Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ekonomi Sosyal Güvenlik Emekli SON DAKİKA! EYT hakkında her şey - Haberler - Sosyal Güvenlik Haberleri

        Türkiye’nin Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) kavramıyla tanışmasını sağlayan 4447 sayılı Kanun’un yasalaşma süreci, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in imzasıyla TBMM’ye sunulan kanun tasarısıyla başladı. 17 Ağustos Marmara depreminden yaklaşık bir ay önce, 12 Temmuz 1999 tarihinde Meclis’e sunulan kanun tasarısının gerekçesinde, emeklilik yaşının artırılmasına neden ihtiyaç duyulduğu ayrıntılı şekilde anlatıldı.

        Sosyal güvenlik sistemlerinin bütün dünyada sıkıntılar yaşadığı ve reform ihtiyacının her ülkenin gündemini işgal ettiği belirtilen gerekçede, Türkiye’de de Sosyal Sigortalar Kurumu’nun (SSK) finansman darboğazında olduğu belirtildi. Kurumun 1991 yılında 128 milyar lira nakit fazlası olduğu kaydedildi. Paradan 6 sıfır atıldığı için rakamları anlaşılır kılmak gerekir ise 1991 yılında SSK'nın 128 bin lira fazla verdiği anlatılıyor. Gerekçeye göre, SSK ilk kez 1992 yılında 2 milyon 556 bin lira açık verdi. Bu açık 1993’te 8 milyon, 1994’te 19.4 milyon, 1995’te 81.8 milyon, 1996’da 144.4 milyon, 1997’de 336 milyon, 1998 yılında 597 milyon liraya ulaştı.

        REKLAM

        Bu noktada hemen şunu hatırlatmak gerekir. 1992 yılına kadar bütçeden SSK’ya hiç para aktarılmıyordu. SSK tüm emekli aylığı ödemelerini ve sağlık harcamalarını, topladığı primlerden finanse ediyordu. Kurumun inisiyatifi dışında hükümet kararıyla getirilen sosyal yardım zammı gibi yüklü ödemeler de doğrudan SSK'nın üzerine yıkılıyordu. Sosyal güvencesi olmayan vatandaşlar kısa süreli bir işyerinde SSK'lıgösterilip kanser ve diğer ağır hastalıkların tedavisi SSK üzerinden karşılanıyordu.

        Toplanan primler fonlarda toplanarak nemalandırılıyor, tüm harcamalar fonlarda biriken paradan yapılıyordu. Ancak, özellikle 1970’li yıllarda yaşanan kronik yüksek enflasyon dolayısıyla sosyal güvenlik kurumlarının fonları eridi.

        SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı’nın fonlarının kullanımı ile ilgili hazırlanan 1977-1981 dönemine ilişkin beş yıllık Sosyal Güvenlik Komisyonu Raporu’na göre, söz konusu tarihler arasında sosyal güvenlik kurumlarının biriktirmiş olduğu fonlar yüzde 75’lere ulaşan net değer kaybına uğradı.

        Kanun tasarısının gerekçesine tekrar dönecek olursak, o tarihte dünyada genel olarak emeklilik yaşının, ülkeden ülkeye farklılıklar göstermekle birlikte 60 yaşın üzerinde olduğu belirtildi. SSK’nın o tarihte aktif / pasif dengesinin 1.8 olduğu, yani 1 emekliye karşılık 1.8 çalışandan prim topladığı vurgulanan gerekçede, önlem alınmadığı takdirde bu oranın daha da düşmesinin kaçınılmaz hale geleceği ifade edildi.

        ADI İŞSİZLİK SİGORTASI KANUNU AMA

        Birçok yasal düzenlemede olduğu gibi emeklilik yaşını artıran düzenleme de işsizlik sigortası sosu ile hayata geçirildi. Kanunun adı “İşsizlik Sigortası Kanunu” olarak belirlendi. Toplam 64 maddeden oluşan kanunun sadece 11 maddesi işsizlik sigortasını düzenliyor. Kalan maddeler emeklilik yaşının artırılması, aylık bağlama oranının düşürülmesi ve diğer tamamlayıcı düzenlemelerden oluşuyor.

        Ancak kanunun adı ile topluma, emekli olamayıp işsiz kalanlara işsizlik maaşı ödeneceği mesajı verildi. Bununla birlikte, işsizlik maaşı o günden bugüne en fazla 6 ay ile 10 ay arasında uygulanıyor. Yirmi yıllık dönemde işsizlik maaşı sürelerinin artırılması gerektiği konusunda fikir birliği olmasına rağmen, maalesef süre uzatılmadı.

        4447 SAYILI YASA İLE NE DEĞİŞTİ?

        1992 yılında Süleyman Demirel hükümeti döneminde emeklilikte yaş şartı kaldırıldı. Kadınlara 20 yıl sigortalılık ve 5000 prim günüyle, erkeklere de 25 yıl sigortalılık 5000 prim günüyle emekli olma hakkı tanındı.

        REKLAM

        Bu değişiklik dolayısıyla 5000 prim gününü dolduran ve 18 yaşında işe giren kadınlar 38 yaşında, erkekler ise 43 yaşında emekli olmaya başladı.

        4447 sayılı kanun ise 8 Eylül 1999’dan sonra işe girenlerde emeklilik yaşını kadınlarda 58’e, erkeklerde 60’a çıkarttı. Daha önce işe girmiş olanların emeklilik yaşını ve prim gün sayısını ise kademeli olarak artırdı. Kanunun ilk halinde kademeli geçiş süreci kısa tutuldu. Emeklilik yaşının hızla artırılarak, dokuz yıllık sürede kadınlarda 52’ye, erkeklerde 56’ya çıkartılması planlandı.

