Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Sağlık İklim değişikliği: 21. Yüzyılın en büyük halk sağlığı sorunu
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İklim değişikliği, sebep olduğu akut afet ve sorunlar ile kronik hastalıklar üzerindeki etkileri sebebiyle 21. Yüzyılın en büyük halk sağlığı sorunu olarak görülüyor. İklim krizinden etkilenmek de, bu sorunun beraberinde getirdiği sağlık problemlerine maruz kalmayı kaçınılmaz kılıyor.

        "21. YÜZYILIN EN BÜYÜK HALK SAĞLIĞI SORUNU"

        İklim değişikliğinin, acil müdahale gerektiren bir sağlık krizi olduğunu vurgulayan Yuvam Dünya İklim Kliniği Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mine Durusu Tanrıöver, "İklim değişikliği, gerek yol açtığı akut afet ve sorunlar, gerekse de kronik hastalıklar üzerindeki etkileri nedeniyle 21. Yüzyılın en büyük halk sağlığı sorunudur. Ülkemiz de maalesef en çok etkilenen ülkelerden birisi ve bu da iklim değişikliği ilişkili sağlık sorunlarını giderek daha fazla göreceğiz anlamına geliyor" ifadelerini kullandı.

        RİSK ALTINDAKİ KİŞİLER

        Prof. Dr. Tanrıöver, aşırı sıcak günlerin sayısının artmasıyla, bir taraftan kuraklık, diğer taraftan bir anda aşırı yağan yağmurun, insan hayatını ve sağlığını çeşitli şekillerde etkilediğini vurgulayanrak, şunları söyledi: "Sıcaklık ilişkili hastalıklar açısından bebekler, çocuklar, yaşlılar ve de obezite, diyabet, kalp hastalığı gibi risk faktörleri olan kişiler özellikle daha da belirgin şekilde etkileniyor. Bunun yanında dış ortamda çalışan işçiler, çiftçiler de büyük risk altında."

        REKLAM

        Prof. Dr. Tanrıöver, sözlerini şöyle sürdürdü: "Kuraklık, aşırı sıcak hava, seller ve aşırı yağış, biyoçeşitlilikteki azalmayla beraber tozlaşma sağlayan böceklerin azalması gibi pek çok etken gıda arzı ve güvenliğini de belirgin şekilde tehdit ediyor. Maalesef halihazırda gıdaya erişimde güçlük çeken ve beslenme bozuklukları yaşayan kişiler daha da fazla etkileniyor. Aynı şekilde temiz ve güvenli suya erişim de belirgin şekilde risk altında. Bu da pek çok hijyen ve sanitasyon sorunuyla beraber bulaşıcı hastalık riskini de artırıyor.

        Hayvanlar aracılığıyla bulaşan hastalıklar da iklim değişikliği nedeniyle hem alansal olarak yayılıyor hem de sayıca artıyor. Sivrisinek ve kenelerle bulaşan hastalık etkenleri özellikle ülkemizde daha önce hiç görmediğimiz hastalıkları görmemize ve var olan hastalıkların da daha yaygın olarak görülmesine yol açacak şekilde yayılıyor.

        HER YIL 7 MİLYON İNSAN HAVA KİRLİLİĞİNDEN ÖLÜYOR

        Sağlığı tehdit eden bir başka faktörün ise hava kirliliği olduğunu söyleyen Prof. Dr. Tanrıöver, "Her yıl dünyada 7 milyon insanın hava kirliliğine bağlı nedenlerden erken yaşta öldüğünü biliyoruz. İklim krizi ilişkili orman yangınları da ciddi miktarda zehirli gaz ve organik uçucu bileşenin de havaya karışmasıyla hava kalitesini daha da bozuyor. Kısacası, iklim değişikliği şu anda ve bundan sonra daha da artacak şekilde sağlıklı yaşamlar sürmemizi tehdit ediyor" şeklinde konuştu.

        REKLAM

        DÜNYA ÜÇLÜ BİR KRİZ YAŞIYOR

        Prof. Dr. Mine Durusu Tanrıöver, "Şu anda dünya üçlü bir kriz yaşıyor: İklim değişikliği, biyoçeşitlilik kaybı ve çevre kirliliği. Maalesef bu üç kriz birbirlerinin olumsuz etkilerini de misliyle artırıyor. Bu nedenle öncelikle gezegende tüm canlıların sağlığının birbiriyle ve çevreyle ilişkili olduğunun farkında olmamız gerekiyor. Elbette ki herkese düşen pek çok görev ve sorumluluk var, hedefimiz karbon ayak izimizi zaman kaybetmeden ve hızla etkin bir biçimde azaltmak. Bunun için de öncelikle fosil yakıt tüketimini belirgin şekilde azaltmamız gerekiyor" önerilerinde bulundu.

