"Vedat Milor'la Buyurun Sofraya", bugün saat 17.15’te Habertürk’te başlıyor
Vedat Milor, Habertük'te yayın hayatına bugün saat 17.15'te başlayacak olan "Vedat Milor'la Buyurun Sofraya"da geçmişten günümüze, dünya mutfaklarının izini sürecek. Milor, İstanbul'u semt semt dolaşarak lokantaların özel yemeklerinin tadına bakacak. İşin özü; Habertürk izleyicilerini lezzetin peşinde bir yolculuğa çıkaracak. "Gastronomi, yaşam stilinin bir parçası" diyen Vedat Milor, konuk olduğu Habertürk HT Stüdyo'da gastronominin yanı sıra bir hayli ilginç ve altı çizilesi konulara değindi
ABONE OLPazar günleri artık daha lezzetli geçecek.
Çünkü Restoran Eleştirmeni ve Yazar Vedat Milor, bugün saat 17.15'te Habertürk'te yeni programa başlıyor;
"Vedat Milor'la Buyurun Sofraya'…
"Vedat Milor'la Buyurun Sofraya"ya geçmeden önce, ülkemizde gastronominin öneminin keşfedilmesinde başrolü oynayan Vedat Milor’un hayatındaki ve kariyerindeki başlıca temel noktalara göz atalım.
Ayrıca 'Milor' soyadının neden Türkiye'de sadece kendi ailesine ait olduğunu öğreneceksiniz.
İstanbul doğumlu.
5 yaşındayken, annesi Selma Keşmir ile babası Oktay Milor ayrıldığı için ninesi ile dedesi tarafından büyütüldü…
Ninesi… Ulema ve medrese sahibi Ulusan-Karahafız Ailesi’nin kızı Handan Hanım.
Dedesi… Mecidiyezade Ailesi’nden Tahir Paşa’nın torunu Tahir Bey.
Büyükannesini çok sevdiği için ona ‘Handan’ diye seslenirdi.
Ninesini o kadar çok seviyor ki Prof. Linda Susan Milor ile olan evliliğinden dünyaya gelen kızına onun adını verdi; Ceylan Handan…
Handan Milor - Vedat Milor - Tahir MilorNinesine, ‘Handan’ diye hitap etmesini komşuları, çok yadırgardı. Bu konuda sık sık da eleştirilirdi. Dedesi ise “Boş ver oğlum. Sen kendi doğru bildiğini yap. Sadece kendi vicdanını dinle ve kimseye kulak verme” derdi.
Dedesinin bu nasihatını hiç unutmadı, hep öyle yaptı. Hayatı yaşama tarzı, Tahir Bey’in o nasihatıyla şekillendi.
Handan Hanım, çok iyi yemek yapardı yapmasına ama Vedat Milor, iştahsız bir çocuktu. Bu nedenle de bir hayli zayıftı.
Yatılı olarak öğrenim gördüğü Galatasaray Lisesi’nde masa tenisi, sinema ve edebiyata meraklıydı. Lise son sınıfta Galatasaray Kültür ve Edebiyat Şöleni Komitesi Başkanı oldu. Daha sonra gelenek haline gelen şöleni organize etmeye devam etti.
Lisedeyken annesi Selma Keşmir, Vedat Milor’u Taksim’deki Lamartin Caddesi'nde bulunan Çin lokantasına götürürdü. Köfte ve makarnadan sonra tatlı-ekşi soslu karides, en sevdiği üçüncü yemek haline geldi.
Lise sondan itibaren kız arkadaşlarını etkilemek için onları farklı lokantalara götürüyordu. O zamanlar; iyi yemek, kendisi için ikinci plandaydı.
Galatasaray Lisesi’nden sonra Boğaziçi Üniversitesi'nde ekonomi öğrenimi gören Vedat Milor, daha sonra Lisans üstü eğitim için University of California, Berkeley’de okumak için ABD’ye gitti.