        Ancak, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı üzerine 2002 yılında çıkartılan yeni bir kanunla kademeli emeklilik yaşında geçiş süreci çalışanlar lehine yumuşatılarak son halini aldı.

        EMEKLİLİK YAŞINI ARTIRAN KANUN DEPREM DOLAYISIYLA KARAMBOLE Mİ GETİRİLDİ?

        EYT tartışması sırasında sıkça dile getirilen bir söylem, o tarihte deprem olduğu için yasanın karambole getirildiği, vatandaş deprem telaşında iken yasanın çıkartıldığı yönünde.

        REKLAM

        Bu söylemin doğru olup olmadığını anlamak için, yasama süreci kronolojisine bakmak gerekiyor. İlk başta da belirttiğimiz gibi yasa teklifi 17 Ağustos 1999 Gölcük depreminden 36 gün önce, yani 12 Temmuz 1999 tarihinde TBMM’ye sunuldu.

        Plan Bütçe Komisyonu görüşmelerini temmuz ayı içinde tamamlayarak, 2 Ağustos’ta raporunu TBMM Başkanlığı’na gönderdi. Genel Kurul’daki görüşmeler 12 Ağustos’ta başladı, 25 Ağustos’ta tamamlandı.

        Cumhurbaşkanı 11 günlük incelemenin ardından onaylayarak Resmi Gazete'de yayımlanmak üzere Başbakanlığa gönderdi.

        KAZANILMIŞ HAK MI, BEKLENEN HAK MI? AYM'NİN KAZANILMIŞ HAK KRİTERİ

        Emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) sorununu ortaya çıkartan 4447 sayılı kanun 8 Eylül 1999 tarihinde yürürlüğe girdi. Bu kanun ile 8 Eylül 1999’dan itibaren işe girenler açısından emeklilik yaşı kadınlarda 58’e, erkeklerde 60’a çıkartıldı. Söz konusu tarihte emekliliği hak etmiş olanlar ile emekliliği hak etmesine 2 yıldan az kalanların haklarına dokunulmadı. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının ardından 2002 yılında yapılan değişikliğe rağmen, 8 Eylül 1999 tarihinden önce çalışmaya başlayan ve emekliliğine 2 yıldan uzun süre olanların emeklilik yaşı bir anda hızla artırıldı.

        EYT’liler, bu düzenlemeyle kazanılmış haklarının ellerinden alındığını, maç devam ederken oyunun kurallarının değiştiğini belirtiyor. Bu argümana karşı çıkanlar ise sosyal güvenlikte kazanılmış hak olmadığını, beklenen hak olduğunu iddia ediyor.

        AYM 4447 SAYILI KANUN İÇİN NE DEMİŞTİ?

        Dönemin anamuhalefet partisi Fazilet Partisi, 4447 sayılı kanunun emeklilik yaşını kademeli olarak artıran maddelerinin iptali için Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) yaptığı başvuruda, 8 Eylül 1999 tarihinden önce çalışmaya başlamış olanların emeklilik yaşını kademeli olarak artıran maddelerin "kazanılmış haklara saygı" ilkesine aykırı olduğunu savundu.

        Anayasa Mahkemesi ise yasanın yürürlüğe girdiği tarihte emekliliğe hak kazanmış olanlarla emekliliğine iki yıl ve iki yıldan az kalmış olanlara emekli olabilmeleri için yaş ve hizmet süresi konularında ek bir yükümlülük getirilmediğinden, bunlar yönünden Anayasa’ya aykırılık bulunmadığına hükmetti.

        AYM, kademeli geçişle ilgili hükümleri düzenleyen fıkrada ise sigortalılık süresi yönünden yapılan kademelendirmeler arasında adil olmayan geçişler yapıldığı kanaatine vardı. Sigortalılık süresi 10 yıldan az olan kadın ile sigortalılık süresi 15 yıldan az olan erkek sigortalıların, kendi aralarında kademelendirme yapılmayarak, bir günlük sigortalılık süresi olan kişiyle aynı yaş grubuna bağlı tutulmalarını Anayasa'ya aykırı buldu.

        AYM ne demişti: Sigortalılık süresi yönünden yapılan kademelendirmeler arasında adil olmayan geçişler yapılmıştır. Sigortalılık süresi bir günlük farkla alt kademeye indirildiğinde yaşlılık aylığına hak kazanabilmek için 2 yıl daha bekleme zorunluluğu doğmaktadır.
        AYM ne demişti: Sigortalılık süresi yönünden yapılan kademelendirmeler arasında adil olmayan geçişler yapılmıştır. Sigortalılık süresi bir günlük farkla alt kademeye indirildiğinde yaşlılık aylığına hak kazanabilmek için 2 yıl daha bekleme zorunluluğu doğmaktadır.

        “ADİL, MAKUL VE ÖLÇÜLÜ OLMALI”

        Gerekçeli kararın kademeli geçişle ilgili bölümünde, kademelendirmenin sadece sigortalılık süresi üzerinden yapılmasının adaletsizliğe yol açtığı vurgulandı. Kararda, şöyle bir örnek verildi:

        “Aynı işyerinde aynı tarihte işe başlayan ve 14 yıl birlikte çalışan iki erkek sigortalıdan birisinin 18 yıl öncesine ait bir günlük sigortalılığı olması durumunda 43 yaşında, diğeri ise ancak 56 yaşında emekli olabilecektir. Ya da 20 yıl sürekli çalışmış 7200 gün prim ödemiş bir sigortalı 50yaşında emekli olabilecek iken, 23 yıl sigortalılık süresi olan ancak 14 yıl çalışmış bir sigortalı 43 yaşında emekli olabilecektir.