        "İSRAFTAN KAÇINDIĞIMIZ BİR YAŞAM TARZINI KABUL ETMELİYİZ"

        Tanrıöver, sözlerini şöyle sürdürdü: "Kullandığımız, tükettiğimiz her şeyin bir karbon ayak izi var. O nedenle bireysel olarak yaşam tarzlarımızı değiştirmekle başlayabiliriz. Öncelikle daha sade ve daha az tükettiğimiz, israftan kaçındığımız bir yaşam tarzını kabul etmek zorundayız. Araç kullanmak yerine mümkün olan her yere yürüyerek veya bisikletle gitmek, yaşam alanlarımızda enerji israfını azaltmak ve verimliliğini artırmak, et tüketimimizi mümkün olduğunca azaltarak bitkisel ağırlıklı bir beslenme tarzı benimsemek, kendi gıdamızı üretmek ve satın almayı planladığımız her şeyde gerçek ihtiyacımızın ve o ürünün karbon ayak izinin farkında olarak akıllı seçimler yapmak hemen bugün yapabileceklerimiz arasında. Üstelik bu yaptıklarımızın bizim yaşamlarımıza sağlık anlamında doğrudan katkıları da var. Yani dünyamıza iyi gelen, bize de iyi geliyor esasında."

        1.5 DERECENİN AŞILMASI FELAKETLERİ BERABERİNDE Mİ GETİRECEK?

        İklim krizine karşı mücadele için harekete geçen Yuvam Dünya Derneği'nin kurucu başkanı Kıvılcım Kocabıyık, küresel ısınmada kritik eşik olan 1.5 derecenin önümüzdeki 10 yıl içinde büyük olasılıkla aşılacağını belirterek, "Gereken önlemleri almazsak 2 derece de aşılacak. Bu durumun nedeni ise atmosfere karbondioksit salmaya devam etmemizdir" dedi.

        Kocabıyık, "Sanayi Devrimi'nden bu yana atmosferdeki sera gazı miktarı artıyor. Bu nedenle yükselen küresel sıcaklık ortalaması, iklim krizine neden oluyor. Bilim insanlarına göre, iklim krizinin etkilerinin tehlikeli bir boyuta ulaşmaması için atmosferdeki karbondioksit seviyesi 350 ppm’i geçmemeli; ancak biz bu eşiği 1983 yılında aştık ve o noktadan sonra kritik problemlerle karşılaşma olasılığımız her geçen gün artıyor. Günümüzde atmosferdeki karbondioksit seviyesi 424.10 ppm. Böyle devam edersek ve ısınmayı 1.5 dereceyle sınırlandırmazsak aşırı hava olayları, sıcak hava dalgaları, kuraklık, seller, orman yangınları ve biyoçeşitlilik kaybı gibi birçok olumsuzlukla çok daha şiddetli bir seviyede yüzleşmek zorunda kalacağız" dedi.

        REKLAM

        "ZAMAN HAREKETE GEÇME ZAMANI"

        Sera gazı emisyonlarının azaltılarak iklim kriziyle mücadele edilmesi ve bu etkilerin hafifletilmesinin derece önemli ve acil olduğunun altını çizen Kocabıyık, "Özellikle enerji üretimi ve tüketimi, ulaşım, gıda üretimi ve tüketimi, sanayi ve inşaat gibi sektörlerde yapısal dönüşümlere ihtiyacımız var. İklim krizinin en düşük gelirli ülkeleri ve toplumları daha çok etkilediğini ve bu etkilerin, gelir, cinsiyet, yaş, etnik köken ve diğer sosyal faktörler açısından farklılık gösterdiği iklim adaleti açısından daima göz önünde bulundurulması gereken bir durumdur. Dolayısıyla zaman harekete geçme zamanı. Bu noktada kimseyi geride bırakmayan, kapsayıcı bir yaklaşıma her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var" diye konuştu.

        ÖNERİLEN VİDEO
        Şurada Paylaş!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