok! Her yıl aynı şarkıcıların birbirine çok yakın repertuarlarla sahneye çıkmasından fenalık geldi. Tut bir orkestra senfonik konser yap, yabancı bir isim getir birlikte konser ver, barış elçisi ol uygulamalarından ileri derecede sıkıldım. Eminim, bu konserleri organize edenlere de heyecan vermiyordur bu işler. Stomp’un geldiği, Şebnem Ferah’ın ilk Senfonik konserini yaptığı, Ferhat Göçer’in müthiş bir koro ile sahneye çıktığı günler sanki yüzyıllar öncesinde kaldı. Yazarken aklıma geldi 'Rock Müzikal’lerinden diye şahane bir gösteri daha vardı. Tüm bunlar emek verilmiş, seyirci için günlerce çalışılmış özgün prodüksiyonlardı. Biliyorum ekonomik kriz filan var ama orada bir sürü genç prodüktör şahane projesini onaylatmak için kapı kapı gezerken, eğlence sektörü “al bir şarkıcıyı at sahneye sonra paraları say” mantığından vazgeçmeyecek mi?

Dini futbola alet etmekten yorulmadı

Öncelikle, Sivasspor’un şampiyon olamamasına çok üzüldüm. Tabii ki Beşiktaş çok hak ettiği bir şampiyonluk yaşıyor. Bir Fenerli olarak kendilerini kutluyorum. Ama bir Anadolu takımının bu zevki yaşamasını çok isterdi deli gönlüm. Gösterdiği performans için Sivasspor da tebrikleri hak ediyor. Ama takımın başarısında söz sahibi olan Bülent Uygun, gözünü kırpmadan futbola dinsel söylem karıştırmaktan vazgeçmiyor. Uygun HABERTÜRK PAZAR’da Saba Tümer’e verdiği röportajda söz yine “İstanbul’da Laila, Sivas’ta La İlahe İllallah var” lafına gelmiş. Uygun “Yanlış anlaşıldım” dememiş. Demiş ki "Futbolcu isterse iznini Laila’da geçirir, isterse de La İlahi İllallah”. Yani futbolcu ya Laila’da alem yapar ya da dindar olur. Bülent Uygun’un gözünde Laila’nın tersi dindarlık mıdır? İstanbul’da yok mudur La İlahe diye başlayan cümleler. Ve kendisi, söylediği gibi futbol hocalığından cami hocalığına mı kaymaktadır? İnsanların dini duygularını tahrik edip, belli bir kitleye doğru nefret pompalamak tamamen cehalet, şişkin bir ego ile açıklanabilir. Bu holiganizmi körüklemektir. Bülent Uygun zaten "Futbol dünyasında eşcinsel futbolcu var mı?" sorusuna “Benim öyle bir fantezim yok” cevabı ile kafa yapısını belli ediyor. Kafanın nerede olduğu belli. Ah, o kafalar aşağılardan yukarılara bir çıkabilse!

rahsangulsan@htgazete.com.tr

 

BAKMADAN GEÇME