        Sigortalılık süresi yönünden yapılan kademelendirmeler arasında adil olmayan geçişler yapılmıştır. Sigortalılık süresi bir günlük farkla alt kademeye indirildiğinde yaşlılık aylığına hak kazanabilmek için 2 yıl daha bekleme zorunluluğu doğmaktadır.”

        REKLAM

        Hukuk güvenliğinin sağlanmasının hukuk devleti ilkesinin olmazsa olmaz koşulu olduğu vurgulanan kararda, Anayasa'nın 60. maddesinin gerekçesinde, sosyal güvenlik hakkının, çalışanların yarını ve güvencesi olduğunun belirtildiğine dikkat çekildi. Kararda şöyle devam edildi:

        “Yaşlılık, gerçekleşmesi yönünden diğer sosyal risklerden ayrı özelliğe sahiptir. Yasalarda emeklilik yaşının kesin olması nedeniyle, sigortalı yarınını bu güvenlik içinde planlamaktadır. Sosyal devlet, sosyal adaletin, refahın ve güvenliğin gerçekleşmesini sağlayan devlettir. Sosyalgüvenlik kuruluşları, çalışanların geleceğine ilişkin güvenini sağlamak durumundadır. Bu sağlanamadığı takdirde sosyal güvenlik kavramından da bahsedilemez. Bu nedenle, sosyal güvenlik sisteminde yapılan değişikliklerin hukuk devletinde olması gereken hukuk güvenliğini zedelemeyecek biçimde adil, makul ve ölçülü olması zorunludur.”

        KARŞI OY YAZISINDA “BEKLENEN HAK” VURGUSU

        Gerekçeli kararda, yaşlılık aylığının hesaplanmasında gösterge ve katsayı sistemi yerine ortalama yıllık kazanç esası getirilmesine ilişkin maddenin kazanılmış haklara aykırı olduğu iddiası değerlendirilirken de "Kazanılmış haktan söz edilebilmesi için, objektif ve genel hukukî durumun kişisel bir işlemle özel hukuki duruma dönüşmesi gerektiğinden yapılan değişikliğin kazanılmış haklarla ilgisi bulunmamaktadır" denildi.

        REKLAM

        Dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin ile üyeler Fulya Kantarcıoğlu, Ertuğrul Ersoy ve Tülay Tuğcu ise kademeli geçişle ilgili fıkranın iptaline karşı çıktı. Dört üyenin karşı oy yazısında, şu görüşlere yer verildi:

        “Emeklilik ya da yaşlılık aylığı, buna hak kazanarak beklenen hak olmaktan çıkıp kazanılmış hakka dönüşmedikçe kazanılmış bir hakkın ihlâlinden söz edilemez. Hukuk devleti ilkesine aykırılık savının geçerli olabilmesi için bu tür bir hak ihlâlinin bulunması gerekir. Yasakoyucunun, sosyal güvenlik alanında yeni bir düzenleme yaparken daha önce sisteme girmiş olanlarla ilgili geçiş hükümleri getirmek suretiyle bu kişilere kimi olanaklar sağlayacağı açıktır. Sosyal sigorta sisteminin teknik gereklerine göre yapılan kademelendirmeleri esas alan dava konusu kuralların belli ölçüleri gözetmiş olması nedeniyle adil olmadığı ileri sürülemez. Geçiş hükümleriyle tanınan olanakların ölçüsü ise yasakoyucunun takdir yetkisiyle ilgilibir husus olup bu yetki kullanılırken anayasal sınırlar da aşılmamıştır.”

        REKLAM

        AYM 2002’DEKİ DEĞİŞİKLİKTE ADİL, ÖLÇÜLÜ, MAKUL KRİTERİNE BAKMADI

        AYM’nin iptal kararının ardından 2002 yılında çıkartılan 4759 sayılı kanunla kademeli geçiş yeniden düzenlendi. Bu değişiklikten sonra Çorum İş Mahkemesi, yasadan etkilenen bir kişinin davasında yeni düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla iptali için AYM’ye başvurdu. AYM, Esas Sayısı 2003/18, Karar Sayısı 2004/88 numaralı kararında, yeni düzenlemeye geçişte önceki kuralların gözetildiği gerekçesiyle iptal başvurusunu reddetti. Kanunun ilk halindeki çelişkiler ikincisinde de büyük ölçüde devam ediyor. Ancak, AYM bir önceki kararında altını çizdiği “adil, ölçülü ve makul” olma zorunluluğuna bu kararında hiç değinmedi. Milyonlarca EYT’linin esas mağduriyeti bu hızlı geçişten kaynaklandı.

        AYM’NİN SOSYAL GÜVENLİKTE KAZANILMIŞ HAK KRİTERİ

        REKLAM

        Anayasa Mahkemesi’nin kazanılmış hak ve beklenen hak konusuna bakışını anlayabilmek için başka kararlara da bakmak gerekiyor. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun bazı maddelerinin iptaline ilişkin bir başvuruyla ilgili 2017/47 Esas ve 2017/84 Karar sayılı gerekçeli kararda şöyle denildi:

        "Kazanılmış bir haktan söz edilebilmesi için bu hakkın, yeni kanundan önce yürürlükte olan kurallara göre bütün sonuçlarıyla fiilen elde edilmiş olması gerekir. Kazanılmış hak, kişinin bulunduğu statüden doğan, kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel niteliğe dönüşmüş haktır. Bir statüye bağlı olarak ileriye dönük, beklenen haklar ise bu nitelikte değildir. Kanunlarda yapılan değişiklikler kazanılmış hakları etkilemediği ve hukuk güvenliğini zedelemediği sürece bu değişikliklerin hukuk devleti ilkesine aykırı oldukları ileri sürülemez."

