Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik Asmalımescit polemiği

        Murat Bardakçı hayattaki en yakın dostlarım arasında yer alır. Bütün dostlarımla olduğu gibi onunla da pek çok fikrimiz uyuşur. Ama yine pek çok yakın dostumla olduğu gibi onunla da pek çok fikrimiz uyuşmaz. Mesela, dün yazdığı yazıda öne sürdüğü fikirler gibi. Murat dün içki içmenin bir statü sembolü olduğunu yazmış. Murat’ın bu fikrinde katılmadığım en temel nokta, bir “genelleme” içermesi. Bazıları için böyle olabilir ama pek çoğu için içki içmenin böyle bir anlamı olmadığını biliyorum. İyi bir şaraptan bir kadeh içmenin bir statü değil, bir keyif olduğunu Murat da benim kadar bilir. İçki içmenin serbest olmasının rejimin teminatı olarak algılandığını söylüyorMurat ve bu durumu eleştiriyor. Bunun eleştirilecek nesi var anlamadım doğrusu. Elbette ki, bu tür bir özgürlük, özgür bir rejimin teminatıdır. Yasakların sayısı arttıkça, rejimin özgürlüğü o kadar azalır. Elbette ki, içki içebilmenin de aralarında bulunduğu pek çok özgürlük, bir rejimin durumunu gösterir. Murat, Asmalımescit’teki masalara ve Atiye Sokak’ın trafiğe kapatılıp masalarla bezenmesine de tepki gösteriyor. Asmalı’da durum biraz zıvanadan çıkmış olmakla birlikte Atiye Sokak’taki durumun pek de öyle olduğunu söylemek mümkün değil. Avrupa’nın pek çok ülkesinde rastladığımız bir manzara ve çevreye verdiği bir zarar olmadığı gibi, bulunduğu bölgenin değerini artıran uygulamalar bunlar. Bunda kızacak ne var bilmiyorum. Paris’te sokağa masalarını atmış kafede oturup bir kahve içmek keyifliyken, İstanbul da bu niye ayıp oluyor anlamıyorum. Murat’la haftalardır bunları tartışıp duruyoruz ve bir türlü uzlaşamıyoruz. “Ben bunları yazacağım” dediği zaman, ben de ona “Genel yayın yönetmeni olarak bu yazılarını gazeteye koymama hakkına sahibim” diyorum. Elbette ki böyle bir şey yapmak, bu gazetede yazan kimse için aklımdan geçmez. SadeceMurat’ı kızdırmak için söylüyorum. Ama bu konudaki fikirlerine hiç katılmıyorum. Hele genellemelerine hiç.

        MURAT BARDAKÇI'NIN ASMALIMESCİT YAZISI...

        Dinin yasakladığı herşeyi 11 ay boyunca yapanlar Ramazan’ın gelmesi ile beraber bir anda dindar kesilirler, içenler içkiye ara verirler ve hattâ gazetelerimiz bile pek mubarek bir hâl alır ve arka sayfa güzellerini bile kaldırırlar ya...

        Söylendiğine göre, Asmalımescit de bir aylığına imana gelmiş... Sokakları sükûnete ermiş, masa, sandalye ve işgal tartışmaları son bulmuş... Meyhanesi, birahanesi, restoranı, vesairesi gene faaliyette imiş ama artık sokakta değil, sokak kapısının ardında!..

        Fikret Âdil’in “Asmalımescit 74” isimli kitabını okuduğunuzda, oraların tâââ 1930’lardan buyana nasıl sıradışı ve hattâ uçuk bir yer olduğunu hemen görürsünüz. İçkinin envâîsi, çeşit çeşit tuhaflık, hattâ bol bol “Beyzâ Hanım” yani kokain ve modern sanatımızın şimdi önemli isimleri kabul edilen dünya kadar sâkini, hep Asmalımescit’tedir...

        STATÜ VASITASI

        Kitaba ismini veren “74” sayısı Fikret Âdil’in evinin gûya dış numarasıdır ama adresini açıkça vermekten çekinip numarayı tersyüz etmiştir. Yani, ses sanatçısından ressamına, heykeltraşından bestekârına kadar bir grup sanatçının tatlımsı bir hayat yaşadıkları Fikret Âdil’e ait Asmalımescit’teki ev, içi zamanla çöken ve şimdi sadece dış duvarları ayakta duran 47 numaradaki binadır.

        Asmalımescit, son haftalarda gündemin ana konularından biri hâline geldi, zira belediye sokakları işgal eden masaları kaldırttı ve bence çok da iyi yaptı!

        Türkiye’de bazı kavramların, özellikle de içki konusunun artık nasıl tuhaflaştırıldığının ve hiç alâkası olmayan başka meselelerle nasıl bağlantılı bir hâle getirildiğinin bilmem farkında mısınız?

        İçki, bizde son senelerde bir “sosyal statü edinme vasıtası” oldu. Alkol kullanan genç kendini artık büyümüş, yetişkin ve hattâ ermiş gibi görüyor; bazı hanımlar istedikleri zaman istedikleri yerde içtikleri takdirde kendilerince özgürleşiyorlar ve hattâ lâikleşiyorlar! Dolayısı ile serhoşluğa karşı çıktığınız takdirde hemen “yobaz” olmakla, şeriatçılıkla damgalanıyorsunuz.

        Alkole ve alkol yüzünden aklın başından gitmesine karşı olmakla irtica arasında ne alâka varsa!... Belediyeler yolları dolduran, yayaları o sokağa girdiğine pişman eden, cankurtaranın yahut itfaiyenin geçmesine imkân bırakmayan masa terörüne son verip sokakları olmaları gereken hâle mi getiriyorlar? Yorumlar hazırdır: “İçki yasağı geliyor!”, “Şeriat provası!” yahut “Din devriminin ilk adımı!”...

        ŞERİAT NASIL GELİR?

        Herhalde hatırlarsınız: Aynı alâkasız benzetmeler ve tuhaf bağlantılar Türkiye’de 1995 seçimlerinden sonra da işitilmişti. Refah Partisi’nin seçimden birinci parti olarak çıkması üzerine bazı çevreler “İçki yasağı gelecek mi” yahut “Genelev kapatılacak mı?” tartışmasına girişmişler ve meyhane ile kerhane, maalesef rejimin garantisi zannedilmişti. Kadeh ise, en güçlü muhafız!

        Senelerden buyana yazılıp çizildi ama hâlâ anlaşılamadı: İslâm Devrimi ve şeriat böyle içki yasakları, genelevlerin kapatılması yahut örtünme konusundaki değişikliklerle değil, Medenî Kanun’un bazı maddelerinde yapılacak küçük oynamalarla gelir.

        Tekrar söyleyeyim: Belediye, Asmalımescit’teki masa, şişe ve kadeh işgaline son vermekle gerekeni yapmıştır. Darısı sâkinlerine hayatı zehir eden diğer yerlerin, meselâ Teşvikiye’nin son görgüsüzlük mekânı olan Atiye Sokağı’nın başına!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