ABD günlerinde iyi yemek, kendisi için artık ikinci değil, ilk sırada yer aldı. Orada dünyanın en kompleks içeceği, yaklaşık 200 aromaya sahip şarabı keşfettikten sonra tadımlarda kendisinden çok büyük ve işi bilenler, “Senin inanılmaz bir damağın var” gibi laflar edince şevki arttı. Giderek “Farklı şaraplarla neler yenir?”den yola çıkarak gastronomiyle ilgilenmeye başladı.
TEZİ, 'EN İYİ DOKTORA TEZİ' SEÇİLDİ
Doktora tezi için 9 ay Paris’te kalınca, dünyanın en iyi şaraplarını ve lokantalarını keşfetme imkânı buldu. Böylelikle de lezzet konusunda referans noktaları oluşmaya başladı.
Doktora tezi 'Planning and Economic Development in Turkey and France: Bringing the State Back in' 1990’da ABD’de American Sociological Association (Amerikan Sosyoloji Derneği) tarafından o yılın en iyi doktora tezi seçildi.
Vedat Milor, Brown University sosyoloji bölümüne asistan profesör olarak girdi. Sonrasında aynı ülkedeki Princeton'daki Institute For Advanced Study'e davet edilen Milor, bir yıl boyunca Albert O. Hirschman'ın yanında araştırma yaptı.
Akabinde Stanford University'e girerek hukuk okumaya başlayan Vedat Milor, üniversiteden ilk yüzde 10'a girerek JD derecesiyle mezun oldu.
Bir şirketin hukuksal işlerine baktıktan sonra Georgia Institute of Technology'de kamu yönetimi bölümünde öğretim üyeliğine başlayan Vedat Milor, 2005’te Koç Üniversitesi'nde misafir profesör olarak 'Uluslararası Politik Ekonomi' dersleri verdi.
Vedat Milor, aldığı teklifle başladığı gastronomi programıyla hayatına yeni bir yön verdi. Çok izlenen gastronomi programlarına imza atmasının yanı sıra gastronomi yazıları yazdı / yazıyor.
İki tane de kitap yazdı;
• Akdeniz Lokanta ve Şarap Rehberi: İtalya (2010)
• Hesap Lütfen (2020)
Vedat Milor, sahip olduğu temel kimliği; yemek ve şarap eleştirmenliği, yerine getirmesi gereken ödevi ise restoranlardaki yemekleri gastronomik açıdan mümkün olduğunca en doğru ve tarafsız biçimde değerlendirerek yansıtmak olarak tanımlıyor.
Bunu da şu şekilde ifade ediyor; “Bir defa eleştirmenin değerlendirilen yerde herhangi bir ekonomik çıkarı olmamalı. Mümkünse gideceği yerlere habersiz gitmeli, yediği yemeğin ücretini tam olarak ödemelidir. Kısacası, bir yere ilişkin fikirlerini en dürüst biçimde ifade edebilme özgürlüğünü satmamalıdır.”
Bu arada arama motorlarına ‘Milor’ yazınca sadece Vedat Milor ile ilgili bilgiler çıkıyor. Belli ki kendi ailesi dışında bu soyadı taşıyan başka biri / birileri yok.
Peki ‘Milor’ nedir?
21 Haziran 1934’te Soyadı Kanunu’nun kabul edilmesiyle dedesi Tahir Bey, Mecidiyezade diye adlandırılan ailelerine ithafen 'Mecidiyeoğlu'nu almak istemiş.
Ne var ki soyadı komisyonu, 'Mecidiyeoğlu'nu ‘yabancı kökenli’ diye reddetmiş.
Tahir Bey de “Peki Milor olsun” demiş, komisyon da kabul etmiş. İşin ilginç yanı ‘Mecidiyeoğlu’na “Yabancı kökenli, olmaz” diyen komisyon üyeleri, hayatlarında hiç duymadıkları ‘Milor’ için ‘olur’ demeleri.