        Anayasa Mahkemesinin 04.02.2010 tarihli 2007/83 Esas, 2010/28 Karar sayılı kararında ise kazanılmış hakkın sınırları şöyle çizildi:

        #quato2#Temelde asli bir yetkiye dayanılarak yürürlüğe konulan yasa ile bağımlı bir yetkiyle çıkarılan tüzük, yönetmelik, kararname gibi yürütmenin genel düzenleyici işlemlerini içeren kural işlemler, objektif ve genel hukuksal durumlar yaratırken, düzenledikleri konularda statü oluştururlar. Kişilerin bu statülere alınmaları, özel ve kişisel bir işlemle (şart işlemle) olur.Kazanılmış hak, özel hukuk ve kamu hukuku alanlarında genel olarak, bir hak sağlamaya elverişli objektif yasa kurallarının bireylere uygulanması ile onlar için doğan şahsi hakkın korunması anlamında kabul edilmektedir. Buna göre kazanılmış hak, kişinin bulunduğu statüden doğan (maaş gibi) tahakkuk etmiş ve kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel alacak niteliğine dönüşmüş haktır. Bir statüye bağlı olarak ileriye dönük, beklenen haklar bu nitelikte değildir. ‘Statü hukuku’ esasına dayalı nesnel ve düzenleyici kuralların egemen olduğu idare hukuku alanında statü hukukunun olanak verdiği oranlarda ve koşullarda, genel durumun kişisel duruma dönüşmesinden sonra kazanılmış haklar ortaya çıkabilmektedir. Objektif ve genel hukuksal durumun, şart işlemle özel hukuksal duruma dönüşmesi kazanılmış hak yönünden yeterli değildir. Kural işlemler her zaman değiştirilebilir ya da yargı organları tarafından Anayasa’ya veya yasaya aykırı görülerek iptal edilebilir. Kural işlemin değişmesi ya da ortadan kaldırılması, ona bağlı kişi ile ilgili şart işlemi de etkiler. Bu durumda ilerisi için kazanılmış haktan söz edilemez. Ancak kişi, yeni kural tasarrufa göre oluşan statüde yerini alır.####

        İŞVEREN İÇİN YAŞLI DEVLET İÇİN GENÇ

        Emeklilikte yaşa takılanlar (EYT), devlete göre emeklilik için genç, işverene göre ise çalışmak için yaşlı görüldüklerinden yakınıyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) işgücü istatistiklerine göre, 2018 yılında işsizlik oranı Türkiye genelinde yüzde 11.0 iken 20-24 yaş grubunda yüzde 22.0; 25-34 yaş grubunda yüzde 12.5; 35-54 yaş grubunda yüzde 8.1; 55 yaş üstünde ise yüzde 5.8 olarak gerçekleşti. İlk bakışta, 55 yaş üzerinde işsizliğin ülke ortalamasının yarısı düzeyinde olduğu görülüyor.

        Yaş gruplarına göre işsizlik
        Yaş grubu İşgücü İstihdam İşsiz sayısı İşsizlik oranı
        15+ 2014 28.786 25.933 2.853 9,9
        2018 32.274 28.738 3.537 11,0
        15-19 2014 1.741 1.460 281 16,1
        2018 1.803 1.494 309 17,1
        20-24 2014 3.048 2.470 578 18,9
        2018 3.380 2.636 743 22,0
        25-34 2014 8.568 7.644 924 10,8
        2018 8.665 7.585 1.081 12,5
        35-54 2014 12.605 11.677 929 7,4
        2018 14.736 13.547 1.189 8,1
        55+ 2014 2.824 2.681 142 5,0
        2018 3.690 3.476 215 5,8
        Kaynak: TÜİK İşgücü İstatistikleri

        Ancak, TÜİK’in daha dar aralıktaki verilerine bakıldığında işgücüne katılım oranının 50 yaşından sonra hızla azaldığı görülüyor. 2018 yılı itibarıyla 25-44 yaş grubundaki kişilerin yüzde 70-72’si işgücüne katılırken, bu oran 45-49 yaş grubunda yüzde 66.5’e, 50-54 yaş grubunda yüzde 54.4’e, 55-59 yaş grubunda ise yüzde 42.9’a geriliyor. İşgücüne katılım 50 yaştan sonra azaldığı için işsizlik oranı da buna bağlı olarak daha düşük oranlarda seyrediyor.

        REKLAM
        Yaş gruplarına göre işgücü
        İşgücüne İşgücüne
        Yaş grubu İşgücü dahil olmayanlar katılma oranı
        15+ 2014 28.786 28.200 50,5
        2018 32.274 28.380 53,2
        15-19 2014 1.741 4.529 27,8
        2018 1.803 4.385 29,1
        20-24 2014 3.048 2.407 55,9
        2018 3.380 2.218 60,4
        25-29 2014 4.129 2.035 67,0
        2018 4.245 1.806 70,2
        30-34 2014 4.439 2.043 68,5
        2018 4.420 1.836 70,7
        35-39 2014 4.022 1.815 68,9
        2018 4.676 1.848 71,7
        40-44 2014 3.621 1.762 67,3
        2018 4.089 1.670 71,0
        45-49 2014 2.867 1.805 61,4
        2018 3.431 1.726 66,5
        50-54 2014 2.095 2.224 48,5
        2018 2.540 2.129 54,4
        55-59 2014 1.338 2.257 37,2
        2018 1.742 2.314 42,9

        Emekli olanların bir kısmı sigortalı çalışmayı bırakıp kayıt dışına yöneldiği için işgücüne katılımın düştüğü akla gelebilir. Ancak, TÜİK’in işgücü verilerinde sigortalı veya kayıt dışı çalışan ayrımı yapılmıyor. Kayıt dışı çalışanlar da toplam işgücü ve istihdam rakamları arasında yer alıyor. TÜİK’in verilerinden çıkan en somut sonuç, sebebi ne olursa olsun 50 yaşından itibaren işgücü piyasasından çıkanların sayısının hızla arttığı.

        TÜİK, işgücüne dahil olmayanların dahil olmama nedenlerini yaş gruplarına göre ayrım yapmadan topluca yayımlıyor. Bu verilere göre, 2014 yılında 3 milyon 827 bin kişi işgücüne dahil olmama nedeni olarak emekliliği gösterdi. 2018 yılında emekliliği gerekçe gösterenlerin sayısı 4 milyon 366 bin kişi oldu. İş aramayıp çalışmaya hazır olanların sayısı ise 2014’te 2 milyon 484 bin iken, 2018’de 2 milyon 170 bine geriledi.

        REKLAM

        YAŞLI İSTİHDAMI DÜNYANIN DA SORUNU

        Emekli olmak için genç, çalışmak için yaşlı nüfusun istihdamı dünyanın da gündeminde yer alıyor. Bazı ülkelerde belli yaşın üzerinde işçi çalıştıranlara teşvik, bazı ülkelerde ise belli yaşın üzerindekileri işten çıkartanlara yükümlülük konuluyor.

        Fransa’da 50’den fazla işçi çalıştıran işverenlere, 50 yaş ve üzeri işçiler için bir eylem planı hazırlama zorunluluğu bulunuyor. Her bir işveren, bu yaş üzerinde kaç işçi çalıştırmaya devam edeceğini ve kaç kişiyi işe alacağını resmi makamlara bildirmek zorunda.

        Belçika’da normal emeklilik yaşı 65 olmakla birlikte, 58 yaşından itibaren emekli olmak mümkün. Ancak, işverenler 58 yaş ve üzerindeki kişileri normal emeklilik yaşından önce işten çıkartmaları halinde 65 yaşına gelinceye kadar işsizlik yardımı ve ek yardım yapmakla yükümlü.

        REKLAM

        Finlandiya, Türkiye’de daha çok erken emekli olanların emekli aylığında kesintiyle gündeme geldi. Ancak, Finlandiya’da 2017 yılında çıkartılan yasayla ayrıca, emeklilik yaşını doldurduğu halde çalışmaya devam edenlerin, geç emekli oldukları her ay emekli aylıklarının yüzde 0.4 oranında artırılması da sağlandı.

        Danimarka’da her ne kadar kanuni emeklilik yaşı 67 ise de ortalama 60–61 yaşında emekli olunabiliyor. Danimarka 1999 yılında yaptığı değişiklik ile 60 yaşından büyük kişilerin işgücü piyasasına katılımını artırmak ve 62 yaş üstü bireylerin çalışmaya devamını sağlamak amacıyla teşvik politikaları uygulamaya başladı.

        ÇÖZÜM NE OLABİLİR?

        Türkiye’de EYT konusu daha çok emeklilik yaşı bağlamında tartışıldığı için soruna doğru teşhis konulamıyor ve doğru politika üretilemiyor. Emeklilikte yaşa takılanların sorunu temelde iki noktada toplanıyor. Birincisi, çalışmaya devam ettikçe emekli aylığının düşmesi, ikincisi ise işsizlik veya işsiz kalma korkusu.

        Çalışmaya devam ettikçe emekli aylığının düşmesi konusunu önceki gün kapsamlı bir şekilde ele aldık. Çözümü ise emeklilik için gerekli asgari prim günü koşulunu yerine getirenlerin çalışmaya devam ettikçe emekli aylıklarını artıracak bir formül bulunması.

        REKLAM

        İşsizlik konusundaki çözüme gelince, dünyadaki örneklere bakmak bile yeterli. Türkiye’de kaç yıl işsizlik sigortası primi yatırılırsa yatırılsın azami 10 ay işsizlik maaşı ödeniyor. Bir defa Türkiye’deki işsizlik maaşı ödeme süreleri çok kısa. İşsizlik maaşı süresi dolduktan sonra da işsiz kalanlara yönelik bir yardım bulunmuyor.

        OECD ÜLKELERİNDE İŞSİZLİK MAAŞI VE İŞSİZLİK YARDIMI

        OECD ülkelerinden Belçika’da işsizlik maaşı ödeme sürelerinde sınır bulunmuyor. Hollanda 38 ay, İsveç 35 ay, İspanya, Portekiz, Norveç. Fransa ve Danimarka 24 ay süre ile işsizlik maaşı ödüyor.