Nasıl olduğunu Vedat Milor de elbette merak etmiş.
Ne var ki 13 yaşındayken dedesi Tahir Bey’in vefat etmesi nedeniyle soruyu sormaya vakti olamamış.
"Vedat Milor'la Buyurun Sofraya"ya gelince; geçmişten günümüze, dünya mutfaklarının izinin sürüleceği programda Vedat Milor, ayrıca İstanbul'u semt semt dolaşarak lokantaların özel yemeklerinin tadına bakacak.
Her daim tattığı lezzetlerin ötesine geçen Vedat Milor; yemeklerin öykülerini, onları sunan ellerin emeğini ve Türk mutfağının geçmişten günümüze taşıdığı sırları dile getirecek.
Her lokmada, bir kültürün, bir toplumun ve bir geçmişin izlerini taşıyan bir öykü ortaya çıkaracak.
Gelenek ve yenilik arasında dans eden Türk mutfağının zenginliğini gözler önüne serecek. İstanbul'un sokaklarında kaybolurken, yemeklerin anlattığı hikâyeleri keşfedecek. Ziyaret ettiği her semtin ruhuna dokunacak.
İşin özü; "Vedat Milor'la Buyurun Sofraya" ile Habertürk izleyicilerini lezzetin peşinde bir yolculuğa çıkaracak.
Vedat Milor, konuk olduğu Habertürk HT Stüdyo’da Mehmet Çalışkan’ın sorularını cevaplarken gastronominin yanı sıra bir hayli ilginç ve altı çizilesi konulara değindi.
• Vedat Bey, hoş geldiniz nasılsınız?
Hoş bulduk. Sağ olun, iyiyim. Siz nasılsınız?
• Sağ olasınız, teşekkür ederim. Yeni programınız hayırlı olsun.
Teşekkür ederim.
• Programın projelendirme aşamasından yayına hazır hale gelene kadar olan dönem nasıl geçti?
İyi geçti… Zaten daha önce benzer formatta program yaptığımdan dolayı benim için bir yenilik olmadı. Ekibimiz gayet güzel. Süreci hiçbir baş ağrısına neden olmadan gayet güzel, gülerek, eğlenerek tamamladık
• En çok merak ettiğim konulardan biri şu; yurt dışından ne zaman bir ünlü gelse şunu diyor; "Türk yemeklerinin lezzetlerine bayıldım." Ne var ki lezzetlerimiz küresel bir yaygınlığa ulaşmış değil. Bu tezatlığın nedeni sizce nedir?
Bilemiyorum tabii… Bence bu bayılmak pek hayra alâmet değil. Çünkü sağlık sorunu olduğunu gösteriyor bence.
• Çok sevdiklerini söylüyorlar…
Birincisi; doğru söylemiyor olabilirler. İkincisi; referans noktaları çok düşük olabilir. Genelleme yapmak çok zor ama gelen ünlülerin gastronomi deneyimini bilmek lâzım. Türk mutfağını denemek için biraz Anadolu'yu gezmek, esnaf lokantalarını görmek lâzım. Diğer türlüsü laf gibi geliyor.
• Sempatik görünmek için de söylüyor olabilirler…
Sempatik görünmek için geliyor açıkçası… Sakın Türk mutfağını küçük gördüğüm sanılmasın... Öyle kolay değil… Üç günlüğüne ülkeye gel, iki şey dene sonra ''bayıldım'' de… Neye bayıldığını, nesini sevdiğini sorsanız biraz zorlanmaya başlarlar. Çok insan, gittiği her ülkede benzer şeyleri söylüyor. Ünlüler, bir yere gittiği zaman elbette orasıyla ilgili iyi şeyler söylemek istiyor. Eskiden şu olurdu; kızlar gelir, ''Türk erkeklerine bayıldım” derlerdi.