        OECD ülkelerinin büyük kısmında, yoksullara yönelik yardımların ötesinde, işsizlik maaşı ödemelerinin bitiminde işsizlik yardımı devreye giriyor. İşsizlik maaşı, çalışırken ödenen prim karşılığı olduğu için daha yüksek; işsizlik yardımı ise prim ödenmeden, karşılıksız olarak devlet tarafından yapılan bir sosyal yardım olduğu için daha düşük düzeyde bulunuyor.

        Avustralya, Finlandiya, Fransa, Yunanistan, Yeni Zelanda, Portekiz, İsveç gibi ülkelerde ortalama ücretin yüzde 15’i ile yüzde 25’i arasında işsizlik yardımı yapılıyor. Bu oran İngiltere ve Almanya’da yüzde 10, Estonya’da yüzde 8, Avusturya’da yüzde 39 oranında.

        REKLAM

        İşsizlik yardımında çoğu ülkede süre sınırı bulunmuyor. Genellikle işsizlik süresi boyunca ödemeler devam ediyor.

        OECD ülkelerinde işsizlik sigortası
        Azamı ödeme Ödeme oranları
        İstihdam ve katılım zorunluluğu süresi (ay) Başlangıç Bitiş
        Avusturya 24 ayda 365 gün 9 55
        Belçika 27 ayda 468 gün Sınır yok 60 53,8 (1 yıl sonra
        Kanada 12 ayda 596 saat 5 65
        Çek Cumhuriyeti 36 ayda 365 gün 5 65 50-45 (2 ve 4 ay sonra)
        Danimarka 36 ayda 365 gün 24 90
        Estonya 36 ayda 365 gün 12 50 40 (101 gün sonra)
        Finlandiya 28 ayda 238 gün 23 62-82
        Fransa 28 ayda 120 gün 24 57 75
        Almanya 24 ayda 365 gün 12 60
        Yunanistan 14 ayda 125 gün 12 Ortalama ücretin yüzde 27'si
        Macaristan 48 ayda 365 gün 9 60 Asgari ücretin % 60'ı
        İrlanda 12 ayda 273 gün 12 Ortalama ücretin yüzde 32'si
        İtalya 24 ayda 365 gün 8 60 50 (6 aydan sonra)
        Japonya 12 ayda 180 gün 9 50 80
        Güney Kore 18 ayda 180 gün 7 50
        Hollanda 36 haftada 26 hafta 38 75 70 (2 ay sonra)
        Polonya 18 ayda 365 gün 12 O.Ü. % 30'u O.Ü. % 23'ü (3 ay sonra)
        Portekiz 24 ayda 450 gün 24 65
        Slovakya 48 ayda 36 ay 6 50
        Slovenya 18 ayda 365 gün 9 70 60 (3 ay sonra)
        İspanya 72 ayda 360 gün 24 70 60 (6 ay sonra)
        İsveç 12 ayda 6 ay 35 80 70 (9 ay sonra)
        İsviçre 24 ayda 365 gün 18 70
        İngiltere 24 ayda 365 gün 6 O.Ü. % 10'u
        ABD 20 hafta 23 53
        Türkiye 3 yılda 600 gün 10 40
        Kaynak: OECD

        TÜRKİYE’DE BEKLENEN ÇALIŞMA ÖMRÜ AB’NİN 6.8 YIL GERİSİNDE

        Avrupa İstatistik Ofisi’nin (EUROSTAT) verilerine göre, 2018 yılında Avrupa Birliği’nde (AB) beklenen çalışma ömrü (yani 15 yaşındakilerin yaşamlarında çalışması beklenen yıl sayısı) 36.2 yıl düzeyinde. Bu rakam 2017 yılında 35.9 yıl, 2000 yılında ise 32.9 yıl seviyesindeydi. Erkeklerin kadınlardan daha uzun çalışması bekleniyor. Ortalama olarak erkekler için beklenen çalışma ömrü 38.6 yıl, kadınlar için 33.7 yıl.

        AB üyesi ülkelerde beklenen çalışma ömrü, İtalya'da 31.8 yıl, Hırvatistan'da 32.4, Yunanistan'da 32.9, Danimarka'da 39.9, Hollanda'da 40.5 ve İsveç'te 41.9 arasında değişiyor.

        Aynı araştırmaya göre, Türkiye’de beklenen çalışma ömrü ise 29.4 yıl düzeyinde. Türkiye’ye en yakın ülke olan Arnavutluk’ta beklenen çalışma ömrü 31.8 yıl.

        TÜRKİYE GENÇ NÜFUSA SAHİP AMA HIZLI YAŞLANIYOR

        Sosyal güvenlik sistemlerinde emekli aylıkları iki türlü finanse ediliyor. Ya çalışanlardan toplanan primler biriktirilip nemalandırılarak, ya da her yıl çalışanlardan toplanan para o yıl dağıtılarak emeklilerin aylıkları ödeniyor. Açık kalan kısım da devlet tarafından finanse ediliyor.

        Dosyamızın ilk gününde de belirttiğimiz gibi, SSK 1991 yılına kadar emekli aylıklarını topladığı primleri nemalandırarak ödeyebiliyordu. Yani devletten katkı almadan kendi yağıyla kavrulabiliyordu. 1980 öncesindeki kronik yüksek enflasyon döneminde SSK’nın varlıklarının erimesi, normalde devletin yapması gerekirken 1977 yılında SSK’nın üzerine yıkılan “sosyal yardım zammı” gibi karşılığı olmayan ödeme yükümlülükleri kurumun birikimlerini buharlaştırdı. Sosyal yardım zamlarının SSK’nın emekli aylığı ödemeleri içindeki payı 1980 yılında yüzde 17’ye, 1993 yılında ise yüzde 54’e kadar çıktı.

        REKLAM

        PRİM TOPLANAN KİŞİ SAYISI 4 OLURSA...

        Sosyal güvenlik sisteminin sağlıklı işleyebilmesi için aktif/pasif oranının 4 olması, yani 1 emekliye karşılık 4 aktif çalışanın bulunması gerekiyor.

        Örnekle anlatacak olursak, 2019 yılı itibarıyla brüt asgari ücret üzerinden toplam 754.73 TL prim alınıyor. Bunun 528.30 TL’si malûllük, yaşlılık, ölüm aylığı (emekli aylığı), kalanı da genel sağlık sigortası (GSS) için toplanıyor. Bin 500 lira aylık alan bir emekliyi finanse edebilmek için 3 kişiden prim toplanabilmesi gerekiyor. Prim toplanan kişi sayısı 4 olursa, emeklinin aylığını bin 500 liradan 2 bin liraya çıkartmak imkân dahilinde olabilir.

        Türkiye’de aktif/pasif dengesi, sosyal güvenlik kuruluşlarımızın daha ilk yıllarında bozuldu. Bu durum birikim yapma fırsatını ortadan kaldırdı. Kişi bazında emekli aylığı alanlardan yola çıkarak yapılan hesaplamaya göre, aktif/pasif oranının 4’ün altına düşmesi SSK ve Emekli Sandığı’nda 1980 yılında; 1972’de kurulan BAĞ-KUR’da ise 1995 yılında gerçekleşti. Sosyal güvenlik sistemimizin tamamı için 1980 yılında 4’ün altına indi.

        REKLAM

        Emeklilikte yaşa takılan sorununu ortaya çıkartan 4447 sayılı yasanın çıktığı dönem olan 2000 yılında aktif/pasif oranı SSK’da 1.89, üç sosyal güvenlik kurumunun toplamında ise 1.95 düzeyinde bulunuyordu. 2009 yılında bu oran 1.61’e kadar geriledi. Şu an 1.66 düzeyinde yer alıyor. Yani 100 emekliye karşılık 166 çalışandan prim toplanıyor.

        Sosyal Güvenlik Kurumlarında Aktif/Pasif Dengesi (1950-2019)
        SSK BAĞ-KUR E. Sandığı Toplam
        1950 21.48 21.48
        1955 8.19 8.19
        1960 5.81 5.81
        1965 16.41 5.70 9.57
        1970 9.03 4.55 6.55
        1975 6.29 187.71 3.21 5.88
        1980 3.47 7.96 2.92 3.77
        1985 2.45 6.54 2.34 3.03
        1990 2.29 4.74 2.21 2.78
        1995 2.33 3.03 1.97 2.40
        2000 1.89 2.59 1.49 1.95
        2001 1.67 2.48 1.48 1.80
        2002 1.69 2.38 1.51 1.80
        2003 1.66 2.34 1.47 1.76
        2004 1.63 2.27 1.40 1.72
        2005 1.72 2.10 1.35 1.72
        2006 1.85 1.93 1.31 1.75
        2007 1.90 1.86 1.29 1.76
        2008 1.86 1.66 1.26 1.69
        2009 1.76 1.55 1.25 1.61
        2010 1.85 1.54 1.25 1.66
        2011 1.95 1.37 1.38 1.71
        2012 2.03 1.28 1.41 1.74
        2013 2.05 1.21 1.47 1.75
        2014 2.09 1.20 1.49 1.78
        2015 2.16 1.16 1.51 1.82
        2016 2.15 1.09 1.56 1.80
        2017 2.20 1.13 1.40 1.95
        2018 2.07 1.13 1.36 1.75
        2019 1.94 1.09 1.35 1.66
        Kaynak: 1950-2014 yılları arasındaki veriler Kalkınma
        Bakanlığı'ndan Osman Nuri Erdem'in Uzmanlık Tezi'nden,
        diğer tarihlere ait veriler SGK istatistiklerinden
        alınmıştır. Aktif/Pasif oranları dosya sayısına göre değil
        kişi sayısına göre verilmiştir.

        BÜTÇEDEN SOSYAL GÜVENLİĞE YAPILAN TRANSFERLER HER YIL ARTIYOR

        Devlet katkısı hariç bırakıldığında, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) topladığı primler, emekli aylığı ödemelerini karşılamaya yetmiyor. Çarkın dönmesi, devlet hem emekli aylığındaki açığı, hem de sağlık harcamalarının tamamını finanse etmesiyle sağlanıyor.

        Ancak, bütçeden sosyal güvenlik sistemine yapılan transferler hızla artıyor. 2018 yılında 148.4 milyar lira olan bütçeden yapılan transferler, 2019’da 192 milyara çıkacak. Gelecek yıl da 218.8 milyar liraya ulaşması bekleniyor. Merkezi yönetim bütçesinin bu yıl 125 milyar lira açık verdiği dikkate alındığında, sosyal güvenlik sisteminin bütçe üzerindeki baskısı daha net görünüyor. Sosyal güvenliğe yapılan bütçe transferleri yarıya indirilebilmiş olsa bütçe açığı kapanıyor.

        REKLAM
        Bütçeden sosyal güvenliğe yapılan transferler
        (Milyon TL)
        2007 33.063
        2008 35.133
        2009 52.685
        2010 55.039
        2011 52.833
        2012 63.684
        2013 71.793
        2014 77.294
        2015 80.083
        2016 106.786
        2017 132.466
        2018 148.388
        2019 Bütçe 185.160
        2019 G.T. 192.043
        2020 218.779
        G.T.: Gerçekleşme tahmini

        Sosyal güvenlik sistemine yapılan bütçe transferlerinin gayrisafi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranı 1994 yılında yüzde 0.4 seviyesinde bulunuyordu. Bu oran 1999 yılında yüzde 2.8’e, 2009 yılında ise yüzde 5.3’e çıktı. 2015 yılında yüzde 3.4’e kadar gerilemişken, ilerleyen yıllarda tekrar arttı ve 2018’de yüzde 4.0 olarak gerçekleşti.

        Sosyal güvenlik sistemine yapılan bütçe transferlerinin
        GSYH'ya oranı
        Toplam SSK BAĞ-KUR E. Sandığı
        1994 0,8 0,3 0,1 0,4
        1995 1,0 0,6 0,1 0,4
        1996 1,7 0,7 0,4 0,6
        1997 1,9 0,9 0,3 0,7
        1998 2,1 0,6 0,6 0,9
        1999 2,8 1,1 0,8 1,0
        2000 1,9 0,2 0,6 1,1
        2001 2,3 0,5 0,7 1,1
        2002 2,8 0,7 0,7 1,3
        2003 3,5 1,1 1,1 1,4
        2004 3,4 1,0 0,9 1,4
        2005 3,6 1,2 1,1 1,4
        2006 3,0 1,1 0,6 1,3
        2007 3,9 1,7 0,7 1,5
        2008 3,5
        2009 5,3
        2010 4,8
        2011 3,8
        2012 3,7
        2013 3,9
        2014 3,8
        2015 3,4
        2016 4,1
        2017 4,1
        2018 4,0

        GENCİZ AMA HIZLI YAŞLANIYORUZ

        Türkiye genç nüfusa sahip bir ülke olmakla birlikte hızla yaşlanıyor. Birçok ülkede yüz yıllık sürece yayılan nüfustaki yaşlanma süreci Türkiye’de çok hızlı ilerliyor.

        Bir ülkede genç bağımlılık oranı 0-14 yaş grubundakilerin; yaşlı bağımlılık oranı da 65 yaş üzerindekilerin çalışma çağı olan 15-64 yaş grubundaki nüfusa bölünmesiyle hesaplanıyor. Türkiye’de yaşlı bağımlılık oranı 2000 yılında yüzde 10.5, 2011 yılında yüzde 10.9 iken izleyen yıllarda hızla artmaya başladı. 2019’da bu oran yüzde 13.4’e çıkarken, TÜİK’in nüfus projeksiyonlarına göre sadece 6 yıl sonra, yani 2025 yılında yüzde 16.4’e ulaşacak.

        Türkiye genç nüfusa sahip olduğu bu dönemde dahi aktif/pasif oranını 2’nin üzerine çıkarmakta zorlanıyor.

        Türkiye nüfus projeksiyonu
        Genç yaş Yaşlı
        bağımlılık bağımlılık
        oranı oranı
        2000 45,7 10,5
        2001 44,8 10,4
        2002 43,7 10,3
        2003 42,6 10,2
        2004 41,7 10,2
        2005 40,8 10,2
        2006 40,0 10,2
        2007 39,4 10,3
        2008 39,3 10,2
        2009 38,8 10,5
        2010 38,1 10,8
        2011 37,5 10,9
        2012 36,9 11,1
        2013 36,3 11,3
        2014 35,8 11,8
        2015 35,4 12,2
        2016 34,9 12,3
        2017 34,7 12,6
        2018 34,6 12,9
        2019 34,5 13,4
        2020 34,4 14,2
        2021 34,2 14,6
        2022 33,9 14,8
        2023 33,5 15,2
        2024 33,4 15,7
        2025 33,3 16,4

        YAŞAM SÜRESİ 25 YILDA 8.6 YIL UZAYACAK

        TÜİK'in hesaplamalarına göre, 2000 yılında doğuşta beklenen yaşam süresi kadınlarda 73.1, erkeklerde 69.0 olmak üzere ortalama 71.0 yıl düzeyinde bulunuyordu. Son yıllarda doğuşta beklenen yaşam süresi her yıl 10 hafta artıyor. 2025 yılında kadınlarda 82.2, erkeklerde 77.0 olmak üzere 79.6 yıla çıkması bekleniyor.

        Türkiye'de doğuşta beklenen yaşam süresi (Yıl)
        Toplam Erkek Kadın
        2000 71,0 69,0 73,1
        2001 71,8 69,8 73,9
        2002 72,5 70,5 74,7
        2003 73,2 71,1 75,4
        2004 73,8 71,7 76,0
        2005 74,4 72,2 76,6
        2006 74,9 72,7 77,1
        2007 75,3 73,2 77,6
        2008 75,7 73,6 78,0
        2009 76,1 73,9 78,4
        2010 76,4 74,2 78,7
        2011 76,6 74,4 78,9
        2012 76,8 74,6 79,1
        2013 78,0 75,3 80,7
        2014 78,0 75,3 80,7
        2015 78,0 75,3 80,7
        2016 78,0 75,3 80,7
        2017 78,0 75,3 80,7
        2018 78,2 75,6 80,9
        2019 78,4 75,8 81,1
        2020 78,6 76,0 81,3
        2021 78,8 76,2 81,5
        2022 79,0 76,4 81,7
        2023 79,2 76,6 81,9
        2024 79,4 76,8 82,1
        2025 79,6 77,0 82,2
        Kaynak: TÜİK
        Şurada Paylaş!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